Sayfa 23/34 İlkİlk ... 2122232425 ... SonSon
334 sonuçtan 221 ile 230 arası

Konu: Mektubat-ı Rabbani

  1. #221
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 220. Mektup

    Bu mektûb, seyh Hamîd-i Bingâlîye yazilmisdir. Tesavvuf büyüklerinin yanildiklari seylerden birkaçini bildirmekdedir:

    Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun. Peygamberlerin en üstününe ve Onun Âline ve Eshâbinin hepsine selâm ve düâlar olsun ?salevâtullahi teâlâ aleyhi ve alâ âlihi ve sahbihi ecma'în". Buradaki fakîrlerin hâli, hergün dahâ iyi olmakdadir. Hergün dahâ çok sükr etmek lâzim gelmekdedir. Uzakdaki sevdiklerimizin de böyle olmalarini istiyoruz.

    Azîzim! Bu hiç bilinmiyen yolda, yolcularin ayagi kayacak yerler çokdur. I'tikâdda ve her isde, islâmiyyetin ipinin ucuna yapismak lâzimdir. Yanimda olanlara ve uzakda olanlara yapacagim nasîhat, yalniz budur. Aman, gâfil olmayiniz! Bu yolda, yolculari sasirtan birkaç yanlisligi yaziyorum. Bu yanlisliklarin sebeblerini açikliyorum. Dikkat ile, düsünerek okuyunuz! Baska yerlerde de, bunlarla ölçerek hareket ediniz!

    Tesavvuf yolundaki yanilmalarin birisi, sâlik, ya'nî yolcu, makâmlara yükselirken, âlimlerin sözbirligi ile yüksekliklerini bildirdikleri kimselerden kendini dahâ yüksek bulmasidir. Bu sâlikin makâmi, bu büyüklerin makâmlarindan elbette asagidir. Fekat sâlik, ba'zan kendini, insanlarin en üstünü olduklari meydânda olan Peygamberlerin de ?aleyhimüssalevâtü vetteslîmât" üstünde görür. Böyle görmekden Allahü teâlâya siginiriz. Birçoklarinin böyle yanlis görmeleri sundandir ki, Peygamberler ve Evliyânin hepsi, önce, kendi varliklarinin mebde-i te'ayyünü olan ismlere kadar çikarlar. Böyle çikanlar (Velî) olur. Vilâyet mertebesine kavusur. Sonra, bu ismlerde ve ismlerden, Allahü teâlânin diledigi makâmlara yükselirler. Fekat, bu yükselmelerde, hepsinin konak yerleri, vücûdlerinin mebde-i te'ayyünü olan ismlerdir. Yükselirlerken, onlari arayan, çok zemân, o ismlerde bulur. Çünki o büyüklerin, yükselirken, tabî'î yerleri, bu ismlerdir. Bu ismlerden, yukari ve asagi hareket etmek, sonradan te'sîr eden kuvvetlerle olur. Yaradilisi yüksek olan bir sâlik, o ismlerden yukari ilerler. O ismlerin sâhibleri olan Peygamberlerden ?aleyhimüssalevâtü vetteslîmât" kendini dahâ yukari sanir. Önce inanmis, îmân etmis oldugunu unutur. Peygamberlerin yüksekliginde, Evliyânin üstünlüklerinde sübheye düser. Bu makâm, sâliklerin ayaklarinin kaydigi yerdir. Bu zemân, sâlik, o büyüklerin, bu makâmlardan sonsuza dogru yükselmis olduklarini bilemez. O ismlerin, yükselirlerken, tabî'î yerleri oldugunu da bilemez. Kendisinin, yükselirken, tabî'î yeri bulundugunu, kendi yerinin, o büyüklerin yerleri olan o ismlerin altinda ve çok asagida oldugunu düsünemez. Bir kimsenin üstünlügü, tabî'î yerinin yüksekligi ile ölçülür. O yer, kendi mebde-i te'ayyünü olan ism-i ilâhîdir. Yine bunun içindir ki, büyüklerden birkaçi demisdir ki, ârif yükselirken, büyük araciyi arada bulmaz. O arada olmadan yükselir. Hocam Muhammed Bâkî-billah ?kaddesallahü teâlâ sirrehümâ" hazretleri, Râbi'a-i Adviyyenin de, bunlardan biri oldugunu bildirmisdi. Bunlar yükselirken, büyük aracinin mebde-i te'ayyünü olan ismden ileri çikinca, Berzahiyyet-i kübrânin arada kalmadigini saniyorlar. (Berzahiyyet-i kübrâ), hakîkat-i Muhammediyyeye diyorlar. Isin dogrusunu yukarida bildirdik.

    Bu yanilmaya, sâliklerin kimisinde de, sebeb su olmakdadir: Sâlik, kendi mebde-i te'ayyünü olan ismde seyr ederken, ilerlerken, büyüklerin mebde-i te'ayyünleri olan ismleri de topluca geçmekdedir. Çünki her ismde, bütün ismler kisaca bulunmakdadir. Insanin, herseyi kendinde bulundurmasi, mebde-i te'ayyünü olan ismde, bütün ismlerin bulundugu içindir. Sâlik kendi isminde ilerlerken, büyüklerin ismlerini de kisaca geçerek, ismin sonuna gelir. Kendinin dahâ üstün oldugunu sanir. Görmüs oldugu ve hepsinin geçmis oldugu, büyüklerin makâmlarinin, makâmlarin asli olmayip, nümûneleri oldugunu anliyamaz. Bu makâmda, kendini, hepsini toplamis ve onlari kendinin parçalari sanarak, kendini dahâ yüksek görür. Bâyezîd-i Bistâmî ?kaddesallahü teâlâ sirrehül'azîz" bunun için, (Bayragim, Muhammed aleyhisselâmin bayragindan dahâ yüksekdir) dedi. Akli basinda olmadigi için, bayraginin, Muhammed aleyhisselâmin bayragindan degil, o bayragin görüntüsünden dahâ yüksek oldugunu anliyamadi. Kendi isminin hakîkatinde, o ismin görüntüsünü görmüsdü. Yine bunun için, kalbinin çok genis oldugunu bildirdi. (Ars ve bütün içindekiler, ârifin kalbinin kösesine konsalar, hiç duymaz) dedi. Burada da, birseyin görüntüsünü, kendisi ile karisdirdi. Çünki Allahü teâlâ, Arsa (Büyük) buyurdu. Ârifin kalbinin Ars yaninda ne kiymeti olur, ne mikdâri olur? Arsda olan zuhûrun yüzde biri kalbde görülmez. Isterse ârifin kalbi olsun. Cennetde olan görmek, Arsda zuhûr edecekdir. Bu söz, bugün tesavvufculardan birçoguna agir gelirse de, fekat yarin dogru oldugunu anliyacaklardir. Bu sözümüzü bir misâl ile açikliyalim:

    Insanda elementler bulundugu gibi, göklerden de benzerler vardir. Insan, bütün bunlarin kendinde bulundugunu düsünür. Bütün elementleri ve gökleri kendi parçalari olarak görürse ve bu görüsü kendini kaplarsa, ben yer küresinden dahâ büyüküm ve göklerden dahâ genisim diyebilir. Akli olan kimse, bu sözü isitince, onun kendinde bulunan parçalardan dahâ büyük oldugunu, yer küresinin ve göklerin ise, onun parçalari olmadiklarini anlar. Bunlarin benzerleri, onun parçalaridir. O, bu parçalari olan nümûnelerden dahâ büyükdür. Yoksa, yer küresinin ve göklerin kendilerinden dahâ büyük degildir. Birseyin nümûnesi, ya'nî benzerini, onun kendisi zan etdigi içindir ki, (Fütûhât-i Mekkiyye) kitâbinin sâhibi olan Muhyiddîn-i Arabî ?kuddise sirruh", (Cem-i Muhammedî, cem-i ilâhîden dahâ genisdir) dedi. Çünki, (Cem-i Muhammedî)de ilâhî hakîkatler ile mahlûklarin hakîkatleri vardir. Bunun için, dahâ genis olur dedi. Hâlbuki, orada ancak, ülûhiyyet mertebesinin zillerinden, görüntülerinden bir zillin bulundugunu, o mertebenin hakîkatinin bulunmadigini anliyamadi. O mukaddes mertebe, azametli ve kibriyâ sifatlidir. Cem-i Muhammedî bunun yaninda hiç kalir. Bir avuç toprak nerede, herseyin sâhibi nerede?

    Sunu da söyliyelim ki, sâlik kendi rabbi olan ismde seyr eder, ilerlerken, üstünlükleri sözbirligi ile belli olan büyüklerden birkaçini, kendisi yüksek derecelere çikardigini, onlari ilerletdigini zan eder. Burasi da, sâliklerin ayaklarinin kaydigi yerdir. Böyle sanarak, kendini dahâ yüksek bilmekden, böylece sonsuz felâkete düsmekden, Allahü teâlâya siginiriz. Büyük bir pâdisâh, serefli bir sultân, emrindeki bir vâlîsine gider, vâlî yardimi ile, o vilâyetin güzel yerlerini gezer ve kiymetli yerleri görürse, buna sasilir mi ve vâlî, sultândan dahâ yüksek sanilir mi? Olsa olsa, burada ufak birseyde üstünlük düsünülebilir ki, hiç kiymeti yokdur. Çünki, her çöpcü ve isçi, kendi isinin inceliginde, büyük bir âlimden ve basarili bir fen adamindan üstündür. Fekat, bu üstünlügün kiymeti yokdur. Kiymetli olan üstünlük her bakimdan üstün olmakdir. Âlim ve fen adami, bunun için yüksekdir.

    Bu fakîre de, böyle yanilmak çok oldu. Yanlis görüslere çok yakalandim. Bu hâller çok zemân sürdü. Fekat, Allahü teâlâ korudu. Önceki inancim hiç sarsilmadi. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri i'tikâdda hiç gevseklik olmadi. Bunun için ve bütün ni'metleri için, Allahü teâlâya hamd ve sükrler olsun! Ehl-i sünnet i'tikâdina uymiyan görüslere hiç kiymet vermedim. Bu i'tikâda uygun ma'nâlar verdim. Kisaca, söyle anladim ki, bu görüs dogru ise, ufak birseyde üstün olmagi gösterir. Üstünlük Allahü teâlâya yakîn olmakla ölçülür. Bu yükselmenin çok olmasi da, kurbu, yakînligi gösterir. O hâlde, niçin üstünlük ufak birseydedir diyerek küçültülsün? Bu süâl dogru ise de, önceki kuvvetli îmân yaninda, böyle görüs, bu kuruntu yerlesemedi, yok oldu. Hattâ, bunun yerine, tevbe, istigfâr ve Allahü teâlâya siginarak, Ehl-i sünnet i'tikâdina uymiyan böyle kesflerin, görüslerin hâsil olmamasi için yalvardim, düâ eyledim. Birgün, böyle yanlis kesfler için beni kiyâmetde sorguya çekerlerse, azâb ederlerse diye çok korkdum. Bu korku beni kapladi. Hiç râhatim kalmadi. Allahü teâlâya çok yalvardim. Bu sikintim çok zemân sürdü. Böyle bir zemânimda, bir Velînin kabri yanindan geçiyordum. Bu üzüntümün çözülmesi için, o Velîden yardim diledim. O ânda, Allahü teâlânin lutfü, merhameti yetisdi. Isin içyüzü, oldugu gibi açiklandi. Âlemlere rahmet olan, sonuncu yüce Peygamberin ?aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât" rûhâniyyeti hâzir oldu. Üzüntülü kalbi tesellî buyurdu. Anlasildi ki, Allahü teâlâya yakînlik, her bakimdan üstünlük ise de, sana hâsil olan yakînlik, senin rabbin olan ism-i ilâhî mertebesinin zillerinden bir zille olan yakinlikdir. Bu yakinlik ise, her bakimdan üstünlügü bildirmez. Bu makâmin Âlem-i misâldeki görünüsünü açikladilar ki, hiç sübhem kalmadi. Bütün kuruntular yok oldu. Böyle sübhelere yol açan ve iyi ma'nâlar verilmesi lâzim olan, bu gibi bilgilerden birkaçini kitâblarimda ve mektûblarimda yazmisdim. Böyle bilgilerin yanlis olmasina yol açan yerleri, Allahü teâlâ lutf ederek bildirince, bunlari da yazarak, yaymak istedim. Çünki, (YAYILMIS OLAN GÜNÂHIN TEVBESINI DE YAYMAK LÂZIMDIR!). Böylece, herkes, bu bilgilerden, islâmiyyete uymiyan fikrlere saplanmasin. Bunlara saplanarak, dogru yoldan sapmasinlar. Yâhud da, inâd ile ve gösteris olarak, bu fakîre sapik, câhil demege kmasinlar. Çünki, bu hiç bilinmiyen yolda, böyle güller çok açilmisdir. Birçoklarini dogru yola çekmis, kimisini de yoldan kaydirmisdir. Yüksek babamdan ?kuddise sirruh" isitmisdim ki, (Dalâlet çukuruna düsen, dogru yoldan ayrilan, yetmisiki firkanin çogu, tesavvuf yoluna girip, yolun sonuna varmadan, yanlis görüslere aldanarak sapitmislardir) buyurmusdu. Vesselâm.

  2. #222
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 221. Mektup

    Bu mektûb, seyyid Hüseyn-i Mankpûrîye yazilmisdir. Tesavvuf yolunun üstünlügünü bildirmekdedir:

    Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun! Peygamberlerin en üstününe ve temiz olan Âline ve Eshâbinin hepsine salât ve selâm olsun! Kiymetli kardesim seyyid mîr Hüseyn, bu garîbleri unutmamissiniz. Baska yollardan birçok bakimlardan ayrilmis olan bu yüksek yolun edeblerini gözetmegi elden birakmamissiniz. Hâlbuki sizinle görüsmek, pek az nasîb olmusdu. Bunlari düsünerek, bu yüksek yolun birkaç üstünlügünü ve ince bilgilerini ve yüksek ma'rifetlerini yaziyorum. Evet, bu ince bilgilerin ve yüksek ma'rifetlerin isitmekle anlasilmiyacagini biliyorum. Fekat, bu ma'rifetleri, iki düsünce ile açikliyorum: Biri, yazilan kimse, bu islerden uzak ise de, yaradilisda isti'dâdi vardir. Ikincisi, mektûb görünüsde belli bir kisiye yazilmis ise de, gerçekde, bu ise yakîn olan herkese yazilmis demekdir. (Kilinç kullanan içindir) sözü meshûrdur.

    Kardesim! Bu yüksek yol, hazret-i Ebû Bekr-i Siddîkdan gelmekdedir ?radiyallahü anh". Kendisi, Peygamberlerden sonra ?aleyhimüssalevâtü vetteslîmât" bütün insanlarin en üstünüdür. Bunun içindir ki, bu yolun büyükleri, kitâblarinda, (Bizim baglantimiz, bütün baglantilardan üstündür) buyurmuslardir. Çünki, bu nisbet ya'nî baglanti, huzûr ve âgâhîdir. Ya'nî, Allahü teâlâdan baska birsey düsünmemek demekdir. Bu nisbet ve huzûr da, hazret-i Ebû Bekrin nisbeti ve huzûrudur. Onun huzûru, bütün huzûrlarin üstünüdür.

    Bu yolda, nihâyet baslangicda yerlesdirilmisdir. Hâce Behâüddîn-i Buhârî ?kaddesallahü teâlâ sirrehül'azîz", (Biz nihâyeti bidâyete yerlesdirdik) buyurdu. Fârisî misra' tercemesi:

    Gül bagçemi gör de, behârimi anla!

    Süâl: Baska yollarin sonu, bunlarin baslangici olursa, bunlarin sonu ne olur? Her yolun sonu, Hak teâlâya kavusmak olunca, bunlar Hakdan nereye ilerlerler? (Abâdândan ötede sehr yokdur) sözü meshûrdur.

    Cevâb: Bu yolun sonu nasîb olursa, (Vasl-i uryânî)dir. Buna kavusan, ye'se düser. Matlûba kavusmakdan ümmîdsiz olur. Bunu iyi anlamali. Çünki sözümüz, ancak isâretdir. Bunu, yükseklerden az kimse anliyabilir. Hattâ, en yükseklerin seçilmisleri anliyabilir. Bu büyük devlete kavusmanin alâmetini, isâretini onun için bildirdim ki, bu yolun yolcularindan (Vasl-i uryânî)yi söyliyenler var. Matlûba kavusmakdan me'yûs olanlari da var. Fekat, bu iki sözün birlikde oldugu söylenirse, nerde ise, böyle sey olamaz diyecekler. Vasl-i uryânî diyenlere göre, (Ye's), kavusamamakdir. Ye'se düsenler de, (Vasl) ayrilikdir demekdedir. Böyle sözler, hep, o yüksek makâma varamamis olmak alâmetidir. Olsa olsa, kalblerine o yüksek makâmdan bir isik gelmisdir. Birçogu, bunu vasl, kavusmak sanmis, birçogu da, ye'se kapilmisdir. Böyle ayri anlamalarinin sebebi, isti'dâdlarinin, yaradilislarinin baska olmasidir. Birçogunun yaradilisina uygun olan, vasldir. Baskalarinin yaradilislarina da, ye's uygundur. Bu fakîre göre, yaradilislarina ye's uygun olanlar dahâ iyidir. Bununla berâber, o makâmda kavusmak ve kavusmakdan ümmîdsiz olmak, birbirinden ayri degildir. Ikinci süâlin cevâbi da, buradan anlasilmis oldu. Çünki, hiçbirseye bagli olmiyan vasl baskadir. Vasl-i uryânî baskadir. Vasl-i uryânî demek, bütün perdelerin kalkmasi ve bütün mâni'lerin yok olmasidir. Perdelerin en büyügü ve mâni'lerin en kuvvetlisi çesidli tecellîler ve baska baska görünüsler oldugundan, bu tecellîlerin ve zuhûrlarin temâm olmasi, bitmeleri lâzimdir. Bu tecellîler ve zuhûrlar, isterse mahlûklarda görünsünler, isterse vücûb aynalarinda görünsünler, perde olmakda ayriliklari yokdur. Aralarinda seref ve rütbe bakimindan ayrilik varsa da, bu sâlik bu farki görmez.

    Süâl: Yukaridaki yazidan, tecellîlerin sonu oldugu anlasiliyor. Hâlbuki tarîkat büyükleri, tecellîlerin sonsuz oldugunu bildirmislerdir.

    Cevâb: Tecellîlerin sonsuz olmasi, ismlerde ve sifatlarda, ayri ayri, birer birer seyr olundugu zemândir. Böyle olan seyrde, Zât-i teâlâya kavusulamaz. Vasl-i uryânî olamaz. Zât-i teâlâya kavusabilmek için, ismleri ve sifatlari kisaca ve topdan geçmek lâzimdir. Böyle olan seyrde, tecellîlerin sonu vardir.

    Süâl: Zât-i ilâhînin tecellîleri sonsuzdur demislerdir. Molla Câmî hazretleri ?kuddise sirruh" (Leme'ât) kitâbini açiklarken böyle buyurmusdur. Böyle olunca, tecellîlerin sonu vardir demek nasil dogru olur?

    Cevâb: Zât-i ilâhînin o tecellîleri, sü'ûn ve i'tibârlardan ayrilmis degildir. Bunlardan ayri olan tecellîlerin oldugu düsünülemez. Bizim anlatmak istedigimiz sey, ister sifatli olsun, ister sifatsiz yalniz zâtî olsun, bütün tecellîlerin bulunmadigi birseydir. Çünki o makâmda, herhangi bir tecellî sözünü söylemek câiz degildir. Çünki (Tecellî) demek, birseyin, ikinci veyâ üçüncü veyâ... sonsuz olan mertebelerde görünmesi demekdir. Burada ise, hiçbir mertebe yokdur. Uzaklik, uzunluk diye birsey yokdur.

    Süâl: Bu tecellîlere niçin zâtî denilmisdir?

    Cevâb: Tecellîlerde baska ma'nâlar düsünülürse, tecellî-i sifât denir. Baska olmiyan ma'nâlar düsünülürse, tecellî-i zât denir. Bunun için, te'ayyün-i evvel olan ve zâtdan baska olmiyan Vahdetin görünmesine, tecellî-i zât demislerdir. Biz ise, Zât-i teâlâyi söylüyoruz. Bu makâmda, baska olsun, baska olmasin, hiçbir ma'nâyi düsünmek, hiç olamaz. Çünki bütün ma'nâlar, kisaca ve topdan geçilmis, Zât-i teâlâ hazretlerine kavusulmusdur. Bu mertebede, kavusmak sözü de, kavusulan gibi anlasilamiyan birseydir. Akl ile, düsünce ile anlasilan kavusmanin burada yeri yokdur. O mukaddes hazrete bu ma'nâ yakismaz. Çünki akla, düsünceye dayanan insan, aklin ermedigi seyleri anliyamaz. Sultânin esyâsini, ancak onun vâsitalari tasiyabilir. Fârisî beyt tercemesi:

    Anlasilamiyan bir baglilik hep,
    Rabla insan arasinda var elbet!

    Bu yolun büyüklerinden hiçbiri, kendi yolunun sonundan haber vermemisdir. Yolun baslangicini bildirmislerdir ki, yolun sonu burada, yerlesdirilmisdir. Yollarinin basinda, sonu karismis olunca, sonunun da, bu baslangica uygun olmasi lâzim olur. Bu da, yalniz bu fakîrin bildirmekle sereflendigi bir sondur. Fârisî beyt tercemesi:

    Pâdisâh, koca-kari kapisina,
    gelirse, ey yegit, sen buna sasma!

    Bundan dolayi, Allahü teâlâya sonsuz hamd ve sükrler olsun!

    Kardesim! Yâ bu yoldan veyâ baska yollardan, bu son mertebeye erisen pekazdir. Eger sayilari bildirilirse, bize yakîn olanlar belki dagilmaga baslarlar. Uzak olanlarin inanmamalarina hiç sasilir mi? Bütün bu ilerlemeler ve en son kavusmalar, Allahü teâlânin sevgilisinin ?aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât etemmühâ ve ekmelühâ" sadakasi olarak ihsân olunmakdadir.

    Bu yüksek yola mahsûs olan seylerden biri:

    1- (SEFER DER VATAN)dir. Vatanda ilerlemekdir. (Seyr-i enfüsî) de denir. Seyr-i enfüsî bütün tarîkatlerde de var ise de, bu seyr, ya'nî ilerlemek, yolun sonunda olur. Seyr-i âfâkînin konaklarini geçdikden sonra, bu seyre baslarlar. Bu yolda ise, ise seyr-i enfüsî ile baslanir. Bu seyr ile, seyr-i âfâkî de, birlikde gidilir. Iste, bu seyrin baslangiçda yapilmasi, nihâyetin baslangica yerlesdirilmesidir. Bu yola mahsûs olanlardan baska biri de:

    2- (HALVET DER ENCÜMEN)dir. Baskalari arasinda, yalniz imis gibi olmak demekdir. Sefer der vatandan hâsil olur. Sefer der vatan nasîb olunca, baskalari arasinda düsüncenin dagilmasi da, vatan gibi olan yalnizliga sefer eder, gider. Disardaki zihn daginikligi, kalbe sizamaz. Bu yalnizlik, baska tarîkatlerde, sona varanlarda da hâsil olur. Fekat, bu yolda baslangicda hâsil oldugundan, bu tarîka mahsûs sayilmisdir. Halvet der encümen demek, vatan gibi olan yalnizligin kapilarini kapamak, pencerelerini örtmek demekdir. Ya'nî, herkesin arasinda, hiçbirini düsünmemek, kimse ile konusmamakdir. Yoksa gözleri yummak, kipirdamamak degildir. Bu yolda, bunlar yokdur. Kardesim! Kendini bunlari yapmaga zorlamak, yolun basinda ve ortasindadir. Sona varanlarin, bunlar için kendini zorlamasi gerekmez. Herkesin arasinda iken kalbini toparlamis, gaflet arasinda iken, huzûrdadir. Bunu yanlis anlamamali. Sona varanlar için, herkesin arasinda olmakla, yalniz olmak birdir sanmamalidir. Dogrusu söyledir ki, kalbinin huzûrda olmasinda yalnizlik ve galabalik birdir. Böyle olmakla berâber, zâhirini de, kalbi gibi yaparak, zâhirini de tefrikadan, galabalikdan kurtarirsa, elbet, dahâ iyi olur. Allahü teâlâ, Müzzemmil sûresinin sekizinci âyetinde, sevgili Peygamberine ?aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât" meâlen, (Rabbinin esmâ-i hüsnâsini söyle ve insanlardan ayril, Onunla ol! Ondan baska hiçbir seyi kalbinde bulundurma!) buyurdu.

    Çok zemân olur ki, insanlarin arasinda bulunmak lâzim olur. Çünki, insanlara karsi olan haklar, vazîfeler vardir. Bunlari yapmak lâzimdir. Bunlari yapmak için, insan arasina karismak iyi olur. Fekat, kalbin Allahdan baska seyleri düsünmesi hiçbir zemân câiz degildir. Çünki kalb, yalniz Allahü teâlâ için yaratilmisdir. Insanin kalbini ve zâhirini ikiser kisma ayirirsak, bu dört parçadan üçü, Allah içindir. Ya'nî kalbin iki kismi da ve zâhirin bir kismi, Allah içindir. Zâhirin ikinci yarisi, insanlarin haklarini ödemek içindir. Bu haklari öderken de, Allahü teâlânin emrlerine uymak lâzim oldugundan, bu yarim da, Allahü teâlâ için olur. Her is, Onun içindir. Öyle ise, Ona ibâdet etmelidir. Ona siginmalidir. Insanlarin yapdiklarinin hepsini Allahü teâlâ bilir.

    3- Bu yolda, cezbe sülûkden öncedir. Seyre ya'nî yolculuga, Âlem-i emrden baslanir. Âlem-i halkdan baslanmaz. Baska yollarin çogunda böyle degildir. Bu yolda, cezbe makâmlarinda ilerlerken, sülûk konaklari da, geçilmis olur. Âlem-i emrde ilerlerken, Âlem-i halk da geçilmis olur. Bu bakimdan da, bu yolun sonu, baslangicinda yerlesdirilmisdir denilirse yeri vardir. Bu yolda, ilk ilerlemeler, son ilerlemelerle birlikde olur. Yoksa, ilk seyri yapmak için, sondan tekrâr basa gelinmez. Sondaki seyr bitince, basdaki seyr yapilir sanmamalidir. Bundan anlasiliyor ki, bu yolun sonu, baska yollarin basidir sanmak yanlisdir.

    Süâl: Bu yolun büyükleri arasinda, söyle diyenler vardir: (Ismlerde ve sifatlarda seyrimiz, nisbetimiz temâm oldukdan sonra basliyor). Bundan anlasiliyor ki, bu yolun sonu, baska yollarin basi olmakdadir. Çünki, ismlerde ve sifatlarda seyrleri, tecelliyât-i zâtiyyeden önce olmakdadir.

    Cevâb: Bunlarin ismlerde ve sifatlarda seyrleri, tecelliyât-i zâtiyyede seyrden sonra degildir. Bu seyr ile birlikde, o seyr de yapilmakdadir. Böyle olmakla berâber, ismlerde ve sifatlarda seyr, ba'zi sebeblerden dolayi belli olmakda, Tecelliyât-i zâtîde seyr, gizli kalmakdadir. Bundan dolayi bu seyr biterek, ismlerde ve sifatlarda seyr basladi sanilmakdadir. Böyle sanmak dogru degildir. Evet, vilâyet mertebelerinde seyr temâm oldukdan sonra, insanlari Hak teâlâya çagirmak için, âleme geri inmek baslar. Bu dönüsü, onlarin sonu bilerek, kendi baslangiclari olarak düsünebilirler. Fekat, onun üstâdlari da, sonunda, böyle geri dönmekdedirler. Bundan baska, baslangiç ve son demek, vilâyetin baslangici ve sonu demekdir. Bu geri dönüs ise, vilâyet seyri degildir. Da'vet ve teblîg mertebesindendir.

    Bu yol, yollarin en kisasidir. Elbette kavusdurucudur. Hâce Behâeddîn-i Buhârî ?kuddise sirruh" hazretleri buyurdu ki, (Yolumuz, yollarin en kisasidir). Yine buyurdu ki, (Allahü teâlâdan, elbette kavusduran bir yol istedim). Bu düâsi, kabûl buyuruldu. Böyle oldugunu, hâce Ubeydüllah-i Ahrâr ?kaddesallahü teâlâ sirrehül'azîz" hazretlerinin haber verdigi, (Resehât) kitâbinda yazilidir. Nasil kisa olmasin ve neden elbette kavusdurmasin? Çünki yolun sonu, basinda yerlesdirilmisdir. Bu yola girip de, dogru ilerlemeyip, birsey kazanamayana yaziklar olsun! Fârisî misra' tercemesi:

    Bir kimse kör ise, günesin suçu ne?

    Evet, bir kimse, noksân olan birinin eline düserse, tarîkin günâhi nedir ve o zevalli kimsenin suçu var midir? Çünki sözün dogrusu, bu yolun yol göstereni ?kaddesallahü teâlâ sirrehül'azîz" kavusdurucudur. Yoksa kavusduran, yol degildir.

    4- Bu yolda, baslangicda, zevk ve buluslar vardir. Sonunda tatsizlik, kavusamamak vardir. Ye's, böyle olur. Baska yollarda, baslarken tatsiz ve basarisizdir. Sonunda tatli ve kazançli olurlar. Bunun gibi, bu yolun basinda, kurb, yakînlik ve sühûd vardir. Sonu ise, uzaklik ve mahrûmlukdur. Baska tarîklerde ise tersinedir. Yollarin baskaligini buradan ölçmelidir ve bu yüksek yolun büyüklügünü anlamalidir! Çünki kurb ve sühûd ve tatlilik ve kazanç, uzakligi ve ayriligi gösterir. Uzaklik, basarisizlik, tatsizlik ve kavusamamak ise, yakînligin çoklugunu bildirir. Anliyan anlar. Bu gizli bilgi, su kadar açilabilir ki, hiç kimseye kendinden dahâ yakîn birsey yokdur. Kendisine karsi, kurb, sühûd, lezzet, birsey bulmak gibi kazançlari yokdur. Bunlari baskasina karsi kendinde bulur. Akli olana, bu kadar isâret yetisir.

    5- Bu yolun büyükleri, ahvâli ve mevâcîdi, ahkâm-i ser'iyyeye uydurmuslardir. Zevkleri, ma'rifetleri, din bilgilerinin hizmetçileri yapmislardir. Islâmiyyetin nefîs cevherlerini, çocuklar gibi, vecd ve hâl, ceviz ve cam parçalari ile bir tutmazlar. Tesavvufcularin, asli olmiyan sözlerine aldanmazlar. Islâmiyyete uymiyan ve sünnet-i seniyyeye sarilmiyan kimselerde hâsil olan, âdet disi hâlleri begenmezler ve istemezler. Bunun için sarki, çalgi ve raks, dans için izn vermezler. Yüksek sesle zikr etmege bile cevâz vermezler. Hâlleri, kazançlari devâmlidir. Vaktleri degismez. Baskalarina simsek gibi çakip geçen, Zât-i ilâhînin tecellîleri, bunlara her ândir. Çabuk yok olan huzûra hiç kiymet vermezler. Onlarin makâmlari, kazançlari, huzûrlarin, tecellîlerin çok üstündedir. Buna yukarida isâret etmisdik. Hâce Ubeydüllah-i Ahrâr ?kuddise sirruh" hazretleri buyurdu ki, (Bu silsile-i aliyyenin büyükleri ?kaddesallahü teâlâ esrârehüm" gösteris yapanlara, hoplayip ziplayanlara benzemezler. Onlarin kazançlari büyükdür).

    6- Bu yolda, yol göstermek, bilmek ve ögretmekle olur. Külâh vermekle ve babadan ogula kalmakla olmaz. Baska tarîklerde böyle olmakdadir. Hattâ son zemânlarda pîrlik ve mürîdlik yalniz külâh giydirmekle ve babadan kalmakla olur diyorlar. Bunun içindir ki, birden ziyâde üstâd olmaz diyorlar ve yolu ögretene mürsid diyorlar. Onu pîr, ya'nî seyh bilmiyorlar. Pîre lâzim olan edebi, saygiyi ona göstermiyorlar. Böyle yapmalari, çok câhil olduklari ve yetismemis olduklari içindir. Bilmiyorlar ki, onlarin büyükleri, yolu ögretene de, sohbetle yetisdirene de üstâd demislerdir ve birden çok üstâd olabilir demislerdir. Hattâ, kendi üstâdi hayâtda iken de, baska yerden dahâ çok istifâde edecegini anliyan bir kimse, ikinci bir üstâda gidebilir. Fekat, birincisini kötülememek sartdir. Behâüddîn-i Buhârî ?kaddesallahü teâlâ sirrehül'azîz", bunun câiz oldugunu göstermek için, Buhâra âlimlerinden, dogru fetvâ almisdir. Evet, birinden irâdet hirkasi almis ise, baskasindan irâdet hirkasi almaz. Ikincisinden, bereketlenmek için hirka alabilir. Fekat buradan, ikincisine hiç gidemiyecegi anlasilmaz. Birinci hirka-i irâdet almasi ya'nî yoluna girmesi, baskasindan ögrenmesi, üçüncüsünün de sohbetinde yetismesi câiz olur. Bu ni'metin üçüne de bir yerde kavusursa büyük kazanç olur. Ögrenmesi ve sohbetde yetismesi, birçok yerden olmasi da câizdir.

    Pîr, ya'nî seyh ne demekdir? Pîr, isteyene, Allahü teâlânin yolunu gösterendir. Bu is, ögretmekle baslar. Tarîkati ögreten, hem de islâmiyyeti ögreten bir üstâddir. Hirka veren, böyle degildir. Bunun için, ögreticiye karsi çok edebli olmak lâzimdir. Üstâd ismi, bunun hakkidir.

    7- Bu yolda, riyâzet çekmek ve nefs-i emmâre ile cihâd etmek, ahkâm-i ser'iyyeye uymakla ve sünnet-i seniyyeye yapismakla olur. Çünki, Peygamberlerin gönderilmesi ve kitâblarin indirilmesi, hep nefs-i emmârenin isteklerini yok etmek içindir. Çünki, nefs-i emmâre, Allahü teâlâya düsmanlik etmekdedir. Nefsin isteklerini yok etmek, ancak islâmiyyete uymakla olur. Bir kimse islâmiyyete ne kadar çok uyarsa, nefsin arzûlari o kadar azalir. Bunun içindir ki, nefse en zor gelen sey, en agir gelen yük, islâmiyyetin emrlerine ve yasaklarina uymakdir. Nefsi ezmek için, islâmiyyete uymakdan baska yol yokdur. Sünnet-i seniyyeye uymadan çekilen riyâzetlerin ve yapilan mücâhedelerin hiç kiymeti yokdur. Hindistândaki Cûkiyye ve Berehmen denilen din adamlari ve eski Yunan felesoflari böyle idiler. Çekdikleri riyâzetler, sapitmalarini artdirdi ve onlari zarara sokdu.

    8- Bu yolda ilerlemek, üstâdin tesarrufu, kuvveti ile olur. O sevk ve idâre etmedikçe, hiç ilerliyemez. Çünki nihâyetin, baslangicda yerlesdirilmesi, onun serefli teveccühü, merhameti ile olur. Anlasilamiyan, bilinmiyen hâllere, hep onun üstün, basarili idâresi ile kavusulur. Gizli yol dedikleri, kendinden geçme hâli, tâlibin elinde olmiyan birseydir. Zemânsiz, cihetsiz olan teveccüh tâlibin anliyabilecegi sey degildir. Fârisî beyt tercemesi:

    Öyle usta sürücüdür ki Naksibendiyye;
    yolculari götürür gizli yoldan evlerine.

    9- Bu büyükler ?rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma'în", birisini, bu yola sokmaga ve tâlibe az zemânda huzûr ve âgâhlik kazandirmaga güçlü olduklari gibi, bunlari geri almaga da, çok güçlüdürler. Kalblerinin bir incinmesi, sâlikin bütün kazançlarini sifira indirir. Evet, vermesini bilen, geri almasini da bilir. Allahü teâlâyi gücendirmekden ve Onun Evliyâsini gücendirmekden, Allahü teâlâya siginiriz.

    10- Bu yüksek yolda, fâide vermenin ve istifâde etmenin çogu, sessizce olur. (Bizim susmamizdan fâidelenmiyen, sözümüzden de birsey edinemez!) buyurmuslardir. Kendilerini susmaga zorlamazlar. Belki bu sessizlik, bu yolda, kendiliginden olmakdadir. Çünki dahâ baslangicda, bu büyükler ?rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma'în" Zât-i ilâhiyyeyi özlemekdedirler. Ismleri, sifatlari birakip, Zâti isterler. Böyle olanlarin, elbette sesi çikmaz. (Allahü teâlâyi taniyanin, dili tutulur) sözü de, bunu göstermekdedir.

    Allahü teâlâya hamd ederek ve sevgili Peygamberine ?sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" salât ve selâm söyliyerek, bu yazimi temâmliyorum: Elhamdü lillahi rabbilâlemîn vessalâtü vesselâmü alâ seyyidilmürselîn ve âlihittâhirîn ve aleyhim ecma'în. Vesselâm.

  3. #223
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 222. Mektup

    Bu mektûb, hâce Muhammed Esref-i Kâbilîye yazilmisdir. Vilâyetde kendini kusûrlu görmek lâzim oldugu bildirilmekdedir:

    Yâ Rabbî! Bizleri, begendigin isleri yapmaga kavusdur. Önce gelenlerin ve sonra geleceklerin en üstünü hurmetine ?aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât" bizleri sana hep itâ'at edenlerden eyle! Büyüklerden biri buyuruyor ki, (Sözünün eri olan mürîd söyledir ki, sol omuzundaki melek, yirmi sene içinde, yazacak birsey bulmaz). Bu kusûrlari çok, pek muhtâc olan [Imâm-i Rabbânî hazretleri] kendimi iyi anliyorum ki, sag omuzumdaki melek, yirmi seneden beri, yazacak bir iyilik bulamamisdir. Allahü teâlâ biliyor ki, bu sözü gösteris olarak söylemiyorum. Içimden geleni söylüyorum. Yine iyi anliyorum ki, firenk kâfiri, kendimden katkat dahâ iyidir. Eger sorsalar, cevâbini verebilirim. Yine iyi anliyorum ki, hatâlarla, kusûrlarla çevrilmisim ve günâhlarimin altinda ezilmisim. Yapdigim ibâdetleri, iyilikleri, sol omuzumdaki melek yazsa, yeridir. Sol omuzumdaki melek, hep yazmakdadir. Sag omuzumdaki ise issiz, bos durmakdadir. Sagdaki amel defterim bombosdur. Soldaki ise, dolu ve simsiyâh olmus. Ümmîdim yalniz Allahin rahmetindedir. Ancak Onun magfiretine siginiyorum. (Allahümme magfiretüke evsa'u min zünûbî ve rahmetüke ercâ indî min amelî) düâsini kendime tâm uygun görüyorum ki, (Yâ Rabbî! Magfiretin, benim günâhlarimdan dahâ genisdir. Rahmetin, bence, amelimden dahâ ümmîd vericidir) demekdir. Sasilacak seydir ki, yüksek derecelerde, durmadan gelen feyzler, ni'metler, bu kusûrlari görmege yardim ediyorlar. Ayblari görmek kuvvetini artdiriyorlar. (Ucb), ya'nî kendini begenmek yerine, asagilik gösteriyorlar. Yüksek yerde, (Tevâzu'), asagi gönüllülük yolunu açiyorlar. Bu ân içinde, hem vilâyetin en yüksek derecesini ihsân ediyorlar, hem de, kendini kusûrlu görmegi sagliyorlar. Ne kadar çok yükselirse, kendini o kadar çok asagi görüyor. Çok yükselmek, kendini çok asagi görmege sebeb oluyor. Yabancilar, buna ister inansin, ister inanmasinlar. Eger, bunun içyüzünü anlamis olsalar, inanirlar.

    Süâl: Birbirine uymiyan iki seyin birarada bulunmasi nasil oluyor? Birbirinin tersi olan iki seyden birinin bulunmasi, ötekinin bulunmasina nasil sebeb olmakdadir?

    Cevâb: Iki zid seyin bir arada bulunmamasi, ayni zemânda, ayni yerde bulunamamasi demekdir. Yukarida söylenilende ise, yerler baskadir. Âlem-i emrin latîfeleri yukari yükselmekde, Âlem-i halk ise asagi inmekdedir. Insan-i kâmilin latîfeleri, ne kadar çok yükselirse, Âlem-i halkdan o kadar çok uzaklasirlar. Bu uzaklasma da, Âlem-i halkin çok alçalmasina sebeb olur. Âlem-i halk, çok alçalinca, sâlik o kadar çok tatsiz olur. Ayblarini, kusûrlarini görmesi artar. Bunun içindir ki, geri dönmüs olan büyükler, baslangicda duyduklari ve yolun sonunda elden kaçirmis olduklari lezzetlerin, yine gelmesini isterler. Yine bunun içindir ki, (Ârif), ya'nî yolun sonuna varmis olan, firenk kâfirini kendinden dahâ iyi bilir. Çünki, kâfirin Âlem-i emri ile âlem-i halki karisik oldugundan, nûrlu görünür. Ârifde bu karisiklik kalmadigi için, kendini yalniz Âlem-i halk olarak görür.

    Bu ise, basdan basa bulanik ve karanlikdir. Âlem-i emrin latîfeleri geri gelince, artik Âlem-i halka karismazlar. Baslangiçda oldugu gibi birlesmezler.

    Kardesim hâce Muhammed Tâhir ile gönderdiginiz mektûb geldi. Râbitanin hâsil olmasi büyük bir ni'metdir. Uzakda iken de bagliligin tâm oldugunu göstermekdedir. Bulusuncaya kadar, gönüllerin bir olmasini saglayiniz! Bununla berâber, bulusmaga çalisiniz. Çünki ni'metin hepsi, ancak bir arada olunca ele geçer. Veysel Karânî ?rahmetullahi aleyh" gönlü oldugu hâlde, yaninda olmadigi için, yaninda olanlardan en asagidakinin derecesine yükselemedi. Bunun için de, onun dag kadar altin sadaka vermesi, bir avuç arpa sadakalarinin sevâbi gibi olamadi. Hiçbir seref, sohbet serefi gibi olamaz! Vesselâm.

  4. #224
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 223. Mektup

    Bu mektûb, hâce Cemâleddîn Hüseyn-i Külâbîye yazilmisdir. Hâllerini ve rü'yâlarini bildirmesini istemekdedir:

    Kardesim hâce Cemâleddîn-i Hüseyn, çok zemândan beri, hâllerini bildirmedi. Isitmediniz mi, Kübreviyye tarîkatinin büyükleri ?rahmetullahi aleyhim ecma'în", hâllerini ve rü'yâlarini üç gün içinde seyhine bildirmiyen mürîdi cezâlandirirlar. Bir dahâ böyle yapmasini önlerler. Olan oldu; bir dahâ olmasa iyi olur. Hâsil olan herseyi yaziniz! Kiymetli kardesimin oraya gelmesini büyük ni'met sayiniz! Hizmet etmek ve gönlünü kazanmak için çok çalisiniz! Onun mubârek sohbetinin kiymetini biliniz! Fârisî misra' tercemesi:

    Aranilan hazîneyi gösterdim sana!

    Vesselâm.

    Islâmiyyet enbiyânin sünnetidir,
    Cümlenin ihtidâsidir, islâmiyyet.

    Hudânin, leyle-i mi'râc içinde,
    Habîbine atâsidir islâmiyyet.

  5. #225
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 224. Mektup

    Bu mektûb, mîr Muhammed Nu'mân-i Bedahsîye yazilmisdir. Edebleri gözetmek, fakre ve isteklere kavusamamaga sabr etmek lâzim oldugu bildirilmekdedir:

    Kiymetli kardesim seyyid mîr Muhammed Nu'mânin mubârek mektûbu geldi. Basinda yazili olanlari ve kuruntu, sikinti bildiren yerleri anlasildi. Birçoklari size, zemânin en akillisidir diyormus. Kendisinden vazgeçemiyeceginiz, görüsmeyi kesemiyeceginiz kimselerle aranizda böyle sözler olmasini önliyemezsiniz! Böyle seyler söylendigi için, gönlümüzün size karsi bulanacagini, incinecegimizi düsünmeyiniz! Nerde kaldi ki, kalbimiz kirilmis olsun. Bize hep iyi görünmekdesiniz. Hatâlariniz gözümüze çarpmiyor. Hiç üzülmeyiniz! Bizim de üzülecegimizi sanmayiniz! Kalbimizde size karsi hiçbir kiriklik yokdur. Niçin kirilalim? Ortada kalb kiracak hiçbirsey yokdur. Insanlik dolayisi ile, unutarak, sasirarak yapilan seyler, göze görünmez. Incinmegi hâtirdan çikararak, tarîkati ögretmege ve talebeye fâideli olmaga çalisiniz! Istihâre yapilmasini istemek, bu isi kuvvetlendirmek içindir. Yoksa, gevsetmek için degildir. Mel'ûn seytân ve kötü nefs gibi iki düsmân, pusuda beklemekdedirler. Bunun için titiz ve önem vererek davranmaliyiz! Aldatarak yoldan sapdirmamasi için uyanik olmaliyiz! Kötülükleri süsleyerek güzel göstermelerine aldanmamaliyiz! Büyükler buyuruyor ki, mel'ûn iblîs ibâdet yolundan ve nasîhat yapdirarak insani aldatirsa bundan kurtulmak çok güç olur. Bunun için her ân Allahü teâlâya siginmaliyiz! Ona boyun bükmeliyiz! Düsmanin bizi bu yoldan yikmamasi için, kirik kalble ve göz yasi ile Hak teâlâya yalvarmaliyiz! Insanlari sonsuz se'âdete kavusdurmak en iyi isdir. Bundan da vaz geçmemelidir. Bu yolda hem çalismali, hem de istidrâc olmamasi için Hak teâlâya yalvarmalidir.

    Fakr, ihtiyâc ve isteklerine kavusmamak, bu yolun zînetidir ve dünyâ ve âhiretin efendisine benzemekdir ?aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm". Hak teâlâ, çok merhametli ve ihsâni bol oldugundan, kullarinin rizkina kefîl olmusdur. Ya'nî kendi üzerine almisdir. Bizi ve sizi bu düsünceden kurtarmisdir. Evde bulunanlarin sayisi çok ise rizki çok gönderir. Biz kullar, bütün düsüncemizi, bütün gücümüzü Hak teâlânin râzi oldugu seyleri yapmak için kullanacagiz. Evdekilerin yükünü Onun ihsânina birakacagiz. Bulusdugumuz zemân bunun üzerinde dahâ konusuruz.

    Sizin yaninizdan gelenlerden isitdigimize göre, size karsi üzüntülü oldugumuzu, dahâ hâlâ düsünüyormussunuz. Bu sebeble çok üzülüyormussunuz. Bunun için tekrâr ve kuvvetle bildiriyorum ki, böyle düsünmekden vaz geçiniz.

    Molla Yâr Muhammed Kadîme nasîhat ve va'z olarak yazdiklarimizi uygun bulmamis olacak ki; cevâb yazmadi. Hattâ, bu yüzden düâ bile göndermedi. Belki bundan üzülecekdir. Bu fakîre bagli olanlardan biri yanlis, bozuk bir sey yapinca, bu kendisine bildirilmezse ve yanlislari dogrulardan ayrilmazsa, vazîfe yapilmis olmaz ve âhiretde sorulunca altindan kalkilamaz. Ona söyleyiniz. Fârisî beyt tercemesi:

    Bildirilmesi lâzim olani söyledim sana,
    Yâ fâidelenirsin, yâ da çarpar kulagina.

    Yol göstermek, insanlari Hak teâlâya çagirmak makâmidir. Çok yüksek bir makâmdir. (Insanlarin arasinda seyh, ümmeti arasinda olan Peygamber gibidir) hadîs-i serîfdir. Câhil, âciz kimselerin bu yüksek makâmda ne isi vardir. Fârisî beyt tercemesi:

    Her dilenci, olur mu bir kahramân,
    Nerde sivrisinek, nerde Süleymân?

    Yol göstermek için, talebenin hâllerini, makâmlarini ayri ayri, inceden inceye bilmek lâzimdir. Müsâhedelerin, tecellîlerin hakîkatini anlamak ve kesflere, ilhâmlara kavusmus olmak ve rü'yâlarin ta'bîrlerini anlamak lâzimdir. Böyle kâmil olmayanlar bu yüksek makâma yakismaz. Böyle olmakla berâber, bu yolun büyükleri ?kaddesallahü teâlâ esrârehüm" yol göstermek makâmina yetismeyen birine ba'zi fâideleri düsünerek, izn verirler. Yolculugu ögretmek için vazîfe verirler. Onlarin hâllerini ve rü'yâlarini teftîs eder. Izni verenin, izn verilene nasîhat etmesi, çok ihtiyâtli hareket etmesini söylemesi ve tehlükeli olan yerleri göstermesi ve kendisinin dahâ bu makâma yaklasmamis oldugunu bildirmesi lâzimdir. Kendisinin noksân oldugunu, çok siki olarak anlatmalidir. Bu hakîkatleri ona bildirmezse, vazîfesini yapmamis olur. Eger sözleri ona agir gelirse, yikilmasina sebeb olur. Çünki Allahü teâlânin rizâsi, rehberin rizâsina baglidir. Allahü teâlânin begenmemesi de, rehberin begenmemesine baglidir. Ne büyük belâdir ki, ayrilmanin kötülügü nerelere variyor. Ayrilirsa, acabâ nereye siginacak. Eger Allah göstermesin böyle bir düsünceye yakalandi ise, kendisine söyleyiniz ki, hemen tevbe ve istigfâr etsin! Böyle büyük belâlara ve tehlükelere düsmemesi için, Allahü teâlâya yalvarsin! Allahü teâlâya çok hamd ve sükr olsun ki, sevdiklerimizin saygisizliklari ve sikinti vermeleri, gönlümüze hiç toz kondurmamakda ve bizi üzmemekdedir. Bizim hâlimizi ve durumumuzu, kiymetli kardesim mevlânâ Muhammed Sâlih ?rahmetullahi aleyh" sizlere uzun uzadiya anlatacakdir. Iyi anlasilmayan yerleri kendisinden sorarsiniz. Dogru yolda olanlara ve Muhammed Mustafânin izinde gidenlere selâm olsun" aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ"!

  6. #226
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 225. Mektup

    Bu mektûb, molla Tâhir-i Lâhorîye yazilmisdir. Bu yolun basinda olanlara, sondakilerin hâlleri ihsân olunur. Bunun olgunluk alâmeti olmadigi bildirilmekdedir:

    Allahü teâlâya hamd ederiz. Onun Peygamberine ve Âline ve Eshâbina salât ve selâm eyleriz! Kiymetli mektûblariniz, ard arda geldi. Talebenin ilerlemekde olduklari, bizi çok sevindirdi. Bu yolun sonu baslangiçda yerlesdirilmis oldugundan, bu yüksek yola baslayanlarda, sona varmis olanlarin hâllerine benziyen hâller hâsil olur. Bunlarin hâllerini, o büyüklerin hâllerinden ayirmak güçdür. Ancak, keskin görüslü ârif ayirabilir. Böyle olunca, hâllerin görülmesine güvenerek, hâl sâhibine yol gösterici olarak izn vermemelidir. Izn verilirse, onun zarari, talebelerinin zararindan dahâ çok olur. Belki de, kendini olgun sanarak, ilerlemesi büsbütün durur. Belki de, büyüklere nasîb olan mevki' ve saygiya kavusmak arzûsu, onu büsbütün belâya sokar. Çünki nefs-i emmâresi, dahâ îmâna gelmemisdir ve tezkiye bulmamis, temizlenmemisdir. Olan olmusdur. Icâzet, izn verdiginiz kimselere, tatlilikla anlatiniz ki, böyle izn almak, olgunlugu göstermez. Dahâ yapilacak çok is vardir. Isin basinda ele geçenler, sondakilerin baslangica yerlesdirilmesindendir. Uygun gördügünüz nasîhatlari yaparsiniz. Eksik olduklarini kendilerine bildiriniz. Icâzet vermis olduklarinizin yol ögretmelerini önlemeyiniz. Belki, sizin nefesinizin bereketi ile, hakîkî rehber olmakla sereflenebilirler. Bu büyük ise baslamis bulunuyorsunuz. Mubârek olsun. Çok çalisiniz! Sizin çalismaniz, tâliblerin de çalismalarini artdirir. Vesselâm.

  7. #227
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 226. Mektup

    Bu mektûb, kardesi meyân seyh Mevdûda yazilmisdir. Dünyânin kisa sürdügü, buna karsilik olan azâbin sonsuz oldugu bildirilmekdedir:

    Kardesimin kiymetli mektûbu geldi. Bizleri sevindirdi. Kardesim! Allahü teâlâ, bize ve size basarilar versin! Dünyâ hayâti çok kisadir. Sonsuz azâblar, buna karsilikdir. Bu zemâni, lüzûmsuz, bos seyleri ele geçirmekde kullanan ve böylece sonsuz acilara yakalanan kimseye yaziklar olsun!

    Kardesim, insanlar, dünyâ kazançlarini birakip, her yerden, karincalar gibi, çekirge sürüleri gibi yanimiza üsüsüyor. Siz ise, bir evden olmak serefinin kiymetini de düsünmiyerek, dünyânin alçak kazançlarina, seve seve dalmakdasiniz. Onlara kavusmak için çabaliyorsunuz. (Hayâ, îmândan bir parçadir) hadîs-i serîfdir.

    Kardesim! Allah adamlarinin böyle toplanmasi ve bugün Serhendde nasîb olan Allah için toplanmalar, bütün dünyâ dolasilsa, bu ni'metin yüzdebiri bulunmaz. Buradaki kazançlar ele geçmez. Siz, bu ni'meti, bos yere elden kaçirdiniz. Çocuklar gibi, kiymetli cevherleri, cam parçalari ile ve cevizlerle degisdirdiniz. Fârisî misra' tercemesi:

    Utanmali, binlerle utanmali!

    Kardesim! Bu firsat, bir dahâ ele geçmez. Firsat bulunsa da, böyle toplantilar bulunamaz. O zemân, bu ni'meti, nasil ele geçirirsin? Elden kaçirilani nerden bulabilirsin? Zararlari, ne ile yerine koyabilirsin? Yaniliyorsunuz! Yanlis anliyorsunuz. Tatli, yagli lokmalara gönül kapdirmayiniz! Süslü, renkli elbiselere aldanmayiniz! Bunlara düskün olmanin sonu, dünyâda da, âhiretde de pismân olmakdir, inlemekdir. Esin, dostlarin gönüllerini yapmak için, kendini belâya sokmak ve âhiretin sonsuz azâblarina atilmak, akli olanin yapacagi is degildir. Allahü teâlâ, akl versin ve gafletden uyandirsin!

    Kardesim! Dünyânin vefâsizligi dillerde dolasmakdadir. Dünyâya düskün olanlarin alçakliklari, cimrilikleri herkesce bilinmekdedir. Kiymetli ömrünü, böyle fâidesiz, yalanci için elden kaçirana yaziklar olsun! Haberciye ancak haber vermek düser. Vesselâm.

  8. #228
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 227. Mektup

    Bu mektûb, molla Tâhir-i Lâhorîye yazilmisdir. Yol göstermek makâmina lâzim olan va'z ve nasîhatlari bildirmekdedir:

    Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdigi kullarina selâm olsun! Kiymetli mektûbunuz geldi. Bizleri sevindirdi. Oradaki kardeslerimizin zevklerini ve lezzet aldiklarini yaziyorsunuz. Çok sevindik. Kardesim! Hak teâlânin size ihsân etdigi bu makâm için çok sükr ediniz! Halki kendinizden sogutacak bir sey yapmamak için çok dikkat ediniz! Yoksa, büyük günâha girersiniz. Insanlari kendinden kaçirmak, melâmîlik yoludur ki, emr-i ma'rûf ile iliskileri yokdur. Hattâ, melâmîlik, bu makâmin tâm tersidir. Bu iki makâmi birbiri ile sakin karisdirmayiniz! Bu makâmda iken melâmîlik yapmak istemeyiniz. Zulm etmis olursunuz. Talebe yaninda, temiz, iyi giyinmis olunuz. Onlara çok sokulmayin, aralarina karismayiniz! Kendinizi küçültmüs olursunuz. Sizden istifâde edemezler. Her sözünüzün, her isinizin islâmiyyete uygun olmasina çok dikkat ediniz! Elden geldigi kadar ruhsatlardan sakininiz! Ruhsatlari yapmak, hem bu yolumuza uygun degildir. Hem de, sünnet-i seniyyeye yapisalim demege yakismaz. Büyüklerden biri, (Âriflerin gösteris yapmasi, avâmin ihlâsindan dahâ iyidir) buyurdu. Çünki, âriflerin iyi islerini göstermeleri, talebeyi Allahü teâlâya çekmek ve onlara ögretmek içindir. Bunun için, avâmin hâlis, Allah için olan islerinden dahâ fâideli ve dahâ sevâb olur. Talebe, âriflerin islerini göre göre ögrenirler ve yaparlar. Ârifler ?rahmetullahi aleyhim" amellerini, ibâdetlerini onlara göstermezlerse, ögrenemezler. Demek ki, ârifler talebeye göstermek ve ögretmek niyyeti ile yapdiklari için, bu gösterisleri, Allah rizâsi için olmakdadir. Ya'nî ihlâs olmakdadir. Hattâ, ihlâsdan dahâ iyi olmakdadir. Çünki ihlâsin fâidesi, kendinedir. Bu sözümüz yanlis anlasilmasin. Âriflerin her islerinin, her ibâdetlerinin talebeye gösteris olmak için yapildigi, ibâdet etmek, kendilerine lâzim degildir sanilmasin! Allahü teâlâ korusun! Böyle düsünmek zindiklik olur. Ilhâd, ya'nî dogru yoldan ayrilmak olur. Ârifler de talebe gibi, ibâdet yapacakdir. Hiçbir kimse ibâdet yapmakdan kurtulamaz. Böyle olmakla berâber, âriflerin ibâdetlerinden talebenin fâidelenmesi de düsünülür. Bunun için, siz de, sözlerinize ve islerinize çok dikkat ediniz! Çünki, bu zemânda çok kimse, tesavvuf yoluna girmek istiyor. Bu makâma yakismiyan birsey yapmakdan çok sakininiz! Câhillerin, büyüklere dil uzatmalarina sebeb olmayiniz! Her isinizin islâmiyyete uygun olmasi için, Allahü teâlâya yalvariniz!

    Baska yollarin büyüklerinin nisbetleri hâsil oldugunu yaziyorsunuz. Bunun neden oldugunu, size uzun anlatmisdim. Bunlardan baska seyler oldugunu sanmayiniz! Sonra iyi olmaz. Dahâ yazmaga lüzûm yok. Vesselâm.

  9. #229
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 228. Mektup

    Bu mektûb, mîr Muhammed Nu'mâna yazilmisdir. Ögretmek, insanlari yetisdirmek için lâzim olan birkaç seyi bildirmekdedir:

    Kiymetli seyyid kardesimin mubârek mektûbu geldi. Bizleri sevindirdi. Kardesim! Size çok bildirdim ki, bu yol iki temel üzerine kurulmusdur: Birincisi, islâmiyyete uymakdir. Öyle ki, islâmiyyetin bir edebini elden kaçirmaga gönlü râzi olmamalidir. Ikincisi, yol göstereni sevmek ve ona öyle baglanmakdir ki, onun her seyini begenecekdir. Onun her sözünü, her isini güzel görecekdir. Allahü teâlâ korusun. Bu iki temel isde ufak bir sarsinti olmasin! Allahü teâlânin ihsâni ile, bu iki temel saglam olursa, dünyâ ve âhiret se'âdetleri ele girmis demekdir. Bunlardan sonra lâzim olan seyleri de, siz çok isitdiniz. Bunlari da gözetmelisiniz! Simdiye kadar olan kusûrlarin bagislanmasi için de, Allahü teâlâya çok yalvariniz! Ramezân-i serîfin son on günü yapamamis oldugunuz i'tikâfin kazâsi olmak için niyyet ederek, önümüzdeki Zilhicce ayinin ilk on günü i'tikâf ediniz. Böyle niyyet ederek, sünnet sevâbina kavusursunuz. Bu i'tikâfda, Allahü teâlâya, boyun bükerek, agliyarak, sizlayarak, kusûrlarin afvi için çok yalvariniz! Fakîr de ?kuddise sirruh" bu on günde, size yardimci olmaga çalisacagim. Insâallahü teâlâ. Izn verdigimizi yazili olarak da istiyorsunuz. Bunun üzerine çok düsüyorsunuz. Size izn verilmisdir. Eger bu izn yetismezse, yazili iznin ne fâidesi olur. Her akla gelenin yapilmasi lâzim gelmez. Akla öyle seyler gelir ki, onlari yapmamak dahâ iyi olur. Nefs, inâdcidir. Istediginden vaz geçmez. Ona elbette kavusmak için diretir. Onun iyi mi, kötü mü oldugunu hiç düsünmez. Gönlünüzü kirmamak için, izn olarak, birkaç kelime yazdim. Hak teâlâ, fâideli eylesin! Kendinizi, son nefesde îmân selâmetine kavusmanizi düsününüz! Icâzetnâme ve mürîdler, o ânda ise yaramaz. Kendi isinizi yaparken, eger bir kimse, cândan istekle gelirse, ona tarîkati ögretirsiniz. Ögretmegi birinci vazîfe sanip, kendi isinizi, bunun gerisinde birakirsaniz, kendinizi basdan basa felâkete sürüklemis olursunuz.

  10. #230
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 229. Mektup

    Bu mektûb, mirzâ Hüsâmeddîn Ahmede ?kuddise sirruh" yazilmisdir. Bu yolun, büyügümüzün yolu oldugu bildirilmekdedir:

    Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdigi kullarina, selâm olsun! Sizi özliyenlere göndermis oldugunuz kiymetli mektûblar, ard arda gelmekde, sevincimizi artdirmakda ve sevgimizi çogaltmakdadir. Allahü teâlâ, buna karsilik olarak size, bizim tarafimizdan bol bol iyilikler versin! Bildirmis oldugunuz sübhelerden, örtülü kalmis seylerden birkaçi için kisaca cevâb yaziyorum.

    Bizim bulundugumuz yol, tâm o büyügümüzün yoludur ?kaddesallahü sirrehül akdes". Nisbetimiz, tam onun mubârek nisbetidir. O yoldan dahâ yüksek ve o nisbetden dahâ uygun ve üstün bir yol ve bir nisbet yokdur ki, insan onu seçmis olsun. Böyle olmakla birlikde, san'atlerin olgunlasmasi ve her nisbetin temâmlanmasi, düsüncelerin, buluslarin birbirlerine eklenmeleri ile olur. Meselâ, Sîbeveyh zemâninda olan nahv bilgisi, sonra gelenlerin düsüncelerinin eklenmesi ile, binlerce kat artmis, dahâ düzgün ve temiz olmusdur. Özü yine, Sîbeveyhin ortaya koydugu nahv bilgisidir. Sonra gelenler, bu özü genisletmis, süslemislerdir. Seyh Alâüddevle ?kuddise sirruh" buyurdu ki, (Vâsitalar çogaldikça, yol dahâ kisalir ve düzgün olur). Böyle, yolu temizlemek, süslemek seklinde olan yenilikler ve bilgiler, birkaç kimsenin böyle hayâller kurmasina yol açmis. Iyi incelenirse, bütün bunlarin kendiliginden oldugu, yorularak, ugrasarak yapilmadigi görülür. Bu fakîrin ?kuddise sirruh" mektûblarina ve risâlelerine bakacak olursaniz, bu yolun, Eshâb-i kirâmin ?aleyhimürridvân" yolu oldugu anlatilmakdadir. Bu nisbetin, her nisbetden dahâ üstün oldugu gösterilmekdedir. Bu yol ve bu yolun büyükleri, öyle övülmekdedir ki, bu büyüklerin yetisdirdiklerinden hiçkimse, bunun yüzde birini bile söylememisdir. Bundan baska, bu fakîr, hergün ve geceleri, her hareketimde ve sözlerimde, bu yolun edeblerini ve emrlerini titizlikle gözetmekdeyim. Kil kadar ayriliga ve yenilige göz yumulmamakdadir. Ne kadar sasilir ki, bütün bu iyi taraflar görülmemekdedir. Eger, üzüntülü bir günde, dostlardan birine biraz sert söylenmis ise, bu göze çarpmisdir. Suna dahâ çok sasilir ki, siz de böyle bos sözlere inanmakdasiniz. Isitir isitmez râhatiniz kaçiyor. Iyi gözle bakmak lâzim ise bu iyi gözlülük, yalniz, böyle söyliyenler için midir? Bize hüsn-i zan olunmaz mi? Sözün kisasi sudur ki, dedi-kodu sözlere inanilacak, dostluk bunlara göre olacaksa, söz tasiyanlarin ellerinden kurtulus olamaz. Bunun için de saglam dostluk kurulamaz. Dedi-kodulara kulak vermeyiniz ve geçmisleri unutunuz! Böylece dostluk yikilmasin, eski sikintilar aradan kalksin!

    Büyük hocamizin çocuklarinin yetisdirilme, okuma çaglari geldi ve geçmek üzeredir, diyorsunuz ve kiymetli vasiyyetlerini hâtirlatiyorsunuz. Kiymetli efendim! Basimizin tâci olan çocuklarina hizmetçilik etmekle sereflenmek, biz hizmetçileri için büyük se'âdetdir. Ne yazik ki, bildiginiz engellerden dolayi, görünen hizmetleri yapmakla sereflenemiyoruz. Yüksek vasiyyetin vaktini bekliyoruz. Engellerin ortadan kalkdigini ve dedi-kodu yollarinin kapandigini anlarsaniz, hemen isâret buyurunuz. Oraya gelip, birkaç gün orada bu hizmetimizi yapmaga çalisalim. Iyi düsünülürse bu isde hemen vasiyyet emrini yerine getirmek için gelmege çalisacagiz. Yoksa, zâhirlerini ve bâtinlarini sizin terbiye etmeniz, onlar için bulunmaz bir kazancdir. Baskasinin yardimi lâzim degildir. Mevlânâ Abdüllatîfden isitdigimize göre, çocuklarin okutulmasini, yetisdirilmesini meyân Muhammed Kilinc kendi üzerine almis, siz de bunu uygun görmüssünüz. Bunu isitince sasirdik. O, bilmiyerek, birseyler düsünebilir. Fekat siz bunu nasil uygun buldunuz? Muhammed Kilincin üzücü hâllerinin, baska yere de bulasacagindan korkuyorum. Vesselâm.

    Kamis bosum dedi, sekerlendi,
    Agaç yükseldi, baltayi yedi.

Sayfa 23/34 İlkİlk ... 2122232425 ... SonSon

Benzer Konular

  1. Ramazan ayının üstünlükleri imam rabbani
    By ArzuNur in forum Mübarek Gün Ve Geceler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 28.09.08, 22:42
  2. İmâm-ı Rabbâni Hazretleri'nden bir nasihat...
    By ArzuNur in forum Nasihatlar
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 16.07.08, 21:58
  3. İmam-ı Rabbani
    By Kartal__13 in forum İslami Şiirler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 21.06.08, 23:34
  4. İmÂm-i RabbÂnÎ
    By İslam-Gülü in forum İslam Büyüklerimiz ve Alimlerimiz..
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10.06.08, 15:14

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •