Sayfa 21/34 İlkİlk ... 1920212223 ... SonSon
334 sonuçtan 201 ile 210 arası

Konu: Mektubat-ı Rabbani

  1. #201
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 200. Mektup

    Bu mektûb, molla Sekîb-i Isfehânîye yazilmisdir. (Nefehât) kitâbindaki bir yaziyi açiklamakdadir:

    Her hamd Allahü teâlâ içindir. Salât ve selâm, Peygamberlerin efendisine ve Onun temiz Âlinin hepsine olsun! (Nefehât) kitâbindaki karisik bir sözün açiklanmasini istiyorsunuz. Bunun için, birkaç kelime yazmaga kdim. Kiymetli efendim! Ayn-ül-kudât-i Hemedânî, hiç gidilmemis bir yolda, delîlsiz, rehbersiz gidenler için diyor ki, (Bunlardan birkaçini, bir maglûb, kendi siginagina aldi. Sekr hâli, bunlara gölge yapmak için geldi. Akli basinda olanlar, baslarini kaldirdilar). Gidilmis yol demek, Allahü teâlâ bilir, sülûk yolu demekdir. Bilinen on makâma, birer birer ve her inceliklerine varmak demekdir. Bu yolda, önce nefs tezkiye edilir, temizlenir. Kalbin tasfiyesi bundan sonra olur. Bu yolda hidâyete kavusmak için, bir rehbere inâbet, ya'nî baglanmak lâzimdir. Gidilmemis yol ise, cezbe ve muhabbet yoludur. Bu yolda, kalbin tasfiyesi, parlatilmasi önce olur. Nefsin tezkiyesi sonra olur. Seçilenlerin yoludur. Bir rehbere baglanmak lâzim degildir. Sevilmislerin ve istenilenlerin yoludur. Birinci yol, sevenlerin ve isteyenlerin yolu idi. Bunlardan çogu, kuvvetle çekildikleri ve kendilerini muhabbet kapladigi için, âfâkî ve enfüsî seytânlardan korundular. Seytânlarin aldatmasindan, yoldan çikarmalarindan kurtuldular. (Bir maglûb) ve (Sekr) dedigi, bu cezbe ve muhabbetdir. Bunlarin rehberleri yok ise de, Allahü teâlânin ihsânina kavusmuslardir. Bu ihsân, onlara yol göstererek, hedefe ulasdirmisdir. Sü'ûrlu olanlari, ya'nî çekilmiyenleri ve kendilerini muhabbet kaplamiyanlari, rehberleri de olmadigi için, din düsmanlari, bunlarin yolunu kesdi. Helâke sürükledi. Sonsuz olan ölüme yakalandilar. Maglûblar arasinda, o iki Türkmen vardi. Hüseyn Kassâb ?rahmetullahi aleyh", bu ikisini, isâret ile bildiriyor ve diyor ki, (Büyük bir kervân ile gidiyorduk. Kervân arasindan ânsizin iki Türkmen çikdi. Hiç gidilmemis olan yolda ilerlemege basladilar) diye, [(Nefehât) kitâbinin fârisî ikiyüzseksendördüncü [284] sahîfesinde, emîr Alî Abûr isminde] uzun anlatiliyor. Büyük kervânin gitdigi yol, sülûk yolu demekdir. Bu yolda bilinen on makâm, sira ile bütün incelikleri ile geçilir. Çünki, büyüklerden çogu, hele eskilerin hemen hepsi, bu yoldan vâsil olmuslardir. Bu iki Türkmenin gitdigi ve Hüseyn Kassâbin da katildigi, o hiç gidilmemis olan yol da, cezbe ve muhabbet yoludur. Bilinen birinci yoldan dahâ kisadir. Bu yolun baslangici, lezzet almak ve râhatlik duymakdir. Bu lezzet, duygulari giderir. Sü'ûrsuzluga sebeb olur. Bu hâli, gece olarak göstermekdedir. Bu hissizlik ve insanlardan haberi olmamak, Allahü teâlâ ile huzûra ve Ona sü'ûra sebeb oldugundan, bu huzûra ve sü'ûra ay demisdir. Burasini biraz dahâ açiklamak lâzimdir. Iyi dinleyiniz:

    Cesedi, bedeni idâre eden rûhdur. Bedeni yetisdiren, kalbdir. Ceseddeki kuvvetler rûhdan gelmekdedir. His, duygu da, kalbin nûrundan hâsil olmakdadir. Cezbe yolunda, kalb ve rûh, Allahü teâlâya dönünce, baslangicda bedenin idâresi ve terbiyesi azalir. His kalmaz olur. Sü'ûr islemez olur. Organlarin hareketinde gevseklik olur. Insan yere yikilir. Büyük âlim seyh Muhyiddîn-i Arabî ?kuddise sirruh" bu hâle (Fütûhât-i Mekkiyye) kitâbinda, rûhun simâ'i demisdir. Raks ile ve dönerek olan simâ'a da, tabî'î simâ' demisdir ve bunu siki yasak etmisdir. Buradan anlasiliyor ki, bedendeki duygu ve hareketin azalmasi, ma'nevî huzûru göstermekdedir. Ceseddeki duygusuzluk rûhun sü'ûruna alâmetdir. Bunu aya benzetmek uygundur.

    Sözümüze dönelim: Ayin kara bulutla örtülmesi demekle, baslangiçda olanlarin huzûrunu örten insanlik sifatlarinin meydâna çikmasini anlatmakdadir. Insanlik sifatlarinin huzûru örtmesi, yolun ortasina kadar devâm eder. Yolun ortasinda olanlar, örtüden tâm kurtulamazlar ise de, bu kadar örtülüs yokdur. Belki bunu anlatmak için, (Gece yarisi olunca, ay bulutdan çikdi. O iki gencin ayak izlerini gene buldum) demekdedir. Çünki, huzûr zemâni olan bast hâlinde yol aydinlanir. Çok ilerlemek olur. Sabâh olunca, ya'nî o hissizlik ve hareketsizlik gidince ve huzûr kuvvetlenince ve halk ile de karisinca demek istemekdedir. Bu huzûru günesin dogmasi diye anlatmakdadir. Insanin varligina dag demekdedir. Bu zemân kendi varligindan haberi olmakdadir. Çünki bu yolda, nefsin tezkiyesi, kalbin tasfiyesinden sonradir. O iki türkmenin cezbeleri kuvvetlenince ve kendilerini muhabbet kaplayinca, bir kahramân gibi ayaklarini insanlik daginin tepesine koydular ve bir sâatde tepeye çikdilar. Biraz Fenâya kavusdular. Hüseyn Kassâbda bu cezbe kuvveti olmadigi için, dagin tepesine çok güç çikabildi. Bu da, o iki türkmenin arkasinda gitdigi için oldu. Yoksa kafasini uçururlardi. Askerlerin bulundugu yer, (a'yân-i sâbite)yi anlatmakdadir. A'yân-i sâbitede bütün mahlûklarin (Te'ayyün-i hakîkî)leri ve (Te'ayyün-i Ilmî-i Vücûbî)leri birlikde bulunur. Sayisiz çadirlar, bu te'ayyünleri anlatmak içindir. Büyük çadir, (Te'ayyün-i Ilmî-i Vücûbî)yi göstermekdedir. Buna, sultânin çadiri demislerdir. Hüseyn Kassâb, sultânin çadirini isitince, aranilani buldum sanarak sekr, sü'ûrsuzluk bineginden inmek istedi. Bu merkeb olmadan bu yolda gidilemez. Sag ayagini disari koyarken kulagina bir ses gelerek sultân çadirda yokdur dedi. Dogrusu da böyledir. Hüseyn Kassâbi çeken kuvvet yokdur. Ufak bir müjde ile sekr hâlinden çikdi. Iki türkmen ise, kuvvetle çekildikleri için ve kendilerini muhabbet kaplamis oldugu için, bu gibi müjdelerle aldanmadilar ve kahramânca yukari çikdilar. Hüseyn Kassâb, bin sene dahâ beklese, sultâni çadirda hiç bulamaz. Çünki Hak teâlâ, ötelerin ötesidir. Sag ayak demesi, rûhu anlatmakdadir. Çünki, hiç gidilmemis olan bu yolda, kalb ve rûh ayaklari ile gidilir. Ilm ve ibâdet ile gidilmez. Ilm ve ibâdet sülûk yolunda ise yarar. Sekr hâlinden önce çikan rûhdur. Sonra kalb çikar. Sol ayak kalbi göstermekdedir. Sultân oturmusdur ve ava gitmisdir demek, güzel aynalarda, güzel yerlerde yerlesmisdir ve âsiklarin gönüllerini avlamaga gitmisdir demekdir. Bu ses ve böyle söylemek, Hüseyn Kassâba anlatabilmek için idi. Onun anlayabilecegi gibi söylenmisdi. Yoksa, Allahü teâlâ için oturmak ve ava gitmek gibi seyler söylenemez. Fârisî beyt tercemesi:

    (Yokdur) ve (odur) gibi sözler,
    O makâmdan geri dönerler.

    (Nefehât)da (Ayn-ül-Kudât-i Hemedânî)den alarak yazilmis olan bu sözlerden baska seyler de anlasiliyor ve Hak teâlânin birligine ve büyüklügüne dahâ uygun oluyor. Her ne kadar, o makâma tâm uygun degil ise de, baskalarindan dahâ uygundur. Söyle ki, vâhidiyyet mertebesinin üstündeki te'ayyün-i evvel olan vahdet mertebesine oturmusdur. Vahdet mertebesinde ilmî ve aynî te'ayyünlerin hepsi yok oldugu için, hayvanlarin ve kuslarin yok edildigi ava benzetilerek, ava gitdi buyurulmusdur. Seyh Muhammed Ma'sûk-i Tûsî ve Emîr Alî Abûr, Sultânin avlandigi yere giderek, ona av oldular. Ma'sûk-i Tûsî dahâ önde gitdi ve dahâ yaklasdi. Hüseyn Kassâb, sultânin geri dönecegini sanarak, (Vâhidiyyet) çadirlarinda kaldi.

    Yukaridaki sözlerden ne anlasilacagini dogru olarak ancak Allahü teâlâ bilir. Tesavvuf yolunun büyükleri ?kaddesallahü teâlâ esrârehüm" hiç gidilmemis olan yolu seçmislerdir. Bu bilinmeyen yol, bu büyüklerin meshûr kolay yolu olmusdur. Kiymetli teveccühleri ve idâreleri ile, herkesi bu yoldan kavusdurmuslardir. Rehber olan pîrin edebleri ve emrleri gözetilirse, bu yol hep kavusdurur. Bu yolda, ihtiyârlarin, gençlerin, kadinlarin ve çocuklarin kavusmasinda hiç baskalik yokdur. Hattâ ölüler bile bu ni'mete kavusmayi umarlar. Behâüddîn-i Buhârî ?kuddise sirruh" buyurdu ki, (Hak teâlâdan elbette kavusduran bir yol istedim). Hâce hazretlerinin birinci talebesi olan hâce Alâ'üddîn-i Attâr ?kuddise sirruh" hazretleri, bunun için buyurdu ki, Fârisî beyt tercemesi:

    Kapicinin incinmesi olmasaydi,
    Açardim bütün cihân kapilarini.
    Allahü teâlâ, hepimizi bu büyüklerin yolunda bulundursun! Vesselâm!

  2. #202
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 201. Mektup

    Bu mektûb, Küçük Beg Hisârîye yazilmisdir. Bir süâline cevâb vermekdedir:

    Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdigi kullarina selâm olsun! Küçük Beg Hisârî hazretleri soruyor ki, (Bir kimse, bütün bilgiler iki üç harfde yerlesmisdir) diyor. Bu söze inanilir mi?

    Cevâb: Böyle söyleyen kimsenin bunu isiterek veyâ kitâblardan okuyarak söyledigi anlasilmakdadir. Çünki, önceki büyüklerden birkaçi böyle seyler söylemisdir. Hazret-i Emîr ?kerremallahü teâlâ vecheh" de (Bütün bilgiler, Besmelenin (B) harfinde, hattâ bu harfin noktasinda yerlesmisdir) buyurdu. Bunu size söyleyen kimse, böyle oldugunu biliyorum demek istemis ise, iki sey düsünülebilir:

    1- Bütün bilgilerin iki-üç harfde yerlesdirildiklerini bana bildirdiler derse, bu harfleri bildigini veyâ bilmedigini söylese de sözü dogru olabilir.

    2- Bütün ilmleri, iki-üç harf içinde bana bildirdiler. Bu iki-üç harf içinde bütün ilmleri anliyorum derse yalancidir. Bu söze inanilmaz. Dogru yolda olanlara ve Muhammed Mustafânin izinde gidenlere selâm olsun ?aleyhi ve alâ âlihissalevâtü etemmühâ ve ekmelühâ"!

  3. #203
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 202. Mektup

    Bu mektûb, mirzâ Fethullah-i Hakîme yazilmisdir. Büyüklerle tanisdikdan sonra ayrilanlara sasmakda, Eshâb-i kirâmin büyüklügü bildirilmekdedir:

    Allahü teâlâ, bizi ve sizi, sevgili Peygamberinin dogru yolunda bulundursun ?alâ sâhibihessalâtü vesselâmü vettehiyye"!

    Birgün, Tesavvuf büyüklerinin üzülmeleri üzerinde konusulmusdu. Bu büyüklere baglanip da, sonra ayrilanlarin, baskalarindan birseyler bekleyenlerin sürünecekleri söylenmisdi. Bu arada, sizin ve kâdî Senâmin adiniz geçmisdi. Bu konusma, iyi bilemiyorum, bir dakîka sürmüsmü idi? Hem de, sirasi gelerek söylenmisdi. Allah göstermesin ki, bir müslimânin incitilmesini düsünmüs olayim. Yâhud kalbimde bir kin bulundurayim. Bu bakimdan, mubârek kalbiniz hiç sikilmasin. Bilmeniz lâzimdir ki, bizim yolumuz, Allahü teâlânin ismleri üzerinde çalismak degildir. Bu yolun büyükleri, bu ismlerin sâhibinde yok olmagi aramakdadirlar. Onlar, dahâ ilk bakisda, sifatlarin disinda olan varligi istemekdedirler. Ismlerden, sifatlardan geçerek zâti taleb ederler. Bunun içindir ki, baska yollarin sonu, bunlarin baslangicinda yerlesmisdir. Fârisî misra' tercemesi:

    Gül bagçemi gör de, behârimi anla!

    O konusmamiz, agizdan agza dolasdikça, baska sekl alarak, sizi üzecek kadar degismis oldugu anlasildi. Bu üzüntünüzü gidermek için birkaç sey yazmak istedim: Sizinle tanismamiz, birseyimizi artdirmaz. Görüsmemek de birseyi azaltmaz. Düsüncemiz, istegimiz, yalniz sizin iyiliginizdir. Fekat (Kendi zararini istiyene, hiç acinmaz!) sözünü herkes bilir. Iyi biliniz ki, bu fakîr ?kaddesallahü teâlâ sirrehül'azîz" sizin zararinizi istemedim ve insâallah istemem de. Acidigim için söylenilen birseydi. Din adamlari, acidiklarindan, böyle söylerler. Hem de, bir sirasi gelerek söylenmisdi. Hiç üzülmeyiniz!

    Bir kimsenin kendini, hazret-i Ebû Bekr-i Siddîkdan ?radiyallahü anh" dahâ üstün görmesi, iki seyden ileri gelir: Yâ koyu bir zindikdir. Yâhud da, kara câhildir. Birkaç sene önce, size gönderdigim bir mektûbda, Cehennemden kurtulacagi bildirilmis olan, Ehl-i sünnet vel-cemâ'at firkasini anlatirken bunu da yazmisdim. Onu okudukdan sonra, böyle sözlere inanmaniza sasilir. Hazret-i Alîyi bile, hazret-i Ebû Bekrden ?radiyallahü anhümâ" dahâ yüksek bilen bir kimse, Ehl-i sünnetden ayrilmis olur. Kendini yüksek bilenin ne olacagini artik düsünün! Bu yolun büyükleri bildiriyorlar ki, (Kendini, uyuz köpeklerden üstün gören bir sâlik, bu büyüklerin kemâlâtina kavusamaz). Bu ümmetin büyükleri, hazret-i Ebû Bekrin, Peygamberlerden baska, bütün insanlardan üstün oldugunu, sözbirligi ile bildirmislerdir. Hazret-i Hamzayi öldürmüs olan Vahsînin ?radiyallahü anhümâ", Resûlullahin yaninda bir kerre bulundugu için, Tâbi'înin en üstünü olan Veysel Karânîden dahâ üstün oldugunu, kitâblarimda ve mektûblarimda bildirmisdim. Böyle olunca, bunu yazan bir kimsenin böyle söyliyecegini düsünmek bile, akli olana yakisdirilamaz. Böyle düsünmege yol açan yaziyi görerek isin dogrusunu anlamasi lâzimdir. Birsey anlamadan, yalniz çekemiyenlere uymak, uygun olur mu? Bununla berâber, büyükler, ask serhoslugu denilen hâllerinde, uygunsuz seyler de söylemislerdir. Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri, (Bayragim, Muhammed aleyhisselâmin bayragindan dahâ yüksekdir) dedi. Bu sözünden, onun dahâ yüksek olacagi anlasilamaz. Çünki, onu söylemek zindiklik olur. Bu fakîrin yazilarinda ise, böyle seyler, hiçbir zemân bildirilmemisdir. Vesselâm.

  4. #204
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 203. Mektup

    Bu mektûb, molla Hüseyne yazilmisdir. Allah yolunda olanlarin yaninda bulunmagi övmekdedir:

    Allahü teâlâ, hâllerinizi güzel eylesin. Islerinizi fâideli eylesin! Maksadlarinizi islâh eylesin! Serefli mektûbunuz geldi. Sevgilerinizi bildirdigi için bizleri çok sevindirdi. Allahü teâlâ, bu yolun büyüklerine olan sevginizi artdirsin! Onlara baglilik arzûsunu, ömrünüzün sermâyesi yapsin! Hadîs-i serîfde, (El-mer'ü me'a men ehabbe) buyuruldu ki, (Kisi, sevdigi ile berâberdir) demekdir. Bu büyükleri seven, onlarla berâber olur. Onlarla berâber olan, sakî olmakdan [küfrden ve günâh islemekden] korunmus olur. Hadîs-i serîfde buyuruldu ki, (Insanlarin yapdiklarini yazan meleklerden baska melekler de vardir. Yollarda, sokak baslarinda dolasirlar. Allahü teâlâyi zikr edenleri ararlar. Zikr edenleri bulunca, birbirlerine seslenirler. Buraya geliniz, buraya geliniz derler. Kanadlari ile, onlari sararlar. O kadar çokdurlar ki, göke varirlar. Kullarinin her isini bilici olan Allahü teâlâ, meleklere sorarak: Kullarimi nasil buldunuz, buyurur? Yâ Rabbî! Sana hamd ve senâ ediyorlar ve senin büyüklügünü söylüyorlar ve senin ayblardan ve kusûrlardan temiz oldugunu söylüyorlar, derler. Onlar, beni gördüler mi, buyurur? Hayir görmediler, derler. Görselerdi, nasil olurlardi, buyurur? Dahâ çok hamd ederlerdi ve dahâ çok tesbîh ederlerdi ve dahâ çok tekbîr söylerlerdi, derler. Onlar, benden ne istiyorlar, buyurur? Yâ Rabbî! Cennetini istiyorlar, derler. Onlar, Cenneti gördüler mi, buyurur? Görmediler, derler. Görselerdi, nasil olurlardi, buyurur? Dahâ çok yalvarirlardi, dahâ çok isterlerdi. Yâ Rabbî! Bu kullarin Cehennemden korkuyorlar. Sana siginiyorlar, derler. Onlar Cehennemi gördüler mi, buyurur? Hayir görmediler, derler. Görselerdi, nasil olurlardi, buyurur? Görselerdi, dahâ çok yalvarirlardi ve ondan kurtulmak yoluna dahâ çok sarilirlardi, derler. Allahü teâlâ, meleklere, sâhid olunuz ki, onlarin hepsini afv eyledim, buyurur. Yâ Rabbî! O zikr edenlerin yaninda, filân kimse zikr etmek için gelmemisdi. Dünyâ çikari için gelmisdi, derler. Onlar benim müsâfirlerimdir. Beni zikr edenlerle berâberim. Onlarin yaninda bulunanlar da, zarar etmezler, buyurur). Bu hadîs-i serîf ve yukarida bildirdigimiz (Kisi, sevdigi ile berâberdir) hadîs-i serîfi gösteriyorlar ki, bu büyükleri sevenler, bunlarla berâberdirler. Bunlarla berâber olanlar, kazançli olurlar. Allahü teâlâ, bizi ve sizleri, bu büyükleri sevenlerden eylesin! Sevgili Peygamberi, ümmî ve hâsimî olan Muhammed ?aleyhi ve alâ âlihi ve eshâbihissalâtü vetteslîmât vettehiyyât" hurmetine düâmizi kabûl buyursun! Âmîn.

    Seyh Ilahdâdin mektûbunda, kendinizden haber veriyorsunuz. Böyle ademler, ya'nî yokluklar, tâliblerde çok görülmekdedir. Çok çalisiniz. Ele geçenlerle doymayiniz! Fârisî beyt tercemesi:

    Çok cilve var, aranan sevgilide,
    Kavusdum sanma, bir cilve görünce!

    Bu büyüklerle birlikde bulunmak, en fâideli seylerdendir. Allahü teâlâ, bunlarin sohbetine kavusdursun! Fârisî beyt tercemesi:

    Ask serhoslarîle bulun, mey yoksa da, koku geçer.
    Koku da bulunmaz ammâ, onlari görmek de yeter.

    Gece gündüz karsisinda bulundugunuz büyük hazretden aldiginiz yola sariliniz. (Allah) mubârek ismini, hiçbirsey düsünmiyerek, kalbinizden geçiriniz! Hâzir ve nâzir oldugunu da düsünmeyiniz! Sifatlarindan hiçbirini hâtiriniza getirmeyiniz. Yüreginizin bulundugu yerde, gönülde (Allah) ismini hep bulundurunuz! Çok lâzim olan bilgiler, yazmakla anlasilamaz. Anlatmak lâzimdir. Bulusursak, bildirilir. Bulusunciya kadar, elinize geçenleri yaziniz. Onlari okumak, uzakdan teveccühe sebeb olur. Vesselâm.

    Vefâsizdir, ey denî dünyâ senin her ni'metin!
    Ecel firtinalari, mahv eyliyor her rif'atin.

  5. #205
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 204. Mektup

    Bu mektûb, mîr Muhammed Nu'mân-i Bedahsî hazretlerine yazilmisdir. Câhillerin dedi-kodu yapmalarina üzülmemegi bildirmekdedir:

    Mîr hazretleri, asagi kimselerin bozuk sözlerine üzülmeyiniz! Isrâ sûresi, seksendördüncü [84] âyetinde meâlen, (Herkes, kendine uygun isi yapar) buyuruldu. Ya'nî, kisinin isi ve sözü, kendinin aynasidir. Alçaklarin sözlerine iyi veyâ kötü karsilikda bulunmamak dahâ iyidir. Yalanin sonu gelmez. Onlarin birbirini tutmiyan sözleri, kendilerini rezîl etmege yetisir. Allahü teâlânin aydinlatmadigi kimseye, kimse isik veremez. Siz, verilen vazîfeyi yapmaga bakiniz! Baska seyleri görmemezlikden geliniz! En'âm sûresinin doksanbirinci âyetinde meâlen, (Allah deyin, sonra onlari birakin. Bozuk islerinde oynasinlar!) buyuruldu. Kardesimiz Muhammed Sâdik, tâm vaktinde geldi. Ramezân-i serîfin son on günü i'tikâf yapdi. Ona çok seyler açildi. Yeni seylere kavusdu. Allahü teâlâya hamd olsun ki, diger sevdiklerimiz de ilerlemekdedirler. Kalbleri uyanikdir. Bu, Allahü teâlânin büyük ihsânidir. Diledigine ihsân etmekdedir. Onun ihsânlari boldur. Mahlûklarin en iyisi olan efendimiz Muhammed aleyhisselâma ve Onun Âline ve Eshâbinin hepsine bizden düâlar ve selâmlar olsun!

  6. #206
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 205. Mektup

    Bu mektûb, hâce Muhammed Esref-i Kâbilîye yazilmisdir. Isin basi, islâmiyyetin sâhibine uymak oldugu bildirilmekdedir:

    Allahü teâlâ sizi, Muhammed Mustafâya tam uymakla sereflendirsin ?alâ sâhibihessalâtü vesselâmü vettehiyye"! Çünki, bütün islerin basi ve Siddîklarin birinci istekleri budur. Bundan baskasi, bos vehmler ve bozuk hayâllerdir. Allahü teâlâ, bizi ve sizi bunlardan korusun! Dogru yolda olanlara ve Muhammed Mustafânin izinde gidenlere selâm olsun ?aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü dâimen"!

    Kisi noksanini bilmek gibi irfân olmaz!

  7. #207
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 206. Mektup

    Bu mektûb, molla Abdülgafûr-i Semerkandîye yazilmisdir. Dünyânin kötülügü ve ona düskün olanlarin zevalliligi bildirilmekdedir:

    Yâ Rabbî! Ölüm bizi uyandirmadan önce, sen bizi uyandir! Peygamberlerin efendisi ?aleyhi ve aleyhim ve alâ âlihissalâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve efdalühâ" hurmetine, düâmizi kabûl eyle! Tatli olan mektûbunuz ve kiymetli yazilariniz gelerek bizleri sevindirdi. Buna karsilik olarak, Allahü teâlâ, size iyilikler versin!

    Kardesim! Insanlari dünyâya, yalniz yiyip içmek için ve giyinip süslenmek için göndermediler. Istediklerimizi toplamak, sevdigimiz seylerle keyflenmek ve oynayip zevklenmek için yaratilmadik. Insanlarin yaratilmasi, Allahü teâlâya karsi asagiligini, gücü yetmezligini, muhtâc, zevalli oldugunu göstermeleri içindir. Kulluk da, bu demekdir. Fekat, bu kulluk, Muhammed aleyhisselâmin islâmiyyetinin izn verdigi gibi olmalidir. Yoksa, müslimân olmiyanlarin yapdiklari riyâzetler, mücâhedeler, bu parlak islâmiyyete uygun olmadigi için, zarar ve ziyândan baska sonu olmaz. Pismân olmakdan, üzülmekden baska birsey kazandirmaz. Ehl-i sünnet vel-cemâ'at denilen dogru yolun âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak i'tikâdi düzeltdikden sonra, ibâdetleri yapmakla berâber, kalbi Allahü teâlânin zikri ile süslemelidir. Tesavvuf yolunun büyüklerinden alinan vazîfeyi sik sik tekrarlamalidir. Bu büyüklerin yolunda, sonda ele geçecek olanlar baslangicda yerlesdirilmisdir. Bunlarin baglari, baskalarinin baglarindan çok üstündür. Kisa görüslü olanlar, inansa da, inanmasa da, bu böyledir. Maksadimiz, dostlari tesvîkdir. Inanmiyanlara bir diyecegimiz yokdur. Fârisî beyt tercemesi:

    Masal sanana, masal gibi olur,
    Kiymet bilene, çok fâideli olur.

    Sözün kisasi sudur ki, âhiretde kurtulmak, çok zikr etmege baglidir. Enfâl sûresinin kirkaltinci âyetinde meâlen, (Allahü teâlâyi çok zikr ediniz ki kurtulasiniz!) buyuruldu. Bunun için, çok zikr etmek lâzimdir. Buna mâni' olan herseyi düsman bilmelidir. Âhiretde kurtulmanin ilâci, iste budur. Bizden, ancak söylemekdir. Fârisî beyt tercemesi:

    Zikr et zikr, bedende iken cânin,
    Kalb temizligi, zikrîledir Rahmânin.

    Ra'd sûresi, otuzuncu âyetinde meâlen, (Biliniz ki kalbler zikr ile râhat bulur) buyuruldu. Allahü teâlâ, size bundan basari nasîb eylesin! Çünki, en lüzûmlu ve en kârli is budur. Mubârek zemânlarda çok giyilmis olan antâri gönderildi. Isleriniz hayrli olsun! Vesselâm.

  8. #208
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 207. Mektup

    Bu mektûb, mirzâ Hüsâmeddîn Ahmede ?rahmetullahi aleyh" yazilmisdir. Insanlarin bir arada bulunmasi, kalblerini berâber edecegi ve islâmiyyete uymiyan seylerin kiymetsiz oldugu bildirilmekdedir:

    Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdigi, sevdigi kimselere selâm olsun! Çok zemân geçdi, sizin ve mahdûm zâde hazretlerinin ve Cemâleddîn Hüseynin ve orada bulunanlarin ve hele seyh Ilâhdâd ve meyân Seyh-ul-hediyyenin selâmet haberlerinizi alamadim. Herhâlde, uzakda kalan bu kardeslerinizi unutdugunuz anlasiliyor. Evet, yakinda bulunmanin, kalblerin birlesmesinde büyük te'sîri vardir. Bunun içindir ki, hiçbir Velî, bir Sahâbînin derecesine yükselemez. Veysel Karânî ?rahmetullahi aleyh" o kadar sâni yüksek oldugu hâlde, Resûlullahi ?sallallahü aleyhi ve sellem" hiç görmedigi için, Eshâb-i kirâmdan en asagi olanin derecesine yetisemedi. Abdüllah bin Mubârek hazretlerinden soruldu ki, hazret-i Mu'âviye ile Ömer bin Abdül'azîzden hangisi dahâ yüksekdir? Cevâb olarak: (Mu'âviye ?radiyallahü anh", Resûlullahin ?sallallahü aleyhi ve sellem" yaninda giderken, atinin burnuna giren toz, Ömer bin Abdül'azîzden katkat dahâ yüksekdir) buyurdu.

    Burada bulunanlarin hepsi iyiyiz. Allahü teâlâya bunun için, belki bütün ni'metleri için hamd ve sükrler olsun. Ni'metlerinin en büyügü olan, müslimân yapdigi için ve mahlûklarinin en iyisinin yolunda bulundurdugu için, ne kadar çok hamd edilse, yine azdir. Çünki, onun yolunda bulunmak, iyiliklerin basi, kurtulmanin çâresi ve dünyâ ve âhiret se'âdetlerinin kapisidir. Allahü teâlâ, Peygamberlerin en üstünü hurmetine ?aleyhi ve aleyhim ve alâ âlihissalâtü vesselâm", bizleri ve sizleri, her zemân bu yolda bulundursun! Âmîn. Fârîsî misra' tercemesi:

    Is budur. Bundan baskasi hiçdir!

    Tesavvufcularin sözlerinden, ele birsey geçmez. Onlarin hâllerinden insanin birseyi artmaz. Onlarin vecdleri ve hâlleri, islâmiyyete uygun olmazsa, on para etmez. Kesfleri, ilhâmlari, kitâba ve sünnete benzemezse, yarim arpa kadar degerleri olmaz. Tesavvuf yolunda ilerlemenin sebebi, islâmiyyetde inanilmasi lâzim olan seylere, yakînin, îmânin artmasi içindir. Hakîkî îmân da, bu demekdir. Ikinci sebebi de, fikhda bildirilen vazîfeleri yapmanin kolay ve tatli olmasi içindir. Tesavvuf, bu ikisine kavusmak içindir. Bunlardan baska birsey için degildir. Çünki, Allahü teâlâ, Cennetde görülecekdir. Dünyâda hiç görülemez. Tesavvufcularin aradiklari müsâhedeler, tecellîler, gölgelere kavusmakdir ve benzetilen, O sanilan seylerle avunmakdir. Allahü teâlâ, ötelerin ötesidir. Sasilacak seydir ki, onlarin müsâhedeler ve tecellîler diye övündükleri seylerin iç yüzleri, eger anlatilirsa, bu yola yeni girenlerin gevsemelerinden korkulur ve arzûlari, istekleri azalir. Eger iç yüzleri anlatilmazsa, dogrusunu bildigim hâlde, dogru ile yanlisin birbirlerine karismalarina göz yummus olmakdan korkarim. Ey, yollarini sasirmislara, dogru yolu gösteren Rabbim! Âlemlere rahmet olarak yaratdigin Muhammed ?aleyhisselâm" hurmeti için, bana dogru yolu göster! Hâlinizi arasira bildiriniz ki, sevgiyi artdirir. Dogru yolda bulunanlara selâm olsun!

  9. #209
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 208. Mektup

    Bu mektûb, kiymetli oglu meyân Muhammed Sâdika yazilmisdir ?kaddesallahü esrârehümel'azîz". Sâlik, kendini Peygamberlerin makâminda görür. Bunun sebebi bildirilmekdedir:

    Sevgili yavrum! Soruyorsun ki, sâlik tesavvuf yolunda yükselirken, ba'zan kendini Peygamberlerin ?aleyhimüssalevâtü vetteslîmât" makâmlarinda buluyor. Ve ba'zan, bu makâmlarin da üstüne çikdigini anliyor. Hâlbuki, sözbirligi ile bildirilmisdir ki, Peygamberler ?aleyhimüssalevâtü vettehiyyât" herkesden dahâ üstündür. Evliyânin bütün kazançlari ?rahmetullahi aleyhim ecma'în", Peygamberlere uyduklari içindir. Onlarin yolunda gitmekle, Evliyâliga kavusmuslardir.

    Cevâb: Sâlikin gördügü makâmlar, Peygamberlerin urûc etdikleri, yükseldikleri makâmlar degildir. O büyükler, urûc ederlerken, o makâmlardan çok yukari yükselmislerdir. Çünki o makâmlar, o büyüklerin mebde-i te'ayyünleri olan, Allahü teâlânin ismleridir. Allahü teâlâdan gelen feyzler, ni'metler, hep mebde-i te'ayyün denilen bu ismlerden gelir. Çünki, Allahü teâlânin, arada ismleri olmadan, bu âlem ile hiçbir ilgisi yokdur. Allahü teâlânin mahlûklara ihtiyâci ve mahlûklarla dogrudan dogruya ilgisi yokdur. Ankebût sûresi, altinci âyet-i kerîmesinde meâlen, (Elbette Allahü teâlânin bu âlemlere hiç ihtiyâci yokdur) buyuruldu. O büyükler, yükseldikleri makâmdan geri inerken, yukaridaki nûrlari da birlikde indirirler ve kendilerine mahsûs olan bu ismlerde yerlesip kalirlar. Bunun için, bir kimse bunlari ararsa, bu yerlesdikleri makâmlarinda bulur. Zât-i ilâhîyi isteyen, yüksek yaradilisli bir kimse, yükselirken bu ismlere yetisir ve onlardan da yukariya geçer. Allahü teâlânin diledigi makâma kadar yükselir. Fekat, bu sâlik yukaridan asagi inerken, kendi mebde-i te'ayyünü olan ve Peygamberlerin ?aleyhimüsselâm" bulunduklari ismlerden dahâ asagida olan isme gelip yerlesince, kendi makâmi ile onlarin makâmlari arasindaki farki anlar. Iste dahâ üstün olmak, bu makâmlar ile ölçülür. Makâmi yüksek olan kimse, dahâ yüksekdir. Sâlik, kendi makâmi olan isme inmedikçe ve bu makâmin dahâ asagida oldugunu anlamadikça, o büyüklerin dahâ üstün olduklarina zevkle ve hâl ile inanmaz. Dahâ üstün olduklarini, isiterek söylemekdedir. Önce îmân etmis oldugu için, yüksek olduklarini söyler. Fekat vicdâni, sözüne uygun degildir. Bu zemân, Allahü teâlâya siginmasi, yalvarmasi, câhil ve zevalli oldugunu söylemesi, dogrusunun kendisine bildirilmesi için düâ etmesi lâzimdir. Bu hâl, sâliklerin ayak kayacak, tehlükeye düsecek yerleridir. Bu yazimizi bir misâl ile açikliyalim. Biliyoruz ki, duman, sicak sivi ve kati zerrelerdir. Sicak olduklari için, genislemis, hafîflemis olan sivi ve kati dânecikler, havada yükselir. Bunu görünce, kati ve sivi dâneciklerin havadan dahâ hafîf olduklarini söylemek dogru olmaz. Çünki dâneler, isi enerjisi tarafindan kaldirilmakdadir. Soguduklari zemân, yine geri, asagi inerler. Yere düserler. Kendi yerlerinin havadan dahâ asagi oldugu anlasilir. Sâlik de, o makâmlardan yukari, fazla muhabbet enerjisi ile sürüklenmekdedir. Kendi makâmi, o makâmlardan asagidadir.

    Buraya kadar bildirdiklerimiz, müntehî için idi. Müntehî, tesavvuf yolunda, çikabilecegi derecelerin sonuna varan Velî demekdir. Yolun baslangicinda, böyle sanilirsa, kendini büyüklerin makâmlarinda bulursa, bunun sebebi baskadir. Söyle ki, sonlarda bulunan her makâmin, yolun basinda ve ortasinda benzerleri, görünüsleri vardir. Baslangicda ve yolda olanlar, bu görüntülere gelince, o makâmlarin kendilerine geldiklerini sanirlar. Birseyin görüntüsü ile, kendisini ayird edemezler. O büyüklerin görüntülerini, benzerlerini de, makâmlarinin görüntülerinde bulunca, o büyüklerle ortak olduklarini sanirlar. Zan etdikleri gibi degildir. Bir seyin gölgesini, kendisine benzetmekden baska birsey degildir. Yâ Rabbî! Herseyin özünü, yapisini bize bildir! Sevgili Peygamberin hurmetine, bizleri bos, fâidesiz seylerle vakt geçirmekden koru! Âmîn.

  10. #210
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 209. Mektup

    Bu mektûb, mîr Muhammed Nu'mân-i Bedahsî ?kaddesallahü sirrehul'azîz" hazretlerine yazilmisdir. Kendinin (Mebde' ve Me'âd) adindaki kitâbinda yazili bir bilgiyi açiklamakdadir:

    Elhamdü lillahi Rabbil'âlemîn. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidilmürselîn ve âlihittâhirîn ecma'în. Seyyid hazretleri, kiymetli kardesim mîr Muhammed Nu'mân, Allahü teâlâ ile olunuz! Buradakiler, çok sükr iyiyiz. Insana râhatlik veren o serâyinizda, sizden ayrilirken, kardesim Muhammed Esref, (Mebde' ve Me'âd) kitâbindaki bir yazinin açiklanmasini istemisdi. Vakt dar oldugundan, birsey anlatilamamisdi. Simdi, o yaziyi açiklamagi düsündüm. Böylece, dostlarimin sikintisini gidermek istedim. O yazi söyle idi: (Resûlullahin ?sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtindan bin ve birkaç sene geçdikden sonra, hakîkat-i Muhammedî, kendi yerinden yükselerek, Kâ'benin hakîkati ile birlesir. Bu zemân, hakîkat-i Muhammedî ismi, hakîkat-i Ahmedî adina döner ve Zât-i ilâhînin mazhari olur. Iki ism de, ism sâhibi gibi olurlar. Îsâ ?aleyhisselâm" gökden inerek, Muhammed aleyhisselâmin dînine göre yasayacagi zemâna kadar, hakîkat-i Muhammediyyenin yeri bos kalir. O zemân, Îsâ aleyhisselâmin hakîkati, kendi makâmindan yükselerek, hakîkat-i Muhammediyyenin bos kalmis olan makâmina yerlesir).

    Cevâb: Bir insanin hakîkati demek te'ayyün-i vücûbî demekdir. O kimsenin te'ayyün-i imkânîsi, bu te'ayyün-i vücûbînin zilli, görüntüsüdür. Bu te'ayyün-i vücûbî, Allahü teâlânin ismlerinden bir ismdir. Alîm, kadîr, mürîd, mütekellim gibi dahâ nice ismlerinden biridir. Allahü teâlânin bu ismi, o kimsenin rabbidir. Ya'nî, ona gelen her feyz, bu ismden gelir. Bu ism ile Allahü teâlânin çesidli baglantilari vardir. Sifat mertebesinde, Allahü teâlâya bu ism verilir. Sifatlar, Allahü teâlâdan ayri olarak vardirlar. Sân mertebesinde de Allahü teâlâya bu ism verilir. Sân mertebesi, Allahü teâlâdan ayrica var degil ise de, bir bakimdan ayrica vardirlar. Sifat ile sân arasindaki fark (Sülûk ve cezbe)yi anlatan mektûbda bildirilmisdi. Anlasilmiyan yerleri varsa, o mektûbdan okuyunuz! [Bu mektûb, birinci cildin ikiyüzseksenyedinci mektûbudur].

    Sânin varligi, yalniz i'tibâr ile ya'nî bir bakimdan ise de, bu sânin üstünde de, baska bir bakimdan, baska bir mertebe de vardir. O mertebe bu sânin mebde-i vücûd-i i'tibârîsidir. Allahü teâlânin bu ismi, bu mertebede de vardir. Bu mertebenin üstünde de, dahâ baska bir bakimdan dahâ yüksek mertebe olur. Fekat, insan gücü bunu anliyamaz. Bu fakîr [ya'nî, Imâm-i Rabbânî hazretleri], bu mertebeyi de geçirildim. Fekat, bu mertebenin üstünde, insan yok gibi olmakdadir. (Her ilm sâhibinden dahâ büyük âlim vardir). Arabî beyt tercemesi:

    Ni'mete kavusana âfiyet olsun!
    Zevalli âsik, bir damla ile doysun!

    Ehlullah ya'nî Evliyâ, kendi yaradilislarina, güçlerine göre, bu mertebelere kavusmakda birbirlerinden çok ayridirlar. Evliyâ arasinda, Allahü teâlânin ismine yetisenler pek azdir. Çogu, bu ismin zillerinden bir zille, bir görüntüye kavusmusdur. Önce, seyr ve sülûk ile, imkân mertebelerinden geçerek, sonra, bir zille kavusurlar. Yalniz cezbe yolu ile de bu isme kavusulabilir ise de, bunun kiymeti yokdur. Bu ismden dahâ yukari yükselenler pek azdir.

    Bir insanin hakîkati, onun te'ayyün-i vücûbîsine denildigi gibi, onun te'ayyün-i imkânîsine de denir. Bunlari anladikdan sonra, deriz ki:

    Muhammed Resûlullah ?sallallahü aleyhi ve sellem", her insan gibi, Âlem-i halk ile Âlem-i emrden yapilmisdir. Onun Âlem-i halkinin rabbi olan ism-i ilâhî, alîm sânidir. Âlem-i emrini terbiye eden de, alîm sâninin bir bakimdan üstünde olan mertebedeki alîm ismidir. Hakîkat-i Muhammedî, alîm sânidir. Hakîkat-i Ahmedî, alîm sâninin üstünde olan ve bu sânin mebdei olan ismdir. Bu ism, Kâ'benin de hakîkatidir. Âdem ?aleyhisselâm" yaratilmadan önce, Resûlullahda bulunan Peygamberlik, hakîkat-i Ahmedî bakimindan idi. Hadîs-i serîfde, (Âdem ?aleyhisselâm" toprak ile su arasinda iken Peygamberdim) bildirilen bu Peygamberlik idi ki, Âlem-i emrde idi. Îsâ ?aleyhisselâm" Kelime-tullah oldugu ve Âlem-i emr ile bagliligi çok oldugu için, Resûlullahin gelecegini, Ahmed ismi ile müjdelemisdi. Îsâ aleyhisselâmin, (Benden sonra Ahmed isminde bir resûl gelecegini size müjdeleyiciyim) dedigini Saf sûresi haber vermekdedir. Dünyâya tesrîflerinden sonraki Peygamberligi, hakîkat-i Muhammedîye bagli idi. Belki de, iki hakîkate de bagli idi. Rabbi ya'nî terbiye edicisi, yetisdiricisi olan da, hem bu sân ve hem de sânin üstündeki mertebe idi. Bunun için, bu mertebedeki da'vet, önceki mertebedeki da'vetden dahâ kuvvetli olmusdur. Çünki o mertebedeki da'veti, yalniz Âlem-i emrde idi ve terbiyesi, yalniz (Rûhâniyân)a ya'nî rûhlara ve meleklere idi. Bu mertebedeki da'veti ise, hem Âlem-i halkda, hem de Âlem-i emrdedir ve terbiyesi, hem maddeye, hem de rûhlaradir. Bu dünyâda, onun maddî tarafini melekî tarafindan dahâ kuvvetli yaparak, insanlarla ilgisi çogaltildi. Böylece, insanlarin fâidelenmeleri kolaylasdirildi. Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine ?sallallahü aleyhi ve sellem" insanlik tarafini fazla açiklamasini emr buyurdu. Meselâ, Kehf sûresi, yüzonbirinci âyetinde meâlen, (Onlara söyle! Ben de sizin gibi insanim. Bana vahy olundu) buyuruldu. (Sizin gibi) buyurulmasi, insanligini kuvvetli bildirmek içindir. Bu madde hayâtindan Kâ'be hayâtina geçince rûhânî tarafi çogaldi. Insanlara bagliligi azaldi. Dîne çagirmak nûrâniyyeti degisdi. Eshâb-i kirâmdan ?aleyhimürridvân" birkaçi buyurdu ki, (Resûlullahi defn isini bitirmeden, kalblerimizde degisiklik duyduk). Evet, öyle oldu. Çünki, görerek olan îmânlari, görmeden olan îmâna döndü. Isleri, görmekden, isitmege kaldi. O yüce Peygamberin ?sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtindan bin sene geçdikden sonra, rûhânî tarafi öyle kuvvetlendi ki, insânî tarafini büsbütün örtdü. Âlem-i halki, Âlem-i emr hâlini aldi. Bunun için, Âlem-i halkindan olanlar, kendi hakîkatlerine döndüler. Hakîkat-i Muhammedî de yükselerek, hakîkat-i Ahmedîye ulasdi. Ikisi birlesdi. Burada söyledigimiz iki hakîkat, onun Âlem-i halkinin ve Âlem-i emrinin te'ayyün-i imkânîleridir. Te'ayyün-i vücûbîleri degildir. Te'ayyün-i imkânî bu te'ayyün-i vücûbînin zilli, görüntüsüdür. Çünki te'ayyün-i vücûbî, yükselmez. Iki te'ayyün-i vücûbî birlesmezler. Îsâ ?aleyhisselâm" gökden inerek, âhir zemân Peygamberinin dînine uyunca, Onun hakîkati, kendi makâmindan yükselerek, Ona uydugu için, hakîkat-i Muhammedînin makâmina gelir. Onun dînini kuvvetlendirir. Bunun içindir ki, eski dinlerde, ülül'azm Peygamberin vefâtindan sonra bin sene içinde, yeni bir Peygamber gönderilirdi. Bunlarla, o Peygamberin dîni kuvvetlendirilirdi. Onun dîninin zemâni bitince, baska bir ülül'azm Peygamber ile yeni bir din gönderildi. Muhammed ?aleyhisselâm", Peygamberlerin ?aleyhimüssalevâtü vetteslîmât" sonuncusu oldugu için ve Onun dîni hiç degisdirilemiyecegi için, Onun ümmetinin âlimleri, Peygamberler gibi oldu. Islâmiyyeti kuvvetlendirmek isi bunlara yapdirildi. Bunlardan baska, ülül'azm bir Peygamber de, Onun dînine sokuldu. Onun dînini kuvvetlendirmek isi buna da verildi. Hicr sûresi dokuzuncu âyetinde meâlen, (Kur'ân-i kerîmi sana biz indirdik. Biz onu elbette koruyucuyuz) buyuruldu.

    Resûlullahin ?sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtindan bin sene geçdikden sonra, ümmetinden gönderilen âlimlerin sayisi az ise de, bu islâmiyyeti tâm kuvvetlendirmeleri için, çok yüksek olacaklardir. Resûlullah ?aleyhissalâtü vesselâm", hazret-i Mehdînin tesrîf edecegini haber vermisdir. Bin sene sonra gelecekdir. Îsâ ?aleyhisselâm" da, bin sene sonra, gökden inecekdir. Bin sene sonra gelen Evliyânin yükseklikleri, Eshâb-i kirâmin yüksekliklerine benzemekdedir. Her ne kadar, Peygamberlerden sonra, en üstün Eshâb-i kirâm ise de, sonra gelenler, bunlara çok benzedikleri için, hangilerinin dahâ üstün olduklari anlasilamaz gibi olmusdur. Belki de bunun içindir ki, Resûlullah ?sallallahü aleyhi ve sellem", (Öncekiler mi dahâ üstündür, yoksa sonrakiler mi? Bilinemez) buyurdu. Yoksa (Öncekiler mi dahâ üstündür, yoksa sonrakiler mi? Bilmem) buyurmadi. Çünki, hangilerinin dahâ üstün oldugunu biliyordu. Bunun için, (En üstün olanlar, benim zemânimda bulunan müslimânlardir) buyurmusdu. Fekat, çok benzedikleri için, sübhe hâsil oldugundan (Bilinemez) buyurdu.

    Resûlullah ?sallallahü aleyhi ve sellem", Eshâb-i kirâmin ?ridvânullahi teâlâ aleyhim ecma'în" zemânindan sonra, Tâbi'înin ?rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma'în" zemâninin yüksek oldugunu bildirdi. Bundan sonra da Tebe-i tâbi'înin zemâninin üstün oldugunu bildirdi. Bunlarin da bin sene sonra gelenlerden dahâ üstün olduklari anlasildi. Sonra gelenlerin, Eshâb-i kirâma çok benzemesi nasil olur? denilirse; Söyle cevâb veririz ki, o iki asrin, bu son gelenlerden dahâ üstün olmasi, belki onlarda Evliyâ ?rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma'în" sayisinin çok ve bid'at sâhiblerinin az oldugu için olabilir. Bunun için, sonra gelenler arasinda birkaç Evliyânin, o iki asrda bulunan Evliyâdan dahâ yüksek oldugunu söylemek yanlis olmaz. Meselâ, hazret-i Mehdî ?rahmetullahi aleyh" böyledir. Fârisî beyt tercemesi:

    Yine gelseydi eger feyz, Rûhülkudsden,
    Îsâ mu'cizesi, görünürdü herkesden.

    Fekat, Eshâb-i kirâmin zemâni, her bakimdan, dahâ yüksekdir. Bunun üzerinde konusmak bile lüzûmsuzdur. Önce gelenler, onlardir. Na'îm Cennetinde yakîn olanlar onlardir. Baskalarinin dag kadar altin sadaka vermesi, onlarin bir avuç arpa vermesinin sevâbina kavusduramaz. Allahü teâlâ, diledigini rahmetine kavusdurur.

    (Mebde' ve Me'âd) kitâbinda, yukarida sorulan yazilarin dahâ üstünde yazili bilgiler de, yukaridaki cevâbimizla açiklanmis oldu. Ya'nî, Kâ'benin hakîkati, hakîkat-i Muhammedînin Kâ'besidir, hakîkat-i Muhammedî buna secde eder, sözünün anlasilmasi kolaylasmis oldu. Çünki, Kâ'benin hakîkati, hakîkat-i Ahmedîdir. Bu ise, hakîkat-i Muhammedînin aslidir. Hakîkat-i Muhammedî, bunun zillidir. Bunun için, hakîkat-i Muhammedî buna secde eder.

    Süâl: Kâ'be, Onun ümmetinin Evliyâsini tavâf etmege gelir. Onlarin bereketlerine kavusmak ister. Kâ'benin hakîkati, hakîkat-i Muhammedîden üstün olunca, bu tavâf isi nasil câiz olur?

    Cevâb: Hakîkat-i Muhammedî, Muhammed aleyhisselâmin mukaddes makâmlardan indigi makâmlarin en asagisidir. Kâ'benin hakîkati ise Kâ'benin çikabildigi en yüksek makâmdir. Hakîkat-i Muhammedî yükselirken, ilk çikacagi yer, hakîkat-i Kâ'bedir. Onun yükselmesinin sonunu, Allahü teâlâdan baska kimse bilemez. Onun ümmetinin Evliyâsinin ?rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma'în" yüksek olanlari, Onun ?sallallahü aleyhi ve sellem" yükseldigi makâmlarin hepsinden pay aldiklari için, Kâ'benin bunlardan birseyler beklemesi, olmiyacak sey degildir. Fârisî beyt tercemesi:

    Toprakdan çikan, gökleri asdi.
    Yer ile zemân, geride kaldi.

    (Mebde' ve Me'âd) kitâbinin o yerinde yazili olan bir incelik de, böylece anlasilmis oldu. Ya'nî, Kâ'benin maddeden olan yapisi, herseyin secde yeri oldugu gibi, Kâ'benin hakîkati de, herseyin hakîkatinin secde etdikleri makâmdir sözü anlasilmis oldu. Çünki, herseyin hakîkati, Allahü teâlânin sonsuz ismlerinden bir ismdir. Bu ism, o seyin varligi ve varlikda kalmasi için lâzim olan her feyzin kaynagidir. Kâ'benin hakîkati, bu ismlerin üstündedir. Bunun için, bu hakîkat, herseyin hakîkatlerinin secde yeri olur. Evliyânin büyükleri, hakîkat-i Kâ'beden yukari yükselir ve yukaridaki nûrlari alarak, kendi hakîkatlerine inerlerse, Kâ'be, onlarin bereketlerine kavusmak ister.

    (Mebde' ve Me'âd) kitâbinda, ülül'azm Peygamberlerin ?salevâtullahi teâlâ ve teslîmâtühü" yükseklikleri de yazilmisdi. Ya'nî birbirlerinden üstünlükleri bildirilmisdi. O yazilar kesf ve ilhâm ile idi. Kesf ve ilhâm ise, tâm bilgi degildir. Onlari yazdigim ve üstünlüklerini ayirdigim için pismân oldum. Istigfâr ediyorum. Çünki, açik delîl bulunmadikça, o yolda konusmak câiz degildir. Estagfirullah ve etûbü ileyh min cemî'i mâ kerihallah kavlen ve fi'len!

    Mektûbunuzda yaziyorsunuz ki, evde iken sormusdum, tâliblere tesavvuf yolunu ögretirsem, iyi olur mu? demisdim. Hayir olmaz buyurmusdunuz, diyorsunuz. Her bakimdan olmaz dedigimi hâtirlamiyorum. Sartlarina uymak lâzimdir. Sartlara uymadan ögretmek iyi olmaz demek istemisdim. Simdi de böyle biliniz! Sartlara uymakda titiz davraniniz! Gevseklik olmasin. Bildirmek lâzim oldugu istihârelerle açikça anlasilmadikca, ögretmemelidir. Kardesimiz molla yâr Muhammed Kadîme ?rahmetullahi teâlâ aleyh" de bunu söyleyiniz. Tarîkati ögretmekde acele etmemesini siki tenbîh ediniz. Kazanci çogaltmagi degil, Allahü teâlânin rizâsini kazanmagi düsünmelidir. Sik sik hâlinizi yaziniz.
    Talebenizden sikâyet ediyorsunuz. Kendinizden sikâyet etmeniz lâzimdir. Onlarla öyle görüsüyorsunuz ki, sonu üzüntülü olmakdadir. (Üstâd, talebesinin karsisinda, iyi giyinmis, kendine düzen vermis olmali) buyurmuslardir. Onlarla senli benli olmamalidir. Arkadaslik etmemeli, hikâyelerle, latîfelerle vakt geçirmemelidir. Vesselâm.

Sayfa 21/34 İlkİlk ... 1920212223 ... SonSon

Benzer Konular

  1. Ramazan ayının üstünlükleri imam rabbani
    By ArzuNur in forum Mübarek Gün Ve Geceler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 28.09.08, 22:42
  2. İmâm-ı Rabbâni Hazretleri'nden bir nasihat...
    By ArzuNur in forum Nasihatlar
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 16.07.08, 21:58
  3. İmam-ı Rabbani
    By Kartal__13 in forum İslami Şiirler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 21.06.08, 23:34
  4. İmÂm-i RabbÂnÎ
    By İslam-Gülü in forum İslam Büyüklerimiz ve Alimlerimiz..
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10.06.08, 15:14

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •