Yalnız olacak, yalnız yaşayacaksın. Halinden dilinden anlamayacaklar; sana ulaşamayacaklarını, seni keşfedemeyeceklerini düşünecekler. Burnunun büyüdüğünü düşünecekler, kıskanacaklar ve terk edecekler... O halde ‘zırva’lıyordur” diyecekler. Uzaktan uzaktan indirmek isteyecekler...

Yalnızlığa alışmalı, yollarla barışmalısın... Bir başına terk edilmelere, ihanetlere, tek başına bırakılmalara, yalnızlığa alışmalısın. Güvendiğin dağlardaki karlara bakıp, ders çıkarmalısın kendine. Hüzünlü bir şarkıyla paylaşılan gecelerde, başını dayayacak bir omuz arama sevdalarından vazgeçeceksin....

Hiç Ararat’ın, Everest’in tepesinde insanlar topluluğu gördün mü? Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışacaksın. Yalnızlığını paylaşacak sevgili aramayacak; “Yalnızlık paylaşılmaz ki! Paylaşılsaydı yalnızlık olmazdı zaten!” diyeceksin. Telesekreterine “Şu an size cevap verebilecek kimse yok, belki de hiçbir zaman olmayacak” diye notlar bırakmalısın. Yalnızlığa alışmalı, sessizliğe ısınmalısın. Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır. Haklılığın onuru yaşatır insanı...



Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye, kendinle hüzünlenip, kendinle keyiflenmeye hazır olmalısın. Kimsesiz kaldığın zaman, “Bugün ben kimsesiz kaldım” feryadına komşuların yetişmemesine alışmalı, soğuk duvar diplerinde ağlamalarına aldırmamalısın. Zira Kimsesizler Kimsesi yanında olacaktır...

İşte o zaman, hep başını alıp gidebilecek kadar cesur; ama hep, kalıp savaşacakmış kadar da gözüpek hissedeceksin kendini...

Kazanılması ucuz olmayan; ama yalnız da kalmayacağımız Yitirilmiş Cennetler’de, yitirilmiş dostluklar adına buluşmak dileğiyle...

Alıntı...