Sayfa 2/30 İlkİlk 1234 ... SonSon
297 sonuçtan 11 ile 20 arası

Konu: Kurandan Okuyalim

  1. #11
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Hayrun-Nisa
    Sizden de ALLAH c.c. razıolsun..

  2. #12
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Müddessir suresi ayet 4
    Elbiseni de temizle.


    Bunlar çok kapsamlı kelimelerdir ve anlamları çok geniştir. Bir anlamı şudur: "Elbiselerini pislikten temiz tut." Çünkü beden ve elbisenin temizliği ile ruhun temizliği birbirlerinin gerekleridir. Temiz bir ruh, pis bir beden ve pis bir elbise içerisinde kalamaz. Allah Rasulü insanoğluna, beden ve giysi temizliği talimlerini tafsilatlı olarak vermiştir. Öyle ki değil sadece o zamanki cahiliyye Arapları, bugünkü en uygar toplumlar bile bu seviyede sayılamaz. Hatta dünyadaki bazı dillerde taharet kelimesi bile bulunmamaktadır. Halbuki İslâm'da hadis ve fıkıh kitapları "Taharet Bahsi" ile başlarlar. Bu kitaplarda temizlik ve necislik arasındaki farklar anlatılır ve nasıl temiz olunur, nasıl taharet alınır, detaylarıyla izah edilir.
    Bu kelimelerin ikinci anlamı da şöyledir: "Kendi giysilerinizi temiz tutun." Ruhbaniyette dinî kutsallığın ölçütü bir kimsenin temizlenmeden kirli olarak kalmasıdır. Eğer birisi temiz ve düzgün giyinirse onu dünyaperest olarak nitelerler.
    Oysa ki insan fıtratı pislikten nefret eder. Az buçuk bir duygu sahibi insan temiz ve intizamlı insanları sever. Aynı şekilde Allah yolunda davet eyleminde bulunan bir kimse görünüşte de nazif ve pâk olmalıdır ki insanlar ondan iğrenmesin. Böyle insanlarda hiç bir kirlilik olmamalıdır ki diğer insanlara ağır gelmesin, onları nefret ettirmesin.
    Üçüncü anlam da şudur: Yani, "Giysilerinizi ahlâki ayıplardan da temiz tutunuz." Bu demektir ki giysileriniz temiz ve düzgün olmalıdır, ama bir kibirlenme, bir gösteriş ve bir şan-şöhret vesilesi olmamalıdır. Elbise; bir insana diğer bir insanı tanıtan ilk şeydir. Karşıdaki insan bir kimsenin elbisesini görerek bu kişinin nasıl birisi olduğunu tahmin edebilir. Reislerin elbiseleri, ağaların elbiseleri, dinî liderlerin elbiseleri, kibirli insanların elbiseleri, berduşların ve hafif meşreplilerin elbiseleri vs. bütün bu elbiseler sahiplerinin mizaçlarını ortaya koyar. Allah'a davet eden kimseler bu yukarıda saydıklarımız gibilerinden fıtraten farklıdırlar. Bu yüzden de giysileri de farklı olmalıdır. Bu kişiler öyle bir giysiye bürünmelidir ki onu gören herkes bu kişinin şerefli bir insan olduğunu ve bu kişinin kalbinde hiç bir kötülük bulunmadığını farketsin.
    Dördüncü anlam da şudur: Yani "uçkurunu temiz tut, ona sahip ol." Bu deyim, Urduca da aynen Arapça'da olduğu gibi kendini ahlâki kötülüklerden uzak tutmak ve en güzel ahlakla donatmak için kullanılır. İbn Abbas, İbrahim Nehai, Şa'bi, Ata, Mücahid, Katade, Said Bin Cübeyr, Hasanü'l-Basri ve diğer büyük müfessirler bu ayetin anlamında aynı yorumu yapmışlar yani "Ahlakınızı temiz tutun ve her türlü kötülükten ve çirkin işlerden kendinizi arındırın" manasını vermişlerdir. Arapça deyimlerde, bir kişi diğer birisi için "elbisesi temizdir" ve "görünüşü temizdir" dediğinde bundan güzel ahlak sahibi bir insan kastedilir. Bunun tersine "elbisesi kirlidir" denildiğinde de o kimsenin ilişkilerde iyi bir insan olmadığı ve sözüne itibar edilmeyen biri olduğu kastedilir.

  3. #13
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Müddessir suresi ayet 5
    Pislikten kaçınıp-uzaklaş.


    Pislikten kasıt, her türlü pisliktir. Akidedeki pislik, düşüncedeki pislik, ahlâkî pislik, ameldeki pislik, beden ve elbisedeki pislik ve yaşantıdaki pislik vs. Yani çevrende, toplumda her türlü pislik yaygın haldedir, işte bundan kendini temiz tut. Kimse; "Bu, başkalarına bir şeyler anlatıyor ama kendisi bile yaşantısında bu pisliklerden arınmış değil" dememelidir. Bu yüzden senin yaşantında bütün bunlardan hiç bir iz bile olmamalıdır.

  4. #14
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Müddessir suresi ayet 6
    Daha çok istekte bulunmak için iyilik yapma.


    Metinde "Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma" diye geçen cümlenin anlamı çok geniştir. Bir kelime ile tam olarak tercüme edemeyiz.
    Bir anlamı şudur: "İhsanda bulun, bağış yap, cömert ol, iyi muamelede bulun. Bunların hepsini sadece ve sadece Allah rızası için yap. Bunları yaparken hiçbir dünyevî menfaat bekleme. Diğer bir söyleyişle: "Allah için ihsan et, kendi menfaatini sağlamak için ihsanda bulunma" demektir.
    İkinci anlamı şudur: "Senin peygamberliğin aslında büyük bir ihsandır ve senin aracılığın ile insanlara hidayet ulaşmaktadır. Bu yüzden başka insanlara ihsanda bulunuyoruz diyerek bir gösterişe kapılma ve bundan kişisel bir çıkar gütme" demektir.
    Üçüncü anlamı da şu olabilir: "Senin yaptığın bu hizmet çok büyüktür. Ama sakın ben büyük bir iş yapıyorum gibi düşüncelere kapılma. Bu peygamberlik vazifesini yerine getirmek için canını ortaya koyarak Allah'a bir iyilikte bulunmakta olduğunu zannetme."

  5. #15
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Müddessir suresi ayet 7
    Rabbin için sabret.


    Yani, sana verilen bu görev çok zor bir iştir. Bu yüzden birçok musibet ve eziyetlerle karşı karşıya kalacaksın. Senin halkın bile sana düşman olacak. Bütün Arap Yarımadası sana karşı cephe alacak. Ama ne olursa olsun Rabbinin hatırı için bunlara sabret ve bu vazifeyi sebat ve karar ile yerine getir. Hiçbir korku, hırs, dostluk, düşmanlık ve sevgi seni bu davadan vazgeçirmek için araya girmesin. Bunlara rağmen kendi yolunda ısrarla devamını sürdür.
    Bir kimse eğer Allah'ın, Peygamberine nübüvvet davasına başlar iken verdiği ilk emirleri, bu kısa cümleleri ve onun manalarını düşünecek olsa bir peygambere peygamberliğine başlarken bundan daha iyi bir tavsiyede bulunulamayacağına kalbi şahit olacaktır. Burada Nebi'nin misyonunun ne olduğu, kendi hayatında izleyeceği tavır, ahlak ve muamelatın nasıl olduğu, ayrıca bu vazifeyi ifa ederken hangi niyet ve fikirle bunu yapacağı talimatı verilerek, bu vazifeyi yerine getirirken hangi sorunlarla karşılaşacağı ve bunlara karşı nasıl bir tavır takınacağından haber verilmiştir. Bugün taassupları yüzünden gözleri körleşmiş olanlar, bu sözleri onun sara nöbeti esnasında söylediğini ileri sürüyorlar. Biraz bu ayetler üzerinde, bunlar bir saralının sözleri mi, yoksa Allah kulunu peygamberlik ile görevlendirerek bu emirleri vermiş mi, bir düşünsünler.

  6. #16
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

    Asr suresi ayet 1
    Asra andolsun ki.


    Burada da zaman üzerine yemin edilmesinin anlamı, zamanın insanının, büyük hüsran içinde olduğuna ve ondan ancak dört özellik sahibinin kurtulacağı gerçeğine şahit olmasıdır.
    "Zaman" kelime olarak, geçmiş zaman ve pek uzun olmayıp her an geçmişe dahil olan şimdiki zaman için de kullanılır. Çünkü her an, gelecek zaman şimdiki zamana, şimdiki zaman da geçmiş zamana dahil olmaktadır. Burada mutlak olarak zamana yemin edilmiştir. O halde burada iki tip zaman kastedilmiştir. Yani geçmiş zamana yemin edilmesinin anlamı, insanlık tarihinin, yukarıda adı geçen dört özellikten uzak olan kişilerin hüsrana uğradıklarına şahit olmasıdır. Geçmekte olan zamana edilen yemini anlamak için, geçmekte olan zamanın, her bir insana, her bir millete bu dünyada çalışmak için fırsat verildiği zaman olduğunu bilmek gerekir. Bunun misali şöyledir:
    Bir sınav salonunda öğrencilere soru verilmiştir. Zaman çok hızlı geçmektedir. Saatimizin saniyesi, zamanın hızlı geçtiğine dair yeterli fikir verebilir. Halbuki bir saniyelik zaman da uzun bir süredir. Bu bir saniyelik sürede ışık 186.000 mil kateder. Kainatta bilmediğimiz öyle unsurlar vardır ki bundan da hızlı yol alabilirler. İyi veya kötü herhangi bir işle uğraşırken saatin saniyesine bakarak geçen zamanı düşünürsek, bunların ömür dediğimiz sürenin belli bir kesitinde vuku bulduğunu anlarız. Bu süre bize bu dünyada bir fırsat olarak verilmiştir. Buradan, asıl sermayemizin çok hızlı geçen zaman olduğunu anlayabiliriz. İmam Razi, bir şahsın kavlini naklederek, "Ben bu sözden sonra Asr suresinin manasını anladım" demiştir. Razi şöyle nakleder: "Buz satan birisi pazarda şöyle bağırıyordu; "sermayesi eriyen bu şahsa merhamet edin!... Onun bu sözünü duyunca, bu söz Asr suresinin anlamıdır" dedim." İnsana verilen ömür bir buz gibi hızla erimektedir. Eğer bunu ziyan eder veya yanlış yere harcarsa insanın hüsranına neden olur." Onun için geçen zamana yemin edilmesinin anlamı, hızla geçen zamanın, söz konusu dört özellikten yoksun insanın dünyada ne işle meşgul olursa olsun hayatını harcadığına ve hüsranda olduğuna şehadet etmesidir. Kârlı çıkanlar ancak bu dört özelliği taşıyanlar ve bu dünyada ona göre davrananlar olacaktır. Bu, sınav salonunda kendisine belli bir süre tanınan öğrencinin, o süre içinde sorulara cevap vermek yerine başka işlerle uğraşması gibidir. Öğrenciye, yakınındaki saate işaret edilerek geçen zamanın zararına olduğu ve hüsrana uğrayacağı belirtilir. Kârlı çıkan öğrenciler ise, kendilerine tanınan zamanın her anını soruları cevaplamak için kullananlardır.

    Asr suresi ayet 2
    İnsan mutlak hüsrandadır.


    Burada "insan" kelimesi tek olarak kullanılmıştır. Ama sonraki cümlede, insanlar arasında bu dört özelliği taşıyanlar istisna edilmiştir. Onun için burada "insan" kelimesinin cins isim olarak kullanıldığını kabul etmek gerekir. Bu durumda "insan" kelimesinin kapsamına, şahıslar, güruhlar, milletler ve bütün insanoğlu girer. Yani zikredilen dört sıfattan yoksun olanlar kim ya da kimler olursa olsunlar hüsrandadırlar. Bu her şartta geçerlidir. Şahıs, millet ve insanoğlu için de hüküm aynıdır. Örneğin zehirin öldürücü özelliği vardır. Fert, toplum veya bütün insanlık zehir içmeye kalksa da sonuç değişmez. Zehir her halükârda öldürücüdür. Tıpkı bunun gibi, bu dört özellikten yoksunlarsa, küfür üzere ve kötü işler içinde bulunuyorlarsa, birbirlerini batıla teşvik ediyorlar ve nefislerine tapmayı telkin etme üzerinde birleşiyorlarsa bunlar da hüsran içindedirler.
    Şimdi "hüsran" kelimesinin Kur'an'da hangi manada kullanıldığına gelelim. Lugat olarak "hüsran" kelimesi, "kâr"ın zıttıdır. Ticarette bu kelime genel olarak bir işte zarar etmeyi veya iş hayatında sürekli zarar etmeyi ifade etmek için kullanılmıştır. İnsan bütün işlerinde zarar etmiş ve sermayesini de kaybetmişse, bu kelime iflas hali için de kullanılır. Kur'an-ı Kerim "hüsran" kelimesini özel bir ıstılah olarak, "felah" kelimesinin zıttı olarak da kullanmıştır. İslam'ın felah düşüncesinin sadece dünyevî refahı değil, insanın gerçek dünyası olan ahireti de kapsadığı gibi, hüsran düşüncesi de sadece dünyevi başarısızlığı değil, aynı zamanda ahiretteki başarısızlığı da kapsar

  7. #17
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

    Zariyat suresi ayet 1
    Tozu dumana katıp savuran (rüzgâr) lara.

    Zariyat suresi ayet 2
    Derken, ağır yük taşıyan (bulut) lara.


    Bütün müfessirler "Zariyat" kelimesinden; dağıtan, toz kaldıran rüzgarların kastedildiği görüşünde birleşmişlerdir. Ve "Ağır yük kaldıranlar"'dan da denizlerden milyonlarca ton su buharını bulut şeklinde kaldıran rüzgarlar kastedilmektedir. Bu tefsir Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Abdullah bin Abbas, Hz. Abdullah bin Ömer ve Mücahid, Said bin Cübeyr, Hasan Basri, Süddi ve diğerlerinden nakledilmiştir.

  8. #18
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Zariyat suresi ayet 3
    Sonra kolaylıkla akıp gidenlere,

    Zariyat suresi ayet 4
    Sonra işleri taksim edenlere andolsun.


    Fel Cariyati Yusran" ve "Fel Mükassimati Emran" ayetlerinin tefsirinde müfessirler arasında ihtilaf vardır. Bir grup, bu ikisinden de maksat sadece rüzgarlardır, görüşünü tercih etmişler ve böyle anlamayı uygun bulmuşlardır. Yani bu rüzgarlar bulutları sürüklerler, daha sonra yeryüzünün çeşitli bölgelerine dağıtarak Allah Teala'nın emrine uygun olarak nereye ne takdir edilmişse o kadar suyu dağıtırlar.
    İkinci grup da "Fel Cariyati Yüsran" ile hızlı giden gemilerin kastedildiğini ileri sürmüşler ve "Fel Mukassimati Emran" ile "Allah'ın emrine uygun olarak mahlukata kısmetini dağıtan melekler kastedilmektedir" derler.
    Bir rivayete göre Hz. Ömer (r.a) bu iki ayetin bu mânâya geldiğini söyleyerek şöyle buyurmuştur: "Eğer ben Peygamber'den (s.a) işitmeseydim bunu söylemezdim".
    Buna dayanarak büyük alim Alûsî: "Bu ayetin bunun dışında başka bir mânâya geldiğini ileri sürmek doğru değildir. Başka mânâ verenler yersiz bir cüret sergilemiş olurlar" demiştir. Ancak İbni Kesir, "Bu rivayetin senedi zayıftır" demektedir. Bu bakımdan Rasulullah böyle söylemiştir diyemeyiz.
    Sahabe ve Tabiinden sayılan bir topluluğun bu ikinci yorumu naklettiğinde de şüphe yoktur. Fakat müfessirlerden büyük bir topluluk da ilk tefsiri yapmışlardır. Ve bu tefsir, söz dizisine, bu sözün ahengine, ifadenin düzenine daha çok uygunluk göstermektedir. Hindistan alimlerinden Şah Refiuddin, Şah Abdulkadir, Mevlana Mahmud el-Hasan da tercümelerine ilk mânâyı almışlardır.

  9. #19
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Zariyat suresi ayet 5
    Size va'dedilmekte olan, hiç tartışmasız doğrudur.


    "Tûadûne": Bu iki anlama gelir. Birincisi, "Size va'dedilen", ikincisi, "Kendisiyle tehdit olunduğunuz" şeklindedir. Lüğavi bakımdan her ikisi de geçerlidir. Ancak ikinci anlam, mahal itibariyle daha uygundur. Çünkü burada, hesap gününe inanmayan müşriklere, kafirlere, münafık ve fasıklara seslenilmektedir. Dolayısıyla biz bu fiili, tehdit, ikaz, uyarı anlamında şöyle tercüme ettik: "(Kendisiyle) tehdit olduğunuz muhakkak doğrudur."

    Zariyat suresi ayet 6
    Şüphesiz (din) hesap ve ceza da mutlaka gerçekleşecektir.


    İşte üzerine yemin edilen o söz budur. Bu yeminden maksat da; emsalsiz bir düzen ve sistemle gözleriniz önünde cereyan eden yağmur yağmasındaki muazzam kanun ve bu kanunda açık bir şekilde müşahede edilen hikmet ve maslahatlar, bu dünyanın milyonlarca seneden beri körükörüne oynanan gayesiz ve mânâsız bir evcilik oyunu olmadığına, bilakis gerçekte her şeyin bir gaye ve maslahata dayalı, son derece hikmetli bir düzen olduğuna şehadet etmektedir. Bu düzende hiçbir şekilde insan gibi bir varlığa akıl, şuur, mantık ve idare tercihlerini vererek insanda iyilik ve kötülüğün ahlaki duygusunu yaratarak ve ona her çeşit iyi, kötü, doğru ve yanlış iş yapma fırsatlarını vererek; sergerdelik, vurdu kaçtılık, mânâsız ve lüzumsuz olarak gönderilmesi mümkün değildir. Ve kendisine verilen kalp, beyin ve beden güçlerinin kendisinden sorulmaması, bunlarla yaptıklarından hesaba çekilmemesi, dünyada iş yapması için kendisine verilen geniş imkanları ve Allah'ın sayısız yaratıklarına hükmetmek için kendisine verilen yetkileri nasıl kullandığından da sorumlu tutulmaması yine mümkün değildir. Her şeyin bir yaratılış gayesi olan bu kainat düzeninde, sadece insan gibi büyük bir varlığın yaratılması nasıl gayesiz olabilir? Herşeyin bir hikmete bağlı olduğu düzende, yalnızca insanın yaratılması nasıl lüzumsuz ve sebepsiz olabilir? Akıl ve şuur taşımayan yaratık türlerinin yaratılmasına sebep ve maslahatı, bu fani alemde tamamlanıp bitmektedir. Bu bakımdan onun hayatı bittikten sonra yok edilmesi tamamen akla uygundur. Çünkü onlara hiçbir irade verilmemiştir ki, hesaba çekilmeleri için yeniden dirilsinler.
    Ama akıl, şuur ve irade taşıyan bir yaratık olan insanın yaptığı hareketler sadece bu fani dünya ile sınırlı değil, bilakis ahlaki bir karakter de taşır. Ve bu ahlaki sonuçları doğrudan hareketler dizisi sadece hayatın son demine kadar sürüp, ondan sonra bitmez, öldükten sonra da o hareketlerin ahlâki sonuçlarından sorumlu olur. Sadece onun normal dünya hayatının tükenmesinden sonra, o hayvanlar ve bitkiler gibi nasıl yok edilebilir? Onun kendi iradesiyle yaptığı iyilik ve kötülüklerin karşılığını hak ve adalete tam uygun şekilde bulması gerekir. Çünkü bu diğer varlıkların aksine irade sahibi bir varlık olarak yaratılmasının hikmetinin icabıdır. Onun hesaba çekilmemesi, onun ahlaki hareketlerinin ceza ve mükafatının verilmemesi ve iradesiz yaratıklar gibi ömrünün son bulması ile onun da yok edilmesi halinde şüphesiz bu insanın yaratılması baştanbaşa mânâsız ve lüzumsuz olacaktır. Halbuki herşeyi bir hikmetle yaratan Allah'tan mânâsız bir iş beklenemez. Bununla birlikte ahiretin, hesaba çekilmenin olacağına, bu dört kainat olayı üzerine yemin edilmesinin bir başka sebebi daha vardır. Ahireti inkar edenler öldükten sonraki hayatı şu iddialarla imkansız kabul etmektedirler. Biz öldükten sonra toprağa karışacağız ve her zerremiz toprak içinde darma dağınık olacak, daha sonra bu darmadağınık olan vücut zerreleri bir araya getirilecek, biz de tekrar meydana geleceğiz, bu nasıl mümkün olur diyorlardı. Bu yanlış şüphe, ahiretin varlığına delil olarak gösterilen o dört kainat olayını dikkatle inceledikten sonra kendiliğinden ortadan kalkmaktadır.
    Güneş ışınları hararetinin ulaştığı yeryüzünün bütün su birikintilerine tesir etmektedir. Bu olayla sayısız su damlaları uçmakta ve kendi birikintilerinde kalmamaktadırlar. Ama onlar bu birikintilerden uçmakla yok olmamakta, buharlaşarak havada tek tek zerreler halinde kalmaktadırlar. Daha sonra Allah'ın emriyle hava bu buhar zerrelerini toplamakta, sıkışmış bulutlar şeklinde bir araya getirmektedir. Bu bulutları yeryüzünün çeşitli bölgelerine dağıtmakta ve Allah tarafından belirtilen zamanın gelişi ile daha önce olduğu şekilde damlalar halinde yeryüzüne tekrar dönmektedir. Bu manzarayı insan hergün görmektedir. Bu olay, ölen insanların vücutlarının her parçasının Allah'ın tek bir işareti ile biraraya geleceğine ve o insanların daha önce dünyadaki oldukları şekilde diriltileceklerine şehadet etmektedir. Bu zerreler ister toprak içinde ister su içinde isterse havada olsun, mutlaka şu yeryüzü veya onun çevresinde bulunmaktadırlar. Su buharının zerrelerinin havada dağılmasından sonra hava vasıtası ile yeniden toplayıp, onları su şeklinde yağdırarak tekrar yeryüzüne indiren Allah için, insan vücutlarının dağılmış zerrelerini hava, su, toprak içinde toplayıp bir araya getirerek yeniden eski şekillerinde yaratması niçin zor olsun?

  10. #20
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

    Tekasür suresi ayet 1
    (Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi 'tutkuyla oyalayıp kendinizden geçirdi.


    Burada "elhakumu't tekâsur" kullanılmıştır. Bunun anlamı o kadar geniştir ki, uzun bir yazıda bile zor açıklanabilir. "Elhakum lehu"nun asıl manası "gaflet"tir. Ama Arapça'da bu kelime, "her şeyden ilgiyi kesen meşgale" anlamında kullanılır. Bu maddede "kelimesi kullanıldığında anlamı, "bir lehu (meşgale) seni o kadar "Elhakum" cezbetmiştir ki, gözünde hiçbir şeyin önemi kalmamıştır. O, senin üzerine musallat olmuştur. Gece gündüz onunla meşgul olarak herşeyden gafil olmuşsunuz."
    "Ettekasür", "kesret"tendir. Onun üç anlamı vardır. Birincisi, insanın en fazla "kesret" elde etmek için çalışmasıdır. İkincisi, insanların bolluk elde etmek için birbirleriyle yarışması ve birbirlerinin üzerine çıkmaya çaba göstermesidir. Üçüncüsü, insanların birbirlerine karşı kibirli davranmalarının bolluk dolayısıyla olmasıdır.
    Dolayısıyla, "elhakumu't tekâsur"un manası, tekâsur size o kadar çekici gelmiştir ki, ondan daha önemli şeylerden gafil olmuşsunuz. Bu cümlede, tekâsur ile ne kastedildiği açıklanmamıştır. "Elhakum" da hangi şeyden gafil olduğu izah edilmemiştir. "Elhakum" (sizi gafil etmiştir.) sözünün muhatabının kim olduğu belirtilmemiştir. Bunu tasrih etmemesinden dolayı bu kelimelerin ıtlakı çok geniş anlamlara, eğlence ve lezzet vasıtalarına, kuvvet vesilelerine, iktidar sağlama çabasına, ve onu elde etmek için yarışmalarına, elde edince de birbirlerine kibirli davranmalarına şamildir. Aynı zamanda "elhakum"un muhatabları da sınırlı değildir. Her devirde insanlar fert veya toplum olarak da olabilir. "Elhakumu't tekâsur"un insanları bu kadar cezbederek hangi şeyden gafil ettiği tasrih edilmemiştir. Bu nedenle anlamı çok geniştir. Yani bu tekâsur insanlara o kadar musallat olmuştur ki, onlar, daha önemli şeylerden gafil olmuşlardır. Onlar, hayat seviyeleri yükselsin diye kendilerini o kadar kaptırmışlardır ki, insanî seviyelerini düşürmeyi bile göze almışlardır. Çok fazla servet elde etmek isterken bunun hangi yolla olacağına aldırmazlar. Onlar refah, cismanî lezzetler ve çok fazla imkanlar elde etmek isterler. Ancak sonunun ne olacağını düşünmeden bu isteklere tutulmuşlardır. Onlar, çok fazla güç, en büyük askerî kuvvet ve en gelişmiş silahları elde etmek isterler. Bu yolda birbirleriyle yarış içindedirler. Fakat onlar, bütün bunların, Allah'ın arzında zulüm yapmak ve insanlığın felaketini hazırlamak anlamına geldiğini düşünemezler. Kısaca "tekâsur", insanları ve milletleri içine çeken sayısız şekillerdedir. Artık dünyadan, ondan faydalanmaktan ve dünyevî lezzetlerden başka bir şey düşünmeye meydan kalmamıştır.

    Tekasür suresi ayet 2
    "Öyle ki (bu) mezarı ziyaretinize (Kabire gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü."


    Yani siz hayatınızı bu çaba ile tüketiyorsunuz. Hatta son nefesinize kadar bu düşünceden kurtulamıyorsunuz.

Sayfa 2/30 İlkİlk 1234 ... SonSon

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •