Sayfa 3/30 İlkİlk 12345 ... SonSon
297 sonuçtan 21 ile 30 arası

Konu: Kurandan Okuyalim

  1. #21
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

    Tur suresi ayet 1
    Tûr'a andolsun,

    ''Tur'' ormanlı dağ demektir. Ancak ağır basan görüşe göre burada geçen Tur sözcüğü ile, Hz. Musa -selâm üzerine olsun- hikayesinde geçen ve üzerinde O'na kutsal sayfaların indirildiği ve Kur'an'da bilinen bir dağıdır. Surenin başındaki atmosfer kutsal şeylerin atmosferidir. Bundan dolayı yüce Allah bu kutsal şeyler üstüne yemin etmekte ve ilerde büyük bir olay olacağını beyan etmektedir.

    Tur suresi ayet 2
    Satır (satır) dizili kitaba,

    "Yayılmış ince deri üzerine yazılmış kitap"tan maksat ne olabilir? En yalın ihtimale göre, bu kutsal sayfalarda yazılı Hz. Musa'nın kitabıdır. Çünkü onunla Tur dağı arasında bir ilişki vardır. Bazı alimler ayetin ilerisinde yer alan, mamur olan ev yükseltilmiş tavan ifadelerine uygun olarak bunun levh-i mahfuz olduğunu ileri sürmüşlerdir. Buradaki "yazılmış kitap" deyimi ile "levh-i mahfuz 'un kastedilmiş olması da uzak bir ihtimal değildir.

    Tur suresi ayet 3
    Yayılmış ince deri üzerine;

    Tur suresi ayet 4
    Ma'mur eve,

    "Mamur olan ev" ise Kabe olabilir. Ancak Buhari ve Müslim'de yeralan Mirac hadisesinde yer aldığı üzere, gökteki meleklerin ibadet evi olması ağır basmaktadır. Nitekim İsra hadisinde şöyle yer almaktadır: "Sonra beyt-i ma'mura (mamur eve) yükseltildim. Bir de ne göreyim oraya hergün yetmiş bin melek giriyor ve yaşadıkları müddetçe bir daha geri dönmüyorlar." Yani, melekler orada ibadet ediyorlar ve insanlar nasıl Kabe'yi tavaf ediyorlarsa onlar da o evi öyle tavaf ediyorlar.

  2. #22
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Tur suresi ayet 5
    Yükseltilmiş tavana,

    Yüksek Tavan"dan, yeryüzünü bir kubbe gibi çevrelemiş gözüken gökyüzü kastedilmektedir. Ve ayette bu kelime bütün yüce alem için kullanılmıştır

    Tur suresi ayet 6
    Kabarıp, tutuşan denize,

    Ayette 'Mescur" kelimesi geçmektedir. Çeşitli mânâları açıklanmış, bazı müfessirler buna "Ateşle dolu" demektir demişler, bazıları suyu yer altına inerek kaybolmuş boş ve ıssız yer mânâsını vermişler, bir kısmı "Hapsedilmiş" mânâsına almış ve denizin suyu yer altına giderek kaybolmasın ve kara üzerine yayılarak da yeryüzünde yaşayanların hepsini birden boğmasın diye, deniz tutulmuştur, (hapsedilmiştir) demektir demişlerdir. Bazıları tatlı ve tuzlu, sıcak ve soğuk her çeşit su gelip içine katıldığı için ona karışık mânâsı verirken, bazıları da ona dopdolu ve dalgalı mânâsını vermişlerdir.
    Bunlardan ilk ikisinin yer ve durumla hiç ilgisi yoktur. Denizin tabanı yarılarak suyunun yer altına inmesi, onun ateşle dolması gibi iki durumu da kıyamet koparken meydana gelecek hallerdir. (Tekvir Suresi: 6, İnfitar: 3'te de böyle açıklanmıştır.) İleride meydana gelecek olan durumlar bu gün yoktur ki onlara yemin edilerek, insanlara, ahiretin vuku bulacağına dair kesin bilgi verilsin. Bu sebeple bu iki mânâyı atarak burada "Mescur" kelimesi hapsedilmiş, tutulmuş, karışık, dopdolu ve dalgalı mânâlarına alınabilir.

    Tur suresi ayet 7
    Şüphesiz senin Rabbinin azabı kesin olarak gerçekleşecek olandır;

    Tur suresi ayet 8
    Onu uzaklaştırıp engel olacak yoktur.

    Kendisinden dolayı o beş şey üzerine yemin edilen hakikat budur. Rabbin azabından murad ahirettir. Çünkü burada muhatap, ona iman edenler değil, onu inkar edenlerdir. Ve onlar hakkında da o ahiretin gelişi elbetteki bir azaptır. Bu bakımdan ona kıyamet veya ahiret ya da ceza günü denmesi yerine "Rabbin azabı" denmiştir. Kendileri ile yemin edilen o beş şeyin ahiretin meydana gelişine nasıl delâlet ettiğini artık iyice düşününüz. Tûr; ayak altına alınmış ve ezilmiş bir halkın ayağa kaldırıldığı, galip ve çok güçlü bir halkın da ayak altına alınmaya karar verildiği bir yerdir. Bu karar tabiat kanunlarına bağlı olarak değil, ruhani kanunlar ve hakların ele geçirilmesi, herkesin hakettiğini alması prensiplerine göre verilmiştir. Bu bakımdan ahiret hakkında, tarihi olaylarla ispatlama şeklinde Tûr bir delil ve alâmet olarak ileri sürülmüştür. Denmek istenen de, İsrailoğulları gibi güçsüz ve zayıf bir kavmin ayağa kaldırılması, Firavun gibi çok güçlü bir diktatörün de askerleri ile toptan suda boğdurulmasıdır. Bu olayın karar ve hükmü ise, ıssız bir gecede Tur Dağı'nda verilmişti. Kainat nizamının karakterinin, insan gibi akıllı ve iradeli bir yaratık hakkında nasıl manevî bir hesaba çekilmeyi ve amellerin karşılığını görmeyi gerektirdiğini, bu gereğin yerine gelmesi için de bütün insanlığın bir araya getirilerek sorguya çekileceği hesap gününün mutlaka olması gerektiğine bu en açık bir misaldir. (Geniş bilgi için bakınız: Zariyat an: 21.)
    Kainatın yaratıcısı tarafından dünyaya ne kadar peygamber gelmişse, onlar da ne kadar kitap getirmişse hepsi, her devirde Hz. Muhammed'in (s.a.) verdiği haberi verdiklerinden dolayı mukaddes kitapların topuna birden and içilmiştir. O haber de şudur: Bütün gelmiş geçmiş insanlar birgün yeniden diriltilerek Rab'leri karşısına getirilecek ve amellerine uygun olarak ceza veya mükafat bulacaklardır. Kıyamet gününü haber vermeyen, ya da bunun tam tersine, insana, "bu dünya hayatından başka hiçbir hayat yoktur" diye öğreten ve "İnsan öldükten sonra toprak olacaktır, ondan sonra da ne hesap, ne kitap vardır" diyen tek semavi kitap yoktur.
    O devirde Kâbe, Araplar için Allah'ın Peygamberi'nin doğruluğunun, Allah Teala'nın yüce hikmetinin ve muazzam kudretinin onlarla birlikte olduğunun açık delili oluşundan dolayı mamur eve yemin edildiğini açıkça ispat etmekteydi.
    Bu ayetlerin inişinden 2500 sene önce susuz, bitkisiz ve insanların yaşamadığı dağlara, yanına asker ve malzeme almadan bir kişi geliyor, karısı ve bir emzikli çocuğu tamamen yalnız bırakıp gidiyor. Bir müddet sonra da aynı kişi gelerek bu ıssız yerde Allah Teala'ya ibadet için bir ev inşa ediyor ve "Ey insanlar! Gelin bu evi ziyaret ederek haccedin" diye çağırıyor. Bu inşaat, arkasından bu çağrı, hayret edilecek şekilde bütün Arapların merkezi haline gelen ev olacak biçimde benimseniyor.
    Bu çağrıya Arabistan'ın her köşesinden insanlar "Lebbeyk Lebbeyk (duydum ve geldim) diyerek kalabalıklar halinde geliyorlar. İki bin beş yüz seneden beri "bu ev" etrafında bütün memlekette kan gövdeyi götürürken onun hudutları içine girince kimsenin kimseye el kaldırmaya cesareti olmadığı bir emniyet ve huzur yuvası olmuştur. Bu ev sayesinde her sene dört ay boyunca Arabistan'a huzur nasib olmuş, bu müddet içinde kervanlar emniyet içinde yolculuk yapmış, panayırlar kurulmuş, ticaret devam etmiştir.
    Hatta bu evin öyle bir azameti olmuştur ki, bu ikibin beşyüz senelik zaman zarfında, hiçbir büyük diktatör bile ona tecavüze, bir taşını oynatmaya cesaret edememişti. Cesaret eden de Allah'ın gazabına uğrayıp aleme ibret olmuştur. Bu olayı, bu ayetlerin nüzulünden sadece kırk beş sene önce kendi gözleri ile görmüşlerdi. Onu görenlerden birçokları da Mekkelilere bu ayetler duyurulduğu sıralarda, hayatta idiler. Allah'ın Peygamberi'nin rastgele ve asılsız konuşmayacağına bundan daha büyük delil ne olabilirdi? Başkalarının görmediğini onlar görmüşler, başkalarının akıllarının ermediği hakikatler onların dilinde okunur olmuştu. Görünüşte onlar, bir devrin insanları gördüklerinde delilik zannedecekleri ve yüzlerce seneden sonraki insanlar onu görünce gözlerinin hayrete düşeceği bir iş yapıyorlardı. Bu şerefe ulaşan insanlar her zaman ittifakla kıyametin geleceğini, haşır ve neşrin olacağını haber verirlerken bunu delilerin saçmalığı kabul etmek, deliliğin ta kendisidir.
    Yüksek kubbe (Gökyüzü) ve dalgalarla dolu denize, ikisi de Allah'ın hikmet ve kudretine delâlet ettiklerinden dolayı yemin edilmiştir. İşte bu hikmet ve kudretler ahiretin mümkün olduğunu gerçekleştiriyor, meydana geleceğinin kesinliğini ve meydana gelmesinin gerekliliğini de ispat etmiş oluyor.
    Gökyüzünün delâleti üzerinde, biz bundan önce Kaf Suresi'nin tefsirinin 7. açıklama notunda izahlarda bulunduk. Bir kimse, inkarcılığın peşin hükmüne saplanmadan iyice incelerse kalbi şunu tasdik eder: "Yer üzerinde bu kadar büyük miktarda su kütlesinin toplanması hiçbir tesadüf sonucu olmayan, kendi başına, san'atkarane ve düzenle yapılmış bir olaydır. Hem de bununla o kadar sayısız hikmetler ilgilidir ki tesadüfen böyle hikmetlice, çok ince hesaplarla hazırlanmış bir sistemin kurulması mümkün değildir. Bu denizde sayısız hayvanlar yaratılmıştır.
    Bunlardan her cinsin vücut düzeni, içinde yaşaması gerektiği derinliğe tam uygun olarak yaratılmıştır. Hergün içinde ölen yüzbinlerce hayvan cüsseleri, bozulup kokuşmasın diye suyu tuzlu yaratılmıştır. Yerin yarıklarından geçerek derinliklerine inmesin, ne de kara üstüne yayılarak onu suya boğmasın diye suyu belli ölçüde doldurmuştur. Hatta milyonlarca seneden beri o, bu ölçüde durdurulmuştur. Bu muazzam su kütlesinin var ve sürekli oluşundan dolayı yeryüzünün kuru bölgelerine düzenli yağmur ulaşıyor. Bu sisteme güneşin sıcaklığı, havanın esişi tam bir kaide içerisinde yardımcı oluyor. Denizin boş olmaması ve çeşitli yaratıkların onun içinde bulunmasından dolayı insan, gıdasının ve ihtiyaç duyduğu pekçok şeylerin büyük bir miktarını elde ediyor. Denizin bir ölçüde durmasından dolayı üzerinde insanların yerleştiği kıt'a ve adalar meydana geliyor. Denizin değişmeyen sabit bir takım kaidelerine uyarak burada gemicilik yapabilmesi de mümkün olmuştur. Bir hikmet sahibinin hikmeti ve bir Kadiri Mutlak'ın muhteşem kudreti olmadan bu ahenkli deniz sistemi düşünülemez. Ve ne de insan ve yeryüzünün diğer yaratıklarının çıkarlarının denizin bu düzeni ile derin ilgisinin rasgele kurulduğu da düşünülemez. Bundan sonra artık, bir kimse Hakim ve Kadir olan Allah'ın, insanın yeryüzüne yerleşmesi için sayısız düzenlemelerle birlikte bu tuzlu denizi de o düzene uygun olarak yarattığını kabul eder, bu düzenden yararlanır ve fakat hesaba inanmazsa eğer ahmaklık etmiş olur. Çünkü bu hikmet sahibi Allah, denizlerle insanoğlunun tarlalarını sulayacak, onunla da insana rızık verecek, ama "Benim verdiğim rızkı yedin de hakkını nasıl verdin?" diye asla sormayacak mı? Ve o Allah, bu denizin sırtında gemilerini dolaştırma gücünü insana verecek ama, "Bu gemiyi sen hak ve doğrulukla mı dolaştırdın ya da onunla dünyada vurgunculuk mu yaptın?" diye hesaba çekmeyecek mi? Kudretinin en küçük bir tezahürü, bu muazzam denizin yaratılması olan bir Kadir'i Mutlak'ın, gökyüzünde dolaşan bu boşluktaki küre üzerine bu kadar büyük miktarda suyu sabit tutanın, bu kadar büyük miktarda tuzu bu deniz içinde eritenin, çeşit çeşit, sayısız yaratıkları onun içinde yaratıp sonra da hepsinin rızkını onun içinde hazırlayanın ve her sene orada milyonlarca ton suları yükseltip havanın içine çekerek milyonlarca kilometre kare kuru bölgelere onu sistemli bir şekilde yağdıranın insanı bir kere yarattıktan sonra onu yeniden yaratmak istese de yaratamayıp aciz kalacağını düşünmek de büyük bir geri zekalılıktır.

  3. #23
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Allah razı olsun paylaşımlarınız için sağolun emeğinize sağlık..


    Seni çok Özledim Annem

  4. #24
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Hayrun-Nisa
    Allah CC sizden de razı olsun çok teşekkür ederim

  5. #25
    ***
    DIŞARDA
    Points: 18.536, Level: 86
    Points: 18.536, Level: 86
    Level completed: 38%,
    Points required for next Level: 314
    Level completed: 38%, Points required for next Level: 314
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    İslam-Gülü - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    sendenim
    Mesajlar
    2.745
    Points
    18.536
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    20

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Rabbim razı olsun emeginize saglık...
    Elif olmak zordur
    Çünkü elif olmak
    Yuvarlak bir dünyada dik durmanın
    Dik ve önde
    Belki acıyla
    Ama vazgeçmeden durmanın
    Dünya ne kadar dönerse dönsün
    Olduğu yerde kalmanın adıdır elif olmak
    Kaç silah varsa elife çevrilir
    Elif hep olduğu yerdedir
    Silahlar patladığında ilk vurulan eliftir
    Zordur elif olmak
    Elif olmak hep vurulmaktır
    Elif olmak yalnızca elif olmaktır
    Ne B, ne T, ne S
    Elif
    Yalnızca elif
    Elif demeden hiçbir şey denilemez
    Ben elif dedim
    Artık her şeyi söyleyebilirim...

  6. #26
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    İhlas suresi ayet 1
    De ki: O ALLAH, birdir.

    Bu emrin muhatabı Rasulullah'tır. Çünkü "Rabbin nasıldır?" sorusu Rasulullah'a sorulmuştur. ALLAH (c.c.) da bu nedenle "şöyle cevap veririz." demiştir. Ama Rasulullah'tan sonra her mü'min bu emrin muhatabıdır. Rasulullah'a bu soru sorulduğunda nasıl cevap verdiyse, onlar da öyle cevap vermelidirler.

    Yani, bilmek istediğiniz Rabbim yeni bir ilah değil, ALLAH'tır. Bu, soru soranlara ilk cevaptır. Bunun anlamı, benim Rabbim, diğer mabudları bırakarak kendisine ibadet edeceğiniz yeni bir Rab değildir. Aslında o Rab, ALLAH (c.c.) dediğiniz Rabbın aynısıdır. ALLAH (c.c.) kelimesi, Araplara yabancı değildi. Eskiden beri, kainatın yaratıcısı için "ALLAH" kelimesini kullanıyorlardı. Bu kelimeyi, başka bir mabuda isim olarak vermiyorlardı. ALLAH (c.c.) hakkındaki inançları Ebrehe Ka'be'ye saldırdığında netleşmişti. O zamanlar Ka'be'de 360 adet put olmasına rağmen, müşrikler, bunların hepsini bırakarak sözkonusu afetten kurtulmak için sadece ALLAH'a yalvarmışlardı. Onlar kalben çok iyi biliyorlardı ki, bu gibi nazik durumlarda onlara ALLAH'tan başkası yardım edemezdi. Ka'be'yi de bu ilahlarına değil, ALLAH'a nisbet ediyor ve "Beytullah" diyorlardı. Kur'an-ı Kerim'in çeşitli yerlerinde Arap müşriklerin ALLAH (c.c.) hakkındaki düşünceleri zikredilmiştir.
    Meselâ Zuhruf suresinde:
    "Eğer onlara sizi kim yarattı? diye sorsan, ALLAH (c.c.) derler"
    (Zuhruf: 87)
    buyurmuştur.
    Ankebut suresinde şöyle buyurulmuştur: "Eğer onlara göğü ve yeri kim yarattı, ay'ı ve güneşi kim musahhar kıldı diye sorsan, ALLAH (c.c.) derler... Eğer onlara, gökten kim yağmur yağdırıyor ve onun vasıtasıyla ölmüş toprağı kim canlandırıyor desen, ALLAH (c.c.) derler."
    (Ankebut: 61-63)
    Mü'minun suresinde şöyle buyurulmuştur: "Onlara deki: Eğer biliyorsanız söyleyin. Yeryüzü ve üzerindekiler kimindir? Derler ki ALLAH'ındır.... Onlara sorsan, yedi gök ve büyük arşın sahibi kimdir? Derler ki ALLAH'tır... Onlara de ki: Biliyorsanız söyleyin: Herşeye kadir olan kimdir? De ki: O halde sakınmaz mısınız? De ki: Eğer biliyorsanız, her şeyin mülkü ve tasarrufu kimin elindedir? ALLAH'ın elindedir, diyecekler"...
    (Mü'minun 84-89) .
    Yunus suresinde şöyle buyurulmuştur: "Size gökten ve yerden rızık veren kimdir? ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran kimdir? Bu kainatın nizamını kim idare etmektedir".... (Yunus 31)
    Yine Yunus suresinde başka bir yerde şöyle buyurulmuştur: "Sizi karada da, denizde de gezdiren O'dur. O kadar ki gemide bulunduğunuz bir sırada gemiler okşayıcı hoş bir hava içinde seyredip yol alırken, yolcular da bununla ferahlık ve neşe duyarlarken ansızın şiddetli bir fırtına gelir de dalgalar her yandan onlara yönelir, derken tamamen kuşatıp (yok olacaklarını) sanırlar ve ihlas üzere dini ALLAH'a, has kılıp O'na dua ederler, eğer bizi bundan kurtarırsa herhalde şükredenlerden oluruz, diye yalvarırlar. Ne zaman ki ALLAH (c.c.) onları kurtarır, yeryüzünde haksız yere taşkınlık ve azgınlığa başlarlar..."
    (Yunus 22-23) .
    Aynı nokta İsra suresinde şöyle tekrarlanmıştır: "Denizde size bir sıkıntı dokunduğu zaman O'ndan başka taptıklarınız ortadan yok olur; derken O sizi kurtarıp karaya ulaştırınca yüzçevirirsiniz..."
    (İsra 67)
    Bu ayetleri dikkate aldığımızda, Rasulullah'a sorulan, "Bizi ibadet için çağırdığın Rab nasıldır? sorusuna cevap verirken "O ALLAH'tır" demesinin, onları ve kainatı yaratan, sahibi, rızık veren, idare eden olarak kabul ettikleri zatı kasdettiği açıktır. İşte Rasulullah onları bu Rabbe ibadet için davet etmiştir. Bu cevapta ALLAH'ın bütün sıfatları vardır. Onun için kainatı yaratan, onu idare eden, kainattaki her mahluku rızıklandıran ve afet geldiğinde onlara yardım eden Zat'ın (c.c) diri olmaması, görmemesi, duymaması, Kadir-i Mutlak olmaması, herşeyi bilen ve hikmet sahibi olmaması, Rahim ve Kerim olmaması, her şeyin üzerinde galip olmaması tasavvur edilemez.

    Nahiv kurallarına göre, "huvellahu ehad" için müteaddit izahlar yapılmıştır. Bana göre bunun en uygun izahı, "huve" mupteda, "ALLAH" onun haberi, "ehad" ise ikinci haberidir. İkinci haber bakımından cümlenin anlamı: O (O'nun hakkında Resulullah'a soruyorsunuz) ALLAH'tır, birdir, şeklindedir. Diğer bir anlam da şöyle olabilir ve dil bakımından da yanlış olmaz: "O ALLAH (c.c.) birdir."
    Burada şu iyice anlaşılmalıdır: Bu cümlede "ALLAH" için, "ehad" kelimesi kullanılmıştır. Arapça'da bu kelimenin genellikle bu şekilde kullanılması istisnaîdir. Bu kelime genellikle muzaf (tamlayan) , ya da muzafun ileyh (tamlanan) olarak kullanılır. Mesela "yevmul ehad" haftanın birinci gününü veya "feb'asu raculun ehadeküm" (adamlarınızdan birini gönderin) ya da genel bir nehiy (olumsuzluk) anlamında kullanılır.
    Mesela, "hel indeke ehadun" (yanında kimse var mı?) Yine genellikle şart ifade etmek için de kullanılır. Mesela, "ehadin", "isna" veya "ehade aşer" (Bir, iki veya onbir.) Bu gibi kullanımların dışında Arapça'da, bu kelimenin sıfat olarak kullanıldığı bir örnek yoktur; bu kelime hiçbir zaman bir şahıs ya da başka bir şeye sıfat olarak kullanılmamıştır. Kur'an'ın nüzulundan sonra da bu kelime yalnızca ALLAH'ın Zâtı için kullanılmıştır. Başka hiçbir şey için kullanılmamıştır. Bu istisnaî kullanımdan anlaşılıyor ki, "ehad" (bir) olmak ancak ALLAH'a ait özel bir sıfattır. Varlıklar arasında başka hiç kimse bu sıfatı taşımaz. ALLAH (c.c.) birdir ve O'nun benzeri yoktur.
    Müşriklerin ve Ehl-i Kitab'ın Rasulullah'a Rabbi hakkında sordukları soruyu dikkate alarak onlara "huvallahu" dedikten sonra "ehad" diyerek nasıl cevap verdiğini görelim:
    Bunun manası, Rab yalnızca O'dur. O'nun rububiyetinde hiç kimsenin payı yoktur. Rab aynı zamanda ilah (mabud) da olmalıdır. Çünkü O'nun uluhiyetinde de hiçbir ortağı yoktur.
    İkincisi, bunun anlamı şöyle olabilir: Kainatın yaratıcısı yalnızca O'dur. Mahlukunu rızıklandıran ve zor durumda yardım eden de O'dur. ALLAH'ın bu özelliklerini sizler de kabul ediyorsunuz. Bu özelliklerde hiç kimsenin payı yoktur.
    Üçüncüsü, onlar, "O neyden meydana gelmiştir, nesebi nedir, cinsi nedir, kimden miras almış, varisi kim olacak?" diye soruyorlardı. ALLAH (c.c.) bütün bu soruları sadece bir kelime ile, "ehad" diyerek cevaplandırmıştır. Bunun manası: a) O ALLAH (c.c.) ezelidir, ebedidir, O'ndan önce ve sonra hiç kimse yoktur. b) ALLAH'ın benzeri olmadığı için bir cinsi de yoktur. O tektir. c) O'nun Zat'ı vahid değil, ehadtır. O'nda çokluk olmadığına dair hiçbir şüphe yoktur. O'nda parçalanma da mümkün değildir. Hiçbir şekil ve sureti olmadığı için zaman ve mekâna da ihtiyacı yoktur. Rengi ve organları yoktur. O'nda değişiklik de yoktur. O her türlü kesretten pâk ve münezzehtir. Her bakımdan ehadtir. Arapça'da "vahid" kelimesi tek manada kullanılır. Çokluk bir şeyden bir tanesi kastedildiğinde bu kelime kullanılır. Meselâ bir kavim, bir ülke, bir dünya ya da bir kainat gibi. Topluca bir şeyin her parçasına da ayrı ayrı "vahid" denir. Mesela bir kavimden bir insan gibi. Ancak "ehad" kelimesi ALLAH'tan başkası için kullanılmız. Onun için Kur'an'da nerede "Vahid kelimesi kullanılmışsa, (Ancak bir ilahtır) veya "Allahu vahidu'l kahhar" (Ancak ALLAH (c.c.) tek kahhardır.) şeklindedir. "Vahid", hiçbir yerde yalnız olarak kullanılmamıştır. Çünkü bu kelime çokluk teşkil eden şeyler için de kullanılır. Bunun tersine, "ehad" kelimesi mutlak olarak yalnız ALLAH (c.c.) için kullanılmıştır; çünkü yalnız O'nun (c.c) varlığında çokluk yoktur. O'nun vahdaniyeti her bakımdan kamildir.

  7. #27
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.888, Level: 63
    Points: 8.888, Level: 63
    Level completed: 46%,
    Points required for next Level: 162
    Level completed: 46%, Points required for next Level: 162
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    mehasin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üye

    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Mesajlar
    1.152
    Points
    8.888
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    17

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Andolsun asra! İnsanlık hüsranda. Ancak iman edenler ve doğruları yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.
    Asr suresi meaili...
    ALLAH'I TANIYAN İTAAT EDEN, ZİNDANDA DAHİ OLSA BAHTİYARDIR.ONU UNUTAN SARAYLARDA DA OLSA ZİNDANDADIR, BEDBAHTTIR....

  8. #28
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    İhlas suresi ayet 2
    ALLAH, Samed 'dir (her şey O'na muhtaçtır, daimdir, hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır)

    Burada "samed" kelimesi kullanılmıştır. Kelimenin harfleri "Sad, mim ve dal"dır. Bu kelimeyi incelediğimizde Arapça'da ne kadar geniş anlam taşıdığını görürüz.
    es-Samed: Kastetmek, geniş ve yüksek makam, yüksek satıh, savaşta açlık ve susuzluk hissetmeyen, zor durumda başvurulan reis.
    es-Samed: Herşeyden yüksek kısım, kendisinden üstün kimse olmayan en üstün şahıs, itaat edilen ve kendisine danışılmadan hiçbir karara varılamayan reis, ihtiyaç zamanı insanların rücu ettiği reis, daim, yüksek mertebe, hiçbir eksiği olmayan, içine bir şey girmeyen ve çıkmayan sağlam katı bir şey, savaşta açlık ve susuzluk hissetmeyen bir kimse.
    el-Musmed: Eksikliği olmayan katı şey.
    el-Musammed: Gitmeyi amaçladığı maksad, eksikliği bulunmayan sert bir şey.
    Beytun Musammedun: İhtiyaç zamanında rücu edilen ev.
    Binaun Musammedun: Yüksek bina.
    Samedehu ve Samede ileyhi samden: O şahsa gitmeyi kastetmek.
    Asmede ileyhi'l-emr: Muamele ona havale edilmiştir. Muamele, itimat edilen kişiye havale edilmiştir. (Sıhah, Kamus, Lisanu'l-Arab)
    Bu lugavî manalara dayanarak, "Allahu es-samed" ayetinin tefsirini sahabe, tabiîn ve sonraki ehl-i ilm aşağıdaki şekillerde yapmışlardır:
    Hz. Ali, İkrime ve Ka'b b. Ahbar'a göre "Samed", kendinden üstün hiç kimse olmayan kişi anlamındadır.
    Abdullah b. Mesud, İbn Abbas, Ebu Vâil Şakik b. Selma'ya göre, önderliği kâmil olan bir reis anlamındadır.
    İbn Abbas'ın diğer bir kavline göre "Samed", musibet veya bir afet geldiğinde herkesin yardım için koştuğu zâtdır. Diğer bir kavline göre, liderliği, şerefi, azameti, cÖmertliği, ilmi ve hikmeti bakımından kâmil olan zâtdır.
    Ebu Hureyre'ye göre "Samed"in anlamı, hiç kimseye muhtaç olmayan ve fakat herkesin muhtaç olduğu mustağni bir kimsedir.
    İkrime'nin diğer bir kavline göre, bir şeyden türememiş ve kendisinden de bir şey türemeyen kimsedir. Diğer kavline göre, yemeyen ve içmeyen kimsedir. Aynı anlamı taşıyan kavil, Şa'bi ve Muhammed b. Ka'b el-Kurzi'den de menkuldur.
    Süddi'ye göre, istenen bir şeyi elde etmek ve musibet sırasında yardım istemek için başvurulan kimsedir.
    Saîd b. Cübeyr'e göre, sıfat ve amel bakımından mükemmel kimsedir.
    Rubey b. Enes'e göre, üzerine afet gelmeyen kimsedir.
    Mukatil b. Hayyan'a göre, eksiği olmayan kimsedir.
    İbn Keysan'a göre, sıfatları ile bir başkasının muttasıf olmadığı kimsedir.
    Hasan Basrî ve Katade'ye göre, bâki ve zevalsiz olandır. Bunun benzeri bir kavil Mücahid, Muammer ve Murretu'l Hemedanî'den mervidir.
    Murretu'l Hemedanî'nin bir diğer kavline göre, ne karar verirse ve ne isterse yapan kimsedir. Onun emir ve kararını kimse gözden geçiremez.
    İbrahim Nehaî'ye göre, ihtiyaç zamanında başvurulan kimsedir.
    Ebubekir el-Embârî, ehl-i lugat arasında "Samed" kelimesi için, "kendisinden üstünü bulunmayan reis" denildiği konusunda ihtilaf olmadığını söyler. İhtiyaç anında ve zor durumda insanların rücu ettiği reistir. Buna berzer bir kavil ez-Zeccac'dan da nakledilmiştir. Buna göre "Samed", üstünde hiç kimsenin olmadığı ve ihtiyaç olduğunda herkesin güvendiği kimsedir.
    Şimdi, birinci cümlede "Allahu ehadun" denilmesinin sebebini düşünelim. "Ehad" kelimesi yalnız ALLAH'ın Zâtına mahsus olduğun ve başkası için kullanılmayacağından bu kelime "ehadun" yani nekre (belirsiz) şekilde kullanılmıştır. Ama "Samed" kelimesi mahluk için de kullanılabildiğinden "ALLAH'u es-Samedu", yeni ma'rife (belirli) şekilde "el" takısı ile kullanılmıştır. Yani "gerçek Samed ALLAH'tır" şeklindedir. Mahluk bir yönden samed olsa da, başka yönden değildir; çünkü fânidir, bâki değildir, parçalara ayrılabilir, taksim edilebilir, bileşik bir yapısı vardır, organları parçalanabilir. Bazı mahluklar ona muhtaç olsa da, o da bir başka bakımdan diğer mahluklara muhtaçtır. Önderliği izafidir, mutlak değildir. Bazılarından üstün olmasına rağmen, bazıları da ondan üstündür. Bazı mahlukun ihtiyaçlarına cevap verse de herkesin ihtiyacını karşılamaya gücü yetmez. Bütün bunların tersine ALLAH'ın samed olması her bakımından kâmildir. Bütün dünya O'na muhtaçtır. O hiç kimseye muhtaç değildir. Dünyada herşey, her varlık, beka ve ihtiyaç için, şuurlu ve şuursuz olarak O'na rücu eder. Herkesin ihtiyacını O karşılar. O bâkidir, zevalsizdir. Rızklandırır, rızka muhtaç değildir. Tektir, bileşik olmadığı için parçalanamaz ve taksim edilemez. Hâkimiyeti bütün kâinat üzerindedir ve herşeyden üstündür. Onun için ALLAH (c.c.) sadece Samed değil, asıl samed olandır, "es-Samed"tir. Yani gerçek samed olmak, tüm kemaliyle O'na aittir.
    O'nun es-Samed olması, benzersiz ve bir tek olması, hiç kimseye muhtaç olmayıp herkesin O'na muhtaç olması gereken kimse demektir. "Es-Samed" iki ya da ikiden fazla zât olsa, herşeyden müstağni olması ve herkesin ihtiyacına cevap vermesi mümkün olamaz. Ayrıca, O'nun es-Samed olması, mabud olarak da tek olduğunu gösterir. Çünkü insan, ancak muhtaç olduğu kimseyi mabud olarak kabul eder. Bir zât ihtiyaca cevap vermiyorsa, aklı başında hiç kimse ona ibadet etmez.

  9. #29
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    İhlas suresi ayet 3
    O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır.

    Müşrikler her devirde, İlah'ın da insan cinsinden olduğu düşüncesine sahip olmuşlardır. O düşünceye göre, birçok tanrı vardır. Bunlar, tanrı ve tanrıça şeklinde iki cinstir. İnsanlar gibi evlenirler ve çocuklara sahip olarak nesillerini devam ettirirler. Müşrikler, Alemlerin Rabbı Allah'ı da bu cahilane düşünceler dışında bırakmamışlardır. Allah'a da evlat nispet etmişlerdi. Arapların bu akidesi Kur'an-ı Kerim'de şöyle açıklanmıştır: Onlar melekleri Allah'ın kızları zannederlerdi. Diğer enbiyanın ümmetleri de bu cehaletten kurtulamamışlardı. Onlar, bazı salih insanları Allah'ın oğulları olarak kabul etmişlerdi. Bu hurafeler her zaman iki tip düşünceyle ifade edilmişti. Bazıları, kimi insanların Allah (c.c.) ile nesebî ilişkileri olduğuna inanmışlardı. Bazıları da kimi insanları Allah'ın evlatığı olarak görmüş, bu yönden oğlu olarak kabul etmişlerdi. Onlar bir kimseyi Allah'ın babası olarak nitelendirmeye ise hiçbir zaman cesaret edememişlerdir. Ancak apaçıktır ve mantıklarının da zarurî sonucudur ki, eğer onlar Allah'ın üremeden münezzeh olduğuna inanmıyorlarsa ve O'nun evladı olmadığı için bir başkasını evlatlık edinmek ihtiyacında olduğunu zannediyorlarsa; o zaman ister istemez Allah'ın da bir kimsenin (hâşâ) evlâdı olabileceğini kabul etmeleri gerekir. Onlar, ilah konusundaki düşünceleri nedeniyle Rasulullah'a önce Allah'ın nesebini, ikinci olarak da bu dünyayı kimden miras aldığını ve varislerinin kim olacağını sormuşlardır.
    Bu cahilane düşünceyi tahlil edersek, bunu kabullenen kişinin başka zanları da kabul etmesi gerektiğini anlarız:
    a) Eğer Allah (c.c.) bir değilse ve pek çok cins ilahtan biriyse, ayrıca onların ilahlıkları Allah'ın sıfat, fiil ve yetkilerine ortak olmak şeklindeyse, bu durumda Allah'ın sadece evladı değil, evlatlığını da ilah kabul etmek gerekir; çünkü evlatlık ancak aynı cinsten olabilir. Bunun sonucu olarak, Allah'ın cinsinden olan kimsenin de sıfatları inkar edilemez.
    b) Eğer erkek ve dişi ilah varsa, çocuk meydana gelebilmesi için aralarında cinsel birleşme olmalıdır. Hâşâ, bu kabul edilirse Allah'ın maddî olduğunu ve bu maddeden bir de karısının bulunduğunu kabul etmek gerekir.
    c) İnsanlar fânidir. Bu nedenle nesillerinin devamı için cinsî birleşme yaparak ürerler. Eğer Allah'ın da ürediğine inanılıyorsa, O'nun da (c.c) fâni olduğu (hâşâ) kabul edilmek zorunda kalınır. Bunun yanısıra, üreyen cinslerin bir başlangıç ve sonları vardır. Onlar ne ezelî ne de ebedîdirler. Allah'ın ürediğine inanılırsa, O'nun da bir başlangıcı ve sonu olduğunu kabul etmek zorunda kalınır.
    d) Evlatsız bir kimse, kendisine yardımcı olarak bir evlatlık alır. Böylece ölümden sonra kendisine varis olmasını sağlar. Dolayısıyla, eğer Allah (c.c.) için evlatlık kabul edilirse, evlatlık edinmek zorunda kalan insanların taşıdığı bütün zaafları Allah (c.c.) için de kabul etmek zorunda kalınır.
    Bütün bu varsayımlar Allah'a "ehad" ve "es-Samed" denilerek kökten çürütülmüştür. Buna rağmen surenin devamında ayrıca "doğurmamış, doğurulmamıştır" denilerek şüpheye hiç mahal bırakılmamıştır. Çünkü bunlar, Allah'ın Zâtı hakkındaki şirkin en önemli sebepleriydi. Onun için Allah, İhlas suresinde bu şirkleri reddetmekle kalmadı, Kur'an'ın değişik yerlerinde çeşitli üsluplar ile bu konuya tekrar tekrar değindi ki, gerçek yerleşsin. Meselâ Nisa suresinde şöyle buyurulmuştur: "Ey Kitap Ehli, dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah (c.c.) hakkında gerçek olmayan şeyleri söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah'ın elçisi, O'nun Meryem'e attığı kelimesi ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve elçilerine inanın. Allah (c.c.) üçtür demeyin. Kendi yararınıza olarak buna son verin. Çünkü Allah (c.c.) yalnız bir tek tanrıdır. (Hâşâ) O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir..." (Nisa:171) . Saffat suresinde de şöyle buyurulmuştur: "İyi bilin, onlar iftiraları yüzünden diyorlar ki, Allah (c.c.) doğurdu; Onlar elbette yalancıdırlar" (Saffat: 151-152) . Yine Saffat suresinde şöyle buyurulmuştur: "O'nunla cinler arasında bir nesep uydurdular. Halbuki cinlere de onların getireceklerini bildirmiştir." (Saffat:158) . Zuhruf suresinde şöyle buyurulmuştur: "Kullarından kendisine bir parça tasarladılar. İnsan gerçekten apaçık bir nankördür." (Zuhruf:15) . En'am suresinde de: "Cinleri Allah'a ortak yaptılar. Halbuki onları O yaratmıştır. Bilmeden O'na oğullar ve kızlar icat ettiler. Hâşâ, O onların ileri sürdüğü niteliklerden münezzehtir. Gökleri ve yeri yoktan var edendir. O'nun nasıl çocuğu olabilir ki? Kendisinin bir eşi yoktur. Herşeyi o yaratmıştır. Ve O herşeyi bilendir." (En'am:100-101) . Enbiya suresinde şöyle buyurulmuştur. "Rahman çocuk edindi, dediler. O yücedir. Hayır onlar, ikram edilmiş kullarıdır." (Enbiya:26) . Yunus suresinde şöyle buyurulmuştur: "Allah çocuk edindi dediler. Hâşâ, Allah (c.c.) bundan uzaktır.
    O zengindir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Bu hususta hiçbir deliliniz yok. Allah (c.c.) hakkında bilmediğiniz şeyi mi söylüyorsunuz?" (Yunus:68) İsra suresinde de: "Çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, acizlikten ötürü bir yardımcısı bulunmayan Allah'a hamdolsun de ve O'nu gereği gibi tekbir et." (İsra:111) . Mü'minun suresinde: "Allah onların koştukları vasıflardan uzaktır." (Mü'minun:91) buyurulmuştur.
    Bu ayetlerde, Allah'a evlat ve evlatlık nispet edenlerin akideleri her yönüyle reddedilmiştir. Bu akidenin yanlışlığının delilleri de açıklanmıştır. Aynı konuda bu ve diğer ayetler, İhlas suresinin en iyi tefsirleridirler.

  10. #30
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    İhlas suresi ayet 4
    Onun hiçbir dengi yoktur.

    "Denk" diye tercüme edilen kelimesi, Ebul Âliye, Ka'bul Ahbar ve Abdullah b. Abbas tarafından "Benzer ve emsal" diye izah edilmiş Mücahid tarafından ise "Eş" manasında izah edilmiştir. Taberi birinci görüşü tercih etmiştir.

    Buradaki kelime 'küfüv'dür. Manası "benzer"dir. Aynı rütbeli, eşit anlamlarına da kullanılır. Kainatta hiç kimsenin Allah'ın benzeri olmadığı ve olamayacağıdır. Allah (c.c.) gibi ve aynı rütbede, özelliklerde, fiil ve kudretlerde O'nunla hiç kimse benzer olamaz.

    Ebu Hureyre diyor ki:

    "Resulullah (s.a.v.) Allah tealanın şöyle buyurduğunu söyledi. "Âdemoğlu beni yalanladı. O böyle yapmamalıydı. O bana sövdü. O, bunu yap*mamalıydı. Onun beni yalanlaması, benim onu ilk yarattığım gibi tekrar dirilte-meyeceğimi söylemesidir. Halbuki ilk yaratma, bana göre tekrar diriltmekten daha kolay değildir. Onun bana sövmesi ise "Allah çocuk edindi.. demesidır. Halbuki ben, doğurmayan ve doğurulmayan, kendisinin hiçbir dengi bulunma*yan Ehad ve Samed'im."

Sayfa 3/30 İlkİlk 12345 ... SonSon

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •