***
DIŞARDA
Points: 455.346, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 100,0%
Achievements


Nasıl yapılır? Niçin yaptın?
Nasıl yapılır? Niçin yaptın?Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
* Dünya hayaldir. Bu hayali o kadar unutmak zor değil, gerçeği konuşmak lazım. Çünkü öldükten sonra iki yer var, Cennet ve Cehennem. Ortası yok. İman ve küfrün de, ortası yok. Burada insanın karar vermesi lazım. İki yol var. Birisi Cennete, diğeri Cehenneme götürüyor. Bunlardan birine karar verip, orada yürümek lazım. Yolsuz yürümek mümkün değil. Bir anda iki yolda birden yürümek, hiç mümkün değil. Ya doğuya gidersin, ya batıya. Elhamdülillah biz Allahü teâlâya iman ettik, Peygamber efendimize iman ettik, ne bildirdiyse kabul ettik, beğendik, ahiret gününe iman ettik. Ama bu iman ettiğimiz yolda, şüphesiz ki çok sakatlıklar yapıyoruz, kusurlar işliyoruz, günahlar işliyoruz. Peki, bizim sonumuz ne olacak, neticesi ne olacak diye düşünürüz.
Bunu bir büyük zata talebelerinden birisi sorar:
(Efendim biz, dinimizde bildirilen her şeye iman ettik, bu yoldayız; fakat, bazen namaz kılarken kaç rekât kıldığımızı bile şaşırıyoruz. Namazda seksen türlü işler hatırımıza geliyor. Böyle ibadetlerimizin hiçbirisin kabul olmadığını düşünüyoruz. Hizmetlerimiz öyle, peki Allahü teâlâ ne muamele edecek ahirette? Yani bütün bu hatalarımıza rağmen, bütün kusurlarımıza rağmen ne olacak bizim halimiz?)
Güzel soru, çünkü bu soru hepimizin hatırına gelir. Mübarek zatın verdiği cevap şöyle olur:
- Evladım, bana bir bardak su getir.
Talebesi hemen koşup bir bardak su getirir. Kendisine dört beş adım kala,
- Orada dur buyurur.
Talebe durur. Hocası devam eder:
- Şimdi aksilik bu ya, ayağın takıldı ve halıya bardakla birlikte düştün, bardak kırıldı; içindeki su da döküldü. Yani su gelmedi. Suyu bana getirirken, başına gelen bu kazadan dolayı sana, kızar mıyım, acır mıyım? Acırım efendim.
Çünkü o suyu siz bana getiriyordunuz, ama böyle oldu ne yapalım buyurur. İşte bizim ibadetlerimiz de böyle. Allahü teâlâ da Ona giderken yaptığımız hatalar ve kazalar sebebiyle kızmaz, acır. Onun merhameti çok, sonsuz, acır ve affeder buyurur. Yeter ki siz o suyu Ona götürün. Yani Ona doğru gittikten sonra korkmayın. Ama şimdi Ahmed’e gidip de, Mehmet’ten para istemek olmaz. Allahü teâlâ kalbe ve niyete bakar. Bu kulum bu ibadeti yapıyor ama niçin? Bu hayır ve hasenatı yapıyor ama niçin? Doğru olmak şartıyla öğreniyor, ilim yayıyor, ama niçin? İşte bu niçin sorusu, Müslümanlara ahirette sorulacak soru. Bunun da cevabı var. Ya Allah için, ya şu, ya bu veya meşhur olmak için veyahut da zengin olmak için. Yahut da aferin desinler diye. İşte bu çok kötü... O zaman da Cenâb-ı Hak diyecek ki ahirette, (Sen bunları kimin için yaptıysan, git ücretini de ondan iste. Eğer benim için yaptıysan, hatasıyla sevabıyla gel seni affedeyim. Başkası için yaptıysan, bana niye geliyorsun?)
Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Allahü teâlâ sizin şeklinize, işinize, gücünüze bakmaz, kalbinize ve niyetinize bakar.)
Yaptıkları işler bakımından kâfirlerle müminler arasında farklar vardır. Kâfirler her yerde ve her zaman, nasıl sorusuna cevap arar. Nasıl belli olur, nasıl bina yapılır, nasıl şu yapılır, nasıl? Ama mümin, niçin sorusuna kendini ayarlar. Allahü teâlâ ahirette kullarına niçin sorusunu soracaktır. O halde fark buradadır. Yani birisi dünyalık, diğeri ahiretlik olacaktır. Bu yüzden doğru yolda olmak şartıyla, niyetleri de ıslah etmek, düzeltmek lazımdır. Büyükler buyuruyor ki:
(Allahü teâlâ vermek istemeseydi istek vermezdi.)
Ondan hayırlı ömür, hayırlı ölüm isteyin. Hayırlı ömrün yanında, hayırlı ölümü de unutmayın. Ölümsüz olmaz.
Kalbin özelliği
* Kalb sünger gibidir. Bulunduğu yerdeki iyi kötü her şeyi alır, emer. Bu kalbin özelliğidir. Bunun için iyi yerlerde bulunmaya, salih insanlarla beraber olmaya dikkat etmeli. Bozuk kitapları okumamalı. İmam-ı Rabbani hazretleri gibi büyüklerin kıymetli eserlerini okumalı. Çünkü iyi ve güzel şeyler kalbi parlatır, habis ve bozuk şeyler kalbi karartır, hasta eder. Son nefeste kalbin aydınlık, parlak olması çok önemlidir. Bunun için kalbde zulmete sebep olacak yerlerden, bozuk kimselerden ve kötü şeylerden uzak durmak, korunmak şarttır.
* Müslüman her haramdan uzak durmalı. Haram demek Allahü teâlâya isyan demektir. Ahirette Cennetten Cehennemden başka yer yoktur. Ölümün ne zaman geleceği ise bilinmez. Ölmek felaket değil, tedbir almamak, ahirette başına gelecekleri bilmemek felakettir. Büyük zatlar diyor ki:
Dün öldü, bugün can çekişiyor, yarın var mı?
Genç olan ölmez mi, ölenler hep ihtiyar mı?
“Ben ölmem” veya “Cehennem ateşi bana zarar vermez” diyen, dilediği kötülüğü işlesin! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dünya için, dünyada kalacağın kadar çalış! Ahiret için, orada sonsuz kalacağına göre çalış! Allahü teâlâya, muhtaç olduğun kadar itaat et! Cehenneme dayanabileceğin kadar günah işle!) [Eyyühel veled]
* Her işin başı, din gayretidir. Bu gayret varsa kaya bile erir. Muvaffak olmak istiyorsanız, yaptığınızı Allah rızası için yapın, birlik beraberlikten ayrılmayın, yalandan hileden sakının, doğru olun.
* Ahirete giden herkes bir pişmanlık duyacaktır, dünya için kanaat olur, ahiret için kanaat olmaz. Dünya için tevekkül olur, ahiret için tevekkül olmaz. Dünyada pişmanlık nimettir; fakat ahirette pişmanlık felakettir. Kabirden birisi çıkıp dünyaya gelse nasıl yaşar! Herhalde bir an boş geçirmez, hep ahireti için çalışırdı, günah işlemezdi, kalb kırmazdı... Peki, biz oraya gitmeyecek miyiz, gidince başımıza neler geleceğini, nelerle karşılaşacağımızı dinimiz bildiriyor. Allah’a iman etmeyenler, Peygamber efendimizin getirdiklerine inanmayanlar, beğenmeyenler, din-i İslam’ı kabul etmeyenler, Cehennemde feryat edecektir. Yarabbi bizi tekrar dünyaya gönder, hiç günah işlemeyeceğiz, hep ibadet edeceğiz diyecekler. Onlara; (Zaten oradan geldiniz ya...) denilecektir.
* Bu dinin temeli öğrenmek ve öğretmektir. Ama doğruyu, büyüklerimizin bildirdiği şekilde ehl-i sünnet itikadını öğrenmek ve öğrendiğini öğretmektir. Allahü teâlâ hiçbir şeyi gayesiz ve hikmetsiz yaratmamıştır. Her şeyin bir hikmeti, gayesi vardır. İnsanın bile yaşarken bir gayesi, maksadı vardır. Rabbimizin her yarattığında bir hikmet vardır. Allahü teâlâ insanı maksatsız, gayesiz yaratmadı. Sizi bir gaye için yarattım buyuruyor. "Sizi ibadet için yarattım" buyuruyor. İbadet; Onu tanımak, Onun büyüklüğünü anlamak, kendisinin de çok kötü bir nefsinin olduğunun farkına varmaktır. Kendini tanımak ne kadar artarsa Allahü teâlânın büyüklüğü o kadar anlaşılır. Kendini beğenen, Müslümanları beğenmez, İslamiyet’i beğenmez, böylece şirke kadar gider.
Dini öğrenmek ve öğretmek herkese farzdır. Bizden öncekiler bize öğretmek için uğraşmasalardı, bu gayreti göstermeselerdi, bugün biz Müslüman olamazdık. Biz de, bizden sonrakilere temiz bir şekilde ulaştırmalıyız, üzerimizdeki emanet çok büyüktür.