***
DIŞARDA
Points: 455.346, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 100,0%
Achievements


Emr-i maruf için üç ana şart
Emr-i maruf için üç ana şart
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
* Emr-i maruf yapmak, nehy-i anil-münker yapmak her mümine farz. Yani her mümin bir şey anlatmak zorunda. Veyahut da bir şey anlatılmasına sebep olmak zorunda. Ancak, herkes emr-i maruf ve nehy-i anil-münker yapamaz. Bunu yapması için üç ana şart lazım. Bu üç şart noksansa faydalı olamaz.
Bu üç şarttan birincisi, ilim sahibi olacak. İlim de üçe ayrılacak. Hem fıkıh ilmi, hem tasavvuf ilmi, hem de fen ilimlerin de mahir olacak, bilecek.
İkincisi, adil olacak. Yaptığı işlerinde, hizmetlerinde adalet ön planda olacak. Adalet nedir? Çobanla sultan aynı haklara sahiptir. Babası olsa, dedesi olsa, oğlu olsa, kızı olsa, fark gördüğü anda, farklı muamele yaptığı anda o adil değildir.
Üçüncüsü, güzel ahlak sahibi olacak. Güzel ahlak nedir? Kalb kırmamaktır, bağırmamaktır, darılmamaktır, gücenmemektir. Ne kadar zor iştir, o halde emr-i maruf herkes yapamaz. Bunlardan biri noksan olursa hizmet de noksan olur. Ne yapmamız lazım, hepimize farz. O zaman bunları en iyi derleyen, toplayan, anlatan bir kitabı [mesela Tam İlmihâli] birine verirsin veya verilmesine sebep olursun. Böylelikle emr-i maruf farzından kurtarırsın. Yoksa fitneye sebep olursun. Fitne de çok tehlikelidir, adam öldürmekten büyük günahtır.
* Herkes bir arzu ve istek peşinde. Kavuştukları ise ancak ölümüne kadar. Öldükten sonra bunların hiçbiri mezara girmiyor. Bunlar ona dost olmuyor. Bunların hiçbirini ona vermiyorlar. Diyorlar ki bunlar sana ait değil. Peki, ne yapmalı? Kabrimize girecek olanı seçmeli. Bu nedir? O da, Allahü teâlâya ihlasla ibadet etmek.
* Gök her yerde mavidir. Dünyanın neresine giderseniz gidin gök rengi hep aynıdır, mavidir. Büyükleri sevenler, yollarında olanlar, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, bu yolda olduktan sonra, hiçbir şekilde ayrı olamazlar. Hindistan’da, Dağıstan’da, Amerika’da, Avrupa’da her yerde olabilirler. Bu mesafe hiç mühim değil, eğer sevgisi ve muhabbeti varsa, o her zaman beraberdir.
* Ahir zamanda en büyük tehlike sağı solu dinlemektir. İmam-ı Rabbani hazretleri gibi ehli sünnet âlimlerinin kıymetli kitaplarına kavuşanlar, hazineye kavuşmuş demektir. Bu hazine kıyamete kadar onlara yeter. Ama o hazine rafta, vitrinde beklemek için değildir. İlaç rafta istediği kadar beklesin, insan hastaysa ölür gider. O ilacı içmek lazım.
* Muvaffakiyetin en büyük sebeplerinden birisi de moraldir, güvendir, enerjidir. Bir cemaatte, sevgi ve muhabbet hasıl olunca, hizmetler ön plana çıkar, dedikodular azalır veya yok olur, onun yerine dua gelir, dua ise çok hoştur. Tabi hizmetler arttıkça rahmet artar, rahmet arttıkça merhamet artar, merhamet arttıkça bereket artar. Bereket arttıkça herkesin rahatlığı ve huzuru artar. Allah için olmayan işte hayır ve sevgi olmaz, var zannedilenler sahtedir.
* Bu dünyada herkes tarafını belli edecek, başka çaresi, yolu yok. İki taraf var, ortası da yok. Ya iman tarafında, ya küfür tarafında. Ahirette de iki taraf yani iki yer var, ya Cennet, ya Cehennem. Ortası yani üçüncü yer yok.
Utanmayan her şeyi yapar
* Âdem aleyhisselamdan, bizim Peygamberimize kadar, kaç bin peygamber geldiyse bütün peygamberler ümmetlerine tebliğ edip, şu nasihatte bulunmuşlardır:
(Eğer utanmıyorsan sen her şeyi yaparsın.)
Bu bir tehdittir. Onun için Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Hayâ imandandır.)
Utanmak bir nimettir. İnsan utanmazsa her şeyi yapar. Onun için utanma duygusu çok lazım. Utanmak için de utananlarla birlikte olmak lazım. Utanmayanlarla birlikte olursan sen de utanmaz olursun. Çünkü ahlak bulaşıcıdır. İyi ahlak da bulaşır, kötü ahlak da bulaşır. İyi ahlaklı olmak istiyorsan, iyi ahlaklılarla beraber ol, bozuk olmak istiyorsan bozuklar çok var.
* Himmet, aynı noktaya bütün gayretin, bütün duanın, bütün düşüncenin, her şeyin aynı noktaya tekzip edilmesidir. Aynı noktada birleşmesidir. Buna himmet derler. Ve buyuruyor ki büyüklerimiz, eğer müminler bir noktaya, aynı noktaya teveccüh ederlerse, aynı noktaya kendi dikkatlerini, dualarını, her şeylerini birleştirirlerse, dağlar tepe takla olur. Yani hiçbir engel kalmaz. Her şey dümdüz olur.
* Mümin, müminlerin arkasından dua eder, münafık müminlerin arkasından gıybet eder. O halde müminle münafık arasındaki fark budur. Hiçbir mümin hiçbir müminin arkasından, o duyduğu zaman üzüleceği bir şeyi söylemez. Yani söylememesi lazım... Yoksa kul hakkına girer. Kul hakkı mutlaka helalleşmeye bağlı... Para pul hakkı varsa, hadi vârislerine verirsin, değilse hayır hasenat yaparsın, bir şey söylersin. Ama eğer onu kıracak, onu üzecek, onu darıltacak, onun canını sıkacak bir laf ettiysen, o da onu duyduysa, yandın bil... Tâ ki onu bulup helalleşinceye kadar... Ya öldüyse, hadi bu sefer ne olacak? Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Allah’a ve ahiret gününe iman eden ya hayır söylesin ya sussun. Allah’a ve ahiret gününe iman eden, komşusuna iyi davransın. Allah’a ve ahiret gününe iman eden, misafirine bol ikramda bulunsun.)
Dediler ki, ya Resulallah bir kadın var. Gece gündüz ibadet yapıyor. Ama komşular illallah diyorlar kendisinden. Peygamber efendimizin verdiği cevap:
(Onun gideceği yer Cehennemdir.)
Herkes, eline ve diline sahip çıkmalı. Sabah oldu mu bütün azalar, insanın diline, (Ne olur ne kendini yak, ne bizi yak. Yapma, yapma) diye yalvarırlarmış. Dilinle bizi yakma. Çünkü o yalan söylerse, iftira ederse, gıybet ederse, bütün vücut onun acısını çekecek sonra. (Ya hayır konuş, ya sus) buyuruldu.
* Müminin alameti verdiği sözde durmasıdır. Mümin olduğumuz iki şeyden belli olur:
Birincisi, elinden emin olunur.
İkincisi, dilinden emin olunur.
Yani mümin asla ve kat’a, mümkün değil harama el uzatmaz. Haramı tutmaz, haramı içmez, haramı yemez, haram yazmaz ve haram konuşmaz. Elinden, dilinden emin olunur.
* Ömür boyu çevresinde ölenleri gören ve onların cenazesini taşıyan insan zanneder ki; hep böyle devam edecek. Düşünmek gerekir ki; cenazesini taşıdığınız adam da çok cenaze taşımıştı; fakat bugün kendisi cenaze oldu. Bir gün de gelecek biz cenaze olacağız, unutmayalım.