Adaleti, cesareti ve devlet yönetimindeki hassasiyetiyle bilinen Hz. Ömer (ra), İslâm’ın insanlığa kazandırdığı örnek şahsiyetlerden biridir.



O her fırsatta, Allah rızasına ve Onun elçisine layık olmaya çalışıyordu.
Efendimiz’in vefatından sonra da hayat tablosuna yeni renkler eklemekten geri durmayan Hz. Ömer hakkındaki şu ibretli sahneyi İbn-i Abbas anlatıyor: “Karanlık bir geceydi; soğuk ve dondurucu bir kış gecesi. Ayaz iliklerimize işliyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde Hz. Ömer’le muhabbet etmek üzere evden çıktım. Yolda yürürken Hz. Ömer’le karşılaştım. Bana sokularak, “İşin yoksa beraber yürüyelim mi?” diye teklifte bulundu. Çok geçmeden ikimiz birlikte yola koyulmuştuk. Hz. Ömer, tüm sokakları tek tek dolaşıyor, halkından herhangi birisinin, bir ızdırabının, bir sıkıntısının olup olmadığını öğrenmek istiyordu. Derken şehrin dışında bir çadırın yanından geçiyorduk. İçeriden, ağlayan çocuk sesleri geliyordu. Biraz dinledikten sonra Hz. Ömer (ra) müsaade isteyip selâmla birlikte içeriye girdi. Çadırın içi dağınıktı. Çocukların gözleri ağlamaktan şişmişti. Yaşlıca bir kadın ocağın başına oturmuş, ateşin üzerinde kaynayan tencereyi karıştırıyordu. Hz. Ömer (ra) kendini tanıtmadan tatlı bir dille kadına sordu:

- Valide, bu yavrular niye böyle durmadan ağlıyor?

- İki günden beri açlar da ondan!

- Peki, niye önlerine yemek koymuyorsun?

- Sen şu ateşte kaynayanı yemek mi sandın; ne gezer! Yavruları avutabilmek için taş koydum tencereye. Bu yavrular, benim yetim ve öksüz torunlarımdır. Oğlum, kocam ve kardeşlerim savaşlarda şehit düştü. Evin geçimini temin edecek bir erkeğim yok.

- Neden Halife Ömer’e başvurup durumunu anlatmıyorsun?

- Dilerim ki Ömer daha dünyada iken cezasını bulsun. Ahirette de elim yakasından ayrılmasın. Ben şu ihtiyar hâlimle günlerdir gece gündüz yetim avuturken o nasıl yatağında rahat uyuyabiliyor? Bizler evvelâ Allah’a, sonra da ona emanetiz. Gelip de benim hâlimi nasıl sormaz? Müslümanların reisi olmayı kolay mı sanıyor?

Hz. Ömer (ra) daha fazla dayanamadı. Bitkin bir sesle “Valide haklısın, sen çocukları avut; ben hemen dönerim.” diyerek yerinden doğruldu. Ardından ben de doğruldum. Doğruca devlet hazinesine vardık. Halife, bir un çuvalı seçerek bir yana koydu. Benim elime de bir yağ kabı tutuşturdu. Vakit geçirmeden koca un çuvalını sırtlandı. Hemen yanına sokuldum:

- Aman ey Müminlerin Emiri! Bari müsaade ver de çuvalı ben sırtıma alayım.

- Hayır, ya İbn-i Abbas! Değil yorgunluktan yere yığılsam, ölsem bile bunu sana bırakmam. Bu dünyada yüküne yardım etmek isteyecek dostlar bulunabilir, fakat her koyunun kendi bacağından asılacağı ahiret gününde kimse kimsenin cezasını paylaşmayacaktır. Halifelik vazifesi benim omzuma yüklendiğine göre, idarem altındaki tek tek her ferdin huzur ve emniyetini düşünmek zorundayım. Dicle kenarında otlayan bir koyunu kurt kapsa ilâhî adalet onu Ömer’den sorar.

Bu konuşmadan sonra Hz. Ömer’le birlikte ihtiyar validenin çadırına vardık. Halife Ömer nefes nefese içeri girip çuvalı yere bıraktı. Tencerede kaynamakta olan taşları boşalttı. Yerine getirdiğimiz kaptan yağ koydu. Sonra eriyen yağa, çuvaldan kendi eli ile un koyarak pişirmeye koyuldu. Pişirdiği yemeği ayazda çabucak soğutarak yine kendi eli ile kurduğu sofraya koydu. Günlerden beri kara yaslara gömülmüş olan çadırı bir anda sıcak bir sevincin ışıkları aydınlatmıştı.

Bana yaklaşıp, gidelim artık diye işaret ettikten sonra kadına döndü; “Valide... Sen yarın erkenden halifelik makamına gel; beni orada bul da sana emekli ve yetim maaşı bağlatayım. Şimdilik hoşçakal.” dedikten sonra birlikte dışarı çıktığımızda gün ağarmıştı.

O gün kadın, öğleye doğru halifelik makamına geldi. Kadın artık Hz. Ömer’i tanımıştı. Ama şaşkınlıktan hiçbir şey söyleyemiyordu. Halife Ömer, onu saygı ile karşılayıp oturttuktan sonra şöyle dedi: “Valide!.. Bundan sonra hem kendi adına ve hem de şehit yavrusu öksüz torunlarının adına her ay emekli ve yetim maaşını alacaksın. Bu da ilk maaşın.” diyerek bir gümüş kesesini kadına uzattı ve “Artık Ömer’i affediyor, ona ettiğin bedduaları geri alıp hakkını helal ediyorsun değil mi?” diye sözlerini bitirdi.




--------------------------------------------------------------------------------


27 YAŞINDAYDI

Yirmi yedi yaşında, kız kardeşi Fatma ile eniştesi Sâdi’nin gayretleriyle Müslüman olan Hz. Ömer, Efendimiz’in (sas) vefatından sonra İslâm halifesi olan ikinci kişidir. Müslüman olmasında işittiği Kur’ân âyetlerinin tesirini hemen hemen tüm kaynaklar kaydetmektedir. Hz. Ömer, Efendimiz (sas)’in vefatına kadar, O’nun Müslümanlık adına giriştiği bütün teşebbüslere katılmıştır. On yıllık hilafeti döneminde İran, Irak, Suriye ve Mısır’ın fethini gerçekleştirdi. Binlerce insanın İslâmiyet’i kabul etmesine vesile oldu. Tarihte adaletiyle bilinen Hz. Ömer, ilk devlet örgütlenmesinin temellerini atmış; adâlet, maliye, ordu ve toprak yönetimi alanında ilk düzenlemeleri yapmıştır. Bedenen uzun boylu, buğday tenli, geniş alınlı bir kişi olan Hz. Ömer, 3 Kasım 644’te bir köle tarafından şehit edilmiş, Efendimiz (sas) ve Hz. Ebu Bekir’in yanına defnedilmiştir.(ALINTI)