Nur Külliyatından İşârât-ül İ’caz adlı eserde kalbin tarifi yapılırken “mazhar-ı hissiyatı vicdan, ma’kes-i efkârı dimağdır’ buyrulur. Hissiyat iki şubeye ayrılır: Beş duyu dediğimiz zahirî hisler, bir de batınî hisler.
Vicdaniyat denilince daha çok “batınî hislerle idrak edilebilen şeyler” akla gelir. Batınî hisler, “Kuvve-i akliyye, kuvve-i hayaliyle, kuvve-i vehmiye, kuvve-i hafıza ve hiss-i müşterektir.”
Demek oluyor ki, görme, işitme, koklama gibi, “akıl, vehim, hayal,..,” de ruh için birer bilgi kaynağıdır. İşte ruhun bu batınî güçlerle bilme cihetine vicdan deniliyor, onlarla bilinen şeylere de vicdaniyat.
Buna göre akıl ve hayal de vicdaniyata giriyor; bunlar da beş duyu ile değil, vicdanen biliniyorlar.
İnsanın vicdanen bildiği hakikatler sayılamayacak kadar çoktur. Bunların en önemli iki maddesi insanın zaaf ve aczidir. İnsan, vicdanı sayesinde, sonsuz derece zayıf ve muhtaç olduğunu aklını hiç yormadan ve hafızasını zorlamadan anlayabilir.
İnsanın aczi ve fakrı sonsuzdur. Ne göz onun malıdır, ne de gördüğü eşya. Bütün bunlara muhtaçtır ve bunların hiçbirini yapacak güce de sahip değildir. İşte insan bu hakikati vicdanen bilir. Yani, “ben aciz ve muhtaç bir varlık mıyım?” diye düşünmesine gerek kalmadan, bu gerçeği iç âleminde yakinen kavrar.
“Her vicdanda şu nokta-i istinad ve nokta-i istimdad cihetinde iki küçük pencere, Kadîr-i Rahîm’in barigâh-ı rahmetine açılır, her vakit onunla bakabilir.” (Sözler)
İnsanoğlu, vicdanının Allah’ı bilmesi sayesinde, ne kâinatı ne de bedenini düşünmeksizin gündüzleri işlerini endişesiz görmekte ve geceleri rahatlıkla uyuyabilmektedir. akıl gaflet sahralarında dolaşsa bile, vicdan âlemlerin Rabbini bilir ve her şeyin O’nun emri ve idaresi altında olduğunun şuuruyla, ancak O’nun kudretine istinat eder ve yine ancak O’ndan medet diler. Bu sayede insan, iç ve dış dünyasındaki sonsuz denecek kadar çok faaliyetlerin hiçbirini düşünmeden kendi işine bakar.
Vicdaniyattan olan, yani insanın duyu organlarına muhtaç olmaksızın bildiği bir başka saha da kendi ahlâkî özellikleridir. Meselâ, bir insan kendisindeki tevazu yahut kibir hâlini vicdanen bilir. Merak, endişe, korku, sevgi, şefkat, tereddüt... gibi nice hâller de hep vicdanen bilinirler.
sorularlarisaleinur.com