...YaGMuR...



Varsın bahçelerde rüzgâr gezinsin,
Yağmur ince ince toprağa sinsin,

(A. H. Tanpınar)



Dokunuşların en zarifi, bulutların dilinden dökülen tatlı bir nağmedir o. Yağmur, bizi Allah ın varlığına, merhametine götüren âyetlerdendir. Sonsuz merhamet ve kudret, ebedî bir ferman gibi yağmurla ilân edilir cihana. Korunmanın, himaye edilmenin huzuru yağmurla kalbimize dolar.

Yağmur bir esenlik olarak içimize yağar. Her yağmurdan sonra içimizdeki sıkıntıların silinip süpürüldüğünü hissederiz. İçimiz havalandırılmış, aydınlık bir odaya dönüşür.

Yağmurdan önce gri ve koyu bulutların gölgesi düşer üzerimize. Bütün renkler içine kapanmaya başlar. Bulutlar açılan bir gül gibi kabarınca, şairin dediği gibi, Gökyüzü üzerimizde bir kayalık gibi durur.



Yağmurdan önce ortalığı derin bir sessizlik kaplar. Bütün sesler eriyip gider bu sessizliğin içinde. Şimşekler Celâl Sahibi nin sonsuz kudret ve haşmetini hatırlatır. Her şimşek bağışlanma isteğini diriltir gönüllerde. Yağmur ilâhî bir hatırlatmadır; insana sığınmayı, sahipsiz olmadığını, kalbinin en gizli isteklerini bile bilen, duyan birinin olduğunu fısıldayan nağmedir.

Yağmur başlayınca mucizevî bir düzenin seyrine dalarız pencere kenarlarında, saçak altlarında. Pencere kenarında sonu gelmeyecekmiş gibi yağmurun seyrine dalıp gitmeler, taptaze hislerle tanıştırır bizi.


Yağmur, içinde sürüklenip gittiğimiz içtimaî hayatı bir nebze tatil eder. Beklemeyi, soluk almayı, tefekkür etmeyi yağmurdan öğreniriz biraz. Sınırlarını ve değerini unuttuğumuz kendi küçük düzenimizin fânîliğini yağmur sayesinde yeniden hatırlarız. Yağmurdur bize nezâfeti muhteşem bir dil ile öğreten.

Yağmurun yeryüzüne inişini seyrederken içinde bulunduğumuz durumu unutur; hatıralar diyarına sırlı bir yolculuğa çıkarız: Yağmur, şarkıda ve pencerede… Karanlığa gömülmüş oda, akşama dönen vaktin külrengi ışığı. Pencerelerde ince çizgiler hâlinde yağmur.


Damlalar üst üste geliyor, ağırlaşıyor, sonra yol yol aşağıya doğru iniyorlar.

(N. Bostancı)