Bazen bu tasavvuf yolunda hizmet esnasında insan sıkıntılarla, meşakkatlerle, çilelerle karşılaşabiliyor. Hatta haksızlığa uğrayıp mağdur olabiliyor. Hizmet ehli bir insan, bu durumda çok dikkatli olması, imtihanda olunduğunun şuurunda olması lazımdır.
Ne olursa olsun sadakati, teslimiyeti vefayı elden bırakmaması lazımdır.Bu konuda hepimize ibret olacak çarpıcı iki menkibe nakledeceğiz.
Gavs Hazretleri (S.Abdülhakim Hüseyni -ks-) bu konu ile ilgili olarak şöyle anlattı:
Şah-ı Nakşibend Hz. ilk talebelik yıllarında, kendi halinde, halim selim bir insandı. O zaman cemaatteki insanların hepsi ondan rahatsız olmaya başladı. Bir müddet sonra halifeler de hep onun aleyhine geçtiler. Şah-ı Nakşibend Hz.ni, Seyyid Emir Külal’e şikayet ettiler. Seyyid Emir Külal, ince bir hikmeti ortaya çıkarmak için onu kovdu.
O da mürşidimin emridir diye gitti. O köyden ayrılırken, arkasından çoluk çocuk kim varsa taşladılar. Köyden ayrıldı ve iki üç saat uzaklaştı.
Bu arada bir çobana rastladı. Sürünün yanında bir köpek vardı. Köpek ne huysuzluk yaptı ise çoban ona taş atıp kovalıyordu. Şah-ı Nakşibend yorulup oturduğu yerden, çoban ile köpeğin halini seyretti. Çoban tepenin arkasına geçip görünmez olunca, köpek tekrar peşine koşuyordu. Hayvan, açıktan çobanın yanına gitmeye korkuyordu, fakat ondan da ayrılmıyordu. Çoban gözden kayboldukça köpek peşinden gidiyor, o kayboldukça köpek gidiyor, neticede köye giriyorlar. Köpek de kendini fark ettirmeden çobanla beraber köye giriyor.
Şah-ı Nakşibend onları seyrettikten sonra düşündü, olaydan ibret aldı ve kendi kendine:
Ben bu köpek kadar da olamadım. Nerede kaldı mürşidime bağlılığım, muhabbetim. Mürşidim beni kovdu, köylüler bana taş attı diye hemen yollara düştüm. Ben neyin beşindeyim ? Benim yaptığım iş doğru değil. Ben geri dönüyorum.” Dedi ve döndü. Gece karanlığında mürşidinin köyüne girdi.
Seyyid Emir Külal’in (ks) kapısının eşiğine boynunu uzatıp yere koydu. Kapının ağzına uzandı. Seyyid Emir Külal Hazretleri sabah namazına camiye giderken ayağına bir şey takıldı; üzerine bastı, ayağı ile o şeyi silkeledi, baktı ki bir insan. Karanlıkta ona seslenerek, “Kalk, kimsin!” diye diye onu dürttü. O da, “Köpeğin Bahaeddin!” diye cevap verdi.
Seyyid Emir Külal, onun seyyidlik ve ilim kibrini kırıp nefsini ayaklar altına almasından çok hoşlandı, “Ayağa kalk” diyerek onu ayağa kaldırdı, iki kaşının arasından öptü ve “Şeyhlik bana, sufilik de sana helal olsun” dedi.
Buradan da anlaşıldığı gibi hiç kimse bahanelere yapışmasın. Bu yol Ebu Bekir-i Sıddik’in (ra) yoludur. Nakşibendi yolunun temeli sadakattir. Kim ben bu yolda ilerlemek istiyorum, hizmet yapmak istiyorum diyorsa, içinde bu sadakat olması lazımdır, yoksa boşa kürek çekmiş olur.
Bazı kimseler bir çok hizmet ve amel yapar.Ama, Bir sadakatsizliği, bir vefasızlığı bütün amellerini boşa çıkarttır. Nasıl ki, bir inekten süt sağılıyor kap dolmak üzereyken, inek bir tekme atıyor. Süt dolu kabı devirdiği gibi bütün emekler boşa gidiyor. Bu nedenle hangi şart durum ve ortamda olursak olalım elimizden bu sadakati bırakmayalım.
AHMET YALÇIN KOCABAŞ