Sayfa 1/3 123 SonSon
22 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Namaz...

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Namaz...

    Yedi Âyet ve Açıklaması


    1. "Şüphesiz ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar."

    Ankebût sûresi (29), 45
    Âyet-i kerîmenin tamamının anlamı şöyledir: "Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Şüphesiz ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir."
    Âyette hayasızlık ve kötülük diye tercüme edilen "fahşâ" ve "münker" kelimelerinin anlamı daha kapsamlıdır. Fuhşiyat, açıktan ve alenî işlenilen bütün çirkinlikleri, edepsizlikleri ve ahlâk dışı davranışları ifade eden bir kelimedir. Münker de, aklın ve şerîatın beğenmediği bütün uygunsuz davranışları ve günahları ifade için kullanılır. Öncelikle namaz içinde böyle şeyler yapılmaz, onun gerektirdiği bütün edeplere uyularak namaz kılınır. Gerçekten şuurla ve hakikatına erilerek, farkında olunarak, ne olduğu bilinerek kılınan bir namaz, namaz dışında da insanı her türlü çirkinlikten, uygunsuz davranıştan, edep dışı hareketlerden alıkoyar. Onun için Resûl-i Ekrem Efendimiz: "Kim namaz kılar da o namaz kendisini hayasızlıktan ve kötülükten alıkoymazsa, o namaz olsa olsa onun Allah'tan daha fazla uzaklaşmasını sağlar" buyurmuştur (Münâvî, Feyzü'l-kadîr, VI, 221). Kur'an'ın namazla ilgili birçok âyeti vardır. Nevevî'nin konuyla ilgili olarak sadece bu âyetle yetinmesinin sebebi, onun kapsayıcılığından olsa gerektir.


    2. "Namazlara, özellikle orta namaza devam ediniz."

    Bakara sûresi (2), 238
    Beş vakit namazı eksiksiz kılmak ve bunu ara vermeksizin yapmak gerekir. Çünkü âyetteki muhafaza kelimesi namazların eksiksiz, en mükemmel şekilde ve vaktinde kılınması gibi özellikleri kaps..... alır. Ayrıca bütün rükünlerini ve şartlarını da yerine getirerek namaz kılmamız icap eder. Zira âyetin devamındaki "Allah için boyun eğerek kalkın namaza durun" emri bunu gerektirir. Burada geçen kunut tabiri, taati, huşûu, boyun eğmeyi ve ayakta durmayı ifade eder ki, dilimizde buna divan durmak denir. Peygamberimiz: "Namazın en faziletlisi kunutu uzun olandır" buyurmuştur (Müslim, Müsâfirîn 164-165).
    Orta namaz dediğimiz salât-ı vustânın hangi vaktin namazı olduğu hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüşse de, genel kabul gören ikindi namazı olduğudur. Sahâbeden Hz.Ali, İbni Mes'ûd, Ebû Eyyûb, İbni Ömer, Semüre İbni Cündeb, Ebû Hüreyre, İbni Abbas, Ebû Saîd el-Hudrî, Hz.Âişe ve daha birçokları salât-ı vustânın ikindi namazı olduğu görüşündedir. Ebû Hanîfe, İmam Mâlik, bir görüşünde İmam Şâfiî ve Ahmed İbni Hanbel de aynı kanaattedirler. Hz.Ömer, Ebû Mûsa ve Muâz'ın da aralarında bulunduğu bazı sahâbîler ise sabah namazı olduğunu söylemişlerdir. Bazı sahâbîlerin öğle namazı, bazılarının akşam, bazılarının da yatsı namazı dedikleri nakledilir. Hatta bu görüşler cuma namazından bayram namazına kadar uzanan bir çerçeveye oturtulmaya çalışılır. Bunların her biri üzerinde duracak değiliz. Fakat Peygamber Efendimiz'in: "Orta namaz ikindi namazıdır" hadisi (Tirmizî, Salât 19) ve Ahzab harbi gününde: "Bizi orta namazdan, ikindi namazından alıkoydular. Allah onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun" (Müslim, Mesâcid 205) buyurması,"ikindi namazıdır" diyenlerin delilini teşkil etmektedir. Ayrı namazlar olduğunun ifade edilmesi de, bütün namazların korunması ve hiçbirinin ihmal edilmemesi gerektiğini ortaya koyar. Nitekim âyetin başında bütün namazları muhafaza ediniz emrinin yer alması bunun en kesin delilidir.


    3. "Eğer tövbe ederler, namazı kılarlar, zekâtı verirlerse onları serbest bırakın."

    Tevbe sûresi (9), 5
    Bu ayetin tamamının anlamı şöyledir: "Haram ayları çıkınca Allah'a ortak koşanları nerede bulursanız öldürün; onları yakalayın, hapsedin ve her gözetleme yerinde oturup onları bekleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılarlar, zekâtı verirlerse onları serbest bırakın. Çünkü Allah bağışlayan, esirgeyendir."
    İnsanın mü'min olmasının en önemli göstergelerinden biri namazdır. Namaz kılan insana âyette geçen muamelelerin hiçbiri yapılmaz. Bu âyetin hükmü müşrik Arapları kapsamaktadır. Onlar iman edip namaz kılmayı ve zekât vermeyi kabul edince, daha önce yapmış oldukları şeyler, küfür ve haksızlıklar bağışlanır. Çünkü İslam insanın geçmişini örter, kişi âdeta hayata yeni başlamış ve dünyaya yeni gelmiş gibi muamele görür.


    4. "Cuma namazı kılınınca yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan isteyin. Allah'ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz."


    Cum'a sûresi (62), 10
    Cuma namazından önce ve sonra kılınacak sünnet namazlar hakkında 101 numaralı hadiste bilgi verilmiştir. Bu âyet-i kerîmenin bulunduğu Cuma sûresinin dokuzuncu âyetinde cuma ezanı okununca, işi gücü bırakıp Allah'ı anmak üzere cuma namazı kılınması gerektiği belirtilmekte, açıklamakta olduğumuz yukarıdaki onuncu âyette de cuma namazını kıldıktan sonra herkesin tamamen serbest olduğu, dilediği şekilde hareket edebileceği ifade edilmektedir. Diğer bir söyleyişle, cuma namazını kılan kimsenin bu görevini yerine getirmiş olduğu, şayet ticaretinin başına dönmek istiyorsa dönebileceği, ilim öğrenmek istiyorsa tekrar kitaplarının başına oturabileceği, ibadet etmek istiyorsa dilediği şekilde ibadet edebileceği, hatta dinlenmek istiyorsa dinlenebileceği ortaya konmaktadır. Âyet-i kerîmedeki "yeryüzüne dağılın" ifadesi kesin bir emir değildir. Artık herkesin dilediğini yapmakta serbest olduğu yönünde bir açıklamadır.
    Âyet-i kerîmenin devamındaki "Allah'ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz" buyruğu, cuma namazı kılanlara bir hatırlatma ve uyarı mâhiyetindedir. Yüce Rabbimiz bu kısa ve özlü tavsiyesi ile bize şöyle demektedir:
    Siz cuma namazını kılmakla bir görevi yerine getirdiniz, artık dağılıp gidebilirsiniz; ama kendinizi büsbütün dünyaya kaptırmayın. Kalbinizi devamlı surette canlı ve uyanık tutabilmek için işinizin başında veya evinizde iken yahut bir yere gelip giderken Allah'ın adını anıp zikrederek, zaman zaman Kur'an okuyarak, nâfile namazlar kılarak, Allah'ın kullarına ve diğer mahlûkatına iyi davranıp hizmet ederek, O'nun size esirgemeden verdiği lütufları düşünerek Cenâb-ı Hakk'ı her fırsatta anıp zikredin. Böyle
    davranırsanız Allah'ın rızâsını kazanabilir ve dolayısıyla kurtuluşa erebilirsiniz.

    5. "Gecenin bir bölümünde de uyanıp kalk ve sana mahsus olmak üzere, nâfile namaz kıl; ola ki bu sâyede Rabbin seni övgüye değer bir makama ulaştırır." İsrâ sûresi (17), 79

    Âyet-i kerîmede Peygamber Efendimiz'den, gecenin bir kısmında uykudan kalkması ve namaz kılması istenmektedir. Arapçada geceleyin uykudan uyanarak namaz kılmaya teheccüt dendiği için bu namaza da teheccüt namazı adı verilmiştir.
    Peygamber Efendimiz bütün gece uyumayıp namaz kılan sahâbîlerini ikaz etmiş, bunun vücudu yorgun düşüreceğini dikkate alarak bütün gece ibadet etmeyi doğru bulmamıştır. 152 numaralı hadiste geniş bir şekilde ele alındığı üzere, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem genç sahâbîsi Abdullah İbni Amr İbni Âs'ın kendini hırpalarcasına ibadet etmesini yasaklamıştır.
    Âyet-i kerîmeden anlaşıldığına göre teheccüt namazı sadece Peygamber Efendimiz'in şahsına mahsus bir ibadettir. Bu ibadetin Resûlullah için fazladan bir fazilet yani mendup ve nâfile olduğunu söyleyen âlimler vardır. Onları böyle düşünmeye sevk eden, Peygamber aleyhisselâm'ın geçmişte kalan ve ileride işlenmesi mümkün görülen bütün günahlarının bağışlanmasıdır. Ümmeti için durum elbette farklıdır. Gece namazı onların günahlarına kefâret ve bağışlanmalarına sebep olur. Bazı âlimler ise teheccüt namazı denilen gece namazının Peygamber Efendimiz için beş vakit namaz üzerine ilâve edilmiş fazladan bir farz olduğunu söylemişler, bu özel farz ile onun ümmetine olan üstünlüğünün bir kere daha pekiştirildiğini belirtmişlerdir.
    Âyette "Ola ki bu sâyede Rabbin seni övgüye değer bir makama ulaştırır" diye belirtilen makâm-ı mahmûd, hamd, minnet ve teşekkürlerini sunma makamı demektir. Bu yüce makam Resûl-i Ekrem Efendimiz'e mahsustur. Kıyamet gününde her ümmet, diğer bir ifadeyle bütün beşeriyet Resûlullah'ın şefaatıyla mahşerdeki o korkunç bekleyişten bir an önce kurtulmak isteyecekler, kurtulur kurtulmaz da ona bu lütuf ve şefâatinden dolayı şükranlarını sunacaklardır. Makâm-ı mahmûd'un, makâm-ı şefaat olduğu söylenebilir.


    6. "Vücutları yatak yüzü görmez."


    Secde sûresi (32), 16
    Vücutlarının yatak yüzü görmediği belirtilen kimseler, geceleyin kalkıp Allah rızâsı için ibadet eden, namaz kılan, dua eden kimselerdir. Bu âyet-i kerîmenin tamamı şöyledir:
    "Korkuyla ve ümitle Rablerine yalvarıp ibadet ettikleri için vücutları yatak yüzü görmez. Kendilerine verdiğimiz nimetlerden Allah yolunda harcarlar."
    Geceleri kalkıp ibadet eden kimselerin mükâfatı yukarıdaki âyetin devamında (17 numaralı âyette) şöyle belirtilmektedir:
    "Yaptıklarına karşılık olarak onlar için kendilerini mutlu edecek ne güzel nimetler hazırlanıp saklandığını bilemezler."
    Âyet-i kerîmede bu mükâfatın büyüklüğünü hiç kimsenin tahmin ve hayal edemeyeceği belirtilmektedir. Onun ne muazzam ve erişilmez bir mükâfat olduğunu sadece Cenâb-ı Hak bilir. 1884 numaralı hadiste geleceği üzere Peygamber Efendimiz Allah Teâlâ'nın has kulları için hazırladığı bu mükâfatı hiçbir gözün görmediğini, hiçbir kulağın duymadığını, bu büyük lutfun hiçbir insanın hatır ve hayalinden geçmediğini söylemiştir.
    İbadet ve tâatla meşgul oldukları için vücutları yatak yüzü görmeyen bu bahtiyar insanlardan, aşağıdaki âyette şöyle söz edilmektedir:


    7. "Geceleri pek az uyurlar."


    Zâriyât sûresi (51), 17
    Âyet-i kerîmenin baş tarafından itibaren cenneti kazanmış muttakî insanların özellikleri sayılmakta, bu özelliklerden birinin, dünyada iken geceleri teheccüt namazı kılmak için pek az uyumaları, zamanlarını Allah'a ibadet ve dua ile geçirmeleri olduğu belirtilmektedir. Bir sonraki âyette onların bu ibadetlerinin seher vakitlerine kadar devam ettiğine işaretle "seher vakitlerinde bağışlanma diledikleri" söylenmektedir. Hayatın fâni, ömrün kısa, dünyanın gelip geçici olduğu unutulmamalı, sağlığın ve gençliğin pek çabuk tükenen birer sermâye olduğu göz ardı edilmemelidir. Geceleri kalkıp ibadet ve dua etmek nefsimize hoş gelmediğinden, tembelliğimize kılıf bulmak için bin dereden su getirmekteyiz. Halbuki bize ömür sermayesini lütfeden Allah Teâlâ, başka âyetlere bakmasak bile, yukarıdaki üç âyette, iyi kullarının özelliklerinden birinin geceleri ibadet etmek için yatağını terk etmek olduğunu ifade buyurmaktadır. Rabbim hepimize ibadet zevki nasip eylesin (âmin).



    Kaynak: Riyâzü's Sâlihîn, Erkam Yayınları


    Seni çok Özledim Annem

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Namaz...

    Cuma Namazı

    Cuma, müslümanlarca bir bayram günüdür. Bu mübarek günde müslümanlar mabetlerde toplanırlar. Okunacak hutbeleri dinleyerek faydalanırlar. Hep birlikte cuma namazını kılarlar. Sonra ya başka ibadetlerle uğraşır veya ziyaretlerde bulunur yahut günlük işleri ile uğraşmaya koyulurlar.
    Bir hadis-i şerifde buyuruluyor:
    "Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün, cuma günüdür. Adem aleyhisselam O gün Cennet'e konulmuş, O gün Cennetten çıkarılmıştır. Kıyamet de o gün kopacaktır."

    Bütün bu olaylar, nice hayırları ve; hikmetleri toplamaktadır.

    Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hicretleri zamanında Medine'ye yakın bulunan "Salim İbni Avf" yurdunda "Ranuna" denilen vadi içerisinde "Beni Salim Mescidinde" ilk cuma hutbesini okumuş ve ilk cuma namazını kıldırmıştır.

    Cuma namazının vakti tam öğle namazının vaktidir. Cuma namazı için minarelerde ezan okunur. Camilere gidince önce aynen öğle namazının sünneti gibi, dört rekat cumanın ilk sünneti kılınır. Ondan sonra cami içinde bir ezan daha okunur. Minberde cemaata karşı bir hutbe okunur. Bu hutbeden sonra ikamet alınarak cumanın iki rekat farzı cemaatle aşikare okuyuşla kılınır. Bir farzdan sonra yine öğlenin ilk dört rekat sünneti gibi, cumanın son dört rekat sünneti kılınır. Bundan sonra da "Zuhrü ahir" diye dört rekat namaz kılınır. Bu son öğle namazı, öğlenin dört rek'at farzı gibi kılınmakla beraber sünnetlerde olduğu gibi dört rek'atın hepsinde fatihadan sonra sûre okunması daha iyidir. Arkasından da "Vaktin sünneti" niyeti ile aynen sabah namazının sünneti gibi iki rekat namaz daha kılınır.

    Cuma şartlarını kendilerinde toplayan kimseler için iki rekat cuma namazı "Farz-ı ayın"dır. Cuma namazının diğer namazlardan başka olarak kendisine özgü on iki şartı daha vardır. Bunların altısı vücubunun (farz olmasının), diğer altısı da edasının şartlarıdır. Cuma Namazı Nasıl Kılınır?

    Kaynak: Büyük İslam İlmihâli, Ömer Nasuhi Bilmen


    Seni çok Özledim Annem

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Namaz...

    Namaz Nasıl Kılınır?

    Bilindiği gibi namazlar farz, vacib, sünnet ve müstahab kısımlarına ayrılmakta ve ikişer, üçer, dörder rekatlı bulunmaktadır. Bu namazlar daha önce yazdığımız üzere farzlarına, vaciblerine, sünnetlerine ve adabına riayet edilerek şöyle kılınır:

    1) Sabah Namazı

    Sabah namazının iki rekat sünnetini kılmak için: "Niyet ettim bugünkü sabah namazının sünnetini kılmaya", diye niyet edilir. Hemen eller yukarıya kaldırılıp "Allahu Ekber" diye tekbir alınır. Ondan sonra eller bağlanır ve "Sübhaneke allahümme ve bihamdike ve tebarekesmüke ve tealâ ceddüke ve la ilahe gayrük" okunur. Arkasından "Eûzübillahimineşşeytani'r-racim Bismillahirrahmanirrahim" diyerek eûzü besmele çekilip Fatiha suresi okunur sonra "Amîn" denir ve bir mikdar daha Kur'an okunur (1). Arkasından "Allahu Ekber" deyip rükûa varılır. Bu halde en az üç defa "Sübhane Rabbiye'l-Azîm" denir. Sonra "Semiallahülimen hamideh" denilerek ayağa kalkılır. Ayakta "Allahümme rabbena ve lekelhamd" denilir (2). Ondan sonra "Allahu Ekber" diyerek secdeye varılır. Secde halinde de üç defa "Sübhane Rabbiyel'alâ" denir. Sonra "Allahu Ekber" denilerek kalkılır ve dizler üzerine oturulur ve bir tesbih miktarı durulur. Yine "Allahu Ekber" denilerek ikinci secdeye varılır. Bunda da üç defa "Sübhane Rabbiyel'alâ" denilir. Bununla bir rekat bitmiş olur.
    Bu ikinci secde arkasından "Allahu Ekber" denilerek ikinci rekata kalkılır. Tam ayakta iken yalnız besmele çekilir. Fatiha suresi ve bir mikdar daha Kur'an okunur. Birinci rekatta olduğu gibi, rükû ve secde yapılır. İkinci secdeden sonra oturulur ki, buna "Ka'de = oturuş" denir. Burada "Ettehiyyatü lillâhî ve Allahümme Salli ve Barik, Rabbena atina" diyerek dualar sonuna kadar okunur. Sonra "Esselâmü Aleyküm ve Rahmetullah" diyerek sağ tarafa ve yine "Esselâmü Aleyküm ve Rahmetullah" diyerek sol tarafa selam verilir. Böylece iki rekatlı namaz bitmiş olur (3).
    Bütün bu tekbirler, tesbihler ve kıraatlar, yalnız namaz kılanın işitebileceği bir sesle gizlice yapılır.
    Namazda erkeklerle kadınların ellerini nasıl kaldıracakları, nasıl bağlayacakları, rükû ile secdede ve ka'delerde nasıl vaziyet alacakları "Namazın sünnetleri ve edebleri" bölümünde bildirilmiştir.
    Sabah Namazının iki rekât Farzına gelince: Önce yalnız erkeklere mahsus olmak üzere ikamet getirilir. Sonra "Bugünkü sabah namazının farzını kılmaya" diye niyet edilir. Eller kaldırılarak "Allahu Ekber" diye namaza başlanıp eller bağlanır. Sabah namazının sünnetinde bildirildiği gibi iki rekat kılınır ve tamamlanmış olur. Yalnız sabah namazlarının farzlarında Fatiha'dan sonra biraz fazla Kur'an okunması sünnettir. Bu sünnetin en az derecesi kırk ayettir. Bununla beraber üç kısa ayet de okunması caizdir. Vaktin çıkmasından korkulduğu zaman az ayet okunur. Öyle ki, yalnız Fatiha ile veya birkaç ayet ile yetinilir.
    Yalnız başına bu sabah namazının farzını kılan kimse, tekbirleri ve "Semiallahu limen hamideh" cümlesini, Fatiha'yı ve ekleyeceği ayetleri aşikare olarak okuyabilir.

    2) Öğle Namazı

    Öğle namazının ilk dört rekat sünnetinin evvelki iki rekatı, tam sabah namazının iki rekat sünneti gibi kılınır. Yalnız bunda niyet "Bugünkü öğle namazının ilk sünnetine" diye yapılır. Bir de bunda ikinci rekattan sonraki oturuş, son oturuş değil, birinci oturuş (ka'de) olduğundan bu oturuşta yalnız "Tahiyyat" okunur. Sonra "Allahu Ekber" deyip ayağa kalkılır. Yalnız Besmele, Fatiha ve bir mikdar da Kur'an okunarak yukarda bildirildiği şekilde, rükû ve secde yapılır. Ondan sonra dördüncü rekat için "Allahu Ekber" denilerek ayağa kalkılır. Bunda da yalnız besmele ile Fatiha ve bir mikdar da Kur'an okunarak yine bildirildiği gibi, rükû ve secdelere varılır. Sonra oturulur; bu oturuş son ka'dedir. Bunda da Tahiyyat okunduktan sonra, Salli ve Barik, Rabbena atina duaları tamamen okunup, yazdığımız şekilde, iki tarafa selam verilir. Böylece bu dört rekat sünnet kılınmış olur.
    Öğle Namazının Dört Rekat Farzına Gelince: Sünnetten sonra namaza aykırı bir iş yapmadan ayağa kalkılır. İkamet getirilir. O günkü öğle namazının farzını kılmaya niyet edilir. Eller yukarıya kaldırılarak "Allahu Ekber" diye tekbir alınır. İlk iki rekatı sabah namazının iki rekat farzı gibi kılınır. Ancak bu iki rekattan sonraki oturuş, birinci ka'de olduğundan bunda yalnız "Tahiyyat" okunur. Ondan sonra "Allahu Ekber" denilerek üçüncü rekata kalkılır. Yalnız Besmele ile Fatiha okunur. Anlatıldığı gibi rükû ve secdelere varılır. Sonra "Allahu Ekber" diyerek dördüncü rekata kalkılır. Besmele ile yalnız Fatiha suresi okunarak rükû ve secdelere gidilir. Sonra oturulur. Bu oturuş son ka'dedir. Bunda "Tahiyyat" okunduktan sonra "Salli ve Barik, Rabbenâ âtinâ" duaları okunur ve iki tarafa selam verilir. Böylece öğlenin farzı bitmiş olur.
    Öğlenin farzında okunacak ayetler, sabah namazında okunacak mikdardan daha az olur.
    Öğlenin Son İki Rekat Sünnetine Gelince: Bu da, "Bugünkü öğle namazının son sünnetini kılmaya" diye niyet edilip tamamen sabah namazının sünneti gibi kılınır. Bu son sünneti dört rekat kılmak müstahabdır. O zaman ya her iki rekatta bir selam verilir veya dört rekatın sonunda selam verilir. Dört rekat sorumda selam verilince, ilk oturuşta yalnız "Rabbena atina" duası okunmaz. Üçüncü rekat için tekbir alınarak ayağa kalkınca yine "Sübhaneke" okunur. Sonra bu son iki rekat evvelki iki rekat gibi kılınır.
    Yalnız başına namaz kılan kimse, öğle namazlarının hem sünnetlerinde, hem de farzında kıraati, tekbirleri, tesbih ve tahmidleri gizlice yapar.

    3) İkindi Namazı

    İkindi namazının dört rekat sünnetinin her iki rekatı, müstakil (iki rekatlı) namaz gibidir. Onun için bu dört rekatın her iki rekatı (şef'î) tamamen sabah namazının iki rekat sünneti gibi kılınır.
    Şöyle ki: Önce o günkü ikindi namazının sünnetini kılmaya niyet edilir. Bu namazın ilk iki rekatı bildirildiği gibi kılınınca oturulur. Bu oturuş, son oturuş demektir. Bunda "Tahiyyat ve salavatlar" okunur. Yalnız "Rabbena atina" duası okunmaz. Sonra "Allahu Ekber" diyerek üçüncü rekata kalkılır. Sübhaneke ve Eûzü Besmele'den sonra Fatiha ile bir mikdar ayet okunarak rükûa ve secdelere varılır. Ondan sonra tekbir ile dördüncü rekata kalkılarak yalnız Besmele ile Fatiha ve bir mikdar da Kur'an okunur. Sonra yine rükû ve secdelere varılır. Ondan sonra oturulur. Bu son oturuş olduğu için bunda "Tahiyyat ile Salavatlar" ve "Rabbenâ âtinâ" okunur ve iki tarafa selam verilir.
    İkindi Namazının Farzına Gelince: Bu da tamamen öğle namazının farzı gibi kılınır. Yalnız niyet değişir. O günkü ikindinin farz namazını kılmaya niyet edilir.
    Tek başına namaz kılan kimse, ikinci namazının sünnetini de, farzını da öğle namazı gibi gizli okuyarak kılar.

    4) Akşam Namazı

    Akşam namazının üç rekat farzı, öğle ile ikindi namazlarının ilk üç rekat farzları gibi kılınır. Şöyle ki: O günün akşam namazının farzını kılmaya niyet edilip namaza tekbir ile başlanır. Yukarda açıklandığı üzere ilk iki rekatı kılınarak oturulur. Bu, birinci oturuştur. Bunda yalnız "Tahiyyat" okunur. Ondan sonra üçüncü rekata kalkılarak yalnız besmele ile Fatiha suresi okunur. Sonra "Allahu Ekber" denilerek rükû ve secdelere varılır. Ondan sonra oturulur ki, bu da son oturuştur. Bunda "Tahiyyat ile Salavatlar" ve "Rabbenâ âtinâ" okunur, iki tarafa selam verilir.

    Akşam namazının farzında vaktin darlığından dolayı kısa sureler okunur.
    Akşam Namazının Sünnetine Gelince: Bu da "Bu akşam namazının sünnetini kılmaya" diye niyet edilip tam sabah namazının sünneti gibi kılınır. Bu sünneti altı rekat olarak kılmak ise müstahabdır. Bu halde her iki rekatta bir selam vermeli ve aynı şekilde her iki rekatı kılmalıdır. Bununla beraber dört rekatında bir selam verilip ikindi namazının sünneti gibi de kılınabilir. Bu ziyade olan dört rekat namaza "Salât-ı Evvabîn" denir. Bunun çok sevabı vardır.
    Tek başına akşam namazının farzını kılan kimse, onu sabah namazının farzı gibi aşikare de kılabilir.

    5) Yatsı Namazı

    Yatsı namazının ilk dört rekat sünneti, tamamen ikindi namazının dört rekat sünneti gibi kılınır. Dört rekat farzı da, tamamen öğle ve ikindi namazlarının farzları gibi kılınır. İki rekat son sünnetine gelince, bu da tamamen sabah ve akşam namazlarının iki rekat sünnetleri gibi kılınır. Yalnız niyetler değişir, yatsı namazının farzına ve sünnetine niyet edilir. Yatsı namazının son sünneti de, dört rekat olarak kılınabilir. Bu halde tamamen ilk dört rekat gibi kılınır. Bununla beraber iki rekatta bir selam vermek sureti ile de kılınabilir. Bu takdirde her iki rekatın ka'desinde "Tahiyyat ile Salavatlar" ve "Rabbena atina" duası okunur. Geceleyin kılınan nafile namazlarda daha faziletli olan, böyle iki rekatta bir selam vermektir.
    Tek başına namaz kılan kimse, yatsı namazının farzını sabah namazının farzı gibi namaz surelerini sesli okuyarak da kılabilir.

    6) Vitir Namazı

    Üç rekattan ibaret olan vitir namazı da şöyle kılınır: Önce o günün vitir namazını kılmaya niyet edilir. "Allahu Ekber" denilerek namaza başlanır. Sübhaneke okunduktan sonra "Eûzü Besmele" çekilerek Fatiha okunur. Arkasından bir mikdar daha Kur'an-ı Kerîm okunur. Açıklandığı şekilde rükû ve secdelere gidilir. Sonra ikinci rekata kalkılır ve yalnız besmele ile Fatiha suresi ve bir mikdar daha Kur'an-ı Kerîm okunarak yine rükû ve secdelere varılır. Ondan sonra oturulur. Bu oturuş birinci ka'dedir. Bunda yalnız "Tahiyyat" okunur. Ondan sonra "Allahu Ekber" denilerek üçüncü rekata kalkılır. Bunda da yalnız Besmele ile Fatiha ve bir mikdar daha Kur'an-ı Kerîm okunarak daha ayakta iken eller kaldırılıp "Allahu Ekber" diye tekbir alınır. Tekrar eller bağlanıp ayakta "Kunut" duası okunur. Sonra "Allahu Ekber" diye rükû ve secdelere gidilir. Ondan sonra oturulur. Bu da son oturuşdur. Bunda da bildiğimiz gibi "Tahiyyat ile Salavatlar" ve "Rabbenâ âtinâ" duası okunarak iki tarafa selam verilir.
    İmam Şafiî'ye göre, vitirde Kunut duasını okumak, ramazanın son yarısına mahsustur ve rükûdan kalkınca, okunur. Şafiî'lere göre vitir namazının en azı bir rekat, en çoğu da on bir rekâttır.
    Hangi namazın kaç rekat olduğunu ve hangilerinin birbirine benzediğini daha kolay anlamak için aşağıdaki "Benzerlik Tablosu"ndan yararlanın.

    (1) Bir mikdardan maksad, en az bir sure veya en az üç kısa ayet veya kısa ayete denk bir ayettir.
    (2) Rükû ile secde arasındaki doğruluşa (kıyama) kavme denir ki, bu halde eller yanlara salıverilir.


    Kaynak: Büyük İslam İlmihâli, Ömer Nasuhi Bilmen

    __________________


    Seni çok Özledim Annem

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Namaz...

    Kaza Namazı

    Bir namazı vaktinde kılmaya "edâ" vaktinden sonra kılmaya da "kaza" denir. Vaktinde kılınamayan namaza "faite" denir. Çoğulu "fevait"'tir.

    Vaktinde kılınmamış olan beş vakit farz namazın kazası farz, vitir namazının kazası ise vacip olur. Kaza edilecek sünnet sayısı azdır. Şöyle ki, bir sabah namazının farzı ile birlikte sünneti de vaktinde kılınamamışsa, o günün, güneşin doğmasından 50-55 dakika kadar sonra öğle namazını vaktinden biraz önceye kadar bu sünnet, farz ile beraber kaza edilir. Kuşluk vaktinden önce ve istivadan sonra kaza edilemez. İmam Muhammed'e göre bu sünnet yalnız olarak da vaktinde kılınmamış olsa yine kuşluk vakti ile istiva arasında kaza edilir.

    Bir özür olmaksızın namazın kazaya bırakılması büyük günahlardandır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Güvene kavuştuğunuz zaman namazı kılın. Çünkü namaz mü'minlere vakitleri belirlenmiş olarak farz kılınmıştır." (en-Nisa, 4/103) Namazı özürsüz kazaya bırakmanın günahı o namazı kaza etmekle kalkmaz, ayrıca tevbe etmek de gerekir.

    Meşru bir özür sebebiyle namaz kazaya bırakılabilir. Bu özürler: Düşman korkusu, bir ebenin doğum yapacak kadının başından ayrılması halinde çocuğun veya annesinin öleceğinden korkması bu özürler arasında sayılabilir.

    Namazı bilerek ve tembelliği yüzünden kazaya bırakan kimse günahkar olur ve bu namazı kaza etmesi vaciptir.

    Kazaya Kalan Namazlar Nasıl Edâ edilir?

    Bir namazın eda şekli nasılsa kazası da aynı olur. Mesela seferde iken dört rekatlı bir namazı kaçıran kimse bunları ister seferde isterse asli vatanına döndükten sonra kaza ederken iki rekat olarak kaza eder. İkamet halinde tam olarak kılınması gereken namazları kazaya bırakan kimse de bunları hazarda veya seferde yine tam olarak kaza eder.

    Namaz kaza edilirken bir sıra gözetilmesi gerekir mi? Eğer namazı kaza edecek kişi tertip sahibi ise, kaza namazı ile vakit namazı arasındaki sıraya uymak gerekir. Tertip sahibi değilse, bu namazı kaza etmeden diğerlerini kılabilir.

    Bir kimsenin tertip sahibi sayılması için altı vakitten fazla namazı kaza kalmamış olmalıdır. Vitir namazı dahil altı vakit namazı kazaya kalınca tertip sahibi olmaktan çıkar.

    Bir kimse ne kadar namazının kazaya kalmış olduğunu bilmese, galip olan kanaate göre hareket eder. Eğer böyle bir karara varamazsa, borcundan kurtulduğuna kanaat getirinceye kadar kaza namazı kılması gerekir.

    Kaza namazı kılan kimsenin yanında cemaatle vakit namazına başlanırsa, namazını tamamlamadıkça cemaate iştirak edemez.

    Kaza namazını evde kılmak daha uygundur. Çünkü bunu açığa vurmak Cenab-ı Hakka karşı bir cür'et sayılır ve başkaları için kötü örnek teşkil edebilir.

    Kaza namazları üç kerahet vakti dışında her vakitte kılınabilir. Bunlar: Güneşin doğma, batma ve zeval (güneş tam tepedeyken) vaktidir.

    Kaza namazıyla meşgul olmak nafile namazla meşgul olmaktan daha önemlidir. Fakat beş vakte bağlı olan sünnetler müekked olsun gayri müekked olsun bundan müstesnadır. Yani sünnetleri terk ederek, bunların yerine kazaya niyet etmek uygun değildir. Aksine bu sünnetlere niyet edilmesi daha uygundur. Hatta kuşluk ve teheccüd namazı gibi haklarında hadis bulunan namazlar da böyledir. Bunlara da bu şekilde nafile olarak niyet edilmesi evlâdır. Çünkü bu sünnetler farz namazlarını tamamlar. Ayrıca bunların telafisi mümkün değildir. Kaza namazlarının ise belirli vakitleri olmadığı için telafileri mümkündür.

    Farz namazlarını kazaya bırakarak günaha giren kimsenin, bu günahtan kurtulmak için sünnetleri feda etmesi uygun değildir. Böyle bir kimsenin fazla ibadet yaparak Yüce Allah'ın affına sığınması gerekirken, kendisi için Rasulullah (s.a.)'ın şefaatinin tecellisine vesile olacak bir kısım sünnetleri, nafileleri terk etmesi nasıl uygun olabilir? Hem farzları kazaya bırakmak hem de vakit namazlarını sünnetten tecrit etmek iki kat kusur olmaz mı? Fetvaya esas olan görüş budur. Bu görüş Ömer Nasuhi BİLMEN Merhuma aittir.

    Kaynak: Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN, Delileriyle İslam İlmihali s.,388-393.

    __________________


    Seni çok Özledim Annem

  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Namaz...

    Peygamber (s.a.s.) Efendimizin Namazı
    "Nebiler Sultanı'nın güzel vasıflarını,
    hiç durmadan devamlı olarak şerh etsem,
    yüzlerce kıyamet geçer de yine bitmez."
    Mevlana
    Sevgili Peygamberimiz hiç günahı olmadığı halde, gündüzleri; devlet, millet ve din işlerini yürütüyor, geceleri mübarek ayakları şişinceye kadar namaz kılmakla meşgul oluyordu. Böylece rabbinin ihsan ve ikram ettiği nimetlerin şükrünü edaya ve onun rızasını tahsile çalışıyordu. Hâsılı, korku, hastalık, sefer, sıkıntı ve zorluklar... hiçbir şey onun namaz kılmasına mani olmuyordu.
    Mirac'da beş vakit namazın farz kılınmasından itibaren iki cihan Güneşi Efendimiz ömürlerinin sonuna kadar namazı hiç terk etmemişlerdir. Vefatlarına yakın hasta olduklarında, Hz Ali ve Hz Abbas -radıyallahü anhümâ-'nın koltuğuna girerek cemaate devam etmiş, ashabına ve ümmetine namazın ehemmiyetini, devam lüzumunu ve şiddetli hastalık halinde bile hiçbir suretle asla terki câiz olmayacağını fiilen talim ve irşat buyurmuşlardır.
    Hz. Aişe (r.a) anlatıyor: Rasulullah bizimle konuşur, biz de onunla konuşurduk. Ama namaz vakti gelince sanki bizi tanımıyor gibi bir hale gelir, bütün varlığıyla Allah'a yönelirdi. (Fezail-i A'mal s. 303)
    Sahabe-i Kiram, Rasulullah -sallallahü aleyhi ve sellem-'e:
    "- Fetih suresinde Allah Teala, sizi tamamen bağışladığı bildirmiştir. Öyleyse neden böylesine uzun ve ebedi bir ibadet yapıyorsunuz? dediklerinde, Fahr-ı Kainat -sallallahü aleyhi ve sellem-:
    "- Allah'a şükreden bir kul neden ben olmayayım?" diye cevap vermiştir.
    Bir Hadis-i Şerifte bildirildiğine göre; Rasul-i Ekrem -sallallahü aleyhi ve sellem- namaz kılarken, mübarek göğsünden sürekli el değirmenin sesi gibi hıçkırıklı ağlama sesi gelirdi.
    Hazret-i Aişe -radıyallahü Anhâ-'den rivayete göre Rasul-i Ekrem -sallallahü aleyhi ve sellem-'in namazda göğsünden tencere tokurtusuna benzeyen tarzda sesler gelirdi. (İbn-i Mace, Mukaddime, 3.)
    Hazret-i Aişe -radıyallahü Anhâ-' Validemizin anlattığına göre, Hazret-i Peygamber -sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimiz, geceleri mübarek ayakları şişinceye kadar uzun müddet teheccüde devam ederlerdi. Durumdan müteessir olan muhterem zevcesi:
    "-Ey Allah'ın resûlü, geçmiş ve gelecek günahların bağışlandığı halde niçin böyle yapıyorsun?" diye sorunca;
    "-Ey Âişe! Rabbime çok şükreden bir kul olmayayım mı?" karşılığını vermiştir. (Buhari, Teheccüd, 6)
    Hazret-i Ata -radıyallahü Anh- şöyle anlatmıştır. Hazret-i Aişe -radıyallahü Anhâ-'ya :
    "-Allah Resulünden şahit olduğun en şaşırtıcı hadiseyi bize haber ver." dedim. Hazret-i Aişe ağladı ve dedi ki:
    "- Onun hangi hali şaşırtıcı değildi ki. Bir gece geldi. Benimle beraber yatağa girdi. Tenim tenine değdi ve sonra dedi ki:
    "-Ey Ebû Bekir'in kızı, bırak beni! Rabbime ibadet edeyim." Ben dedim ki:
    "-Senin yanında olmayı seviyorum, fakat senin arzuna uymayı tercih ederim."
    Kendisine izin verdim, kalktı, su ibriğine gitti, abdest aldı. Suyu çok dökerek israf etmedi. sonra namaza durdu, ağlamaya başladı. Öyle ki, göz yaşları, mübarek göğsüne doğru aktı. sonra rükûa gitti, gene ağladı. sonra secdeye gitti, gene ağladı. sonra başını secdeden kaldırdı, gene ağladı. Bu ağlaması sabaha kadar devam etti. Sabah namazı vakti Bilal geldi. Ezan okudu. Ben o zaman dedim ki:
    "-Ey Allah'ın rasûlü! Seni ağlatan sebep nedir? Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetti. Buyurdular ki:
    "-Şükreden bir kul olmayayım mı? Bu şükrü ben neden yapmayayım?" (Sâdık Dânâ, Altınoluk sohbetleri, C.1, s. 193)
    Fahr-ı Kainat -sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimizin, ahir ömürlerinde ruhi saadetlerini teslim ederken yaptığı son nasihati, namaza dikkat etmek hususunda olup; bu, ondan rivayet edilen son Hadis-i Şeriftir. Hazret-i Enes -radıyallahü anh- anlatıyor:
    "Rasûlullah Aleyhissalâtü Vesselama ölüm geldiği vakit, can çelişirken yaptığı vasiyetin hepsi:
    "-Namaz(ı ihmal etmeyin) ve sağ ellerinizin sahip oldukları (nın yani kölelerinizin hukukuna riayet edin!) demek olmuştur." (Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, c. 17, s. 338) Bir kimseye en çok sevdiği insanlardan birinin geldiği müjdelendiğinde nasıl sevinir ve kendinden geçerse; Allâh Rasûlü de namaza duracağı zaman, bu sevinçten yüzlerce kat fazlasıyla sevinç ve coşkunluk duymaktaydı. Rabbine karşı huşû ve tevâzûun zirvesine çıkar ve O'na yalvarıp yakarmaktan ayrı bir kulluk zevki alırdı. Bir defâsında Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve selem- namazı şöyle târif buyurdular:
    "Namaz ikişer ikişer kılınır. Her iki rek'atta bir teşehhüd vardır. Namaz huşû duymak ve temeskün (aaaellül) izhâr etmektir... Ellerini, içleri yüzüne dönük olarak Yüce Rabbine kaldırırsın ve Yâ Rabb! Yâ Rabb! Yâ Rab! diye yalvarırsın. Kim bunu yapmazsa namazı ek------." (Tirmizî, Salât, 166) Yani namaz kulun Yaratanı karşısında aczini ve za'fını idrak ederek muhtaçlığını arz etmesi ve gönülden gelen feryatlarla iç âleminde kıyâmetler koparması, tazarrû ve niyazda bulunmasıdır.
    Müslümanlar kendilerine farz olan beş vakit namazı kılarlardı, halbuki Rasûl-i Ekrem fazla olarak kuşluk, işrak, teheccüd gibi nâfile namazlar da kılardı. Bütün müslümanlar her gün üzerlerine farz olan on yedi rek'at farz namazı kılarlarken, Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve selem- geceli gündüzlü günde farz ve nâfile olarak 50-60 rek'at namaz kılardı. Bu namazlarda Allâh'a muhabbet manası Rasûlullâh'ın kalbindeki her şeyden ve her manadan daha üstündü. Rükûu uzatırdı, o derece ki uzaktan bakan onu secdeye kapanmayı unuttu zannederdi.

    Huzeyfe -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor: Bir gece Nebî -sallallâhu aleyhi ve sellem- ile berâber namaza durdum. Bakara sûresini okumaya başladı. Ben içimden: - Yüzüncü ayete varınca rukûya varır, dedim. Yüzüncü ayete geldikten sonra da okumasını sürdürdü.

    Ben: - Herhalde bu sûre ile iki rekat kılacak, diye zihnimden geçirdim. Okumasına devam etti. Sûreyi bitirince rükûa varır, diye düşündüm. Sonra Nisâ sûresini okumaya başladı. Bitirince Âl-i İmrân sûresini okumaya başladı. Ağır ağır okuyordu. Tesbih âyetleri geldiğinde 'sübhânallâh' diyor, dua âyeti geldiğinde duâ ediyor, istiâze ayeti geldiğinde de Allâh'a sığınıyordu. Sonra rükûa vardı. 'Sübhâne Rabbiye'l-Azîm' demeye başladı. Rükûu da kıyâmı kadar sürdü. Sonra 'Semiallâhu limen hamideh. Rabbenâ leke'l-hamd' diyerek (doğruldu). Rükûda durduğuna yakın bir müddet kıyamda durdu. Sonra secdeye vardı. Secdede 'Sübhâne Rabbiye'l-A'lâ' diyordu. Secdesi de kıyâmına yakın uzunlukta idi. (Müslim, Salâtü'l-Müsâfirîn, 203)
    Vahyin başlangıcından itibaren namazını Beytullah'ın avlusunda kendisine düşman olan, insafsızca eza ve cefâ eden müşriklerin gözünün önünde kılardı. Namazda iken müşriklerden bazıları üzerine hücum etmişti de onlardan korkup da namazını bile bırakmamıştı. Savaş esnasında iki tarafın kuvvetleri karşılaşıp da kılıç seslerinin şakırdadığı, mızrakların vızıldadığı, kalplerin hızla çarptığı bir zamanda dahî namaz vakti geldiğinde, namazı kılmak için müslümanlar saf saf olurlar, önde Peygamberleri imam olurdu. Ebû Hureyre radıyallâhu anh anlatıyor: Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir sefer esnâsında

    Dacnân ile Usfan arasında konaklamıştı. Müşrikler:
    - Onların bir namazları vardır ki onlar için babalarından ve evlatlarından çok daha kıymetlidir. Bu namaz ikindi namazıdır. Hazırlığınızı yapın, üzerlerine toptan bir kerede çullanın!'' dediler.
    Cebrail aleyhisselam, Resulullah -aleyhi's-salâtü ve's-selâm-'a gelerek ashabını iki kısma ayırmasını, onlardan bir grupla namaz kılarken diğer grubun geri tarafta ayakta beklemesini, tedbirli olmalarını ve silahlarını beraberlerinde almalarını, birinci gruba bir rek'at kıldırmasını, bu kısmın birinci rekatten sonra geri çekilmesini, arkadaki grubun öne ilerlemesini, bu yeni gruba da bir rek 'at kıldırmasını, böylece her bir grubun Resulullah'la birlikte birer rek'atlerinin olmasını, Resulullah'ın da böylece iki rek'at kılmış olmasını emretti. (Tirmizî, Tefsîr, 4 (3035)
    Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve selem-'in âllâh'ın huzûruna durma iştiyâkı o kadar yüksekti ki savaşlarda sâdece farz namazları kılmakla yetinmez, geceleri sabahlara kadar doya doya ibâdet iklimini yudumlardı. Nitekim Ali -radıyallâhu anh- Bedir Gazvesi'ni anlatırken şöyle demektedir:
    - Bedir günü aramızda Mikdâd'dan başka süvâri yoktu. İyi biliyorum, o zaman Allâh Rasûlü hâric hepimiz uyumuştuk. Rasûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- ise sabaha kadar bir ağaç altında namaz kılıp ağlamıştı.
    İşte onun Alâh'a bağlılığı böyleydi. Namazlarını dâima vaktinde kılmıştır. Hatta vefat ettikleri hastalıklarının en şiddetli ânlarında dahî, bile bile namazı geçirmemişti. Bu hastalığı o kadar çok şiddetlenmişti ki kuvvet ve tâkatten kesilmişti. Öğle ve ikindide iki kişinin yardımıyla odasından çıkarak mescide kadar vardı ve namazı cemaatle kıldı. Ölüm acıları içinde kıvranmasına rağmen ümmetinin en çok istifâde edeceği husûsları hatırlatmaktan geri durmamış ve son sözleri: "Namaz! Namaz! Mâlik olduğunuz (köleler) hakkında Allâh'tan korkun!" olmuştu. (Ebû Dâvûd, Edeb, 133) Sevgili Peygamberimiz'in son nefesinde dahî hatırlatmayı lüzûmlu bulduğu mevzûlar herhalde insanın kulluk vazîfesi için en ehemmiyetli noktalar olmalıdır. Birincisi kulu Hâlıkına ve mahbûbuna ençok yaklaştıran, İslam'ın direği namaz, ikincisi de insanı cehennem çukurlarına yuvarlanmaktan koruyacak olan, zayıflara, Rabbimiz'in emânet olarak emrimize vediği işçilere ve kadınlara güzel muâmele.

    Birgün Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- ashâbı ile birlikte mescidde namaz vaktini beklerken adamın biri kalktı ve:
    -Yâ Rasûlallâh! Ben bir günah işledim, dedi. Rasûl-i Ekrem adama cevap vermedi. Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve selem- namazını bitirdikten sonra aynı adam yine kalktı ve önceki sözünü tekrarladı. Peygamberimiz sordu: - "Sen şu namazı bizimle kılmadın mı? Ve onun için güzelce abdest almadın mı?"

    Adam: - Evet yâ Rasulullah! dedi. Rasûl-i Ekrem (s.a.v) bu defa:
    - "İşte o namaz işlediğin günaha keffâret olur", buyurdu . (Heysemî, Mecmau'z-zevâid, I, 301)
    Rasûl-i Ekrem Efendimiz'in kötülüklerden ve çirkinliklerden koruyacağını ve daha önce işlenmiş günahlara keffâret olacağını bildirdiği namazı O'nun kıldığı şekilde ve o şuur içerisinde kılmak gerekmektedir. Aksi takdirde en mühim faydaları ihtivâ eden namaz hayâtımızda hiçbir değişikliğe sebep olamaz ve biz içinde bulunduğumuz günah bataklıkları ve çirkinlikler içerisinde ebedî hüsrâna doğru yüzüp gideriz.
    İnsanların en hayırlısının ömrü uzun ve ameli güzel olan kimse olduğunu bildiren Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve selem-, kısacık dünyâ hayâtında kalbini bütünüyle Allâh'a vererek olabildiğince çok namaz kılmaya çalışmıştır. Namaz için her fırsatı değerlendirirdi. Herhangi bir şey kendisini üzecek olursa hemen namaza koşardı. (Ebû Dâvûd, Salât, 312) Cennette kendisi ile birlikte olma aşkı ile yanıp kavrulan sahâbîsine, bu arzûsunun gerçekleşmesi için duâ etmeyi kabul ettikten sonra, onun da çok secde ederek kendisine yardımcı olmasını istemişti. Ebu Hureyre -radıyallâhu anh- anlatıyor: Rasûlullâh'ın sağlığında Kudâa kabilesinin Beliyy boyuna mensup iki zât birlikte İslam'a girmişlerdi. Bilâhare birisi şehid düşmüş, diğeri de bir sene daha yaşayıp öyle ölmüştü. Talha bin Ubeydullah: - Rüyamda, bir sene sonra vefât edenin şehid düşenden daha önce cennete girdiğini gördüm ve hayret ettim, diye anlattı. Sabah olunca Talhâ'nın bu rüyâsı ben veya bir başkası tarafında

    Rasûlullâh'a anlatıldı. Rasul-i Ekrem Efendimiz:
    - "O, şehit olandan sonra ramazan orucunu tutmadı mı, bir senede altı bin şu kadar rekat namaz kılmadı mı? (O halde ikisi arasında bu kadar fark olacak!)" buyurdu. (Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, 333)
    Hayâtını İslam'ı en güzel bir şekilde tebliğ etmeye ve ashâbını ilâhî bir terbiye ile yetiştirmeye adamış olan Habîb-i Ekrem -aleyhi's-salâtü ve's-selâm- Efendimiz, insanlar için huzûr kaynağı olan bu namazın bütün insanlar tarafından en güzel bir şekilde kılınmasını isterdi. Mute gazâsına gitmek üzere hazırlanan Abdullah bin Revâha, Peygamberimiz'in yanına geldi. Gül yüzüne hasret kalacağı Efendisi ile vedâlaştıktan sonra: - Yâ Rasûlallâh! Bana ezberleyeceğim ve aklımdan hiç çıkarmayacağım bir şey tavsiye buyur, dedi.

    Peygamber Efendimiz:
    - "Sen yarın Allâh'a pek az secde edilen bir ülkeye varacaksın. Orada secdeleri, namazları çoğalt." buyurdu. Abdullah bin Revâha:
    - Yâ Rasûlallâh! Bana nasihatini artır! dedi. Sevgili Peygamberimiz bu defâ:
    - "Allâh'ı dâimâ zikr et! Çünkü Allâh'ı zikir, umduğuna ermende sana yardımcı olur!" buyurdu. (Vâkidî- Megâzî, II, 758)
    Allâhu zü'l-celâl Hazretleri Rasûlüne şöyle emretmişti:

    __________________


    Seni çok Özledim Annem

  6. #6
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Namaz...

    "Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızık istemiyoruz. Biz seni rızıklandırırız ve akıbet takvânındır." (Tâ-hâ/20, 132)
    Bu nedenle Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve selem- de ashâbına ve bütün insanlara namaz üzerinde hassasiyetle durmalarını ve bu husûsta sabırlı olmalarını emrederdi. Kendisini Peygamber Efendimiz'in halîfesi olarak telakkî eden Osmanlı sultânı VI. Mehmed Reşâd'ın, saraydaki hanedan çocuklarını yetiştirmek üzere "muallime-i selâtin" (sultan hocası) tayin ettiği Safiye Hanım'a ilk iradesi şu olmuştur:
    "Namaz kılmayanlara, oruç tutmayanlara yedirdiğim tuz ve ekmeği haram ediyorum. Bu iradem hoca hanım tarafından talebe şehzade ve hanım sultanlara söylensin". (Ünüvar, Safiye; Saray Hatıralarım, İstanbul, 1964, s. 21)
    Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve selem-'in namaz ibâdeti üzerinde hassâsiyetle durduğunu gören ve bütün varlıklarını onun izinde yürüyebilmek için fedâ eden ashâb-ı kirâm hazerâtı da namaza durduklarında kendilerini kaybederler ve Allâh'ı en yakınlarında bulurlardı. Huzûr-ı İlâhîde okumaya başladığı bir sûreyi yarıda bırakmak istemeyen ve bir an da olsa alacağı feyz uğruna bütün ömrünü fedâ eden ashâba âit olan şu hâtıralar ne kadar dehşet vericidir:
    Zâtü'r-Rikâ gazvesinde Peygamber Efendimiz Ammâr bin Yâsir ile Abbâd bin Bişr'i kendi istekleri üzerine bir konak mahallinde gece için muhâfız olarak tensib etmişti. Ammâr gecenin ilk vaktinde istirahat etmeyi tercih ettiği için uyudu. Abbâd bin Bişr de kalktı ve namaz kılmaya başladı. O sırada bir müşrik geldi. Bir karaltı görünce gözcü olduğunu anladı ve hemen bir ok attı. Abbâd'ın vücûduna isâbet etti. Abbâd oku çıkardı. Adam ikinci ve üçüncü kez ok atıp isâbet ettirdi. Her defâsında da Abbâd ayakta sâbit durarak okları çekip çıkarıyordu. Rükû ve secdesini yaptıktan sonra arkadaşını uyandırarak:
    - Kalk! ben yaralandım, dedi. Ammâr sıçrayıp kalktı. Müşrik ikisini görünce arkadaşını uyardığını anladı ve kaçtı. Ammâr, Abbâd'ın kanlar içinde olduğunu görünce:
    - Sübhânallâh! İlk oku attığında beni uyandırsaydın ya! dedi. Abbâd ise namaza olan aşk ve şevkini gösteren şu muhteşem cevâbı verdi:
    - Bir sûre okuyordum, onu bitirmeden namazı bozmak istemedim. Ama okları peşpeşe atınca namazı tamamlayıp seni uyandırdım. Allâh'a yemin ederim ki Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem'in korunmasını emrettiği bu gediği kaybetme endişesi olmasaydı, sûreyi yarıda bırakarak namazı kesmektense ölmeyi tercîh ederdim. (Bkz. Ahmed bin Hanbel, Müsned, III, 343-344)
    Yaratanının emir ve isteklerini henüz duymamış olan diğer insanlara da en son ilâhî dinin ulaşabilmesi için kendisine tevdî edilen vazîfeyi ihmâl korkusu olmasa bu sahâbîyi Rabbinin huzûrundan ayırabilecek hiçbir kuvvet bulunmamaktadır. Ne var ki, umûmun istifâdesini düşünüyor olması kendi zevk ve lezzetini yarıda kesmesini gerektirmiştir. Çünkü İslam müntesiplerinden, ferdîlikten ziyâde içtimâî olmalarını istemektedir.
    Misver bin Mahreme -radıyallâhu anh-, ashâbın namaza atfettikleri ehemmiyeti gösteren diğer bir ibretli hâdiseyi şöyle anlatıyor: Ömer bin Hattab radıyallâhu anh hançerlendiğinde, zaman zaman baygınlık geçiriyordu. Bir keresinde yanına girdiğimde üstüne bir örtü örtmüşler, kendinden geçmiş vaziyette yatıyordu. Yanındakilere:
    - Kendisini nasıl buluyorsunuz? diye sordum.
    - Gördüğün gibi (baygın) dediler.
    - Namaza çağırdınız mı? Eğer yaşıyorsa onu namazdan başka bir şey korkutup uyandıramaz, dedim. Bu ikazım üzerine oradakiler:
    - Ey Mü'minlerin Emîri Namaz! Namaz kılındı! dediler. Hemen uyandı ve:
    - Öyle mi? Vallahi namazı terkedenin İslam'dan payı yoktur, dedi. Kalktı, yarasından kan fışkıra fışkıra namaz kıldı. (Heysemî, Mecmau'z-zevâid, I, 295; İbn-i Sa'd, III, 35)
    Allâh'ın emri herşeyden azizdi. Mal ve can onun yanında bir hiç mesâbesindeydi. Toplumun bütün fertleri bu şuuru yakalamış ve namazın ibâdet hayâtının mihverini teşkil ettiğini kavramıştı. Sıhhat için ruhsat verilmiş olmasına rağmen hakîkat karşısındaki anlayış ve kabulleri sebebiyle azîmeti tercih etmek onlar için daha doğru idi. Müseyyib bin Râfî anlatıyor:
    Abdullah bin Abbas -radıyallâhu anh-'ın gözlerine perde inince bir kimse geldi ve:
    - Eğer yedi gün hiç kalkmadan sırtüstü yatmaya dayanabilirsen ve bu arada namazlarını îmâ ile kılmayı kabul edersen seni tedâvî edebilirim. İnşaallâh şifâ bulursun, dedi.
    İbn-i Abbas, Hz. Âişe ile Ebû Hureyre'ye ve daha başka sahâbîlere haber gönderip mes'eleyi sordurdu. Hepsi de:
    - Ya bu süre zarfında ölürsen namaz hususunda yöneltilecek soru karşısında ne cevap verirsin? dediler.
    Bu cevaplar üzerine İbn-i Abbas -radıyallâhu anh- gözünü tedâvî ettirmekten vazgeçti. (Hâkim, Müstedrek, III, 629, 6319)
    Bir kudsî hadîste; "Namazı benimle kulum arasında ikiye böldüm: Kulum için de istediği verilecektir." buyurulmuştur. Bu va'd gereğince usûlüne göre kılınan namazda, gönlü başka taraflara kaydırmadan okunan Fatiha'da çok müjdeli ilhamlar vardır. Gözde nûr, gönülde mânevî bir sürür hasıl olur. Namaz, insanın dâimâ Allâh'ı düşündüğü, O'ndan bir an bile gâfil olmadığı ihsân haline yükselmesinin yolunu gösterir. Bütün hareket, söz ve düşüncelerinde Yüce Yaratanını düşünün bir insan kâmil bir mü'min olma vasfını kazanmış olur. Peygamber Efendimiz'in Medîne'yi teşriflerinde onu görmek için yanına gelen ve gül yüzünü görür görmez "Vallâhi bu yüz yalancı olamaz" diyerek hakîkatı haykıran Yahudî âlimi Abdullâh bin Selâm -radıyallâhu anh-, mübârek ağızlarından ilk olarak "Birbirinize selâm veriniz! Birbirinize ikrâmda bulununuz! Akrabânızın haklarını gözetiniz! Gece herkes uyurken namaz kılınız. Bunları yaparak selâmetle Cennet'e giriniz." (Tirmizi, Kıyamet, 42) sözlerini işittiğini söylemektedir. Herkesin uyuduğu bir vakitte veya çoğu kimsenin muvaffak olamadığı bir şekilde Allâh'a yönelmek hiç şüphesiz cennetin yollarını kolaylaştıran en mühim âmildir.
    İbn-i Ömer -radıyallâhu anh- şöyle anlatmaktadır: Hz Peygamberin sağlığında rüya gören bir kimse onu Peygamberimiz'e anlatırlardı, ben de bir rüya görmeyi ve onu Hz Peygamber'e anlatmayı çok isterdim. O zaman bekar bir delikanlı idim ve mescidde uyurdum. Bir defasında rüyamda iki melek beni cehenneme götürdüler. Baktım ki, o kuyu duvarı gibi örülmüş olup kuyununki gibi iki boynuzu vardı; o da ne, orada kendilerini tanıdığım insanlar da vardı. Ben şöyle haykırdım: "Cehennemden Allah'a sığınırım! Cehennemden Allah'a sığınırım!" O sırada bir başka melek diğer iki meleğe katıldı ve bana şöyla dedi: "Korkutulmayacaksın!"

    Abdullah ibni Amr ibni Âs -radıyallâhu anhümâ-'ya da Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle tavsiyede bulunmuştu:
    - "Abdullah! Falan adam gibi olma! Çünkü o, gece ibâdetine devâm ederken artık kalkmaz oldu." (Buhârî, Teheccüd, 19; Müslim, Sıyâm, 185) Hayırlı bir ibâdete başladıktan ve onun feyzini aldıktan sonra terk etmek Allâh ve Rasûlünün tasvîb edeceği bir şey değildir elbette. O güzel hasleti daha da geliştirmek ve artırmak gerekmektedir.
    Gece ibâdeti, insanın gündüz hayâtının bereketli ve feyizli geçmesinin temel şartıdır. Gündüz yapacağı işlerin ve hizmetlerin semereli olabilmesi teheccüd vaktinde kalbin doldurulmasına bağlıdır. Cenâb-ı Hak, Rasûl-i Ekrem Efendimiz'e emrederken şöyle buyurmaktadır:

    __________________


    Seni çok Özledim Annem

  7. #7
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Namaz...

    "Ey örtünen (Peygamber!) Gecenin birazı hariç olmak üzere geceleyin kalk (namaz kıl). Gecenin yarısında kalk, yahut yarısından biraz eksilt. Veya bunu artır ve yavaş yavaş güzel güzel tertil ile Kur'ân oku. Çünkü biz, senin üzerine ağır, (sorumluluk gerektiren) bir söz indireceğiz. Çünkü gece kalkışı hem daha etkili, hem de söz bakımından daha sağlamdır. Çünkü gündüz senin için uzun bir meşguliyet vardır." (el-Müzzemmil/73, 1-7)
    Kendisini söz konusu olduğunda kimsenin dayanamayacağı kadar ağırlığa ve meşakkate katlanan Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve selem-, ümmetine tavsiyede bulunurken engin bir merhamet ve şefkât âbidesi olurdu. "Allâh Teâlâ'nın en çok beğendiği namaz Dâvûd aleyhisselâm'ın namazı, Allâh Teâlâ'nın en çok beğendiği oruç da yine Dâvûd aleyhisselâm'ın orucudur. Dâvûd aleyhisselâm gecenin ilk yarısında uyur, üçte birinde namaz kılardı. Gecenin altıda birinde yine uyurdu. Bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı." (Buhârî, Teheccüd, 7; Enbiyâ, 37, 38) buyurarak insanların sıkıntıya düşmemelerini isterdi. Bununla birlikte bütün geceyi uyku ile geçirmeye de hiç razı olmazlardı.
    Nitekim Resulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in yanında bir adamın zikri geçti ve sabaha kadar uyuduğu, namaz kılmadığı söylendiğinde Aleyhi's-salâtü ve's-selâm- Efendimiz:
    - "Bu adamın kulağına şeytan bevletmiştir." buyurmuşlardır. (Buhari, Teheccüd 13, Bed'u'l-Halk 11)
    Uzun geceleri uyku ile geçiren gaflet ehlinin durumunu tasvir ve hakîkaten teheccüde kalkmak isteyenlere de yol gösterme sadedinde Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
    "Biriniz uyuyunca ensesine şeytan üç düğüm atar. Her düğümü atarken, düğüm yerine eliyle vurarak 'üzerine uzun bir gece olsun, yat, uyu' der. Adam uyanır ve Allah'ı zikrederse bir düğüm çözülür, abdest alacak olursa bir düğüm daha çözülür, namaz kılarsa bütün düğümler çözülür ve böylece canlı ve hoş bir halet-i ruhiye ile sabaha erer. Aksi halde habis ruhlu (içi kararmış) ve uyuşuk bir halde sabahlar." (Buhari, Teheccud 12, Bed'u'l-Halk 11; Muslim, Musafirin 207)
    Teheccüd namazı ve geceleri ihyâ etmenin maddî ve mânevî faydasını dost düşman herkes kabul etmiş ve itirâfta bulunmuştur. Gece ibâdetinin bu faydalarını ifâde eden şu misaller ne kadar ibret vericidir:
    Yermük savaşında iki ordu birbirlerine yaklaşınca, Rum askerî komutanı, bir Arap câsusu, İslam askerlerinin durumunu tedkîkle görevlendirir. Adam dönüp gelince:
    - Durumları nasıl? Ne yapıyorlar? diye sorar. Câsus da gördüklerini şöyle anlatır: - Onlar geceleri râhip, gündüzleri süvâri bir millet! (Gecenin büyük bir kısmını ibâdetle geçiriyorlar)

    Kendi aralarında birbirlerinin kölesi gibi iken başkalarına karşı aslan kesiliyorlar. Konuştuklarında doğruyu söylüyorlar ve vaadde bulunduklarında sözlerini yerine getiriyorlar... Meliklerinin oğlu birşey çalsa muhakkak elini kesiyorlar, zinâ etse hakkı ikâme için onu recmediyorlar.
    Bunun üzerine komutan şu cevâbı verir:
    - Şâyet doğru söylüyorsan yerin altında olmak, onlarla yerin üstünde karşılaşmaktan daha hayırlıdır...(Taberî, Târih, II, 347)
    İbn-i İshak da şunları nakleder:
    Hiçbir düşman savaşlarda Rasûlullâh Efendimiz'in ashâbına karşı üstün gelemiyordu. Aynı şekilde müslümanlara yenilen Hırakl, askerlerine hiddetle:
    - Yazıklar olsun size! Şu savaştığınız kavim nasıl insanlardır? Onlar da sizin gibi beşer değiller mi? diye sordu.
    - Evet, dediler.
    - Peki siz mi çoksunuz yoksa onlar mı?
    - Evet Efendim biz her hususta onlardan kat kat üstünüz.
    - O halde size ne oluyor ki onlarla her karşılaştığınızda hezîmete uğruyorsunuz? diye sorduğunda Rum büyüklerinden bir bilge ihtiyar şu tesbitlerde bulunur:
    - Çünkü onlar, geceleri kıyâmda ibâdetle geçiriyorlar, gündüzleri oruç tutuyorlar, ahdlerini yerine getiriyorlar, iyiliği emredip kötülükten sakındırıyorlar ve aralarında herşeylerini paylaşıyorlar. Ve bir de şunun için yeniliyoruz ki; biz içki içiyor, zinâ yapıyor, haramlar içinde yüzüyor, ahdimizi bozuyor, gasbediyor ve zulümde bulunuyoruz. Allâh'ın gadabını celbedecek şeyleri emredip, râzı olduğu şeyleri yasaklıyoruz ve yeryüzünde fesâd çıkarıyoruz. Bu cevap üzerine Hirakl:
    - Sen gerçekten doğruyu söyledin, dedi. (İbn-i Asâkîr, Târîhu Dımeşk, II, 97) Gece kalkıp Allâh'a ibâdet eden mü'minlere, kalkamadıkları günler için de kendilerine mükâfaat verilecektir. Çünkü onların niyetleri samîmî idi ve teheccüde kalkma düşüncesi ile uyumuşlardı. Bu durumu Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle müjdeler: "(Mûtad olarak) geceleyin namaz kılan bir kimse, uykunun galebe çalmasıyla (bir gece uyuyakalsa ve namazını kılamasa) Allâh Teâlâ Hazretleri onun namazının sevâbını yine de yazar. Uykusu da kendisine (Allâh tarafından ikram edilen) bir sadakâdır. (İmam-ı Mâlik, Muvatta', Salâtu'l-Leyl, 1)

    __________________


    Seni çok Özledim Annem

  8. #8
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Namaz...

    Ashab-ı Kiram'ın (Sahabelerin) Namazı
    Osman ERSAN Fudayl bin İyâz -radıyallahü anh- şöyle anlatır:

    "Ashab-ı Kiram (Allah onlardan razı olsun), sabaha girdikler zaman saçları dağınık, renkleri sararmış bir şekilde bulunurlardı. Geceyi secde edici, rükû edici olarak geçirirlerdi. Bazen uzun müddet kıyamda kalırlar, bazen de uzun müddet secdeye kapanırlardı. Aziz ve Celil olan Allah'ı andıkları zaman, rüzgarlı bir günde ağaç sallanır gibi sallanırlar; gözlerinden, elbiselerini ıslatıncaya ve yerde abdest suyu ölçüsünde eser bırakıncaya kadar yaş boşanırdı. Sabah olunca yüzlerine yağ sürerler, gözlerine sürme çekerler; halk içinde sanki geceyi hep uykuyla geçirmiş gibi çıkarlardı.
    Sahabe-i Kiram, namaza durdukları zaman kendilerini Allah korkusu ve azameti kaplardı. Hazret-i Hasan -radıyallahü anh-, abdest alırken rengi değişirdi. Biri:
    "- Niye böyle oluyorsun?" diye sorunca Hazret-i Hasan -radıyallahü anh-:
    " Azametli, mutlak kudret sahibi, her istediğini derhal yapan bir sultanın huzuruna dikilme zamanı gelmiştir.
    *
    Hz. Ali (r.a)'nin savaşta vücuduna saplanan okun namaz kılarken çıkarılması olayı meşhurdur. Nitekim bir keresinde baldırına bir ok saplanmıştı. Çıkarmak için uğraşılmış da çıkarılamamıştı, çok acı veri veriyordu. Hz. Ali'inin namaza durmasına ve okun bu ara da çıkarılmasına karar verildi. Nafile Namaz kılmaya başlayan Hz.Ali secdeye kapanınca, oku kuvvetle çektiler ve çıkardılar. Namazı bitirince etrafına bakınarak "oku çıkardınız mı?" diye soran Hz. Ali'ye Oradakiler çoktan çıkardık dediler.
    Hazret-i Ebû Bekir -radıyallahü anh- namazını hûşu ve kalp huzuru ile kılardı. Öyle ki namazda duruşları esnasında adeta bir cansız direk gibiydi.
    Mücahit -radıyallahü anh-, Hazret-i Ebû Bekir ve Abdullah bin Zübeyr -radıyallahü anhüma-'nın namaz kılışlarını şöyle anlatıyor:
    "Onlar namaz kılarken, sanki bir direk gibi hareketsiz dururlardı."
    Misver b. Mahreme diyor ki:
    Ömer bin Hattab hançerlendikten sonra yanına geldim. Oradakilere:
    "-Durumu nasıl?" dedim.
    "-Gördüğün gibi." diye cevap verdiler.
    "Namazı hatırlatarak onu uyandırın namazdan daha önemli dahi olsa, başka bir şeyi hatırlatarak onu uyandıramazsınız."dedim.
    "-Ey müminlerin emiri! Namaz vakti geldi."dediler.
    "-Ha! Peki kalkayım."dedi.
    İslam'da namazı terk edenin durumunu düşündü. Yarasından kan aka aka namazını kıldı. (Teberani, Hayatü's sahabe)
    *
    Hz Osman -radıyallahü anh-, bir suikast sonucu hançerle yaralandıktan sonra , sürekli kan kaybetmeye başladı. Ve komaya girdi. Bu durumda dahi namaz vakti geldiği söylenince kendine gelmiş namazını kılmış ve şöyle demişti:
    "-Namazı terk edenin İslam'da yeri yoktur."
    Hz Osman -radıyallahü anh- bütün geceyi uyanık geçirir ve bir rekatta tüm Ku'an'ı kerimi hatmettiği olurdu. Hz. Ali -radıyallahü anh-'ın namaz vakti gelince, vücudu titremeye başlar ve yüzü sararırdı. Sebebini soranlara şöyle derdi:
    "Yerle göğün kaldıramadığı, dağların taşımaktan aciz kaldığı bir emaneti eda etme zamanı gelmiştir. Onu kusursuz olarak yapabilecek miyim, yapamayacak mıyım bilemiyorum.
    Sâbit -radıyallahü anh- diyor ki:
    "Zübeyr oğlu Abdullah namaz kılarken, sanki ayakta dikili bir ağaç gibi dururdu. Kendini namaza öyle verirdi."
    Başka bir Zât şöyle diyor:
    İbn-i Zübeyr secdeyi öyle uzun ve hareketsiz yapardı ki, kuşlar gelir, omzuna konardı. Bazen de öyle rükû ederdi ki, bütün gece rükû ile geçerdi. Bazen de secdeyi uzatır, butün geceyi secde ile geçirirdi.
    İbn-i Zübeyr Hazretleri, yapılan bir saldırıda evde namaz kılıyordu. Atılan şey mescidin kapısına çarptı. Duvardan sıçrayan bir parça da İbn-i Zübeyr -radıyallahü anh- 'ın boğazı ile sakalı arasına çarptı. Buna rağmen o, ne namazını bozdu, ne rükû ve secdesini kısalttı. Bir keresinde namaz kılarken, Haşim isimli oğlu yanında yatıyordu. Tavandan bir yılan atıldı, oğluna sarıldı. Çocuk feryat etmeye başladı. Ev halkı yetiştiler bir gürültü koptu, yılanı öldürdüler. İbn-i Zübeyr namazını sükunetle kılmaya devam etti. Selam verdikten sonra :
    "-Gürültüye benzer bir şey işittim, neydi o?" buyurdu. Hanımı:
    "-Allah sana acısın! Çocuğun ölüyordu. Senin haberin olmadı mı?" dedi.
    Buna karşılık İbn-i Zübeyr Hazretleri şöyle cevap verdi: "-Allah hayrını versin! Eğer namazda başka bir şeyle ilgilenseydim, namaz nerede kalırdı?"
    *
    Bir sabah erkenden O büyük îmânlı Sahâbînin zincirlerini çözüp, zindandan çıkardılar. Mekke dışında Ten'im denilen yere götürdüler. Çünkü bütün mel'anetlerini, orada yapmayı âdet edinmişlerdi.
    Bu iki Allah ve Resûlullah dostu ise, heyecanlı değildiler. Yolda karşılaşıp görüşen bu iki Sahâbî kucaklaşarak birbirlerine uğradıkları belâya sabretmelerini tavsiye ettiler.
    Az sonra bir müşrik bağırdı:
    - Ey Hubeyb! Sen bizim babamızı, Hâris bin Âmir'i öldürdün. Bugün onun intikamını senden alacağız. Ölmeden önce bir isteğin var mı?
    Hubeyb bin Adiy gâyet sâkin, şunları söyledi:
    - Yaşatan ve öldüren ve öldükten sonra gene diriltecek olan, yalnız Cenâb-ı Allahtır.. O'na binlerce hamd olsun.
    Darağacında namaz
    Müşrikler hayretle tekrar sordular:
    - Ölmeden önce son bir arzun yok mudur?
    - Beni bırakınız iki rekât namaz kılayım...
    - Kıl orada.
    Elleri ve ayakları çözülen Hz. Hubeyb, hemen namaza durup, büyük bir sükûnet içinde huşû' ile iki rekât namaz kıldı. Cenâbı Hakka son duâlarını yaptı.
    Toplanan müşrikler, kadınlar, çocuklar heyecanla onu seyrediyorlardı. Namazını bitirdikten sonra
    - Vallahi eğer ölümden korkarak namazı uzattığımı zannetmeyecek olsaydınız, namazı uzatırdım ve daha çok kılardım, dedi.
    Böylece idam edilirken iki rekât namazı ilk kılan, âdet ve sünnet olmasına sebep olan Hubeyb bin Adiy'dir. Peygamber efendimiz, onun idam edilirken iki rekât namaz kıldığını işitince bu hareketini yerinde ve uygun bulmuştur.

    Kaynak: Osman ERSAN, Gözümün Nûru Namaz, Erkam Yayınları


    Seni çok Özledim Annem

  9. #9
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Namaz...

    Namazlara Ait Niyetler
    Namazlarda niyet de şarttır. Şöyle ki: Niyet aslen bir azimden ve kesin bir iradeden ibarettir. Kalbin bir şeye karar vermesi ve bir işin ne için yapıldığını düşünmeksizin bilmesi demektir.

    Namazla ilgili niyet, Yüce Allah'ın rızası için ihlasla namazı kılmayı istemek ve hangi namazın kılınacağını bilmektir. Yapılan işlerin önemleri ve sevapları niyetlere göredir. İnsanın niyeti halis (sırf Allah rızası için) olmalıdır. İnsan yapacağı bir ibadeti şuurlu bir halde yapmalıdır. Yapacağı işle, Allah rızası gibi, yüksek bir gaye gözetmeli ve gaflet içinde bulunmamalıdır.

    Niyet kalbe aittir. Bununla beraber kalp ile niyet yapıldıktan sonra dil ile de söylenmesi daha iyidir. Bir insan başlayacağı bir namaza, kalp ile niyet edip de dili ile bir şey söylemese, o namazı caiz olur. Fakat kalp ile niyet etmekle beraber "şu vaktin farzını veya sünnetini kılmaya niyet ettim" demesi, daha iyidir. Bu şekilde, hem kalp, hem de dil ile niyet edilmesi, sahih olan görüşe göre müstehabdır. Kalben niyet olmaksızın dil ile yapılan niyet sahih değildir.

    Farz namazlarla bayram ve vitir namazlarından bunları yerine getirirken hangi vakitler olduğunu belirlemek gerekir: "Bugünkü sabah namazına" veya "Bugünkü cuma namazına, bugünkü vitir namazına, bugünkü bayram namazına" diye niyet edilir. Yalnız farz namaza niyet etmek yeterli değildir. Böyle bir niyetle farz namazları tayin edilmiş olmaz. Fakat hangi namaz olduğu belirlenmeksizin vakit içinde: "Bu vaktin farzını kılmaya" diye niyet edilmesi kafi gelir. Rekatların sayısını anmaya gerek yoktur. Yalnız cuma namazı böyle değildir; onu vaktin farzı niyeti ile kılmak olmaz; çünkü asıl vakit öğlenindir, cumanın değildir.

    Nafile namazlara gelince: Bunlarda sadece namaza niyet etmek kafidir. Fakat şu vaktin ilk sünnetine veya son sünnetine niyet ettim, diye de kılınırlar. Bu namazların müekked veya gayri müekked olduklarını belirlemeye de gerek yoktur. Ancak teravih namazı için: "Teravih namazını veya vaktin sünnetini kılmaya niyet ettim" demelidir, ihtiyat olan budur.

    Cemaate yetişip de, imamın farzı mı, yoksa teravihi mi kıldığını bilmeyen kimse, farza niyet ederek imama uyar. Eğer imam farzı kılıyordu ise, uyanın da farzı sahih olur. Eğer imam teravih namazını kılıyordu ise, ona uyan o kimsenin namazı nafile yerine geçer. Yatsı namazından önce teravih kılınamayacağı için, teravih yerine geçmez.

    Niyetin Tekbir alma zamanına yakın olması daha faziletlidir. Daha önce de niyet edilebilir; yeter ki, niyet ile tekbir arasında namaza aykırı bir hal bulunmuş olmasın.
    Örnek: Bir kimse abdest alırken herhangi bir namazı kılmaya niyet etse, sonra namaza aykırı düşen yiyip içmek ve konuşmak gibi bir işte bulunmadan namaz yerine varıp namaza başlasa sahih olur. Bu arada hatırına o niyet gelmese dahi yine namazı sahih olur. Fakat tekbirden sonra yapılacak bir niyet ile namaz sahih olmaz. Tercih edilen görüş budur. Diğer bir görüşe göre, tekbir aldıktan sonra, Sübhaneke ve Eüzü'den önce yapılacak niyetle de namaz caiz olur. (İmam Şafiî'ye göre, niyetin tekbire yakın yapılması şarttır.)

    Farz namaz yerine getirilirken kazayı niyet etmek, kaza namazı kılınırken farza niyet etmek suretiyle namaz caiz olur. Örnek: Bir kimse öğle namazının vakti çıkmamıştır inancı ile öğlenin farzını yerine getirmeye niyet etse ve namazı tamamladıktan sonra öğle vaktinin çıkmış bulunduğunu anlasa, farza niyet ederek kılmış olduğu namaz kaza yerine geçer.

    Bir kimse öğle gibi vakit içinde hem öğle, hem de ikindi namazına niyet etse, bu niyet vakti girmiş olan namaz için geçerli olur. Vakti girmemiş olan namaz buna engel olmaz.

    Bir kimse, bir vaktin farzına niyet ederek namaza başlayıp da sonra nafile kılıyormuş gibi bir zanla namazı tamamlasa, bu namazı o farzdan sayılır. Çünkü namazın sonuna kadar niyetin hatırlanması şart değildir.

    Bir kimse nafileye niyet ederek tekbir aldıktan sonra farza niyet ederek tekrar tekbir alsa, farz namaza başlamış olur. Aksi de böyledir.
    Yine bir kimse öğle namazının farzına niyet ederek bir rekat kıldıktan sonra, ikindi namazının farzına veya bir nafile namaza niyet ederek tekrar tekbir alsa, öğle namazını bozmuş olur ve ikinci niyete göre namaza başlamış sayılır.

    Cemaat halinde imama uyulduğu zaman da niyet edilmesi lâzımdır. "Bugünkü öğle namazının farzını kılmaya niyet ettim; uydum bu imama" denir. Bu şekilde bir niyet yapılmazsa, imama uymak sahih olmaz.

    Bir kimse namaza tek başına başlamışken imama uymaya niyet ederek diliyle tekrar tekbir alsa önceki namazını bozmuş ve imama uymuş olur.

    İmama uyan kimsenin kılacağı namazı belirtmeksizin yalnız: "İmama uydum" veya "iktida ettim" diye niyet etmesi, üstün tutulan görüşe göre yeterli değildir. "İmamla beraber namaz kılmaya niyet ettim" denilmesi de böyledir.

    Bir kimse imama uymaya niyet edip namaza başladığı halde imam henüz namaza başlamamış bulunsa bu uyuş, sahih olmamış olur. Hatta "Allah" veya "Ekber" kelimesini imam daha bitirmeden kendisi bitirse yine imama uymuş olmaz. Fakat ikinci kere olarak tekbir alsa bununla imama uymuş olur.

    Cemaatin imama uymaya niyeti, imam "Allahu Ekber" deyip namaza başlamasından sonra olmalıdır ki, bir namaz kılana uyulmuş olsun ve imamdan önce tekbir alınmış olmak ihtimali kalmasın. Bu, İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'in görüşüdür. İmam Azam'a göre, cemaatin tekbirleri imamın tekbirine yakın olmalıdır; çünkü bunda ibadete acele etme fazileti vardır. O halde niyetin önce olması gerekir. Bununla beraber imam, daha Fatiha suresini bitirmeden tekbir alıp imama uyan kimse, iftitah (başlangıç) tekbirinin sevabına kavuşmuş olur.

    Kendisine uyulan imamın kim olduğunu bilmek gerekmez. Hasan olduğu sanılan imamın, Bekir olduğu anlaşılsa, yapılan imama uyma niyetine bir engel teşkil etmez. Ancak Hasan'a uydum diye tayinde bulunarak niyet edildiği halde, imamın başkası olduğu anlaşılsa, iktida (imama uyma) sahih olmamış olur; çünkü bu kayda bağlanmış bir niyettir.

    İmam olan şahsın, imamete niyet etmesi gerekmez. Ancak kadınların da kendisine uymalarının sahih olabilmesi için imamete niyet etmesi gerekir. Bunun için bir imam: "Ene imamun limen tebianî = Ben bana uyanlara imamım" diye niyet etse, kendisine kadınlar da uyabilirler. İmamet bahsine bakılsın.

    Kaynak: Büyük İslam İlmihâli, Ömer Nasuhi Bilmen

    __________________


    Seni çok Özledim Annem

  10. #10
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Namaz...

    Namazı Terkin Dini Cezası
    Osman ERSAN Namazı inkar eden kafir olur. Çünkü kat'i delille sabittir. Umursamayarak yani tembelliğinden dolayı kasten namazı terk eden fasık olur. (İbni Abidin, Reddü'l Muhtar, c. 2, s.7).

    Farz olduğunu inkar etmemekle birlikte beraber tembellikle namazı kılmaya uygulanacak dünyevi cezanın ne olacağı mezhepler arasında mezhepler arasında itilaflıdır.

    Hanefîlere Göre; namazı kılmayan fasıktır. Namaz kılıncaya veya ölünceye kadar hapsedilir ve dövülür.

    Mâlikîlere Göre; vaktin sonuna kadar beklenir, bu müddet zarfında kılarsa serbest bırakılır, kılmazsa ceza olarak (kafir sayarak) öldürülür.

    Şâfiîlere Göre; vaktin sonuna kadar beklenir, sonra tövbeye davet edilir. Tövbe edip namazını kılarsa, serbest bırakılır. Aksi halde ceza olarak öldürülür. Öğleyi ve ikindiyi terkten dolayı güneş batıncaya kadar, akşam ve yatsıyı terkten fecir, sabahı terkten dolayı da güneş doğuncaya kadar ceza tatbik edilmez. Ancak kendisinden namazı vaktinde eda etmesini istemek şarttır.

    Hanbelîler Göre; namazı tembellik göstererek terk eden kimseyi devlet başkanı veya naibi namazı kılmaya davet eder. Eğer sonra ki namazın vakti daralıncaya kadar kılmazsa katli vaciptir. Fakat üç gün kendisi tövbeye davet edilmedikçe ceza infaz edilmez. Mezheplerin her birinin görüşlerini dayandırdıkları akli nakli deliller vardır. Ancak sözü uzatmamak için bu kadarıyla yetindik. (Necati Yeni el, Hüseyin Kayapınar, Sünen-i Ebû Davud Terceme ve Şerhi c. 2, s. 112)

    Kaynak: Osman ERSAN, Gözümün Nûru Namaz, Erkam Yayınları


    Seni çok Özledim Annem

Sayfa 1/3 123 SonSon

Benzer Konular

  1. Namaz Kılalım Namaz
    By SiLa in forum İslami Şiirler
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 16.07.08, 10:31
  2. Aceleyle kılınan namaz, namaz sayılmaz ..
    By es_ra in forum Namaz ve Abdest
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 03.07.08, 13:32
  3. namaz...
    By Konyevi Nisa in forum Namaz ve Abdest
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 10.06.08, 18:31

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •