Çocuk Terbiyesi


İnsanlar, kendiliğinden yetişecek, iyiliğe ve güzelliğe kendiliğinden meyledecek, kötüiükten ve çirkinlikten kendiliğinden sakınacak, doğrunun doğruluğunu, yanlışın yanlışlığını kendili­ğinden bilecek kimseler değildir.

Şayet böyle olsaydı, kendi hallerinde yetişmeye ter­kedilen bütün çocuklar, mümtaz birer insan olurlardı. Oysa terkedilen ve köprü altında yetişen çocukların böyle bir kimliğe değil, iyi kötü ayırımından uzak bir serkeşliğe düştüklerini görüyoruz. Gerçi köprü altında yaşayan bu çocuklar ile bir evin çatısı altında yaşamalarına rağmen kendileriyle ilgilenilmeyen çocukların da aynı istikamete yöneldiklerini görmek güç değildir.

Tabi ki şaşırtıcı bir durum değildir bu!. İnsanın yaratı-Iışıyla ve nefsi yapısıyla ilgili ayet-i kerimeleri dikkate aldı­ğımız zaman, insanın iyilik ve kötülük, güzellik ve çirkinlik gibi iki ayn kutuba sahip olduğunu ve bu kutuplar arasın­da başıboş bırakılan insanlann, bencil ve nefse hoş gelen istekler ile kötülüğe meyledebileceğim anlayabiliriz.,

Gerçek şu ki, insan, 'bencil ve haris' olarak yaratıldı

Kim de Rabbinin makamından korkar ve nefsini de heva (istek ve tutkular)dan sakındırırsa (kurtuluş bulur)

Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', Sonra ona fücrunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğü­nü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

Ve onu (isyanla, günahla) örtüp-saran da elbette yıkı­ma uğramıştır.

Bütün bunlan dikkate alarak çocukların terbiye edil­mesi, çocukların kendi dünyalannda yalnız bırakılması veya onlann her isteklerinin yerine getirilmesi değildir. Ço­cuk terbiyesinde sevgiyle birlikte disipline de yer verilmek­te ve bazı yanlış isteklerin gerçekleşmemesi gerektiği veya meşru da olsa istenilen her şeyin gerçekleşmeyeceği çocu­ğa öğretilmektedir. Nitekim azgınlarla ilgili olarak, Kur'an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır.,

Yoksa insana 'arzu edip, dilekte bulunduğu her' şey mi var?

İnsanlann arzu ve isteklerini iyilik, güzellik, doğruluk ve mümkünat çerçevesinde sınırlandıran İlahi vahiy, aynı terbiye metodunu anne ve babalara da öğütlemektedir. Çocukların terbiye metodunda öncelikle ve özellikle dikka­te alınması gereken husus, çocukların fıtratıdır. Çocuklann fıtratını veya daha genel bir ifadeyle insanlann fıtratını ye­terince bilen ve bu önemli hususu yeterince dikkate alan anne ve babalar, işleyecekleri hammaddenin sırrına vakıf sanatkarlar gibi olup, bu hammaddeyi en güzel bir biçim­de işleyebilecek olan anne ve babalardır. Dolayısıyle konu­muzla yakından İlgisi olan insan fıtratı meselesine, daha önceki bir yazımızdan da bazı alıntılar yaparak açıklık ge­tirmemiz, yeni nesillerin yetiştirilmesi gibi büyük bir öne­me sahip olan bu konumuza ışık tutabilecektir. Çocuklar, yaşadıkları dünyaya yabancı kalmamaları ve ilahi bir imtihan olan dünya yaşantısı karşısında müsbet veya men­fi tavır gösterebilmeleri için bazı özelliklere sahip olarak yaratılmışlardır. Bu özellikler; dili, ırkı, rengi ne olursa ol­sun tüm çocuklann, tüm insanların ortak özellikleridir. Bü­tün insanlarda bulunan bu ortak özelliklere, ortak temayül­ler de diyebiliriz. Mesela her insan sevmeye, sevilmeye, korkmaya, bilmeye, itaat etmeye, yaşamaya... vs. meyyal olarak yaratılmıştır. İnsanların yaratılışında olan bu ortak temayüller, insanlann fıtratında bulunmakta ve fıtratın önemli bir bölümünü meydana getirmektedir.

Yeni doğan bir çocuğun fıtratını oluşturan bu tema­yülleri, kendilerine has özellikleri olan içi boş kutular ola­rak tasavvur edebiliriz. Sevmeye ve korkmaya meyyal ol­malarına rağmen; nelerin sevilip, nelerden korkulacağını bilmemektedirler. Daha sonra anne, baba ve yakın çevre­den müdahaleler başlar. Fıtraten korkmaya meyyal olan çocuğa; "Şunlardan korkacaksın" denilerek veya çocuk bazı şeyler ile korkutularak, temayüllerden meydana gelen fıtri boşluklar doldurulmaya başlanır.

Çocuklara ister İslami kültür, ister cahili kültür veril­sin, bu çocuklarda değişen şey fıtrat değil, fıtri boşluğun içine konan malzemelerdir. Daha açık bir ifadeyle, yetiş­kin müslüman ile yetişkin kafirin fıtratlannda önemli bir değişiklik yoktur. Bu insanlann fıtratlarını oluşturan ortak temayüller, gelişmiş veya az gelişmiş olarak her iki insan­da da varlığını sürdürmektedir.

Mü'min ve kafir olan gençlerin her ikisi de sevmeye meyyaldir, korkmaya meyyaldir, sevilmeye meyyaldir, ya­şamaya meyyaldir.. Bu iki genç arasındaki değişiklik, fıtri temayüllerde değil, bu temayüller ile sahiplenilen şeylerde­dir.

Her ikisi de fıtraten korkmaya meyyaldir, müslüman, Allah'dan korkarken; kafir olan, tağuttan ve güç sahibi gördüğü müstekbirlerden korkmaktadır. Her ikisi de fıtraten sevmeye meyyaldir, müslüman, Rabbani ölçüye göre sevilmesi gerekenle­ri severken; kafir olan, cahili ölçüye göre sevilmesi gere­kenleri sevmektedir.

Her ikisi de fıtraten sevilmeye meyyaldir,

müslüman, Allah (c.c.) ve Rasulü (s.a.v.) tarafından sevilmeyi isterken; kafir olan, toplum ve çevresindeki de­ğer verdiği insanlar tarafından sevilmek istemektedir.

Her ikisi de fıtraten varolmaya ve bu varlığı yaşama­ya meyyaldir,

müslüman, gerçek ve ebedi olan cennet yaşantısına talip olurken; kafir olan, gördüğü geçici dünya yaşantısına talip olmaktadır.

Fazlalaştırabileceğimiz bu örneklerden de anlaşılacağı üzere; insanlarda değişen fıtri temayüller değil, bu temayüller ile kabullendikleri şeylerdir.

Tebliğde ve çocuk yetiştirilmesinde çok önemli olma­sına rağmen ne yazık ki birçok müslümanm gafil olduğu bu meseleden, şeytan ve dostlan gafil değildir. Psikoloji ve sosyoloji gibi ilimlere önem veren ve yaptıklan bütün batıl propagandalarda kendilerine göre tanımladıklan insan fıtratını muhatap alan günümüz müstekbirleri, bu fıtratla uyuşabilecek ve fıtri boşlukları doldurabilecek vesveseler vererek, dünya insanlarını sapık ve karanlık vadilere sürük-leyebilmektedirler. Nitekim batıl propagandalar ile fıtraten korkmaya meyyal olan insanlara; kanun ve müstekbir kor­kusu, açlık ve yokluk korkusu, hapis ve işkence korkusu... vs. gibi vesveseler verirlerken, bu insanlann fıtratını muha­tap almaktadırlar.

İnsanı yaratan ve insan fıtratının boşluk kabul etme­diğini, boşluğa karşı tahammülsüz olduğunu hakkıyle bilen şanı yüce Rabbimiz, İlahi vahiy iie insan fıtratını muhatap almakta ve temayüllerden meydana gelen fıtri boşluklara, başlı başına birer rahmet olan Rabbani değerleri sunmak­tadır. Evlatlarımızı, yavrularımızı ve kardeşlerimizi yetişti­ren mü'mine bacılanmızın ve genç annelerimizin bu ciddi meseleye önemle dikkat etmeleri gerekir. Dolayısıyle bü­tün mü'mine bacılanmıza, bütün mü'mine annelerimize, çocuklanmız adına yalvarır ve yakanr bir ifadeyle şöyle seslenmek istiyoruz..

Ey mü'mine annelerimiz!..

Sizler, İslam toplumunun mürebbiyeleri, bu toplumun en aziz öğretmenlerisiniz. Sizlerin terbiyesi ve kutlu öğreti­si altında yetişebilecek olan kardeşlerimiz, dava yolunda bizlerin gururu olacaktır. Bu çok önemli ve bu çok büyük görevi yerine getirirken, çocuklanmızın fıtratını lütfen gö-zönünde bulundurunuz. Temayüllerden meydana gelen fıt­ratın boşluk kabul etmediğini, sizin doldurmadığınız, mü­dahale etmediğiniz, biçimlendirmediğiniz fıtri boşluklann şeytan ve dostlannın müdahalesine maruz kalacağını, on­lar tarafından şeytani malzemelerle doldurulacağını bile* rek; tertemiz olan fıtratlara, tertemiz olan Rabbani değer­leri sununuz.

Biliniz, çok iyi biliniz ki, farkına varamayip yok kabul ettiğiniz, önemsemediği­niz, ihmal ettiğiniz bazı fıtri temayüller şeytan ve dostları­nın müdahalesine maruz kalacaktır. Yetişmekte olan yav­rumuz, evde ve yakın çevresinde dolduramadığı fıtri boşluğunu, başka çevrelerde doldurmaya çalışacaktır.

Dünyayı tanımayan, iyi ve kötü, doğru ve yalan nedir bilmeyen çocuklanmız, belli bir yaşa kadar duydukları ve gördükleri her şeyi alacaklardır. Mesela siz onlara bir ma­sal anlatırsınız. Bu size göre bir masaldır. Masalın ve yala­nın ne olduğunu bilmeyen çocuklara göre ise gerçek bir olaydır. Siz masalı anlatırken, onlar hayal dünyalannda bu masalı canlandırarak yaşarlar. Masalda verilmek istenen mesaj ne ise, o mesajı büyük bir sadakatle alırlar. Şeytan ve dostlan bu nedenle değişik masallar hazırlatmakta ve özellikle televizyonlarda gösterime koyarak, çocuklarımızın temiz, tertemiz dünyalarına girmektedirler. Rahat iş yapa­bilmek veya başlannı dinleyebilmek için çocuklannı televiz­yonun karşısına oturtan kadınlar, çocuklarının kimlik ve ki­şiliğini katleden, bilerek veya bilmeyerek onlan bencilliğe, sadistliğe, zorbalığa, ahlaksızlığa sürükleyen kadınlardır. Oysa çocuklarımıza yiyecek olarak ne verdiğimize, ne ye­dirdiğimize dikkat ettiğimiz gibi; onlara ne anlattığımıza, ne duyurduğumuza ve ne gösterdiğimize de dikkat etmeli­yiz.

Evet bunlara, bütün bunlara dikkat edebilmeliyiz ki, çocuklanmızın özlediğimiz müslümanlar olabilmeleri için, umud ve dua etmeye hakkımız olabilsin!.

Resulullah (s.a.v.)'in Kolaylaştınnız, güçleştirmeyiniz. Sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz, buyruğu, özellikle çocuk yeüşürmekle mükellef olan anne ve babaların önemle dikka­te almaları gereken bir buyruktur. Çocuklanmızı, alemlerin Rabbi oian Allah (c.c.)'a severek ve sevinerek kulluk yapan müslümanlar olarak yetiştirmemiz gerekir. Mesela akıl ba­liğ oluncaya kadar kendisiyle yeterince ilgilenilmeyen ço­cukları, akıl baliğ olduktan sonra veya daha önce "Mutlaka namaz kılın" diyerek, onları isteyerek kılmayacakları bir namaza sevketmek çözüm değildir. Böylesi baskılarla belli bir dönem namaz kılan nice çocuk, yeüşkin duruma geldi­ği zaman namazı terketmekte ve namazla ilgili bir davetle karşılaştığında "Ben yıllarca kıldığım namazın ne olduğunu biliyorum. Dolayısıyle bana namazı hiç anlatma" diyerek, namazı bilinçli olarak terkettiğini zannetmektedir!.

Oysa ne olduğunu bilmediği ve bilerek kılmadığı bir namazı terketmiştir!.

Böylesi durumlarla karşılaşmamak için çocukİanmıza "Namaz kılın" demeden önce, onların anlayış seviyesine göre İslam gerçeğini kıssa ve hikayelerle izah etmemiz, İs­lam'da namazın ne olduğunu, ne için ve nasıl kılınması ge­rektiğini yine çocuğun büyüme aşamalannı dikkate alarak ve gelişen anlayış seviyelerine göre örneklendirerek pey­derpey anlatmamız ve netice olarak namaza başlama ka­rarını belli bir süre onların tercihine bırakmamız gerekir
.

(Mehmed Alagaş -Kadının Onuru)