***
DIŞARDA
Points: 5.161, Level: 46
Level completed: 6%,
Points required for next Level: 189
Overall activity: 0%
Achievements

мιяαç gє¢єѕι нαккıη∂α !!!

Arapça'da merdiven, yukari çikmak, yükselmek anlamlarini dile getirir. Islam'da Hz. Peygamber (s.a.s)' in göge yükselerek Allah'in huzuruna kabul edilmesi olayi. Mirac olayi hicretten bir yil ya da onyedi ay önce Receb ayinin yirmi yedinci gecesi gerçeklesir. Olayin iki asamasi vardir. Birinci asamada Hz. Peygamber (s.a.s) Mescidül-Haram'dan Beytü'l-Makdis'e (Kudüs) götürülür. Kur'an'in andigi bu asama, gece yürüyüsü anlaminda isra adini alir. Ikinci asamayi ise Hz. Peygamber (s.a.s)'in Beytü'l-Makdis'ten Allah'a yükselisi olusturur. Mirac olarak anilan bu yükselme olayi Kur'an'da anilmaz, ama çok sayidaki hadis ayrintili biçimde anlatilir.
Hadislerde verilen bilgiye göre Hz. Peygamber (s.a.s), Kâbe'de Hatim'de ya da amcasinin kizi Ümmühani binti Ebi Talib'in evinde yatarken Cebrail gelip gögsünü yardi, kalbini Zemzem ile yikadiktan sonra içine iman ve hikmet doldurdu. Burak adli binege bindirilerek Beytü'l-Makdis'e getirildi. Burada Hz. Ibrahim, Hz. Musa, Hz. Isa ve diger bazi peygamberler tarafindan karsilandi. Hz. Peygamber (s.a.s) imam olarak diger peygamberlere namaz kildirdi.
Hz. Peygamber (s.a.s), Beytü'l-Makdis'te kurulan bir Mirac'la ve yaninda Cebrail oldugu halde göge yükselmeye basladi. Gögün birinci katinda Hz. Adem, ikinci katinda Hz. Isa ve Yahya, üçüncü katinda Hz. Yusuf, dördüncü katinda Hz. Idris, besinci katinda Hz. Harun, altinci katinda Hz. Musa ve yedinci katinda Hz. Ibrahim ile görüstü. Cebrail ile birlikte yükselis Sidretü'l-Münteha'ya kadar sürdü. Cebrail, "Buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarim" diyerek Sidretü'l Münteha'da kaldi. Hz. Peygamber (s.a.s) buradan itibaren Refref adli baska bir binekle yükselisini sürdürdü. Bu yükselis sirasinda Cennet ve nimetlerini, Cehennem ve azabini müsahede etti. Sonunda Allah'in huzuruna kabul edildi. Kendisine ümmetinden Allah'a sirk kosmayanlarin Cennet'e girecegi müjdelendi, Bakara suresinin son ayetleri verildi ve bes vakit namaz fari kilindi. Yeniden Refref ile Sidretü'l-Münteha'ya, oradan Burak'la Kudüs'e, oradan da Mekke'ye döndürüldü.
Hz. Peygamber (s.a.s) ertesi günü Mirac olayini anlatti. Olayi duyan müsrikler yogun bir kampanya baslatarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i suçlamaya, alaya almaya basladilar. Bu kampanya bazi müslümanlari da etkileyerek süpheye düsürdü. Olayin gerçek olup olmadigini arastirmak isteyenler Beytü'l-Makdis'e ve Mekke'ye gelmekte olan bir kervana iliskin sorular sorarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i sinadilar. Hz. Peygamber (s.a.s)'in verdigi bilgilerin dogrulugu müslümanlari süpheden kurtardiysa da müsriklerin inatlarini kirmaya yetmedi. Mirac olayi inatlarini ve düsmanliklarini artirarak onlar için bir fitne nedeni oldu. Bu olay karsisindaki tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekr, Hz. Peygamber (s.a.s)'ce "Siddîk" lakabiyla onurlandirildi. Hz. Ebu Bekir olayi kendisine anlatarak hala inanmaya devam edip etmeyecegini soran müsriklere "O söylüyorsa süphesiz dogrudur" cevabini vermisti.
Ahad hadislere dayansa da Mirac olayinin gerçekliginde tüm müslümanlar birlesmislerdir. Ancak olayin gerçeklesme biçimi Islam bilginleri arasinda görüs ayriliklarina neden olmustur. Buna göre Ibn Abbas'in da içinde bulundugu bazi bilginlere göre Mirac olayi uykuda gerçeklesmistir. Bilginlerin büyük çogunluguna göre ise uyku durumunda ve rüyada degil, uyanik iken gerçeklesmistir. Fakat bu görüsü savunanlar da Mirac'in yalniz ruhla mi, yoksa hem ruh, hem de bedenle mi oldugu konusunda ikiye ayrilmislardir. Sonraki Kelamcilarin büyük çogunluguna göre mirac olayi uyanikken hem ruh, hem de bedenle gerçeklesmistir. Içlerinde Hz. Aise'nin de bulundugu bazi bilginlerle mutasavviflarin büyük çogunluguna göre ise uyanik durumda iken ama yalniz ruhla gerçeklesmistir
Mirac günü peygamber efendimiz (S.A.V) hediye olarak üç sey verilmisti: Bunlar; Bes Vakit Namaz, Bakara Suresinin Son Ayetleri, Ve Sirk Kosmamak sarti ile ''LA ILAHE ILLALLAH ''diyen her Müslümanin cennete girebilecegi müjdesi.
Kaynak: Islam tarihi:say:596

Mirac olayı Resulullah (s.a.s.)'ın Kur'an-ı Kerim'den sonra en büyük mucizesidir. Mirac aynı zamanda Yüce Allah'ın son peygamberi Hz. Muhammed (a.s.)'e özel bir lütfu ve ihsanıdır. Resulullah (a.s.)'ın böyle bir lütfa mazhar olması onun Yüce Allah katında ne kadar büyük bir dereceye sahip olduğunu göstermektedir. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'inde bu olaydan şu şekilde söz ediyor: "Kulunu, kendisine birtakım ayetlerimizi göstermemiz için bir gece Mescidi Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa'ya yürütenin şanı pek yücedir. Şüphesiz o duyandır, görendir." (İsra, 17/1) Yüce Allah, Necm suresinde de şöyle buyuruyor: "Şimdi siz onun gördüğü üzerinde kendisiyle tartışıyor musunuz? Andolsun ki, o onu bir başka kez daha inişte gördü. Sidretu'l-Munteha'nın yanında. Barınma (Me'va) cenneti onun yanındadır. O zaman (o gördüğünde) Sidre'yi kaplayan kaplıyordu. Göz kaymadı ve (sınırı) aşmadı da. Andolsun ki o Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü." (Necm, 53/12-18) Müfessirlerin bildirdiğine göre bu âyetlerde sözü edilen olay da mirac olayıdır.
İsrâ ve mirac olayı Yüce Allah'ın sevgili peygamberine bir mükâfatı ve ilâhi bir mucizesidir. Resulullah (s.a.s.) Mekke'de insanlara hakkı tebliğ etmesinden dolayı müşrikler tarafından çeşitli eziyetlere maruz bırakılmış, Ebu Tâlib Vadisi'nde ablukaya alınmış, üç yıl süren bu abluka dolayısıyla açlık ve mahrumiyet içinde kalmış, ardından amcası Ebu Tâlib'i, kısa süre sonra da değerli hanımı, mü'minlerin annesi Hz. Hatice (r.a.)'yı kaybetmiş ve birbiri ardından gelen bu olaylar dolayısıyla çok üzülmüştü. İşte bütün bu sıkıntılardan sonra dost dostunu mükâfatlandırdı ve onu kendi katına yükseltti. Onu kendisine yaklaştırdı. Üzerine, çektiği bütün sıkıntıları, içine düştüğü üzüntüleri, zorlukları ve yorgunlukları, hatta kendisine vahyedilenleri tebliğ ederken ve davetini yayarken karşılaşabileceği zorlukları unutturacak hoşnutluk hulleleri giydirdi.
Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'in isrâ ve mirac gecesinde karşılaştığı manzaralar, gördüğü âyetler ve kendisine karşı yapılan muamele onun Allah katında ne büyük bir değere sahip olduğunu ortaya koydu. Bu itibarla isrâ ve mirac olayı çok değişik boyutları olan büyük bir mucizedir ve bu mucize peygamberler içinde sadece son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'e özeldir.
Bütün her şeyi maddi alemin kanunlarına göre izah etmeye kalkışan ve Yüce Yaratıcı'nın her şeyin üstündeki ilâhi gücünü anlayamayan bazı kimseler mirac olayını kavramakta güçlük çekebilirler. Ama iman ferasetiyle ve hakka teslimiyetin kazandırdığı geniş görüşlülükle düşünebilenler için bu büyük mucizeyi kabul etmek zor değildir.
Yüce Allah, isra ve mirac olayıyla ilgili âyeti kerimesinde Mescidi Aksa'dan: "Çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa" diye söz ederek bu mescidin kendi katındaki fazilet ve kudsiyetine işaret etmektedir. Bu ifade aynı zamanda onun etrafındaki toprakların kutsallığını, oraların Yüce Allah tarafından mübarek kılınmış topraklar olduğunu göstermektedir. Evet Müslümanların ilk kıblesi ve haram mescidlerin üçüncüsü olan Mescidi Aksa'yı bağrında barındıran bu topraklar Allah tarafından mübârek kılınmıştır. Çünkü bu kutsal topraklar peygamberlerin yurtlarıdır. Buralarda onlara vahiy inmiştir. Hepsinden de önemlisi bu topraklar son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'e özel isrâ ve mirac mucizesine şâhid olmuştur.
Kaynak: Islam tarihi:say:598

Büyük düşünür ve ilim adamı Seyyid Kutub mirac olayı hakkında şunları söylüyor: "İlâhi gücün ve peygamberlik mertebesinin ne demek olduğunu biraz idrâk edebilenler bu olayda bir gariplik görmezler. İnsanoğlunun sahip olduğu güç sınırlıdır... Ama insanoğlu için zor, kolay veya imkânsız görünen şeylerin hepsi ilâhi gücün önünde eşittir. Hepsi aynı kolaylıkla gerçekleştirilir."
İnsanın miracı anlayabilmesi için önce kendi nefsinde imâni bir yükselişi gerçekleştirmesi gerekir. Bunu gerçekleştirdiği zaman elde edeceği feraset ve basiret onun kâinata bakarak ilâhi gücü anlamasına ve bu güce sahip olan yüce yaratıcının vahiyle desteklediği bir insanın asla yalan söyleyemeyeceğini kavramasına yardımcı olur. Bakın Hz. Ebu Bekir (r.a.) kendisine Resulullah (s.a.s.)'ın bir önceki gece göklere yükseltildiğini söylediği haber verilince ne diyor: "Bunu eğer o haber veriyorsa elbette doğrudur. Sizin hayret ettiğiniz de bir şey mi? Gündüzün veya gecenin bir anı içinde tâ göklerden kendisine vahiy geldiğini bana haber veriyor da ben yine inanıyorum. Tereddüt etmiyorum."
Evet. Hz. Ebu Bekir (r.a.) Resulullah (s.a.s.)'in vahiy ve mirac konusunda bildirdiklerinin doğruluğundan şüphe etmiyordu. Çünkü o kendi nefsinde imân miracını gerçekleştirmişti. Kendi nefsinde iman miracı gerçekleştirenin önünden artık şüphe ve tereddüt engeli kalkıyor. Ama nefsinde bu miracı gerçekleştiremeyen kimsenin zihni madde dünyasına takılı kalacağından aynı teslimiyeti, aynı feraseti gösteremeyecektir.
Müslümanın isra ve mirac olayından çıkaracağı pek çok ibret vardır. Her şeyden önce Allah Resulü (s.a.s.) kendisine gösterilen gerçekleri: "Acaba insanlar akla yatkın bulurlar mı? Kabul ederler mi?" gibi tereddütlere kapılarak insanlara açıklamazlık etmemiştir. Miraca yükseltildiği gecenin sabahında başından geçenleri insanlara anlatmıştır. İnsanlar akla yatkın bulsalar da bulmasalar da gerçek her zaman gerçektir. Eğer bilinmesi gerekiyorsa, bir sır değilse ve açıklanması maslahata aykırı değilse mutlaka açıklanmalıdır.
Mirac kelime olarak "yükselme, yücelme" anlamına gelir. Mü'minin de imanıyla yücelmesi, yüksek mertebelere ulaşması onun için bir miracdır. İslâm'ın insana kazandırdığı ahlâki ve imâni değerlerle donanmak, İslâm'ın güzelliklerini kendinde toplayabilmek mü'min için bir miracdır.
Miracla ilgili hadisi şerifte Cebrail (a.s.)'ın Resulullah (s.a.s.)'a gelerek yolculuk öncesinde onun göğsünü yarıp kalbini çıkardığı ve onu iman ve hikmetle yıkadığı bildirilmektedir. Demek ki miraca önce kalple hazırlanmak gerekiyor. Yüce makamlara ulaşmak isteyen bir mü'minin de kalbini iman ve hikmet sırlarına aykırı kirlerden arındırması, temizlemesi gerekir. Özellikle değişik sapık ideolojilerin her tarafı kuşattığı günümüzde kalbimizi bu sapık ideolojilerin ve fikri saplantıların kirlerinden temizlemeden gerçek anlamda bir yükseliş gerçekleştirmemiz mümkün değildir.
O halde hayatımızda bir mirac yolculuğuna başlamak istiyorsak önce göğsümüzü yarıp kalbimizi çıkarmalı ve onu iman ve hikmet nurlarıyla yıkamalıyız. Ama iş bununla bitmiyor. Çünkü yolculuk bundan sonra başlıyor. Mü'min İslâm'ın güzelliklerinden birini hayatına geçirdiğinde bu kutlu mirac yolculuğunda bir adım atmış, bir derece yükselmiş olur. Bu yolculukta "iki günü birbirine eşit olan zarardadır" ilkesine göre hareket ederek sürekli yücelmek, sürekli ilerlemek gerekiyor.
Allah Resulü (s.a.s.) bir hadisi şerifinde: "Namaz mü'minin miracıdır" diye buyuruyor. Ancak namazın gerçekten bir mirac olabilmesi için mü'minin adeta Allah'ı görüyormuşçasına O'na ibadet etmesi gerekir. Nitekim Resulullah (s.a.s.) bu hususa da bir başka hadisi şerifinde şöyle işaret ediyor: "İhsân, Allah'a adeta O'nu görüyormuşçasına ibadet etmendir. Sen her ne kadar O'nu görmüyorsan da O seni görüyor." İşte bu ruh ve hisle kılınan namaz gerçekten mü'min için bir mirac olur. O zaman mü'min günde beş kere miraca yani Allah'ın katına yükselme mutluluğuna erişir. Günde beş kere miraca yükselebilen mü'minden de iyilikten başka bir şey beklenmez.
Kendi hayatlarında mirac gerçekleştirebilenler, isra ve mirac ruhunu bir hayat şuuru edinebilenler "iman kardeşliği"nin getirdiği sorumluluğun da farkındadırlar. Çünkü onlar hayatlarındaki mirac yolculuğu esnasında Allah Resulü (s.a.s.)'in: "Mü'minlerin, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet etmede ve birbirlerine acımadaki örnekleri adeta bir beden örneğidir. Onun bir organı rahatsız olduğunda diğer organları da uykusuzluk ve ateşle ona katılır" meâlindeki hadisi şerifinde ortaya konan prensibi de gönüllerine nakşetmişlerdir.
Kaynak: Islam tarihi:say:599