***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


Osmanlıdan hikayeler
PREVEZE DENİZ SAVAŞI
ve BARBAROS HAYRETTİN PAsA
Andrea Dorya yaptigy hesaplamalarin sonunda görüyor ki; o mevsimde kendisi rüzgari arkadan alacak, mutlaka Osmanli donanmasini perisan edecek. Andrea Dorya'nyin gemileri Osmanli'nin 3 kati. Askeri de bununla paralel olarak gene 3 kati; ama Andrea Dorya sinirli, Andrea Dorya zaferden emin degil, huzursuz.
Osmanli'yi tanymayanlar ona diyorlar ki;
-Neden bu kadar huzursuzsun? Onlarin 3 kati askerin var. Rüzgari da arkadan alacagin kesin. Gemilerin de yüksek bordali. Onlari duman edersin.
Andrea Dorya ;
-Beni düsündüren bir husus var. Onlar Osmanli, ölüme kosuyorlar, bunu anlayamiyorum. sehit olmak diye bir seyden bahsediyorlar. Herkes savasta ölmeye kosuyor. Bizim aramizda böyle insanlar yok.
Savas basliyor. Sabahleyin rüzgari arkadan alan Andrea Dorya'nin donanmasi, Osmanli donanmasini perisan ediyor. Çok sehit veriyoruz; ama ögleden sonra hersey degisiyor. Bu sefer Osmanli donanmasi rüzgari arkadan almaya basliyor ve ortalik kararana kadar Andrea Dorya'nin isi bitiriliyor. Osmanli donanmasi galip geliyor. Acaba Osmanli nasil galip gelmisti biliyor musunuz?
Barbaros Hayrettin Pasa sabaha kadar uyumamyis ve Allahû Tealâ'ya, Allah'in bir evliyasi olarak demis ki: "Ya Rabbi! Ben i'lah-i kelimetullah için savas veriyorum. sansim artsin diye, onlaryi öldüreyim diye, onlara hakim olayim diye degil. Onlara adalet götüreyim diye savas veriyorum. Böyle olup olmadigini sen benden daha iyi bilirsin. Eger öyle desilse benim emanetimi al, öyleysem bana yardim et."
Allahû Tealâ Barbaros Hayrettin Pasa'ya buyurdu ki: "Gemilerin bordasina 'Allah rüzgarlari diledigi zaman baska istikametlerden estirir' âyetini yaz.".
Bütün donanma gemilerine, bütün donanmaya yazildi. O gece safak sökmeden evvel, savas baslamadan evvel bütün donanmaya yazildi. "Allah rüzgarlari diledigi zaman baska istikametlerden estirir." Öglene kadar tabiat hükmünü inzal etti. Andrea Dorya'nin donanmasi rüzgari arkadan aldi, saldirisinyi tamamladi ve çok sehit verdik. Çok insan Allah'in yaninda en mümtaz yerini aldi sehit olarak; ama öglenden sonra Allahû Tealâ Barbaros Hayrettin Pasa'ya verdigi sözü tuttu ve rüzgar Osmanli donanmasinin arkasindan gelmeye basladi. Bunun neticesi de Osmanli'nin zaferi kazanmasiydi.
SULTAN 2. MURAD'IN HAK ANLAYIŞI
Nihayet ordu yeni bir sefere çikmistir. ilk konaklama yerine geldiklerinde, bir yahudi, Sultan ikinci MURAD'in atinin dizginine yapisir:
Yahudi: Bir maruzatim var Padisahim, müsaade buyurun, anlatayim?
Sultan ikinci MURAD : Elbette! Buyurun, nedir maruzatiniz ?
Yahudi: Askerleriniz benim bahçemden elma yediler ve degeri olan altini ödemediler!
Sultan ikinci MURAD : Benim askerlerimin hepsi, kul hakki konusunda ne kadar ince hesap yapmalari gerektisini bilirler. Bu dedigin nasil olabilir? Bir yanlislik olmali!
Yahudi: Hakikat budur padisahim. Askerleriniz bahçemden alip yedikleri elmalarin bedelini ödemediler!
Sultan ikinci MURAD : (Askerlere döner
Bezirgânin söylediklerini duydunuz. Bu dedigi dogru mudur?
Askerler ses çikarmaz.
Sultan ikinci MURAD : Sizler, benim kul hakkina ne kadar deger verdigimi bilmez misiniz? Beni ne kadar mahcup ettiniz, bunu kim yaptiysa hemen söylesin!
Askerlerden biri: Ben yaptim Efendimiz! (Diyerek öne atilir.)
Sultan ikinci MURAD : Peki ama nasil? Kul hakkinin önemini bile bile böyle bir seyi nasil yaparsin?
Askerlerden biri: Padisahim, benim yedigim elma yerdeydi ve çürüktü. Çürük bir elmanin para edecegini düsünemedim; nitekim iki arkadasim da oradaydi, onlar agaçtan elma kopardilar ve parasini da bahçeye attilar, isterseniz sorun. Biz asla kul hakkina el uzatmayiz.
Sultan ikinci MURAD : (Bezirgâna sorar
Askerlerimin söyledikleri dogru mudur?
Yahudi: Evet, o ikisinin kopardigi elmalarin bedelini aldim.
Sultan ikinci MURAD : Peki, öyleyse istedigin nedir?
Yahudi: Diger askerinizin yerden aldigi elmanin bedelini de isterim.
Sultan ikinci MURAD : Peki, o çürük elma için ne istersin?
Yahudi: Bir kese altin isterim.
Padisahin yanindaki vezir itiraz eder:
Vezir: Ama Padisahimiz Efendimiz, bir çürük elmaya bir kese altin verilir mi?
Sultan ikinci MURAD: Hakk sahibi bezirgândir. Elmanin sahibi olan o, ne derse onu vermekle mükellefiz. Allah'in indinde kul hakki ne kadar önemlidir bilmez misiniz? iste hakkin olan bir kese altin!
Bezirgân, Padisah'in adaletinden, kul hakkina verdisi önemden son derece etkilenmistir. Kendisine uzatilan keseyi eliyle iter:
Yahudi: Ne olur beni de araniza alin. Ben de sizin gibi düsünen, sizin gibi yasayan biri olayim.
iste Osmanli! iste Osmanli'nin hak anlayisi! Osmanli askeri böyle yetistiriliyordu.
FATİH SULTAN MEHMED MAHKEMEDE
İste, Fatih Sultan Mehmet, iste İstanbul'da bir Rum;
Fatih Sultan Mehmet talepte bulunuyor, diyor ki:
"Orada cami yapacagim, arazini bana satmani istiyorum."
Biliyorsunuz her arazinin bir rayiç bedeli vardir; yani o çevrede o arazinin ne kadar para ettigi asagi yukari herkes tarafindan bilinir. Alt hududu bir de üst hududu vardir. Fatih Sultan Mehmet, üst hududun iki katini veriyor; ama Rum vermemekle israr ediyor. Cami kurulmasina gönlü razi olmuyor. Bir Hiristiyan; bu da onun kabahati degil, içinden gelen sey öyle. Hak sahibi vermezse vermez; ama Fatih Sultan Mehmet'in de kizmis kafasi.
"O kadar fazla para verdigim halde, bu adam vermiyor; demek ki bunu inadindan yapiyor; nefsani davranis bu. Ben cami yapacagim, benimki nefsani desil ruhani" diyor.
Aliyor adamin arsasini, bastiriyor; camiyi yapiyor.
Adam perisan. Adami üzgün gören biri:
"Ya bu kadar üzüntünün sebebi ne?"
Anlatiyor adam derdini "iste" diyor. "Yapabilecegim bir sey yok ki! Bunu yapan Padisah; daha ötesi yok, onun üstünde kimse yok. O bana bunu yaptigina göre her sey bitti". diyor.
Bizim Osmanli diyor ki: "Her sey bitmedi, bu memlekette kadilar vardir. Gidersin kadiya, adaletsizlisi anlatirsin. Padisah da olsa o hesabi görür".
"Yani" diyor "ne demek istiyorsun?" (Adam hiç inanamiyor bir defa söylenenlere.) Adamcagiz hiç inanamiyor; ama "Hadi gideyim mahkemeye, ben müracaat edeyim." diyor. Kadiya müracaat ediyor.
Gerçekten de Fatih Sultan Mehmet mahkemeye gelince, adamin gözleri hayretten açiliyor. Fatih Sultan Mehmet ayakta; Kadi Efendi oturuyor ve mahkeme basliyor. Fatih Sultan Mehmet'in, adamin arsasini zorla iktisab etmekten elinin kesilmesi konusunda bir karara variliyor. Fatih Sultan Mehmet'in eli kesilecek. Ama Osmanli adaletinde, bir müessese daha var; eser bir seyin bedeli ödenirse ve alacakli taraf, hak sahibi taraf bunu kabul ederse, o ceza düser. Bu kanun geresince teklifte bulunuluyor.
Deniyor ki: "Bunun bedeli su kadar altin, bu kadar altina karsilik, onun elinin kesilmesinden vazgeçiyorsan,, Padisah ödemese bile, onu sana beyt'ül mal öder. Razi misin?"
Rum, saskin saskinPadisah'a bakiyor , inanamiyor, sonra "Tabi raziyim. Razi olmaz miyim? O padisah" diyor.
Adam razi olduktan sonra, Fatih Sultan Mehmet diyor ki :
"Benden beyt'ül mal'in talebi 200 altin; ama ben 2000 altin verecegim ve her gün de bir altin daha ödenmesini istiyorum. Senenin 365 günü, her gün bir altin ödenecek bu zata."
Ve mahkeme biter bitmez kadi yerinden kalkiyor, Fatih Sultan Mehmet'in ayaklarinin yanina gelip diz çöküyor,
"Padisahim su ana kadar ben, Allah'i temsil ediyordum, ben oturuyordum siz ayaktaydiniz. Çünkü siz maznun mevkiindeydiniz. Allah'i temsil eden siz degildiniz. Adaleti veya adaletsizlisi temsil ettiginiz mahkemenin sonunda belli olacakti. Ben Allah'i temsil ediyordum; adaletin sahibi bendim o sirada. simdi benim görevim bitti. simdi bana, sana tâbî olan, senin imparatorlugunun bir kadisi olarak el etek öpmek düser" diyor. Padisahin etegini öpüyor ve ondan sonra padisah oturuyor, ötekiler disari çikiyorlar.
KÂNÛNİ SULTAN SÜLEYMÂN HAN
ve YAHYÂ EFENDİ MENKIBESİ
Kânûnî Sultan Süleymân Han, Yahyâ Efendi'nin bir evliya mürsid oldugunu, Hizir Aleyhisselâm ile görüstügünü bilir, kendisini de görüstürmesini istermis.
Bir gün Yahyâ Efendi ve Kânûnî, kayikla Bogaz'da gezmeye çikmislar. Yahyâ Efendi yaninda bir ahbâbi ile gelip kayiga binmis. Birlikte giderlerken, Yahyâ Efendi'nin ahbâbi, devamli Kânûnî'nin parmagindaki çok kiymetli bir yüzüge bakiyormus. Kânûnî bu hâli fark edince, parmagindaki yüzügü çikarip; "Buyurun, daha yakindan iyice bakip inceleyebilirsiniz" diye uzatmis. O zât yüzügü alip, evirip çevirdikten sonra, denize ativermis. Yahyâ Efendi hâriç, kayikta bulunanlar çok hayret etmisler. Bir müddet gittikten sonra, o zât inmek istedigini bildirince, kayik kiyiya yanasmis. O zât inecegi sirada denizden bir avuç su alip Sultân'a uzatmis. Avucundaki suda, biraz önce denize attigi yüzük varmis. Yahyâ Efendi hâriç, kayikta bulunan herkes yine çok hayrete düsmüsler. Kânûnî elini uzatip yüzügü alinca, adam birdenbire gözden kayboluvermis. Kânûnî, Yahyâ Efendi'ye dönerek; "Agabey, neler oluyor?" diye sormus; "O gördügünüz Hizir Aleyhisselâm idi" cevâbini vermis Yahyâ Efendi. Kânûnî bunun üzerine; "Bizi niye tanistirmadiniz?" diye sorunca, Yahyâ Efendi söyle cevap vermis; "O kendini tanitti; ama siz tanimakta geç kaldiniz" .
KARDEŞİM SİFTAHINI YAPMADI
İstanbulda Kapaliçarsi'nin yaninda alelade bir dükkan... Sabah namazin kyilan bir adam dükkana girerek
raftaki bir mali gösteriyor: "sunu istiyorum" diyor.
Ama dükkanin sahibi diyor ki;
" Satilik degil."
Adam diyor ki:
"Yaa kardesim dükkanini açmissin, bunu rafa koymussun, ben de gelmisim, buna ihytiyacim var. Sana parani veriyorum, bu mali ver diyorum, neden vermiyorsun?"
Neden vermedigimi söyleyeyim diyor adam:
- Bak, su karsida bir dükkan var ya!
- Var
- O dükkana gidersen, bu malin ayni orda da var. Ondan al.
Adam diyor "Hayir" .
- Buradan almak istiyorum, neden oradan alacakmisim?
- Çünkü ben siftahimi yaptim; ama o kardesim daha siftahini yapmadi.
Adam bunun üzerine lazim geleni yapmis. Gitmis öteki dükkandan alacagini almis. Yabanci olan bir kisi, Osmanli'nin bu standartlarina sasirmis. simdi düsünün zamanimizda bir adam müsterisi gelmis, ona diyecek ki; "Ben sana satmiyorum hadi git öteki dükkana".. .
Köprülerin altindan ne kadar çok sular geçmis hissedebiliyor musunuz?