etmek ehl-i imana vacip iken-kendimi misal alarak derim ki-beni herşeyden ve temastan ve yardımcılardan menetmekle beraber, aleyhimizde olanlar bütün kuvvetleriyle arkadaşlarımın kuvve-i maneviyelerini kırmak ve benden ve Risale-i Nur’dan soğutmak ve benim gibi ihtiyar, hasta, zaif, garip, kimsesiz, biçareye binler adamın göreceği vazifeyi başına yüklemek ve bu tecrid ve tazyiklerde-maddi bir hastalık nevinde-insanlarla temas ve ihtilattan çekilmeye mecbur olmak, hem o derece tesirli bir tarzda halkları ürküttürmekle kuvve-i maneviyeyi kırmak cihetleriyle ve sebepleriyle ihtiyarım haricinde ve bütün o manilere karşı Risale-i Nur Şakirdlerinin kuvve-i maneviyelerinin takviyesine medar ikramat-ı İlahiyeyi beyan ederek Risale-i Nur etrafında manevi bir tahşidat yaptırmak ve Risale-i Nur, kendi kendine, tek başıyla başkalarına muhtaç olmayarak bir ordu kadar kuvvetli olduğunu göstermek hikmetiyle, bu çeşit şeyler bana yazdırılmış. Yoksa, haşa, kendimizi satmak ve beğendirmek ve temeddüh etmek ve hodfüruşluk etmek ise, Risale-i Nurun ehemmiyetli bir esası olan ihlas sırrını bozmaktır. İnşaallah, Risale-i Nur, kendi kendine, hem kendini müdafaa ettiği, hem kıymetini tam gösterdiği gibi, bizi de manen müdafaa edip kusurlarımızı affettirmeye vesile olacaktır.
Umum kardeşlerimin ve hemşirelerimin, hassaten duaları makbul mübarek masumlar taifesi ve muhterem ihtiyarlar cemaatinden herbirerlerine binler selam ve dua ederek Ramazan-ı Şeriflerini tebrik ederiz, dualarını rica ederiz.
Hasta Kardeşiniz
Said Nursi

RİSALE-İ NURUN MAKBULİYETİNE İMZA BASAN VE GAYBİ İŞARETLERLE ONDAN HABER VEREN SEKİZ PARÇADAN BİRİNCİ PARÇADIR.
Aynı meseleye bu birinci risalede yirmi dokuz işaret var. Sair parçalarla beraber bine yakın işaretler, remizler, imalar, emareler; aynı meseleye, aynı davaya ittifakla bakmaları, sarahat derecesindedir. Vahdet-i mesele cihetiyle, o emareler birbirine kuvvet verir, teyid eder. O sekizden üç tanesi, İmam-ı Alinin (r.a.) üç keramet-i gaybiyesiyle Risale-i Nurdan haber vermiş. Bu sekiz parçayı Ankara ehl-i vukufu tetkik etmiş, itiraz etmemişler. Yalnız demişler: "Bu yazılmamalı idi. Keramet sahibi kerametini yazamaz." Ben de onlara cevap verdim ki: "Bu benim değil, Risale-i Nur’un kerametidir. Risale-i Nur ise, Kur’an’ın malıdır ve tefsiridir" dedim. Onlar sustular. Demek kabul ettiler. Gerçi bu çeşit ikramlar yazılmasaydı daha münasip olurdu. Fakat bu kadar hadsiz muarızlar ve çok kuvvetli ve kesretli düşmanlar karşısında az ve zaif olan bizlere, kuvve-i maneviye ve gaybi imdat ve