ONYEDİNCİ LEMANIN ONİKİNCİ NOTASINDAKİ MÜELLİFİN HAZİN MÜNACATI

ONİKİNCİ NOTA: Ey bu notaları dinliyen dostlarım ! Biliniz ki; ben hilaf-ı adet olarak, gizlemesi lazım gelen Rabbime karşı kalbimin tazarru ve niyaz ve münacatını bazen yazdığımın sebebi; ölüm, dilimi susturduğu zamanlarda, dilime bedel kitabımın söylemesinin kabulünü Rahmet-i İlahiyyeden rica etmektir.
Evet kısa bir ömürde, hadsiz günahlarıma keffaret olacak, muvakkat lisanımın tevbe ve nedametleri kafi gelmiyor. Sabit ve bir derece daim olan kitabın lisanı daha ziyade o işe yarar. İşte önüç sene (Haşiye) evvel, dağdağalı bir fırtına-i ruhiye neticesinde, Eski Saidin gülmeleri, yeni Saidin ağlamalarına inkılab edeceği hengamda; gençliğin gaflet uykusundan ihtiyarlık sabahiyle uyandığım bir anda, şu münacat ve niyaz, arabi yazılmıştır. Bir kısmının Türkçe meali şudur ki:
Ey Rabb-ı Rahimim! ve ey Hâlık-ı Kerimim ! Benim su-i ihtiyarımla ömrüm ve gençliğim zâyi' olup gitti. Ve o ömür ve gençliğin meyvelerinden elimde kalan, elem verici günahlar, zillet verici elemler, dalalet verici vesveseler kalmıştır. Ve bu ağır yük ve hastalıklı kalb ve hacaletli yüzümle kabre yakınlaşıyorum. Bilmüşahade göre göre gayet sür'atle, sağa ve sola inhiraf etmiyerek, ihtiyarsız bir tarzda vefat eden ahbab ve akran ve akaribim gibi kabir kapısına yanaşıyorum. O kabir, bu dar-ı faniden, firak-ı ebedi ile ebedül-abad yolunda kurulmuş, açılmış evvelki menzil ve birinci kapıdır.
Ve bu bağlandığım ve meftun olduğum şu dar-ı dünya da kat'i bir yakin ile anladım ki; hâliktir gider ve fanidir, ölür. Ve bilmüşahede içinde ki mevcudat dahi, birbiri arkasından kafile kafile göçüp gider, kaybolur. Hususan benim gibi nefs-i emmareyi taşıyanlara şu dünya çok gaddardır, mekkardır. Bir lezzet verse, bin elem takar çektirir. Bir üzüm yedirse yüz tokat vurur.
Ey Rabb-ı Rahimim ! Ve ey Halık-ı Kerimim ! كُلُّاَتٍقَرِيبٍ sırrıyla ben şimdiden görüyorum ki;yakın bir zamanda ben kefenimi giydim; tabutuma bindim; dostlarımla veda eyledim. Kabrime teveccüh edip gider
Sh:»(S.N: 153)
ken, senin dergah-ı rahmetinde, cenazemin lisan-ı haliyle, ruhumun lisan-ı kaliyle bağırarak derim:
" El aman el-aman! Ya hannan!
Ya Mennân! " Beni günahlarımın hacaletinden kurtar!
İşte kabrimin başına ulaştım; boynuma kefenimi takıp kabrimin başında uzanan cismimin üzerine durdum. Başımı dergah-ı Rahmetine kaldırıp bütün kuvvetimle feryad edip nida ediyorum:
El-amân el-amân ! Ya Hannan! Ya Mennan!" Beni günahlarımın ağır yüklerinden halas eyle! İşte kabrime girdim; kefenime sarıldım. Teşyi'ciler beni bırakıp gittiler. Senin afv ü rahmetini intizar ediyorum.. Ve bilmüşahede gördüm ki: Senden başka melce' ve mence' yok. Günahların çirkin yüzünden ve ma'siyetin vahşi şeklinden ve o mekanın darlığından bütün kuvvetimle nida edip;
" El-aman el-aman ! Ya Rahman ! Ya Hannan! Ya Mennan! Ya Deyyan ! Beni çirkin günahlarımın arkadaşlıklarından kurtar; yerimi genişlettir.
İlahi! Senin rahmetin melceimdir ve Rahmeten-lil-Alemin olan Habibin, senin rahmetine yetişmek için vesilemdir. Senden şekva değil, belki nefsimi ve halimi sana şekva ediyorum.
Ey Halık-ı kerimim ve ey Rabb-ı Ralimim! Senin Said ismindeki mahlukun ve masnuun ve abdin; hem asi, hem aciz, hem gafil, hem cahil, hem alil, hem zelil, hem müsi", hem müsin, hem şaki, hem seyyidinden kaçmış bir köle olduğu halde, kırk sene sonra nedamet edip senin dergahına avdet etmek istiyor. Senin rahmetine iltica ediyor... Hadsiz günah ve hatiatlarını itiraf ediyor... Evham ve türlü türlü illetlerle mübtela olmuş. Sana tazarru ve niyaz eder. Eğer Kemal-i rahmetinle onu kabul etsen, mağfiret edip rahmet etsen, zaten o senin şanındır. Çünki Erhamürrahiminsin. Eğer kabul etmezsen, senin kapından başka hangi kapıya gideyim ? Hangi kapı var? Senden başka Rab yok ki; dergahına gidilsin. Senden başka hak Mabud yoktur ki , ona iltica edilsin!...
_______________
Hâşiye: Şimdi kırksene oldu.

لآاِلَهَ اِلاَّ اَنْتَ وَحْدَكَ لاَشَرِيكَ لَكَ اَخِرُ الْكَلاَمِ فِي الدُّنْيَا اَوَّلَ الْكَلاَمِ فِي اْلاَخِرَةِ وَفِي الْقَبْرِ اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلَهَ اِلاَّاللَّه