Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)
22- ÇEŞİTLİ DUALAR VE ZİKİRLER.. 2
Sevinçli Bir Haberle Müjdelenen Kimsenin Allah Tealâ'ya Hamd Ve Sena Etmesi Müstahabdır2
Horoz Ötmesini, Merkeb Anırmasını, Köpek Havlamasını İşitenin Okuyacağı Dualar. 3
Yangın Görünce Okunacak Dualar. 3
Toplantıdan Kalkarken Okunacak Dualar. 3
Bir Toplum İçinde Oturan Kimsenin Hemkendine Hem De Beraberinde Bulunanlara Edeceği Dualar4
Allah'ı Anmadan Önce Meclisten Kalkmanın Mekruhluğu. 4
Yolda Zikir Etmek. 5
Öfkelenince Okunacak Dualar. 5
İnsanın Sevdiği Kimseye Onu Sevdiğini Bildirmesinin Müstahablığı6
Bir Hastalığa Yahut Başka Bir Musibete Tutulanı Görünce Okunacak Dualar. 7
Kendisinin Veya Bir Sevdiğinin Halindensorulanın Allah'a Hamd Etmesinin Ve İyiliğini İfâde Edecek7
Cevap Vermesinin Müstehaplığı7
Çarşıya Girince Okunacak Dualar. 8
Sünnet Üzere Evlenene Yahut Satın Alana Yahut Şeriatın Güzel Saydığı Bir İşi Yapana: "İsabet Ettin"8
Yahut 'Güzel Yaptın" Yahut Bunun Benzeri Söz Söylemenin Müstahablığı8
Aynaya Bakınca Okunacak Dualar. 9
Kan Aldıranın Okuyacağı Duâ. 9
Kulağı Çınlayanın Okuyacağı Duâ. 9
Ayağı Uyuşup Tutulanın Okuyacağı Duâ. 10
Müslümanlara Veya Yalnız Kendisine Zulüm Yapana Beddua Etmenin Caizliği10
Bidat Ve Masiyet Ehlinden Uzak Kalmak. 11
Kötü Bir Şeyi Gidermeye Başlayınca Okunacak Dua. 12
İnsanın Dilinde Kötü İfade Olursa Ne Okur. 12
İnsanın Hayvanı Tökezleyince Okunacak Duâ. 12
Vali Ölünce Beldenin Büyüğünün İnsanları Teskinedecek Şekilde Onlara Hitab Etmesi, Öğüt13
Vermesi,Sabır Tavsiye Edip Bulundukları Hâl Üzerekalmalarını Söylemesinin Müstahablığı13
Kendisine Yahut İnsanlara Yahutinsanların Bir Kısmına İyilik Edene Bundan Ötürü Duâ Etmek Ve Bu13
İşe Onu Teşviketmek. 13
Kendisine Hediye Verilen Kimse, Hediye Verene Duâedince Hediye Verenin De Ona Duâ Etmesinin14
Mustahablığı14
Kendisine Bir Hediye Verilen Kimsenin Meşru Bir Manadan Dolayı Hediyeyi Geri Çevirip Özür Dilemesi14
Müstahabdır Bu Da Hakim Yahut Vali Olduğu İçin Yahut Hediyede Haram Şübhesi Olduğu İçin Yahut14
Bundan Başka Bir Özür İçin Yapılır.14
Kendinden Bir Engeli Giderene Okunacak Duâ. 15
Meyvanın Turfandasını Görünce Okunacak Dualar. 15
İnsanlara Va'z Etmede Ve İlim Öğretmede Ölçülü Olmanın Müstahablığı15
İyi İşe Delâlet Ve Ona Teşvik Etmenin Fazileti16
Kendisine Sorulan Bir İlmi Bilmeyip De Onu Başka Bir Kimsenin Bildiğini Bilenin Ona Delalette16
Bulunması16
Allah'ın Hükmüne Davet Edilenin Okuyacakları17
Cahillerden Yüz Çevirmek. 18
Bir Kimsenin Kendinden Yüksek Olana Öğüt Vermesi19
Anlaşmaya Ve Verilen Söze Riayeti Emretmek. 19
Malını Yahut Başka Şeyi Bir Kimseyevermek Üzere Teklifte Bulunana Duâ Etmenin Müstahablığı20
Gayrı Müslimin Bir Müslümana İyilik Edince, Müslümanın Ona Söyleyeceği20
Bir Kimse Kendinden, Çocuğundan, Malından Yahut Bundan Başkasında Bir Şey Görür De Hoşuna20
Giderse Ve Ona Gözünün Değmesinden Ve Bundan Zarar Görmekten Korkarsa Okuyacağı Dualar Nazar20
Ve Göz Değmesinde Okunacak Dualar:20
İnsanın Sevdiğini Ve Sevmediğini Görünce Okuyacağı Dualar. 22
Semâya Bakınca Okunacak Duâ. 22
Bir Şeyde Uğursuzluk Hissedince Okunacak Dualar. 22
Hamama Girince Okunacak Dualar. 23
Bir Cariye, Bir Köle, Bir Hayvan Satınalınca Ve Bir Borç Ödeyince Okunacak Duâ. 23
Ata Binemeyen Ne Söyler Ve Ona Nasıl Duâ Edilir?. 23
Mananın Ve Maksadın Yanlış Anlaşılması Yahut Değiştirilmesinden Korkulduğunda Âlimin Ve Başkasının İnsanların Anlamayacağı Şekilde Konuşmaktan Menedilmesî23
Âlimin Ve Vâızın Mecliste Bulunanları Susmaya Ve Kendini Dinlemeğe Davet Etmesi24
Kendisine Uyulan Adam, Gerçekte Doğru Olmakla Beraber Görünüşte Doğruya Aykırı Bir İş Yaparsa Ne Söyler. 24
Kendisine Uyulan Adam Görünüşte Böyle Uygunsuz Bir İş Yaparsa, Ona Uyan Kimse Ne Söyler25
Danışmaya Teşvik Etmek. 25
Tatlı Söz Söylemeye Teşvik Etmek. 26
Konuşulan Adama Sözü Açıklamanın Ve İzah Etmenin Müstahablığı26
Şaka Yapmak. 27
Şefaat Etmek. 27
Müjdelemenin Ve Tebrik Etmenin Müstahablığı29
Tesbîh Ve Tehlîl Sözü Ve Benzerleri İle Taaccüb Ve Hayreti İfade Etmek. 30
İyiliği Ermetmek Ve Kötülükten Alıkoymak. 31
22- ÇEŞİTLİ DUALAR VE ZİKİRLER
Bil ki, ben bu kısma faydalanılması büyük olan zikirlerle dualardan İnşa Allah çeşitli bölümler ortaya koyacağım. Bu bölümleri sıraya sokmak için benimseyeceğimiz bir esas yoktur. Muvaffak kılan Allah'dır.
Sevinçli Bir Haberle Müjdelenen Kimsenin Allah Tealâ'ya Hamd Ve Sena Etmesi Müstahabdır
Bil ki, kim yeni bir nimete kavuşur yahut ondan bir musibet kalkarsa, Allah Tealâ'ya şükür secdesi yapması ve Allah Tealâ'nın şanına uygun şekilde ona hamd ve senada bulunması müstahabdır. Bu konuda hadisler ve nakiller çoktur, meşhurdur.
763- Amr İbni Meymun'dan rivayet edilen Ömer İbni Hattab'ın şehid edildiği zamanla ilgili Şûra (hilâfetin altı kişi arasında görüşülüp bir kişinin seçilmesi) konusuna dair uzunca hadisde, Ömer Radıyallahu Anh oğlu Abdullah'ı Hazreti Aişe Radıyallahu Anha'ya gönderdi. Bununla iki arkadaşı (Peygamber veEbû Bekir) ile beraber yanında defnedilmek için, Hazreti Aişe'den izin istemişti. Abdullah (gidip) dönünce, Ömer sordu:
Sende ne haber var? Abdullah:
— Senin sevdiğin (izin çıkma haberi) var, ey mü'minlerin emiri! (Aişe) izin verdi, dedi. Hazreti Ömer: Allah'a hamd olsun. Benim için bundan daha önemli bir şey yoktu, dedi.[1]
Horoz Ötmesini, Merkeb Anırmasını, Köpek Havlamasını İşitenin Okuyacağı Dualar
764- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir. O da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Merkeblerin anırmasını işittiğiniz zaman, Şeytanın şerrinden Allah'a sığının çünkü onlar bir Şeytan görmüşlerdir. Horozların ötmelerini işittiğiniz zaman, Allah'ın fazlından isteyin; çünkü onlar bir melek görmüştür."[2]
765- Câbir İbni Abdullah'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Geceleyin köpeklerin havlamasını ve merkeblerin anırmasını işittiğiniz zaman Allah'a sığının; çünkü onlar sizin görmediklerinizi görürler."[3]
Yangın Görünce Okunacak Dualar
766- Amr İbni Şuayb'dan rivayet edilmiştir. O babasından, babası da dedesinden (Radıyaİlahu Anh) rivayetinde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Yangını gördüğünüz zaman tekbir getirin (Allahu Ekber deyin çünkü tekbir onu söndürür. "[4]
Bununla beraber felâket dualarını yapmak da müstahab olur. Biz bunları ve bunlarla ilgili duaları musibetler ve felâketler zamanında ortaya çıkan haller için yapılacak duâ ve zikirleri bir bölümde daha önce yazmıştık.
Toplantıdan Kalkarken Okunacak Dualar
767- Ebû Hüreyre'den yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah SalalIahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Kim bir mecliste oturur da orada çok boş söz söylerse, sonra o meclisten kalkmadan önce şöyle derse, muhakkak o meclisinde olan günahları bağışlanır:
"Sübhânekellâhümme ve bihamdike. Eşhedû en la ilahe illâ ente. Estağfiruke ve etûbü ileyke."
"Allah'ım, Sana hamd ederek Seni noksanlıklardan tenzih ederim. Senden başka İlâh olmadığına şahidlik ederim. Senden mağfiret dilerim ve Sana tevbe ederim."[5]
768- Ebû Berze'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir. Onun ismi Nadle'dir. O önceki hadisi şöyle anlatmıştır:
"Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem meclisten kalkmak istediği zaman işin sonunda şöyle derdi: (Allah'ım, Sana hamd ederek Seni noksanlıklardan tenzih ederim. Senden başka ilâh olmadığına şahidlik ederim. Senden mağfiret dilerim ve Sana tevbe ederim. Bunun üzerine bir adam dedi: Yâ Resûlellah, sen bir söz söylüyorsun ki, geçmişte onu söylememiştin. Peygamber (s.a.v): Bu, mecliste olanlara bir keffarettir, buyurdu.[6]
Hilyetü'l-Evliya kitabında Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde şöyle demiştir: Tam bir ölçekle ölçmeyi (çok sevab almayı) kim seviyorsa, meclisinin sonunda yahut kalkacağı zaman şöyle desin:
"Sübhâne rabbike rabbi'l-izzeti amma yesifûn veselâmün ale'l-mürselîn ve'l-hamdü lillâhi rabbi'I-âlemin."
"İzzet sahibi olan senin Rabbın (müşriklerin yaptıkları uygunsuz) vasıflanmalar dan münezzehtir. Peygamberlere selâm olsun. Hamd, alemlerin Rabbine mahsustur.).
Bir Toplum İçinde Oturan Kimsenin Hemkendine Hem De Beraberinde Bulunanlara Edeceği Dualar
769- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetle o şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallaüahu Aleyhi ve Sellem çok kez arkadaşları için şu duayı yapmadıkça meclisten kalkmazdı:
"Allâhümme'ksim lenâ min haşyetike mâ yehulu beynenâ ve beyne me-âsike ve min tâatike mâ tübelliğûnâ bihi cenneteke ve mine'l-yakîni mâ tühevvinü bihî aleynâ mesâibe'd-dünyâ. Allâhümme metti'nâ biesmâinâ ve ebsârinâ ve kuvvetinâ mâ ahyeytenâ vec'alhü'l-vârise minnâ. Ve'eal se'renâ alâ men zalemnâ. Vensurnâ alâ men âdâna ve lâ tec'al musibete-nâ fi dîninâ ve lâ tec'ali'd-dünyâ ekbere hemminâ ve lâ meblega ilminâ ve Iâ tusellit aleynâ men lâ yerhamhunâ."
"Allah'ım! Bizimle yasakların arasında engel olan Sana saygı korkusundan bize bir pay ve bizi cennete kavuşturacak olan Sana itaatten da bize bir pay ver. Dünya Musibetlerini bize hafifletecek olan bir iman kuvveti bize ver. Allah'ım! Bizi hayata kavuşturduğun kuvvetimizle, gözlerimizle ve kulaklarımızla bizi faydalandır ve bunu bizden geleceklere varis kıl. Bize zulmedenlere karşı intikamımızı al ve bize düşmanlık edenler üzerine bize zafer ver. Musibetimizi dinimiz hakkında yapma. Dünyayı en büyük gayemiz ilmimizin maksadı yapma. Bize acımayanları üzerimize musallat kılma. "[7]
Allah'ı Anmadan Önce Meclisten Kalkmanın Mekruhluğu
770- Sahih isnadla Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan riva-yetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Bir meclisten kalkan bir toplum o mecliste Allah Tealâyı anmadan kalkarsa, bir merkeb leşinden kalkmış gibi olurlar ve onlar için bu bir pişmanlık Olur."[8]
771- Ebû Hüreyre'den rivayet edilmiştir. O da Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den rivayetettiğinegöre, Peygamber (S.A.V): "Kim bir yerde oturur da orada Allah Teafâ'yı anmazsa,-Allah'a bir noksanlık yapmış olur. kim de bir yatakta uzanır da orada Allah'a Tealâ'yı anmazsa, Allah'a karşı bir noksanlık yapmış olur, buyurdu."[9]
772- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu.
"Bir toplum bir mecliste oturur da orada Allah Tealâ'yı anmazlar ve orada peygamberlerine Salât getirmezlerse, muhakkak onlar üzerine bir noksanlık olur. Allah dilerse onlara azâb eder, dilerse onları bağışlar."[10]
Yolda Zikir Etmek
773- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Bir toplum bir mecliste oturur ve orada Aziz ve Yüce olan Allah'ı anmazlarsa, onlar aleyhine bir noksanlık olur. Bir adam da bir yola çıkar da o yolda Aziz ve Yüce olan Allah'ı anmazsa onun aleyhine bir noksanlık olur.[11]
774- Ebû Ümâme El-Bahilî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle anlatmıştır: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Tebük'de iken Cibril Aleyhisselâm ona gelip şöyle dedi: Yâ Muhammedi Muaviye İbni Muaviye El-Müzenî'nin cenazesinde bulun (namazını kıl, o Medine'de vefat etmiştir.) Bunun üzerine Resûlüllah Sallallahu Aleyh ve Sellem (onun namazım kılmak için) çıktı. Cibrîl de yetmiş bin melekle indi. Sağ kanadını dağlar üzerine koydu da onlar eğildiler. Sol kanadını da yerler üzerine koydu da onlar düzeldiler. Öyle ki, Mekke ve Medine'i gördü. Böylece Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Cibril ve melekler (üzerlerine selâm olsun) namazı kıldı. Peygamber namazı bitirince şöyle sordu: Yâ Cibril! Muaviye hangi şeyle bu dereceye ulaştı? Cebrail: İhlâs sûresini ayakta iken, süvari ve yaya yürürken okumakla..." dedi.[12]
Öfkelenince Okunacak Dualar
Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: (Takva sahibi olanlar o kimselerdir ki, bollukta ve darlıkta harcama yaparlar), öfkelerini yutarlar insanların kusurlarını bağışlarlar. Allah iyilik edenleri sever."[13] Yine Allah Tealâ buyurmuştur:
"Eğer şeytandan bir dürtüş seni kaydıracak olursa, Allah'a sığın. Allah söylenenleri işitendir, yapılanları bilendir.”[14]
775- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Pehlivan kuvvetli değildir. Kuvvetli kızgınlık halinde nefsine sahib olandır. "[15]
776- İbni Mesud'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Sizde pehlivanlık ne demektir? Dedik ki, insanların yenemediği kimsedir. Peygamber, bu değildir; ancak kızgınlık halinde nefsine sahib olandır.
777- Sahâbî olan Muaz İbni Enes El-Cühenî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Kim kızgınlığının (öfkesinin) gereğini yerine getirmeye kadir olduğu halde onu yutarsa, noksanlıklardan münezzeh olan Allah Tealâ ki-yâmet gününde onu insanların başlarında çağırır.[16] Öyle ki, cennet hurilerinden dilediğini seçme imkânını ona verir. "[17]
778- Sahâbî olan Süleyman İbni Sured'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır: "Ben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile oturuyordum, iki adam da kötü sözlerle birbirleri ile atışıyorlardı. Birinin yüzü kızarmış ve boğazının damarları şişmişti. Bunun üzerine Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
Ben bir söz biliyorum ki, eğer (bu öfkeli adam) onu söylemiş olsaydı, duyduğu (Öfke) ondan giderdi. Eğer "Eûzü biUâiıimine'ş-şeytâni'r-racîm", deseydi ondaki öfke giderdi. (Ashabdan orada bulunanlar) adama şöyle dediler:
— Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın, dedi. Adam:
— Bende delilik mi var? (ki, Şeytandan Allah'a sığınayım. Adam öfkesi içinde bir anlayışsızlıkla münasebetsiz bir söz söylemiş oldu.)[18]
779- Ebû Dâvud ve Tirmizî'nin kitablannda Abdurrahman îbni Leylâ'dan rivayet edilmiştir. O da Muaz îbni Cebel'den,. Muaz da (Radıyallahu Anh) Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den aynı mana ile bu hadisi anlatmıştır.
Tirmizî demiştir ki, bu mürsel hadistir; yani Abdurrahman Muaz'a yetişmemiştir.
780- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anhâ) yapılan rivayetde o şöyle demiştir: "Ben öfkeli bir halde iken Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanıma geldi. Burnumun yumuşağından tutup onu ovdu. Sonra: Ey Ayşecik, şöyle söyle: Allah'ım, benim günahımı bağışla, kalbimin kinini gider ve beni Şeytan'dan koru, dedi."[19]
781- Sahâbî olan Atıyye İbni Urve Es-Sa'di'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Öfke Şeytandandır. Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş ancak su ile söndürülür. O halde sizden biriniz öfkelenince abdest alsın."[20]
İnsanın Sevdiği Kimseye Onu Sevdiğini Bildirmesinin Müstahablığı
782- El-Mıkdam İbni Ma'dî Keribe'den (Radıyallahu Anh) yapılan ri-vayetde, Peygamber Sallallahu aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu anlatmıştır:
"İnsan kardeşini sevince onu sevdiğini kendisine bildirsin."[21]
783- Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında bir adam vardı. Sonra bir adam uğrayıp:
— Yâ Resülellah! Ben bu adamı seviyorum, dedi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona dedi ki:
— Sevdiğini ona bildirdin mi? Adam: hayır, dedi. Peygamber (s.a.v):
— Ona bildir, dedi. Bunun üzerine adama kavuşup şöyle dedi:
— Ben, Allah için seni seviyorum O da şöyle cevab verdi:
— Beni kim için sevmişsen, o seni sevsin."[22]
784- Muaz İbni Cebel'den yapılan rivayete göre; "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Muaz'm elinden tuttu ve şöyle dedi: Ey Muaz! Vallahi ben seni seviyorum. Sana tavsiye ediyorum ey Muaz, her namazın sonunda şöyle söylemeyi asla terk etme:
"Allâhümme e'innî alâ zikrîke ve şükrike ve hüsni ibâdetike."
"Allah'ım! Seni zikretmek, nimetlerine şükretmek ve Sana güzel ibâdet etmek üzere bana yardım et."[23]
785- Yezid İbni Nuâme El-Dabiyyi'den yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"İnsan bir adamı kardeş edindiği zaman adını, babasının adını ve kimden olduğunu sorsun; çünkü böyle yapmak sevgiyi daha bağlayıcıdır."
Bir Hastalığa Yahut Başka Bir Musibete Tutulanı Görünce Okunacak Dualar
786- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kim Bir musibete uğramışı görür de:
"Elhamdü lillâhillezî âfânî mimmâ ibtelâke bihi ve faddahnî alâ kesî-rin mimmen haleka tafdîhn."
"Seni mübtelâ kıldığı şeyden bana afiyet veren ve yarattığı çok kimselerden beni üstün kılan Allah'a hamd olsun, derse, o belâ ona isabet etmez."[24]
787- Ömer İbni Hattab'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayette Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Kim belâ sahibini görür de:
"Elhamdü lillâhilîezî âfânî mimmebtelâke bihî ve faddalenîalâ kesîrin mimmen haleka tafdîlen."
"Seni mübtelâ kıldığı şeyden bana afiyet veren ve yarattığı çok kimseler üzerine beni üstün kılan Allah'a hamd olsun", derse muhakkak o belâdan nerede olursa olsun yaşadığı müddet kurtulmuş olur."[25]
Ben derim ki: Gerek mezhebimize bağlı olan ve gerekse bağlı olmayan âlimler demişlerdir ki, insan bu sözleri kendi nefsine işittirecek şekilde gizli söylemeli, belâya uğramışa duyurmamalıdır. Çünkü bu sözlerden kalbi incinir. Fakat bir fesaddan korkulmadığı takdirde, adamın belâsı birgü-nahdan dolayı ise bu sözler aşikâre söylenebilir. En iyisini Allah bilir.
Kendisinin Veya Bir Sevdiğinin Halindensorulanın Allah'a Hamd Etmesinin Veİyiliğini İfâde Edecek
Cevap Vermesinin Müstehaplığı
788- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayete göre: "Hazreti Ali (Radıyallahu Anh), Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefat ettiği hastalığı zamanında huzurundan çıktı. İnsanlar:
— Ey Ebu Hasan! Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem nasıl sabahladı? O;
— Allah'a hamd olsun iyi olarak sabanladı, dedi."[26]
Çarşıya Girince Okunacak Dualar
789- Ömer İbni Hattab'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur "Kim çarşıya girer de:
"Lâ ilâhe illâllâhu vahdehûlâşerikelehû, lehu'l-mülkü ve lehü'1-hamdü yuhyî ve yumîtu ve hüve hayyün lâ yemûtü biyedihi'l-hayru ve hüve alâ külli şey'ın kadir."
"Allah'dan başka İlâh yoktur, yalnız O vardır. O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd da O'na mahsustur. Öldürür ve diriltir. O hayat sahibidir, ölmez. Hayır onun elindedir. O, herşeye kadirdir." Derse, Allah ona bin kere (milyon) sevab yazar ve ondan milyon günah siler. Derecesini de milyon kere yükseltir. "[27]
Bunu Hakim Ebu Abdullah Buhârî ve Müslim üzerine yazdığı Müsted-rek kitabında çok rivayet yollan ile anlatmıştır. Bazı rivayetlerde de: "Allah ona Cennette bina yapar." ifadesini hadise eklemiştir. Orada daha ilâve
de vardır. Kavı üer ki: Ben Horasan'a gittim ve Kuteybe İbni Müslim'in yanına vardım. Ona dedim ki, sana bir hediye ile geldim. Bunun üzerine bu hadisi şerifi ona naklettim. Bundan dolayı Kuteybe İbni Müslim cemaatı ile beraber bineğine biner çarşıya varırdı. Böylece o sözleri söylerdi. Sonra dönerdi. Bunu Hakim de İbni Ömer'den rivayet ederek Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yükseltmiştir.
Hakim demiştir ki, bu bölümle ilgili Câbir'den, Ebu Hüreyre'den Bü-reyde El-Eslemî'den ve Enes'den rivayet edilen hadisler vardır. Bu kitabın sıhhat şartlarına en uygun olanı bu lâfızdan değişik olarak Büreyde'-nin hadisidir. Hâkim bunu Büreyde'ye isnadla şöyle rivayet etmiştir:
790- Büreyde'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: "Resûlüllah Salallahu Aleyhi ve Sellem çarşıya girdiği zaman:
"Bismillâhi allâhümme innî es'elüke hayra hâzihi's-sûkı ve hayra mâ fîhâ ve eûzü bike min şerrihâ ve şerri mâ fîhâ. Allâhümme innî eûzü bike en usîbe fîhâ yemînen fâcireten ev safkatenhâsireten."
"Bismillah. Allah'ım, bu çarşının hayrını ve burada olan faydalı ve hayırlı şeyi Senden istiyorum. Bu çarşının kötülüğünden ve burada işlenen kötülüklerden Sana sığmıyorum. Allah'ım! Burada yalan yemine uğramaktan yahut ziyan olan bir alış-verişten Sana sığınırım."[28]
Sünnet Üzere Evlenene Yahut Satın Alana Yahut Şeriatın Güzel Saydığı Bir İşi Yapana: "İsabet Ettin"
Yahut 'Güzel Yaptın" Yahut Bunun Benzeri Söz Söylemenin Müstahablığı
791- Câbir'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana:
"— Ey Cabir, evlendin mi? diye sordu.
— Evet, dedim.
— Bekâr mı aldın dul mu? dedi.
— Dul yâ Resûlellah, dedim.
— Bakire alaydın da onunla eğlenirdin, o da seninle eğlenir şakalaşırdı?"
— Yahuf'Onunla gülüşürdün, o da seninle gülüşürdü" demiştir. Ben dedim ki:
— Babam Abdullah ölünce geriye dokuz, yahut yedi kız bırakmıştı. Onlara denk olan birini getirmeyi hoş bulmadım. İstedim ki bir kadın getireyim de onlara sahib olsun ve hallerini düzeltsin. Peygamber (s.a.v):
— İsabet ettin buyurdu. "[29]
Aynaya Bakınca Okunacak Dualar
792- Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem anyana baktığı zaman şöyle derdi:
"Elhamdü lîllâh. Allâhümme kenıâ hassenle halkı fehassin huluki."
Hamd Allaha mahsustur. Allah'ım! Benim kılığımı güzel yarattığın gibi, ahlakımı da güzel yap."[30]
793- Enes (Radıyallahu Anh)dan yapılan rivayette Enes şöyle demiştir: Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem aynada yüzüne baktığı zaman:
"Elhamdü lilîâhillezî sevvâ haîkî feaddelehû ve keneme surete vechî fehassenehâ ve ce'alenî mine'l-müslimîn."
"O Allah'a hamd olsun ki, benim yaratılışımı düzgün yapmış ve onu dengeli bir hale koymuştur, yüzümün şeklini iyi yapmış ve onu güzelleştirmiş ve benî de müslümanlardan yapmıştır"[31]
Kan Aldıranın Okuyacağı Duâ
794- Hazreti Ali'den (RadıyallahuAnh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu, Aleyhi ve Sellem;
"Kan aldırma zamanında kim Âyetel-Kürsi'yi okursa, kan aldırmasının yararı olur, buyurmuştur."[32]
Kulağı Çınlayanın Okuyacağı Duâ
795- Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in âzâdlısı Rafi'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Salallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Sizden birinizin kulağı çınladığı zaman beni hatırlasın ve bana Salât getirsin ve: Beni anan kimseye Allah hayır versin, desin."[33]
Ayağı Uyuşup Tutulanın Okuyacağı Duâ
796- Haysem İbni Haneş'den yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır: "Biz Abdullah İbni Ömer'in (Radıyallahu Anhüma) yanında idik. Ayağı uyuşup tutuldu. Ona bir adam dedi ki, sana insanların sevimlisi olanını hatırla. Bunun üzerine: Yâ Muhammed Sallalahu Aleyhi ve Sellem dedi de, sanki bağdan çözülmüş gibi rahatladı."[34]
Mücahid'den yapılan rivayetde: İbni Abbas'ın (Radıyalluhu Anhüma) yanında bir adamın ayağı uyuştu. Bunun üzerine İbni Abbas (Radıyallahu Anhüma):
— Sana göre insanların en hayırlısı olanını hatırla, dedi, Adam:
— Muhammedün Sallallahu Aleyhi ve Sellem dedi. Böylece uyuşukluğu gitti. "[35]
Yine İbni Sünnî'nin kitabında, Buhârî'nin şeyhlerinden biri olan İbrahim İbni'l-Münzir El-Hizamî'den rivayetimizde o demiştir: Medine'liler, (şair) Ebu Atahiye'nin şu güzel beytinden hoşlanırlardı:
Onun ayağı bazı zamanlar uyuşup tutulur; Eğer (sevdiğini kasdederek) ey Utbe, demezse, (ondan) uyuşukluk gitmez.
Müslümanlara Veya Yalnız Kendisine Zulüm Yapana Beddua Etmenin Caizliği
Bil ki, bu konu cidden çok geniştir. Bunun cevazı üzerinde kitab ve sünnetten deliller ile önceki ve sonraki mü'minlerin işleri birbirlerini güçlendirmiştir. Allah Sübhânehu ve Tealâ Hazretleri Kur'ama bilinen çok yerlerinde, (Allah'ın rahmet ve selâmı üzerlerine olsun) Peygamberlerin kâfirlere beddua ettiğini haber vermiştir.
797- Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ahzab gününde (Hendek Savaşında): Bizi (kâfirler) ikindi namazından alıkoydukları gibi, Allah da onların kabirlerine ve evlerine ateş doldursun, dedi."
798- Çeşitli yollardan rivayet edildiğine göre:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, (Bi'ri Manûne adı verilen olayda yetmiş kadar hafız ve) okuyucuları (Radıyallahu Anhüm) (pusuya düşürüp) öldürenlere beddua, etti ve bir ay onlar aleyhine şöyle duada bulundu: Allahım! Ri'l, Zekvan ve Usayye kabilelerine lanet et."[36]
799- İbni Mes'ud'dan uzunca rivayet edilen hadis: Ebu Cehil'in ve Ku-reyş'den olan arkadaşlarının deve işkembesini Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellemin sırtına koymaları ile ilgilidir. Bundan dolayı Peygamber (s.a.v) onlara beddua etti. Peygamber (s.a.v) duâ edince, üç defa duâ ederdi. Sonra Peygamber (s.a.v): Alah'im! Kureyş'i (kâfirlerini) helak et, dedi ve üç kez söyledi, sonra: Allah'ım! Ebu Cehil'i, Utbe İbni Rabi'a'yi helak et dedi ve, (Diğer Arkadaşları ile) tam yedi kişiyi saydı. ."[37]
800- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Re-sûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle duâ ederdi: "Allah'ım! Mekke'de biçare müminlere zulmeden Kureyş kavminden) Mudaroğullarına azabını şiddetlendir. Allah'ım! (Yedi sene kıtlık verdiğin)Yûsuf peygamberin kıtlık yıllarının benzerini onlara ver."[38]
801- Seleme İbni Ekvâ'dan yapılan bir rivayete göre: "Bir adam Resû-lüllah Sallallahu Aleyhi ve Seîlem'in yanında sol eli ile ye.di. Bunun üzerine peygamber (s.a.v):
— Sağ ilenle ye buyurdu. Adam:
— Gücüm yetmiyor, dedi. Peygamber (s.a.v):
— Gücün yetmesin. Sağ eli kullanmasına engel olan kibirden başkası değildi, dedi. Ravi demiştir: artık elini ağzına kaldıramadı."[39]
Derim ki, bu adam Büsr idi. Sahâbidir ve deve çobanının oğludur. EJ-Eşca'i'dir. Şer'i bir hükme muhalefet eden aleyhine duâ etmenin cevazı bu hadisi şeriften anlaşılmaktadır.
802- Câbir İbni Semüre'den yapılan rivayetde o şöyle demiştir: "Küfe halkı Sa'd İbni Ebî Vakkas'ı (Radıyallahu Anh) Hazreti Omere (Radıyallahu Anh) şikâyet etti. Bunun üzerine onu (valilik) görevinden alıp onlara başkasını tayin etti." Böylece hadisi şerifi anlattı. Nihayet dedi: "Ömer onunla beraber Küfe'ye adamlar yahut bir adam gönderdi. Ondan soruşturuyordu. Ondan soruşturmadığı bir mescid bırakmadı. Hepsi onun iyiliğini söyleyip onu övdüler. Nihayet Abs Oğullarının Mescidine girdi. Onlardan Üsâme İbni Katâde ismindeki bir adam Ebu Sa'de künyesini taşıyordu, dedi ki:
Bize sorarsan, gerçek şu ki Sa'd İbni Ebî Vakkas seriyye ile gitmiyor (askeri birlik ile cihada çıkmıyor), eşit olarak (mallan) bölmüyor ve hükümde adalet yapmıyor. Sa'd İbni Ebî Vakkas dedi:
Bana gelince, vallahi üç şeyle duâ edeceğim: Allah'ım, eğer bu adam insanlara gösteriş yapıp ve kendini duyurmak için yalan söylüyorsa, ömrünü uzat, ihtiyacını çoğalt ve bunu fitneye düşür. Adam bundan sonra:
Ben fitneye düşmüş bir ihtiyarım. Sa'd'ın bedduası bana isabet etti, derdi "[40]
Câbir İbni Semure'den hadisi şerifi rivayet eden Abdülmelik İbni Umeyr şöyle demiştir: Ben sonra Üsâme İbni Katâde'yi gördüm, kaşları yaşlılıktan dolayı gözleri üstüne düşmüş olduğu halde, yollarda cariyelere sarkıntılık ederdi de, onları cimciklerdi.
803- Urve Îbni'z-Zübeyr'den yapılan rivayetde, Evs'in yahut Üveys'in kızı Ervâ, Mervan İbni'I-Hakem'in huzuruna çıkıp Said İbni Zeyd'i (Radi-yallahu Anhüma) şikayet etti ve arazisinden bir kısım aldığım iddia etti. Said (savunmasında) şöyle dedi:
— Ben Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den (bu konuda söz) dinledikten sonra bu kadının arazisinden almış oldum. Mervan sordu:
— Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den ne dinledin? Said, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu dinledim, dedi:
"— Kim haksız yere bir karış yer alırsa, onu boynunda gerdanlık olarak yedi kat yere kadar taşımış olur." Mervan:
— Artık bundan sonra senden bir delil istemem, dedi. Said:
— Allah'ım! Bu kadın yalan söylüyorsa, onun gözünü kör et ve onu arazisinde öldür; dedi. Ravi demiştir: Kadın, gözü kör olmadan ölmedi ve kendi arazisinda yürürken bir çukura düşerek öldü.[41]
Bidat Ve Masiyet Ehlinden Uzak Kalmak
804- Ebû Bürde İbni Ebu Musa'dan rivayet edilmiştir: "Ebû Musa (Ra-dıyallahu Anh) öyle bir ağrıya tutuldu ki, bayıldı. Başı da hanımlarından birinin kucağında idi. Hanımlarından biri de çığlık attı. Fakat adam ona cevab verebilecek bir halde değildi. Ayıldığı zaman: Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in beri (uzak) olduğu kimseden ben de beriyim. Çünkü Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Çığlık koparan kadından, saç yolandan ve elbise parçalayandan beri olmuştur, dedi."[42]
Yahya İbni Ya'mer'den yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır: Ben İbni Ömer'e (Radıyallahu Anhüma) dedim ki, ey Ebû Abdurrahman! Bizden önce bir takım insanlar ortaya çıktı. Bunlar Kur'ani okuyorlar ve kaderin olmadığına inanıyorlar ve bütün işler de yeni olarak ortaya çıkar. (Allah ezelde onları bilmez, meydana çıktıktan sonra onları bilir) diyorlar.
Bunun üzerine İbni Ömer şöyle dedi: Onlarla buluştuğun zaman onlara bildir ki, ben onlardan uzağım, onlar da benden uzaktırlar.[43]
Kötü Bir Şeyi Gidermeye Başlayınca Okunacak Dua
805- İbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Fetih günü Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke'ye girdi. Kabe'nin etrafında üçyüz altmış tane put vardı. Peygamer elindeki sopa ile dürtmeye başladı ve şöyle diyordu:
"Hak (İslâm dini) geldi ve bâtıl zail oldu. muhakkak ki, bâtıl yok olmaya mahkûmdur.[44] Hak geldi, artık bâtıl (putlar) yaratamaz ve öldükten sonra diriltemez."[45]
İnsanın Dilinde Kötü İfade Olursa Ne Okur
806- Huzeyfe'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Dilimin kötü söylemesinden Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e şikâyette bulundum. Peygamber (s.a.v): İstiğfardan neden uzaksın (Allah'dan mağfiret dilesen ya) Ben her gün yüz defa Aziz ve yüce olan Allah'dan mağfiret dilerim, dedi.[46]
İnsanın Hayvanı Tökezleyince Okunacak Duâ
807- Tâbi'inden olan meşhur Ebu'l-Melih'den rivayet edilmiştir. O da bir adamdan rivayet etti. Adam dedi ki: "Ben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in arkasında olarak hayvanına binmiştim. Hayvanı kaydı. Ben, şeytan helak olsun, dedim. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v): Şeytan he-lâk olsun deme; çünkü sen bu sözü söylersen, öyle büyüklenir ki koca bir ev gibi olur ve der ki, (hayvanın kayması benim kuvvetimle oldu. Fakat şöyle de: Allah'ın ismine sığınırım. Zira sen bunu söylediğin zaman sinek olmuş gibi küçülür, buyurdu.[47]
Vali Ölünce Beldenin Büyüğünün İnsanları Teskinedecek Şekilde Onlara Hitab Etmesi, Öğüt
Vermesi,Sabır Tavsiye Edip Bulundukları Hâl Üzerekalmalarını Söylemesinin Müstahablığı
808- Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefat gününde, Ebû Bekir Es-Sıddık'ın (Radıyalîahu Anh) meşhur hutbesinin hadîsinde şu sözü rivayet edilmiştir: "Kim Muhammed'e ibâdet ediyordu ise, bilsin ki Mu-hammed ölmüştür: Kim de Allah'a ibâdet ediyorsa, bilsin ki Allah hayat sahibidir, ölmez."[48]
Cerir İbni Abdullah'dan rivayet edilmiştir ki, Basra ve Küfe Emiri bulunan Muğire îbni Şube vefat edince, Cerir kalkıp Allah Tealâ'ya hamd ve sena etti ve dedi: Ortağı bulunmayan bir Allah'dan korkun. Size bir Emir (idareci) gelinceye kadar vakar ve sükûnetinizi bozmayın. Şimdi size (idareci) gelecektir, buyurmuştur. "[49]
Kendisine Yahut İnsanlara Yahutinsanların Bir Kısmına İyilik Edene Bundan Ötürü Duâ Etmek Ve Bu
İşe Onu Teşviketmek
809- Abdullah İbni Abbas'dan (Radıyalîahu Anhüma) yapılan rivayete göre, o şöyle demiştir:
"Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem helaya çıktı, ben de abdest alması için su koydum. Peygamber (s.a.v) çıkınca:
Bunu kim koydu? dedi. Kimin koyduğu ona bildirildi. Peygamber (s.a.v): Allah'ım! Onu din bilgini (fakîh) yap" buyurdu.[50]
810- Ebû Katede'den (Radıyalîahu Anh) uzunca olan ve Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in pek çok mucizelerini taşıyan büyük hadisi rivayet edilmiştir. O şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile (hayvanlar üzerinde) yürüyorduk. Nihayet gece ortası oldu. Ben Peygamberin yan tarafında idim. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e uyku bastı da, devesinden sarkar oldu. Yanma varıp onu uyandırmadan devesi üzerinde doğruluncaya kadar hemen onu düzelttim. Sonra gecenin sonu yaklaşıncaya kadar yürüdü. Devesinin üzerinde sarktı. Onu uyandırmadan hemen kendisini destekledim. Öyle ki, devesi üzerinde doğruldu. Sonra yürüdü; nihayet seher vaktinin sonu olunca, öyle bir .sarktı ki, daha önceki iki sarkmadan daha fazla idi, nerde ise düşüyordu. Hemen yanma varıp onu doğrulttum. O başını kaldırıp: "Kim bu? dedi ?
— Ebû Katade, dedim.
— Benimle bu yürümen ne zaman oldu? dedi. Dedim ki:
— Benim seninle bu yürümem gece boyunca devam etti. Peygamber (s.a.v):
— Allah'ın peygamberini koruduğun gibi Allah'da seni korusun, buyurdu.[51]
811- Üsâme İbni Zeyd'den (Radıyalîahu Anhüma) rivayet edilmiştir. O da Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu anlattı: "Kime bir iyilik edilir de bunu yapana: Allah seni hayırla mükâfatlandırsın, derse fazlasıyla teşekkür yapmış olur."[52]
812- Sahâbî olan Abdullah ibni Ebu Rabî'a'dan (Radıyalîahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle demiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem kırk bin (dirhem para) ödünç aldı. Sonra ona mal geldi de onu bana ödedi ve: Allah senin malına ve ailene bereket versin. Ödünç vermenin karşılığı hamd etmek ve ödemektir, dedi."[53]
813- Cerir İbni Abdullah El-Beceli'den (Radıyalîahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle demiştir:
"Cahiliyet zamanından kalma Has'em kabilesine ait bir tapınak vardı. Ona Yemen'lilerin Kâbesi ve Zülhalasa denirdi. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana şöyle dedi: "Sen bu Zülhalasa'dan beni rahatlığa ka-vuştururmusun (onu temizlermisin)? Bunun üzerine ben Ahmes kabilesinden yüz elli süvari ile (onu hedef alarak) yola çıktım. O tapınağı kırdık ve orada bulduğumuz kimseleri öldürdük. Sonra peygambere döndük ve
ona (durumu) bildirdik. Peygamber de bize ve Ahmes kabilesine duâ etti. "[54]
Bir rivayette de: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beş defa Ahmes kabilesinin atlarına ve erkeklerine bereket diledi." şeklindedir.
814- İbni Abbas'dan (Radiyallahu Anhüma) rivayet edilmiştir: "Ab-bas ailesi Zemzem'den su çekip çalışırlarken, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Zemzem'e geldi ve şöyle buyurdu: Çalışınız, çünkü siz iyi bir iş üzerindesiniz."[55]
Kendisine Hediye Verilen Kimse, Hediye Verene Duâedince Hediye Verenin De Ona Duâ Etmesinin
Mustahablığı
815- Hazreti Aişe'den (Radiyallahu Anha) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Ben Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir koyun hediye ettim. (Peygamber (s.a.v), onu dağıtmak için bana) onu böl, dedi. Aişe, hizmetçisi (dağıtımdan) dönünce sorardı: (Hediyeyi alanlar) ne dediler? Hizmetçi de derdi ki, Allah size bereket versin, dediler. Hazreti Aişe'de: Allah onlara de bereket versin, onların söylediklerine biz aynı karşılığı veririz. Bizim sevabımız da bize kalır, derdi."[56]
Kendisine Bir Hediye Verilen Kimsenin Meşru Bir Manadan Dolayı Hediyeyi GeriÇevirip Özür Dilemesi
Müstahabdır Bu Da Hakim Yahut Vali Olduğu İçin Yahut Hediyede Haram Şübhesi Olduğu İçin Yahut
Bundan Başka Bir Özür İçin Yapılır.
816- îbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet ettik ki: "Sa'b İbni Cessame (Radıyallahu Anh) Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e peygamber (hac için) ihramda iken, bir yabani merkeb hediye etti. Bunu peygamber ona geri verdi ve şöyle dedi:Eğer biz ihramda buhınmasaydık senden kabul ederdik." (Yaban eşeği av hayvanı olduğu için ihram halinde olanlar ondan faydalanamaz. Bu hayvanın eti aslında yenir.)[57]
Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)
Bir İsmi Daha Güzel Bir İsme Çevirmenin Müstahablığı
Bu konu üzerinde Münzir İbni Ebî Üseyd'in kıssasında doğan çocuğa ad vermek bölümünde anlatmış olduğumuz Sehl İbn-i Sa'd El-Sa'idî'nin hadisi vardır.
748- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır: "Zeyneb'in adı Berre idi. (Berre kelimesi iyi kimse manasını taşıdığı için, insanlar tarafından) denildi ki, kendini bu isimle temize çıkarıyor. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun adını Zeyneb koydu.[18]
749- Ebû Seleme'nin kızı Zeyneb'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Bana Berre adı verilmişti. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, buna Zeyneb ismini verin, dedi. Ebu Seleme'nin kızı Zeyneb demiştir: Cahş'in kızı Zeyneb Peyamberle evlendi. O zaman ismi Berre idi. Peygamber ona Zeyneb ismini verdi."[19]
750- İbni Abbas'dan yapılan rivayete göre şöyle demiştir: "Cüveyri-ye'nin adı Berre idi. Resûlüllah Safdallahu Aleyhi ve Sellem onun adını Cüveyriye olarak değiştirdi. (Peyganiber, zevcesi) Berre'nin yanından çıktı, denmesini hoş görmüyordu."[20]
751- Saîd İbni Müseyyeb'den, Müseyyeb de Hazen'den rivayet edildiğine göre, babası Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e geldi. Peygamber ona: Adın nedir? sordu. Hazen'dir, dedi. Peygamber ona: (senin adın) Sehl'dir, dedi. Hazen dedi ki, ben, babamın bana verdiği ismi değiştirmem. İbni Müseyyeb demiştir ki, artık ondan sonra bizden üzüntü ve keder ayrılmadı."[21]
752- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde o şöyle anlatmıştır: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Asiye ismini değiştirdi ve şöyle buyurdu: Sen Cemîle'sin." Müslim'in bir rivayeti de şöyle: "Ömer'in kızına Âsiye denilirdi. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona Cemîle ismini verdi."[22]
753- Güzel bir isnadla sahâbî olan Üsâme İbni Ahderî'den (Radıyallahu Anh) yapılar rivayete göre: "Asrem adını taşıyan bir adam, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelen bir heyet içinde bulunuyordu. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem (ona) ismin nedir? dedi. Adam:
Asrem'dir, dedi. Peygamber:
Hayır, senin adın Zür'a dır, dedi. (Hayır ve bereketi kesik manasında-ki bir ismi bereket manasına gelen bir isimle değiştirdi.)"[23]
754- Haris oğullarından sahâbî olan Ebu Şüreyh Hânı'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre: "Ebu Şureyh, kavmi ile beraber bir heyet halinde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e geldiği zaman, arkadaşlarının ona Ebu'l-Hakem künyesi ile hitab ettiklerini işitti. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu çağırıp şöyle dedi:
Gerçekten Allah Hakem'dir, hüküm de O'na aittir. Sen niçin Ebu'l-Hakem künyesi ile adlanıyorsun? Bunun üzerine adam:
Benim kavmim bir işte ayrılığa düştükleri zaman bana gelirler, ben de onlar arasında hüküm veririm. Her iki taraf da razı olurlar. (Bundan dolayı bana bu künya ile seslenirler), dedi. Peygamber (s.a.v):
Bu ne güzel şey! Çocuklardan kimin var?
— Benim, Şureyh, Müslim ve Abdullah isimli çocuklarım var, dedi. Peygamber (s.a.v) sordu:
— En büyükleri hangisidir?
— Şüreyh, dedim. Peygamber, O halde sen Ebû Şüreyh'sin, dedi. (Bu künye ile anılacaksın.)"[24]
Ebû Dâvud demiştir: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem El-Âsî, Aziz, Atle, Şeytan, Hakem, Gurab, Hubab, Şihab isimlerini değiştirdi. Şihab'a Haşim adını verdi. Harb'a Silm ismini verdi. Muztaci'a Münb^is adını verdi. Akıra diye adlanan yere Hadıra ismini verdi. Şa'buddalâleye de Şa'bu'1-Hüdâ adını verdi. Zinye Oğullarına Rişde Oğulları adını verdi. Muğviye Oğullarına Rişde Oğulları adını verdi,
Abdü'1-Ganî demiştir: Atle'ye Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Utbe ismini verdi. Bu da Utbe İbni Abdi's-Selma'dır.
İsim Sahibi Rahatsız Olmazsa İsmi Kısaltmak Caizdir
755- Değişik rivayet yollarından nakledildiğine göre Resûlülah Salîal-lahu Aleyhi ve Sellem, ashabından çok kimselerin isimlerini kısaltmıştir. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ebû hüreyre'ye: "Yâ Ebâ Hirrü, Âişe'ye (Radıyallahu Anhâ) "Ya Âişû" (hizmetçisi) Enceşetü'ye (Radı-yallahu Anh): "YaEnceşü" Üsame'ye: "Ya Üseym". Mikdad'ada: "Ya Kudeym" diye hitab etti.[25]
Hoşlanmadığı Lakabla Sahibini Çağırmamak
Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: "Birbirinize lâkab takıp atışmayın."[26] İnsana hoşlanmadığı bir lâkabı takmanın haram olduğu görüşünde âlimler ittifak etmişlerdir. Lâkab, adamda bulunan bir vasıf dahi olsa yine (hoşlanmadığı takdirde) haramdır. Gözleri az görene A'meş, saçsıza Aclah, görmeyene A'ma, topala A'rec, şaşıya Ahvel ve bunlar gibi Abraş, Yarık, Sarı, Kambur, Sağır, Mavi, Kırık burunlu, Yarık dudaklı, Kı-nkdişli. Kesik, Kötürüm, Oturak, Çolak, lâkabları sahibleri tarafından hoşlanmadıkları için haram olur. Yine ana-baba için olan ve hoşlanılmayan lâkablar da böyledir. Bir adamı başka bir isimle tanıtmak mümkün olmadığı zaman böyle lâkablarla onu tanıtmanın caiz oluşu üzerinde âlimler ittifak etmişlerdir. Bu anlattıklarımızın delilleri çok ve meşhur olduğu için şöhretleri ile yetinerek onları kısalttık.
Sahibi Tarafından Sevilen Lâkabı Söylemek Caizdir Ve Müstehabdır
Ebû Bekir El-Siddîk (Radıyallahu Anh) Hazretleri bu şekilde anılanlardandır. İsmi Abdullah'dır. Babasının adı Osman'dır. Lâkabı da Atîk'-dir. Hadis, siyer, tarih âlimleri ve başkaları tarafından kabul edilen budur. İsminin Atîk olduğu da söylenmiştir. Hafız Ebu'l-Kasım İbni Asa-kir, Etraf adlı kitabında bunu anlatmıştır. Doğrusu önceki sözdür. Atîk sözünün hayır ifade ettiği görüşünde âlimler ittifak etmişlerdir. Âlimler, Atîk lâkabı ile onun adlandırılması sebebi üzerinde ihtilâf etmişlerdir:
756- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anhâ'dan) değişik şekillerle rivayet edildiğine göre, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Seîlem şöyle buyurdu:
"Ebû bekir, Cehennem'den Allah'ın âzâdlısıdır." O günden beri "Atîk" olarak isimlendirildi. Mus'ab İbni Zübeyr ve neseb âlimlerinden olan başkası da demiştir ki, Ona Atîk adı verildi; çünkü onun soyunda ayıblana-cak bir hal yoktu. Bundan başka bir sebeb olduğu da söylenmiştir. Allah en iyisini bilir.
Ebû Türab da bu türdendir. Peygamber Ebû Tâlib'in oğlu Alî'ye (Radıyallahu Anh) bu lâkabı vermiştir. Künyesi de Ebu'l-Hasan'dır.[27]
757- Sahih hadiste sabit olduğu üzere: "Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Hazreti Ali'yi Mescidde uyurken buldu. Üzeri topraklanmıştı. Bundan dolayı ona: Kalk, Ebâ Türab! (toprak babası), kalk Ebâ Türab! dedi." Böylece bu güzel ve iyi lâkab onda yerleşmiş oldu. Başka bir rivayette Selh şöyle demiştir: Bu lâkab Hazreti Ali'ye en sevimli gelen isim idi. Bununla çağrılmaktan hoşlanırdı.
Bu hoşlanılan lâkablardan biri de "Zülyedeyn (iki el sahibi) dir. Bunun adı Hırbak'dır. Bunun elleri boylu idi. Buhârî'nin Sahih'inde sabit olduğuna göre: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu (Hırbak'i) Zülyedeyn diye çağırırdı." Onun adı Hırbak idi.[28]
Künye İle Ad Vermenin Caizliği Ve Fazilet Sahihlerine Bununla Hitab Etmenin Müstahablığı
Bu konu hakkında herhangi bir delil nakletmemize gerek olmadığı aşikârdır. Çünkü bunun delilleri üzerinde hem seçkin insanlar, hem de seçkin olmayanlar iştirak halindedirler. Fazilet sahibi olanlara ve bunlara yakın bulunanlara künye ile hitab etmek sünnettir. Yine böyle bir kimseye mektub yazılırsa ve bundan bir rivayet yapılırsa ona künyesi yazılır ve isnad edilir. Şöyle denir: Falanın babası, falanın oğlu Şeyh, yahut İmam bize anlatmıştır. Buna benzer ifade kullanılır.
Bir kimsenin kendi mektubuna künyesini yazmaması edebdir. Mektub-dan başka yazılarında da durum böyledir. Ancak künyesi ile tanınıyorsa yahut künyesi isminden daha meşhur ise, o zaman kendi yazılarında künyesini kullanır.
Nahhas demiştir: Künye meşhur olduğu zaman emsal kimseye yazılan yazılarda künye belirtilir ve kendisinden faziletçe üstün olana kendi adını yazıda söyler ve sonra ilâve eder: Falanın yahut falancanın babası diye tanınan...
İnsanın En Büyük Çocuğu İle Künyelenmesi
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem oğullarından en büyüğü olan Kasım ile Ebu'l -Kasım diye künyelendi. Bu bölümle ilgili Ebu Şüreyh'in hadisi vardır ki, biz onu daha önce "Bir ismi ondan daha güzeli ile değiştirmek bölümünde" anlatmıştık.
Çocukları Olan Kimsenin Çocuklarından Başkası İle Künyelenmesi
Bu bölüm geniştir. Bu şekilde vasıflananlar sayılamayacak kadar çoktur (Hazreti Ali'nin Ebû Türâb, Abdurrahman'ın Ebû Hüreyre diye kün-yelenmeleri gibi...) Böyle künyelenmekte bir sakınca yoktur.
Evladı Olmayanın Ve Çocuğun Künyelenmesi
758- Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ahlâk bakımından insanların en güzeli di. Benim Ebû Ümeyr diye künyelenen bir kardeşim vardı. -Ravi der ki, mamadan kesilmiş bir kardeşim vardı dediğini sanıyorum.- Peygamber onun yanına gittiği zaman ona şöyle derdi: Ey Ebû Umeyr! Serçe kuşu ne oldu?" Çocuğun oynamakta olduğu bir serçe kuşu vardı. Sonra kuş ölünce. Peygamber çocuğa böyle künye ile hitab ederek sormuştu.[29]
759- Sahih isnadlarla Hazreti Aişe Radıyallahu Anha'dan yapılan rivayetde şöyle demiştir:
"Yâ Resûlellah! Arkadaşlarımın hepsinin künyeleri vardır. Peygamber (s.a.v): Öyle ise oğlun (kız kardeşinin çocuğu) Abdullah ile künyelen." dedi. Ravi der ki: Peygamber bu Abdullah ile Zübeyr'in oğlunu kasde-der. Bu da Ebu Bekir'in kızı Esmâ'mn oğludur. Esmâ'da Âişe'nin kız kardeşidir. Böylece Âişe, Ümmü Abdullah diye çağrılırdı."[30] Derim ki, sahih ve meşhur olan budur.
760- İbni Sünnî'nin kitabında Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle demiştir: "Ben Peygamberden olma bir çocuk düşürdüm. Peygamber ona Abdullah ismini verdi ve beni de onunla "Ümmü Abdullah" diye künyeledi! Bu hadis zayıftır.
Ashab içinde çok kimseler, daha çocukları olmadan önce künyelenmiş-lerdi. Ebu Hüreyre v.s. gibi. Enes'in de Ebû Hamza diye künyelenmesi gibi. Sahabe ve tabiînden ve bunlardan sonra gelen sayılamayacak kadar çok kimselerin böyle künyelenmeleri vardır. Bunda bir kerahat yoktur, Şartına uygun olmak halinde bu künyeler sevimlidir ki, bunu söylemiştik.
Ebu’l-Kasım İle Künyelenmenin Yasak Olması
761- Câbir ve Ebû Hüreyre gibi ashabdan çok kimselerden (Radıyallahu Anhüm) rivayet edildiğine göre; Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu.: "Benim ismim ile adlanın, fakat künyemle künye-
lenmeyiniz."[31]
Derim ki: Âlimler üç görüşle Ebu'l-Kasim künyesi üzerinde ihtilâf etmişlerdir. İmam Şafi'i ve ona uyanlar, hiç kimsenin Ebu'l-Kasım ile künyelenmesi helâl olmaz demişlerdir. Adamın ismi ister Muhammed olsun, ister başkası olsun. Şâfi'i âlimlerinden büyük ve güvenilir muhaddis ve fakîhlerden Ebû Bekir El-Beyhakî ve Ebû Muhammed el-Beğâvî Et-Tezhib kitabının nikâh bölümünde ve Ebu'l-Kasım İbni Asakir Dimaşk Tarihinde bu görüşü kabul etmişlerdir.
İkinci mezheb İmam Malik'in görüşüdür. Allah kendisine rahmet etsin, ona göre, Muhammed ismini ve ondan başkasını taşıyan kimsenin Ebu'l-Kasım künyesi ile künyelenmesi caizdir. Bu künyeyi almanın ya-saklığını Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'ın hayatı zamanına has kılar.
Üçüncü mezhebe göre, Muhammed ismini taşıyan için Ebu'l-Kasım künyesini almak caiz değildir. Başka bir isim taşıyanın bu künyeyi alması caizdir. Mezheb âlimlerimizden İmam Ebu'l-Kasım El-Rafi'i şöyle demiştir: Bu üçüncü mezheb sahih olmaya daha yakındır. Çünkü asırlar boyunca insanlar yadırganmaksızın bu künyeyi taşımışlardır. Bu görüş sahibinin dediği, hadisi şerifin zahir manasına aykırı düşmektedir.
İnsanların Ebu'l-Kasım künyesini taşımada ittifak etmeleri yanında bununla künyelenmelerinde ve her asırda önemli din işlerinde kendilerine uyulan büyük islâm âlimlerine bu künyenin verilmesinde mutlak surette bunun caiz olduğu hususunda İmam Malik'in mezhebini güçlendirme vardır. Bu künyenin taşınma yasağından da, Peygamberin hayatı boyunca yasakhğı anlamış bulunmaktadırlar. Bu yasakhğm sebebi de, Yahudilerin Ebu'l-Kasım künyesini almaları ve Peygambere eziyet için birbirlerine Ebu'l-Kasım diye hitab etmeleridir. Bu mana ise şimdi ortadan kalkmış bulunmaktadır. En iyisini Allah bilir.
Kâfirin, Bidat Sahibinin Ve Fasıkın İsmibilinmediği Ve Ancak Künyesi İle TanındığıZaman Yahut İsmini
Anmada Bir Fitnedenkorkulduğu Zaman, Onu Künyelemek Caizdir.
Allah Tealâ (kâfiri ismi ile değil, künyesi ile anarak) buyurmuştur: "Ebû Leheb'in elleri kurusun."[32]
Bunun ismi Abdu'l-Uzza'dır. Bu künye ile tanındığı için böyle anıldığı söylenmiştir. Diğer taraftan putun kulu manasını taşıdığı için bu isimden kaçınılarak künyesi ile anıldığı da söylenmiştir.
762- Üsâme İbni Zeyd'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem (hasta olan) Sa'd İbni Ubâ-de'yi (Radıyallahu Anh) ziyaret için bir merkebe bindi." Böylece hadisi şerifi ve Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in münafık Abdullah ibni Ubeyy İbni Selûl'e rastladığını anlattı. Sonra ravi dedi: Nihayet Peygamber (S.A.V) yürüyüp Sa'd İbni Ubâde'nin yanına vardı da Peygamber (S.A.V) şöyle dedi: "Ey Sa'd! Ebû Hubab'ın (münafık Abdullah İbni Übeyy'in) ne söylediğini duydun mu? Şöyle, şöyle söyledi dedi." Böylece hadisi şerifi anlattı.[33]
Ben derim ki: Ebû Tâlib'in ismi Abdü Menaf olduğu halde hadisi şerifte künyesi tekrarlanmıştır. Buhârî'nin Sahih'inde de: "Bu Ebû RuğaPin kabridir." hadisi şerifi rivayet edilerek münafıkların künyelendiğine işaret edilmiştir. Bunun benzerleri çoktur. Bunlar hakkında künye kullanılması, daha önce izah ettiğimiz bazı şartlar bulunduğu zaman caizdir. Eğer şartlar bulunmazsa, isim üzerine bir ilâve yapılmaz. Nitekim Buharı ve Müslim'in Sahihlerinde rivayet ettik ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Rum Melik'ine şöyle mektup yazdı: "Allah'ın kulu ve Peygamberi Muhammed'den Hirakl'e..." Onu ismi ile andı ve künye kullanmadı, bir lâkabla da onu lâkablamadı. Rum Melik'i Kayser, demedi. Bunun benzerleri de çoktur. Biz, kâfirlere sert davranmakla emredildik. Onları kün-yelememiz, onlara yumuşak ifade kullanmamız, sözü gevşek tutmamız, onlara sevgi göstermemiz ve yakınlık beslememiz uygun, düşmez.
Erkeği Falan Kadının Ve Falan Erkeğin Babası Diye Künyelemenin, Kadını Da Falan Eçkeğin Anası Ve
Falan Kadının Anası Diye Künyelemenin Caizliği
Bil ki, bunların hepsi ile künyelenmekte bir engel yoktur.
Ashab toplululuğundan ibaret önceki mü'minlerden çok kimseler ve onlardan sonra gelen tabiinden faziletli şahsiyetler "Falan hanımın babası" diye künyelenmişlerdir. Bunlardan biri de Osman İbni Affan'dır. (Radıyallahu Anh). Onun üç künyesi vardır: Ebû Amr, Ebû Abdullah ve Ebû Leylâ. Bunlardan biri de Ebu'd-Derdâ'dır. Zevcesinin künyesi, Ümmü'd-Derdâ El-Kübrâ'dır. Sahabiyedir ve ismi Hayre'dir. Diğer zevcesinin künyesi Ürnrnü'd-Derdâ El-Suğra'dır. Bunun ismi ise Hüceyme'dir. Bu kadın kıymeti yüksek, fakıha, faziletli, çok akıllı ve üstünlüğü aşikâr biri idi. Tabi'îndi.
Onlardan biri de Ebû Leylâ'dır. Abdurrahman İbni Ebû Leyla'nın babasıdır. Zevcesi Ümmü Leylâ'dır. Ebû Leylâ ile zevcesi sahâbidirler. Ebu Ümâme ve ashabdan çok kimseler de böyle künyelenenlerdendir.
Ebû Reyhane, Ebû Rimse, Ebû Riyme, Ebû Amre Beşir İbni Amr ve Ebû Fâtıma El-Leylâ da bunlardandır. Ebû Fâtıma'nın adı Abdullah İbni Üneys olduğu söylenir. Ebû meryem el-Ezdî, Ebû Rukayye Temimu'd-Dâri, Ebû Kerimetü'l-Mikdam İbni Ma'di Yekrib ki, bunların hepse sa-hâbîdir.
Tâbi'inden ise, Ebû Âişe Mesruk İbni Ecdâ' ve adları sayılamayacak kimseler vardır. El-Ensab kitabında Sem'ânî demiştir ki, Ebû Âişe'nin Mesruk (çalınmış) diye adlandırılmasının sebebi, küçükken onu bir adamın çalmış olmasındandır. Sonra çocuk bulundu da bu isim ona verilmiş. Sahih olan hadislerde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Ebû Hüreyre'ye bu künyeyi verdiği sabit olmuştur.
[1] Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis hasendir.)
[2] Ebü Dâvud. Tirmizî. Nesâî. tbni,Mâce. (Tirmizî demiştir: Bu hadis sahihdir, hasendir.)
[3] Müslim.
[4] Buharı. Müslim. Ebû Dâvud.
[5] Buharı. Müslim.
[6] Ebû Dâvud.
[7] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[8] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[9] Ebû Dâvud. Nesâî.
[10] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[11] Buhârî. Müslim. Ebü Dâvud. Tirmizî.
[12] İbni Sünnî.
[13] Ebû Dâvud. Nesâî. İbni Mâce.
[14] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud.
[15] İbni Sünnî.
[16] İbni Sünnî.
[17] İbni Sünnî.
[18] Buhârî. Müslim.
[19] Müslim.
[20] Müslim.
[21] Buhârî.
[22] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud.
[23] Ebû Dâvıud.
[24] Ebû Dâvud. Nesâî. İbni Hibbân.
[25] Buharı.
[26] Kur'an-ı Kerîm, Hücurat Süresi: 11.
[27] Buhârî.
[28] Buhârî.
[29] Buhâri. Müslim. Nesâî, fil-yevmi velleyleti.
[30] Ebû Dâvud.
[31] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[32] Kur'an-ı Kerim, Tebbet Süresi: 1
[33] Buhârî. Müslim.
Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)
21- İSİMLER
Doğan Çocuğa Ad Koymak
Sünnet olan, doğan çocuğa yedinci günde yahut doğum gününde ad vermektir. Yedinci günde isim vermenin sünnet oluşu, şu rivayet ettiğimiz delile dayanır:
733- Amr İbni Şuayb'dan, o babasından, babası da dedesinden şöyle rivayet etmiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, doğan çocuğun yedinci gününde adlandırılmasını, ondan eziyet verici şeyleri gidermeyi (saçlarını kesmeyi, temizlik yapmayı, sünnet etmeyi) ve akıka kurbanı kesmeyi emretti."[1]
734- Sahih isnadlarla Semüre İbni Cündüb'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Her oğlan akîka kurbanı karşılığında bir rehindir. (Akıka kurbanı kesilince Şeytan tasallutundan kurtulur). Yedinci gününde onun kurbanı kesilir, traş edilir ve adlandırılır. "[2]
Doğum gününde çocuğa ad vermenin dayanağına gelince, önceki bölümde rivayet ettiğimiz Ebû Musa'nın hadisidir.
735- Enes'den (Radıyallalahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Bu gece bir oğlan çocuğum doğdu. Ona (asıl soyum olan büyük) babam İbrahim'in (Aley-hisselâm) adını verdim."[3]
736- Enes'den (Radiyallahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle anlatmıştır: "Ebû Talhâ'nın bir oğlu doğdu. Ben onu Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e götürdüm de, Peygamber (s.a.v) onun damağına mama çaldı ve ona Abdullah ismini verdi."[4]
737- Selh İbni Sa'd El-Saîdî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Ebû Üseyd'in oğlu Münzir doğduğu zaman Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e götürüldü. Peygamber (s.a.v) onu dizinin üzerine koydu. Ebû Üseyd de oturmaktaydı. O sıra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir şeyle meşgul oldu. Ebû Üseyd oğlunun geri götürülmesini emretti. Böylece Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in dizinden alınıp eve döndürüldü. Peygamber (s.a.v) meşguliyetinden kurtulup çocuğu hatırlayınca: Çocuk nerededir? buyurdu. Ebû Üseyd: Onu eve geri çevirdik, ey Allah'ın Resulü, dedi. Peygamber (s.a.v) sordu: İsmi nedir? Babası (ismi) falandır, dedi. Peygamber, hayır, onun ismi Münzir'-dir, dedi. Böylece ogün çocuğa Münzir ismini verdi."[5]
Düşük Çocuğa İsim Koymak
Düşük çocuğa isim koymak müstehabdır. Erkek yahut dişi olduğu bilinmiyorsa, her ikisi için kullanılabilecek bir ad verilir. Esma, Hind, Hü-neyde, Hârice, Talhâ, Umeyre, Züraa ve benzerleri gibi...
İmam Beğavi demiştir ki, düşük hakkında hadis varid olduğundan ona isim vermek sünnettir. Onun arkadaşlarından başkası da böyle demiştir. Bizim Şafi'i âlimlerimiz: Doğan bir çocuğa ad vermeden ölürse, ona isim vermek müstahab olur, demişlerdir.
Güzel İsim Vermenin Müstahablığı
738- Güzel bir isnadla Ebu'd-Dardâ'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Siz kıyamet gününde isimlerinizle ve babalarınızın isimleri ile çağrılırsınız. Onun için isimlerinizi güzel koyun."[6]
Aziz Ve Yüce Allah Yanında İsimlerin En Sevimli Olanı
739- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Aziz ve yüce olan Allah yanında isimlerinizin en sevimlisi Abdullah ve Abdurrahman'dır.[7]
740- Câbir'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır: "Bizden bir adamın oğlu doğdu da ona Kasım adını verdi. Biz (ona) dedik: Ebû'l-Kasım diye künyelendirmeyiz. (Çünkü bu, Peygamberin kün-yesidir.) Senin bunda bir kerametin olmaz. Bu hal Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bildirildi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v): Oğluna Abdurrahman ismini ver, buyurdu."[8]
741- Sahabî olan Vüheyb İbni Cüşemî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Peygamberlerin isimleri ile adlanın. Allah Tealâ yanında isimlerin en sevimlisi Abdullah ve Abdurrahman'dır. İsimlerin en doğrusu da Haris ve Hemmâm'dir. İsimlerin en çirkini ise, Harb ve Mürre'dir."[9]
Doğumu Tebrik Etmek Ve Tebrike Cevab Vermek Müstahabdır
Çocuğu doğan bir adama tebrikte bulunmak müstahabdır. Hazreti Hüseyin'in (Radıyallahu Anh) bir adama öğrettiği tebrik ve göz aydınlığı ile tebrikte bulunmak müstvahabdır. Adama demişti ki, tebriğinde şöyle söyle:
''Allah'ın sana ihsan etmiş olduğu çocuğu Allah sana mübarek kılsın. Onu sana bağışlayana şükredesin. Erginlik çağma ulaşsın ve iyiliğini göresin."
Böyle tebrikte bulunana şöyle cevab vermek müstahabdır: "Allah sana da bereket versin, üzerine bereket indirsin, sana hayırlı mükâfat versin, bunun benzerini sana ihsan etsin yahut Allah sevabını çok yapsın gibi sözlerle karşılık verir."
Hoş Olmayan İsimleri Vermenin Yasak Oluşu
742- Semüre İbni Cündüb'den (Radıyallahu Ahh) rivayet etiğimize göre, o demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Oğluna (ve kölene) asla Yesar, Reban, Necah ve Eflah adım verme. Çünkü sen sorarsın o (Yesar) oradamıdir? Bulunmaz da, hayır, denilir. (Kolaylığın bulunmadığı manası çıkar da uğursuzluğa yorumlanmaya sebebiyet verilir. Yesar, Kolaylık manasmdadır.) Bunlar dört isimdir, benim sözüme ilâve yapmayınız. "[10]
Ebu Davud'un ve ondan başkasının Sünenlerinde Câbir'den rivayetimizde "Bereket" adını çocuğa vermek de yasaklanmıştır.
743- Ebu Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde, o Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu anlatmıştır: "Allah katında en düşük isim, kişinin Mülklerin Sahibi (Melikü'l-Emlâk) diye adlanmasıdır."[11]
Müslim'in bir rivayeti şöyle: "Kıyamet gününde Allah yanında en bayağı adam, o adamdır ki, dünyada Melikü'l-Emlâk adım taşıyordu. Oysa kİ Melikülemlâk (Mülklerin sahibi) Allah'tır."
Süfyan İbni Uyeyne'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Malikü'I-Emlâk, Şâhinşâh gibidir.
Terbiye Etmek, Kötü Hareketten Sakındırmak, Nefsine Hâkim Olmasını Sağlamak İçin Ve BunaBenzer Maksatlarla Oğlu, Hizmetçisi, Öğrencisi Gibi Kendisiyle Yakın Alâkası Olan Birine Çirkin Birİsimle Çıkışması
747- Sahâbî Abdullah İbni Büsr'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Annem, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir salkım üzüm götürmek için beni gönderdi. Onu Peygambere ulaştırmadan önce ondan yedim. Salkımı götürünce Peygamber kulağımdan tuttu ve: Ey vefasız! (Neden emâneti teslimden önce salkımdan yedin. Her zaman emâneti gözetmen gerek).[12] Buyurdu.
Ebû Bekir El-Şıddık'ın oğlu Abdurrahman'dan (Radıyallahu Anhüma) uzun bir hadis rivayet edilmiştir. Bu hadisi şerif, Sıddîk (Radıyallahu Anh) Hazretlerinin keramet ve iyiliklerini açık bir şekilde kapsamaktadır. Asıl manaya gelince: Sıddîk (Radıyallahu Anh), bir cemaati müsafirliğe davet etti ve onları evinde oturttu. Sonra Resûlüîlah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem' Hazretlerine gitti. Dönmesi gecikti. Dönüşünde (ev halkına) sordu: Mü-safirlere akşam yemeğini yedirdiniz mi? Hayırs dediler. Bunun üzerine oğlu Abdurrahman'a dedi: Ey anlayışsız! Sonra burnu kırılası diye beddua etti ve kötü söyledi.[13]
İsmi Bilinmeyene Seslenmek
Adı bilinmeyen bir kimseyi üzülmeyeceği bir sözle çağırmak uygundur. Sözde yalan ve aşırı bir iltifat olmamalıdır. Ey kardeşim, Ey Fakîh, ey fakîr, ey efendim, ey kimse, ey falan elbise sahibi, ey falan ayakkabı sahibi, yahut at, deve, kılıç, mızrak sahibi ve benzeri sözlerle çağırmak gibi.. Bu sözler çağıran ve çağrılan kimsenin haline göre değişir.
745- güzel bir isnadla İbni Hasâsıye (Radıyallahu Anh) diye tanınan Beşir İbni Mabed'den yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Ben, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile beraber yürürken baktı ki, mezarlar arasında yürümekte olan bir adamın üzerinde iki ayakkabı var. Ona şöyle dedi: Ey Sibtî ayakkabılarının sahibi, sana yazık. Sibtiyye ayakkabılarını bırak."[14] Bu şekilde hadisin tamamını anlattı. Derim ki, Sibtî ayakkabısı bir cins ayakkabıdır.
746- Sahabî olan Ensar'dan Câriye'den (Radıyallahu Anh) yapılan ri-, vayetde şöyle demiştir: "Ben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
yanında bulunmuştum. İnsanın adını hatırlamadığı zaman ona: Ey Ab -dullahmoğlu (Ey Allah'ın kulunun Oğlu) diye hitab ederdi.[15]
Çocuğun, Öğrencinin Ve Talebenin Babasını, Hocasını Ve Şeyhini İsmi İle Çağırmaması
747- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem beraberinde bir oğlan bulunan bir adam gördü. Oğlana sordu: Bu (beraberindeki) kimdir? Çocuk, babamdır, dedi. Peygamber (s.a.v): Önünde yürüme, sana kötü söz söylemesini gerektirecek bir iş yapma, ondan önce oturma, ismi ile de onu çağırma." dedi.[16]
Salih olduğu ittifakla kabul edilen büyük İmam Ubeydullah İbni Zahr'~ dan yapılan rivayetde demiştir ki: Babanı ismi ile çağırman ve yolda onun önünde yürümen (babaya karşı) asî olmaktan sayılır.[17]
Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)
Nikâh Akdinden Sonra Kocaya Söylenecek Duâ
Sünnet olan kocaya: "Allah sana mübarek etsin", yahut "Allah üzerine bereket versin Allah sizi hayırla bir arada tutsun", demektir.
Karı ve kocadan her birine şöyle demek müstahab olur: Sizin her ikinize Allah arkadaşı hakkında iyilik ve bereket versin. Hayrı ikiniz arasında bulundursun.
718- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir. Abdurrahman İb-ni Avf evlendiğini Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e haber verince, peygamber (s.a.v) ona: "Allah sana mübarek kılsın." Dedi.[5]
719- Cabir (Radıyallahu Anh) evlendiğini Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bildirince, Peygamber (s.a.v) ona: "Allah sana bereket versin." Dedi.[6]
720- Sahih isnadlarla Ebû Hüreyre'den rivayet edilmiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhiıve Sellem, bir insan evlendiği zaman ona şöyle derdi:
"Allah sana bereket versin, üzerine bereket ihsan etsin ve sizi hayırla bir arada bulundursun.[7]
Evlenen adama: Oğullar ihsan ederek ikinizi birleştirsin, demek mekruhtur. Bu kitabın sonunda dili tutmak bölümünde İnşaallah Tealâ bu-nun kerahetine dair delil gösterilecektir.
Zifaf Gecesinde Erkeğin Hanımına Söyleyecekleri
Hanımı ile ilk karşılaşmada Allah'ı anarak (Besmele çekerek) alnından (ön saçlarından) tutup şöyle söylemek müstehabtır: "Allah her ikimize arkadaşı hakkında mübarek etsin. Bu sözle beraber rivayet ettiğimiz şu hadisi söyler:
721- Amr İbni Şuayb babasından, babası da dedesinden, o da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Sizden biriniz bir kadınla evlendiği zaman yahut hizmetçi bir köle sa-tınaltığı zaman:
' 'Allâhümme inni es 'düke hayrahâ ve hayra mâ cebeitehâ aleyhi ve eûzü bike min şerrihâ ve şerri mâ cebeitehâ aleyhi."
"Allah'ım! Ben bunun hayrını ve bunu yarattığın durum üzerine onun da hayrını senden isterim. Bunun kötülüğünden ve bunu yaratmış olduğun durumun kötülüğünden Sana sığınırım”
İnsan bir deve satın alınca da, hörgücünün tepesini tutup yine aynı sözleri söylesin." buyurdu.[8]
Bir rivayet de şöyledir: "Sonra kadının alnından (ön saçlarından) tutsun sonra kadın ve hizmetçi hakkında bereket istesin.
Ailesi İle Birleştikten Sonra Kocaya Söylenecekler
722- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır: Resûlüllah Saîlallahu Aleyhi ve Sellem Zeyneb ile (Radıyallahu An-hâ) evlendi de et ve ekmek ziyafeti verdi." Böylece ziyafetin şeklini ve davet edilenlerin çokluğu ile ilgili hadisi anlattı. Sonra şöyle dedi: "Resûlüllah Saîlallahu Aleyhi ve Sellem çıkıp Aişe'nin evine gitti, ona:
Esselâmu Aleyküm, ehlelbeyt ve Rahmetullahi ve berekâtüh, dedi. Ai-şe şöyle cevab verdi: Ve Aleykesselâmu ve Rahmetullahi. Aileni nasıl buldun? Allah sana mübarek kılsın. Bu şekilde Peygamber bütün hanımlarını dolaştı. Hepsine Aişe'ye söylediklerini söylüyordu. Onlar da Aişe'nin söylediği gibi söylüyorlardı. "[9]
Cinsi Münâsebet Esnasında Okunacak Duâ
723- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) Peygambere ulaşan çok yollarla rivayetimizde Peygamber Saîlallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Eğer sizden biriniz ailesine gideceği zaman:
"Bismillah!, Aîlâhümme cennibneşşeytâne ve cennibişşeytâne mâ ra-zagtenâ."
"Bismillah, Allah'ım, bizden Şeytanı uzaklaştır ve bize vereceğin ri-zıktan da Şeytanı uzaklaştır'der de aralarında bir çocuk olursa şeytan ona zarar vermez." Buhârî'nin rivayetinde: "Şeytan ona ebediyyen zarar vermez." şeklindedir.[10]
Erkeğin Hanımı İle Oynaşması, Onunla Şakalaşması Ve Onunla Tatlı Konuşması
724- Sahihlerinde Câbir'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Salallahu Aleyhi ve Sellem bana: "Bakire ile mi, yoksa dul ile mi evlendin? dedi. Dedim ki, bir dul ile evlendim. Peygamber (s.a.v): Bakire ile eflenseydin de sen onunla oynaşırdın, o da seninle oynaşırdı, dedi"[11]
725- Aişe'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde o demiştir ki, Resûlüllah Salallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "îman bakımından mü'minlerin en olgunu, ahlâk bakımından en güzelleri ve ailesi için en hoş olanıdır. (Yumuşak davrananıdır.[12]
Kocanın Hanımının Hısımları İle Konuşmadaki Edebi
Bil ki, koca için müstahab olan, zevcesinin yakınlarından hiç biri ile, içinde kadınlarla temas, yahut onları öpme, yahut kucaklama yahut bunlardan başka onlardan faydalanma manasını taşıyan bir söz konuşmamaktır. Bu manaları kapsayacak yahut anlamını verecek sözler söylememelidir.
726- Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır: "Ben mezisi (cinsel istek halindeki ince akıntısı) çok gelen bir adam idim. Resûlüllah Saîlallahu Aleyhi ve Sellem'in kızının yanımda bulunuş şerefinden dolayı peygambere (halimden şikâyet edip) sormaktan utandım da, (sorması için) Mıkdad'a emrettim. O da Peygambere sordu. "[13]
Kadının Doğum Sancıları Zamanında Okunacak Dualar
Daha önce anlattığımız musibet dualarından çok yapmak uygundur.
727- Hazreti Fâüma'dan (Radıyallahu Anha) rivayet edilmiştir: "Fâtı-mâ'mn doğurma zamanı yaklaşınca Resûlüllah Salîallahu Aleyhi ve Sellem Ümmü Seleme'ye ve Cahşın kızı Zeyneb'e onun yanına gidip de Âyetül-Kürsi'yi, Nâs ve Felak (Muavvizeteyn) sûrelerini sonuna kadar okumalarını emretti. "[14]
Doğan Çocuğun Kulağına Ezan Okumak
728- Resûlüîlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in âzâdhsi Ebû Rafi'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Fâtima, Ali'nin oğlu Hüseyin'i (Radıyallahu Anhüm) doğurduğu zaman Resûlüîlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onun kulağına ezan okuduğunu gördüm."[15]
Âlimlerimizin bir kısmı şöyle demiştir: Çocuğun sağ kulağına ezan ve sol kulağına ikâmet okumak müstahabdır.
729- Ali'nin oğlu Hüseyin'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: ''Kimin bir çocuğu doğar da sağ kulağına ezan ve sol kulağma da ikâmet getirirse, ona çocuk hastalığı zarar vermez."[16]
Çocuğa İlk Mamayı Verirken Duâ Etmek
730- Sahih isnadla Hazreti Âişe'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayete göre şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellern'e çocuklar getirilirdi de onlara duâ ederdi ve onlara mama verirdi."[17]
Bir rivayet: "Onlara bereket duasında bulunurdu." şeklinde varîd olmuştur.
731- Ebû Bekir'in kızı Esmâ'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde o şöyle demiştir: "Zübeyr'in oğlu Abdullah'a hamile kalmıştım. Sonra Medine'ye geldim de Küba'ya indim. Küba'da (onu) doğurdum. Sonra onu Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e götürdüm. Peygamber onu kucağına koydu. Sonra bir hurma istedi ve onu çiğnedi. Sonra çocuğun ağzına tükürük attı. Böylece çocuğun karnına ilk giren şey, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in tükürüğü oldu. Sonra hurma mamasından damağına çaldı. Sonra ona duâ etti ve üzerine bereket diledi.[18]
732- Ebû Musa El-Eş'arî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle demiştir: "Bir oğlanım doğdu. Onu Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellenı'e getirdim. Çocuğa İbrahim adım verdi. Hurma mamasından damağına çaldı ve ona bereket duasında bulundu.[19]
[1] Ebû Dâvud. İbrfi Mâce. Nesâî. Ahmed b. Hanbel.
[2] Ebû Dâvud. Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis basendir.)
[3] Buhârî. Nesâî.
[4] Ebû Davud. Tirmizî. NesâL İbni Mâce.
[5] Buhârî. Müslim. Mııvatta'. Ebû Dâvud. Tirmizî Nesâî.
[6] Buharı. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
[7] Ebû Dâvud. Tirmizî. İbni Mâce. Nesâî, fil yevmi veleyleti. (Tirmizî demiştir ki, bu hasen bir hadistir.)
[8] Ebû Dâvud. İbni Mâce. İbni Sünnî. Nesâî
[9] Buhârî. Müslim. Nesâî.
[10] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizi.
[11] Buhârî. Müslim
[12] Tirmizî. Nesâî.
[13] Buhârî. Müslim.
[14] İbni Sünni.
[15] Ebü Dâvud, Tirmizî, Hâkim. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis sahihtir, hasendir.)
[16] İbn-i Sünnî.
[17] Ebû Dâvud.
[18] Buharı. Müslim.
[19] Buhârî. Müslim.
Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)
20- NİKAHIN ZİKİRLERİ VE BUNUNLA İLGİLİ MESELELER
Kendisine Veya Başkasına Kız İstemeye Gelenin Okuyacağı Dualar:
İsteyici, Allah'a hamd ve sena ederek, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Saîât getirerek başlar ve şöyle der: Allah'dan başka İlâh olmadığına, ortağı bulunmayıp bir olduğuna şahidlik ederim. "Eşhedü en lâ İlahe İllallâhu vahdehû lâ şerîkele leh," Yine şehâdeî ederim ki, Muham-med Allah'ın kuludur ve O'nun peygamberidir. "Ve eşhedü enne Muham-meden abdühü ve resûlühu", ben kızınız falana yahut kerimeniz falana yahut bunun gibi sözler ifade ederek, talib olarak geldim, der,
714- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir. O da Re-sülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu anlattı: "Her söz ki, yahut her iş ki, ona Allah'a hamd ile başlanmaz, o iş bereketsizdir.”[1]
715- Ebû Hüreyre'den rivayet edilmiştir. O da Peygamber Sallaliahu Aleyhi ve SeUem'in şöyle dediğini anlatmıştır: "Her hutbe ki onda teşeh-hüd yoktur, o çolak el gibidir."[2]
Bir Kimsenin Kendi Kızını Yahut Evlendirmehakkına Sahib Olduğu Başka Yakınını Nikahlamaları İçin Faziletli Adamlarateklif Etmesi
716- Rivayet edildiğine göre, Ömer Îbni'l-Hattab (Radıyallahu Anh), kızı Hafsa'nm kocası vefat edince, (Allah Hafsa'dan ve kocasından razı olsun) demiştir ki: Ben Osman'a rasgeldim de Hafsa'yi (nikâhlasın diye) ona arzettim. Dedim ki: İstersen Ömer'in kızı Hafsa'yi sana nikahlayayım?. Bunun üzerine Osman: İşimi bir düşüneyim, dedi. Böylece bir kaç gün bekledi, Sonra benimle karşılaştı da: Bugün evlenmemek bana uygun geldi, dedi. Ömer devamla: Sonra Ebû Bekir El-Sıddîk'Ia (Radıyallahu Anh) karşılaştım da şöyle dedim: İstersen Ömer'in kızı Hafsa'yi sana nikâhlarım? Ebû Bekir (Radıyallahu Anh) sustu. Bundan sonra sözün devamını anlattı.[3]
Nikâh Akdinde Okunacak Dualar
Nikâh akdinden önce, bir konuşma yapmak müstahabdir. Bu konuşma önceki bölümde zikrettiklerimizi kapsamalı ve ondan daha uzun olmalıdır. Nikâh akdini yapan da konuşmayı yapabilir, başkası da... Bu konuşmanın (hutbenin en faziletlisi, aşağıda zikrettiğimiz hadistir!
717- Abdullah İbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre demiştir ki; Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu hacet hutbesini (gerekli bir iş için konuşmayı) bize öğretti:
"Hamd Allah'a mahsustur. O'ndan yardım isteriz ve Ondan mağfiret dileriz. Nefislerimizin kötülüğünden O'na sığınırız. Allah kime hidayet ederse onu sapıtan olmaz. Sapıttığı kimseyi de kimse hidayete erdiremez. Allah'dan başka hiç bir İlâh olmadığına şahidlik ederim ve şahidlik ederim ki, Muhammed O'nun kuludur ve O'nun peygamberidir. Ey insanlar, sizi bir nefisten yaratan Rabbınızdan korkun. O nefisten de eşini yarattı. O çiftlerden de çok erkekler ve kadınlar üretti. Kendisi Adına birbirinizden isteklerde bulunduğunuz ve akrabahk bağlarım kesmekten Allah'dan korkun. Allah üzerinizde gözcü bulunmaktadır. Ey iman edenler! Gerektiği üzere tam bir ihlâsla AHah'dan korkun ve ancak müslü-manlar olduğunuz halde vefat edin. Ey müminler! Doğru söz söyleyin de Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve O'nun peygamberine itaat ederse, büyük bir kurtuluşla kurtulmuştur."[4]
Âlimlerimiz demiştir: İlk söze başlanan bu hutbe (ve konuşma) ile beraber şöyle demek müstahabdır: Allah'ın emrettiği şekilde (seni) tutmak üzere yahut güzellikle ayırmak şartı ile nikahlıyorum. Bu konuşmanın en az mıkdarı ise:
Elhamdü Lillâhi Vessalâtü Ala Resûtillâhi Sallallahu Aleyhi ve Sellem. Ûsî Bitakvallahi."
Hamd Allah'a mahsustur. Allah'ın Peygamberine Salât ve Selâm olsun. Allah'dan korkmayı tavsiye ediyorum."
Bil ki, böyle bir hutbe ile söze başlamak sünnettir. Eğer bu konuşmadan hiç bir şey yapılmamış olsa, âlimlerin ittifakı üzere yine nikâh akdi sahih olur.
Dâvud El-Zahirî'den rivayete göre o şöyle demiştir: Böyle bir hutbe yapılmadan nikâh sahih olmaz. Ancak yetkili âlimler demişlerdir ki, Dâvud El-Zâhirî'nin muhalefeti benimsenecek bir muhalefet sayılmaz, ve onun muhalefeti ile âlimlerin ittifakı bozulmaz. En iyisini Allah bilir.
Şafi'i mezhebinde muhtar olan, koca bir sözle hitabda bulunmaz. Ancak velisi ona: "Falanca kızı sana nikahladım", dediği zaman, bu sözün arkasından, "ben de onu nikâhlamayı kabul ettim" der. İsterse, "onun nikâhını kabul ettim", der. Eğer cevabında: "El-hamdü lillâhi Vessalâtü Alâ Resûlillahi, kabul ettim" derse, nikâh yine sahih olur. İcab ve kabul arasında böyle bir söz zarar vermez. Çünkü bu söz, nikâh akdi ile ilgili az bir sözdür. Âlimlerimizden biri şöyle demiştir: Araya giren bu sözle nikâh bâtıl olur. Bir âlim de şöyle demiştir ki, bâtıl oimaz, o sözü söylemek müstahab olur. Doğrusu önce söylediğimizdir, araya söz karıştırılmamalıdır. Bununla beraber söylense de nikâh bâtıl olmaz. En doğrusunu Allah bilir.
Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)
İnsanı Övmek
Bil ki, insanı iyi halleri ile medhetmek ve övmek bazen yüzüne karşı olur, bazan da gıyabında olur. İnsanı gıyabında övmeye gelince, öven kimse taşkınlık yapmamak ve yalana girmemek şartı ile, bunda engel yoktur. Yalan şekli ile övmek ise haramdır. Haram oluş övmekten değil, yalan söylemekten dolayıdır. Bir gerek duyulduğu zaman ve bir bozukluğa se-beb olmadığı içinde yalan olmayan böyle bir övgü müstahabdır. Övülene ulaşması halinde onu fitneye düşüren ve benzeri bozuk maksad taşıyan medihler olmamalıdır.
Övülenin yüzüne karşı yapılan medhe gelince, bunun hakkında mubah ve müstahabı gerektiren hadisler nakledildiği gibi, bundan kaçınmayı gerektiren hadisler de nakledilmiştir. Âlimler demiştir ki, bu hadislerin hük-münü bir araya toplayıp şöyle denilir: Eğer yüzüne karşı övülende kâmil bir iman, tam bir anlayış, nefis terbiyesi ve fitneye düşmeyecek şekilde . tam bir seziş varsa ve buna aldanmazsa, nefsi de bundan hoşlanmazsa, bu haram değildir, mekruh da değildir. Bu hallerden birinin bulunmasından korkuluyorsa, onu yüzüne karşı övmek şiddetle mekruh olur.
705- Mikdâd'dan (Radıyallahu Anh) şöyle anlatılmıştır:
"Bir adam Hazreti Osman'ı (Radıyailahu Anh) övmeye durdu. Mik-_dad maksadlı olarak dizleri üzerine çöktü de övenin yüzüne serpmek üzere kumlar avuçlamaya başladı. Osman Mıkdad'a dedi ki, ne yapıyorsun? Bunun üzerine Mıkdad dedi: Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu: Övücüleri gördüğünüz zaman yüzlerine toprak serpin, (onlara değer vermeyin)."[102]
706- Ebû Musa El-Eş'arî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre şöyle demiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Seliem, bir adamın bir adamı övdüğünü ve övgüde ileri gittiğini işitti. Bunun üzerine: Helak ettiniz yahut adamın belini kırdınız." buyurdu.[103]
707- Ebû Bekre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Bir adam Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında anıldı, bir adamda onu hayırla övdü. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dedi: Yazık ettin! (Aşırı derecede övmekle, yahut övgün ona gidip de onun gururlanmasına sebebiyet vermekle) arkadaşının boynunu kırdın.-Peyamber bu sözü tekrarlıyordu. -Sizden biriniz çaresiz övecekse, öveceği şekilde olduğunu bildiği takdirde, "onun şöyle, şöyle olduğunu sanırım" desin.. Onu olduğu gibi bilen ve hesaba çekecek olan Aîlah'dır. insan Allah'a karşı hiç kimseyi temize çıkarmasın."[104]
Övmenin mubah olduğuna dair hadisler çoktur, burada bir araya toplanmaları mümkün değildir. Ancak bunlardan bir kısmına işaret ediyoruz:
708- Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Sahih olan hadisde Ebû Bekir'e (Radıyallahu Anh) olan şu sözü bu övme kısmındadır:
"(Mağarada iki kişi kaldık. Düşmanın ayak seslerini işitiyorsun) İki kişiyi ne sanıyorsun? Allah onların üçüncüsüdür. (Onun için biz hepsinden güçlüyüz)[105]
Diğer bir hadisde de (Ebû Bekir'e) "Sen, büyüklük taslayarak elbiselerini sürtenlerden değilsin." buyurmuştur.
Diğer bir hadisde de: "Ey Ebû Bekir, ağlama! Arkadaşlığında ve malında benim için insanların en güvenileni Ebû Bekir'dir. Eğer ümmetimden bir dost edineydim, Ebû Bekir'i dost edinirdim." buyurmuştur.
Başka bir hadisde:"Umuyorum ki sen onlardansın. (Cennet'e girmek için bütün kapılarından davet edileceklerdensin)" buyurdu.
Başka bir hadisde de "Ona izin ver ve onu Cennetle müjdele. (Ebû Bekir'e izin ver ve onu Cennet'le müjdele.) buyurmuştur.
Başka bir hadisde: "Ey Uhud dağı! (Sarsılma) dur. Zira senin üzerinde bir peygamber, bir Sıddîk (Ebû Bekir) ve (gelecekte şehid olacak) iki şehid (Ömer ile Osman) vardır." dedi:
Yine Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Cennete girdim ve bir köşk gördüm. Sordum, bu kimindir? Ömer'indir, dediler. Oraya girmek istedim, fakat kıskanırsın hatırıma geldi.
Bunun üzerine Ömer (Radıyallahu Anh): Anam-babam sana feda olsun, yâ Resûlellah! Sana kiskanırmıyım? dedi."
Başka bir hadisde: "Ey Ömer! Koyulduğun herhangi bir yolda Şeytan sana karşı çıkmışsa, muhakkak senin yolundan başka bir yola sapmış olur, (senden kaçar)."
Diğer bir hadisde: "(İçeri girmesi için) Osman'a kapıyı aç ve onu Cennetle müjdele." buyurmuştur.
Başka bir hadisde Ali'ye: "Sen bendensin, ben de sendenim (soyumuz ve inancımız birdir), dedi."
Diğer bir hadisde yine Ali'ye: "Harun'un Musa'ya olan yakınlığı gibi, senin benimle beraber olmana razı olmazmısın? Buyurdu."
Başka bir hadisde Bilâle: "Ayaklarının tıkırtısını Cennet'de işittim, dedi."
Başka bir hadisde Ubeyy İbni Kâb'a: "İlim sende bereketli olsun, ey Münzir'in babası! buyurdu."
Diğer bir hadisde de Abdullah İbni Selâm'a: "Sen ölünceye kadar İslâm üzere bulunacaksın, buyurdu."
Başka bir hadisde Ensar'dan bir sahâbiye: "(Sen ve hanımın yemek yemeyip müsafirinize ikramda bulunduğunuz için) Allah sizin işinize güldü yahut taaccüb etti (sizden razı oldu), dedi.
Başka bir hadisde Ensar'a: "İnsanlar içinde bana en sevimli sizlersiniz," buyurdu.
Diğer bir hadisde de Abdü'1-Kays kabilesinin başında bulunana: "Sizde iki haslet (huy) vardır ki, onları Allah Tealâ ve O'nun peygamberi sever: Onlar, yumuşak huy ile vakardır, buyurdu. "[106]
Sahih hadisler arasında bütün bu işaret ettiklerim meşhurdur. Onun için bunların kaynaklarını göstermedim. Yüze karşı Peygamber Sallalla-hu Aleyhi ve Sellem'in övmesine dair benzeri hadisler çoktur. Allah onlardan razı olsun, Ashab, tabiin ve bunlardan sonra gelen ve kendilerine uyulan imam ve âlimlerin övmesine gelince, bunlar sayılamayacak kadar çoktur. En iyisini Allah bilir.
Ebu Hamid El-Gazalî İhya kitabının Zekât bölümü sonunda şöyle demiştir: Bir insan sadaka verdiği zaman, onu alan bakmalıdır: Eğer sadakayı veren adam teşekkür edilmesini seviyor ve onun insanlara duyurulmasını istiyorsa, sadakayı alanın işi gizli tutması uygun olur. Çünkü hakkını ödemesi onu zulme götürmeye sebeb olmamalıdır. Adamın teşekkür istemesi bir zulümdür. (Yaptığı iş Allah için olmaz, nefsine yazık etmiş sayılır.) Eğer sadakayı alan, verenin halinden teşekkürü sevmediğini ve yayılmasını istemediğini bilirse, ona teşekkür eder ve sadakasını açıklar.
Allah kendisine rahmet etsin, Süfyan El-Sevrî şöyle demiştir: Kendini bilen kimseye insanların övmesi zarar vermez.
Ebu Hamid El-Gazalî, bu bölümün başında geçen sözü anlattıktan sonra şöyle demiştir: Bu manaların inceliklerini düşünmek, kalbini gözetleyene gereklidir. Çünkü azaların yaptığı işler, bu inceliklerin ihmali ile olursa, çok yorulma ve az faydalanma bakımından şeytan için bir gülme demektir. Bu ilmin hali öyle bir şeydir ki, onun hakkında denilir: Bundan bir mes'ele Öğrenmek, bir sene (nafile) ibâdet etmekten daha faziletlidir. Çünkü bu ilim sebebiyle ömür boyu ibâdet sağlığa kavuşur. Bu ilmi bilmemekle de ömür boyu yapılan ibâdet ölür ve boşa çıkar. Başarı ancak Allah1 m yardımı iledir.
İnsanın Kendini Övmesi Ve İyiliklerini Anlatması
Allah Tealâ "Nefislerinizi temize çıkarmayın."[107]
Bil ki, insanın kendi iyiliklerini anlatması iki kısımdır: Sevilmeyen ve sevilen, öğünmek için, arkadaşları üzerine üstünlüğü göstermek ve benzeri haller için yapılan iyilikleri anma, sevilmeyen ve kötülenen şeydir. Makbul olanı ise, dinî bir maslahata bağlı olanıdır. Bu da iyiliği emredici, kötülükten ahkoyucu olmakla, öğüt verici olmakla yapılır, yahut gerekli bir işi göstermek, yahut öğretmek, yahut terbiye vermek, yahut nasihat vermek için, yahut uyarmak için, yahut iki kimsenin arasını düzeltmek için, yahut kendinden bir kötülüğü savmak için, yahut benzeri şeyler için yapılan övme ve iyilikleri anlatmalardır ki, bunlar makbuldür. İnsan bu maksadlarla kendi sözünün daha iyi kabul edileceğini ve anlattıklarına daha çok güvenileceğini niyet ederek iyiliklerini anlatır. Yahut der ki, benim dediğim bu söz, öyle bir sözdür ki, onu benden başkasında bulamazsınız, bunu ezberleyin gibi sözler söyler, yahut bunun benzeri söz söyler. Bu konuda bu mana üzerinde sayılamayacak kadar deliller gelmiştir:
709- Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu sözü gibi:
"Ben Peygamberim, yalan yoktur. Ben Âdem evlâdının efendisiyim. Kendisine ilk arz açılacak kimseyim. Ben Allah'ı en iyi bileniniz ve takvası en çok olanmızım. Ben Rabbimin yanında (himayesinde) gecelerim." Buna benzer rivayetler çoktur.
Yusuf Aleyhisselâm da (Mısır Melikine):
"Mısır arazisinin hazineleri üzerine beni görevli kıl. Ben, koruyan ve bilen kimseyim." dedi.[108]
Şuayb Aleyhisselâm dedi:
"Beni İnşaallah sâlihlerden bulacaksın."[109]
Osman (evinde aleyhtarları tarafından) kuşatıldığı zaman, (Radıyalla-hu Anh) şu sözleri söylemişti:
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu bilmiyor musunuz?: "(Tebük savaşının sıcak ve kurak günlerinde sefere çıkan) o zor günlerin ordusunu kim teçhiz ederse, ona cennet vardır. Ben o askerleri teçhiz ettim. Bi İm i yormuş un uz ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sel-Iem: (Medine'deki) Rûme kuyusunu kazana Cennet vardır. Ben de onu kazmıştım (ve sebil yapmıştım)? Peygamberin dediği sözde onu doğrula-ym, buyurmuştur. "[110]
710- Sa'd İbni Ebi Vakkas'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde, Küfe halkı kendisini Ömer İbni Hattab (Radıyallahu Anh) Hazretlerine şikâyet ettikleri zaman ve güzel namaz kıldırmıyor, dediklerinde, Sa'd şu cevabı vermişti: Vallahi ben, Allah Tealâ yolunda ilk ok atan Arablar'-dan bir adamım. Biz Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile savaşanlardık..."[111]
711- Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle demiştir: "Tohumlan çatlatıp bitiren ve nefisleri yaratan hakkı için, Peygamber benim hakkımda söz verdi ki, beni ancak mü'min sever ve bana ancak münafık buğz eder."[112]
712- Ebû Vâil'den yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır: İbni Mes'ud (Ra-dıyallahu Anh) bize hutbe okuyup şöyle dedi: "Vallahi ben, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ağzından yetmiş küsur sûre aldım. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabı da bilmişlerdir ki, ben Allah Tealâ'nın kitabını onlardan daha iyi bilenim. Bununla beraber ben onların en hayırlısı değilim. Eğer Denden daha bilgili bir kimseyi hileydim (ondan ilim almak için) sefere çıkardım."[113]
713- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayete göre, kendisine, yürümeyen bir deveye çare bulmaktan soruldu, bunun üzerine (çare1 isteyen adama): Tam bilgi verecek kimseye düştün, (Bu konu da seni ancak ben aydınlatırım.) dedi...[114] Buna benzer örnekler çoktur, hepsi anlatılamaz.
Bu şekilde olan övünmelerin hepsi anlattığımız maksadlara bağlı olarak caizdir. Başarı Allah'dandır.
Önceki Konu İle İlgili Meseleler
Mes'ele: Seni çağıran bir adama, emrindeyim ve yardimmdayım yahut sadece emrindeyim demek müstahabdır. Yine bir kimseye merhaba denince yahut ona bir iyilik yapılınca, yahut adamda güzel bir iş görünce, "Allah seni korusun" ve "seni hayırla mükâfatlandırsın' şeklinde ve buna benzer söz söylemek müstahabdır. Bunun delilleri sahih hadislerden çok vardır ve meşhurdur.
Mes'ele: Amelde takvada yahut bu gibi halleri bulunan bir kimseye: "Allah beni sana feda kılsın", yahut "anam-babam sana feda olsun" ve bunun gibi sözler söylemekte sakınca yoktur. Bununda delilleri sahih olan hadislerde çoktur, meşhurdur. Kısaltmak için onları söylemedim.
Mes'ele: Bir kadının yabancı bir erkekle konuşması caiz olan alış-veriş ve bunlar dışındaki yerlerde onlarla konuşmaya muhtaç kaldığı zaman sözünü ciddi ve sert yapması gerekir. Kendisine erkeğin meyli olmasın diye yumuşak söz söylemez.
Âlimlerimizden İmam Ebu'l-Hasan El-Vahidî, El-Basît adlı kitabında şöyle demiştir: Âlimlerimiz demiştir ki, kadın zariftir, yabancılarla konuştuğu zaman ciddi konuşsun. Çünkü böyle davranmak, kalbi fitneye düşürmekten daha çok uzaklaştırır. Yine hısımlık yolu ile haram olanlarla da böyle yapmalıdır. Görülmüyor mu ki, bu vasiyete bağlı olarak devamlılık üzere insanlara haram olan mü'minlerin anneleri (Peygamberin zevceleri) hakkında şöyle buyurmuştur:
"Ey Peygamber hanımları! Siz diğer kadınlardan biri gibi değilsiniz. Eğer takva sahibi olmak istiyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) yumuşak söz söylemeyin. O takdirde kalbinde bir bozukluk olan umuda düşer."
Ben derim ki, kadının sesini sert söylemesine dair El-Vâhidî'nin anlattığını yine âlimlerimiz söylemiştir. Şeyh İbrahim E1-Mervezî de âlimlerimizden olmakla şöyle demiştir: Kadının erkeğe karşı ciddî konuşmasının yolu, avucunun dışı ile ağızını örtüp böylece erkeğe cevab vermesidir. En iyisini Allah bilir.
Bu konuda El-Vâhidî'nin söylediği, hısımlık bakımından haram olan yabancı gibi aynen haramdır sözü zayıftır. Onun muhalefeti de âlimlerimiz arasında meşhurdur. Çünkü onların akraba yakınlığı gibi mahrem olmaları, beraber bulunma ve bakma cevazı bakımındandır. Sihriyat ve hısımlık hususu ve bu yönden kan akrabası gibidir. Mü'minlerin annelerine gelince, onlar sadece nikâh edilememek yönünden ve onlara hürmet etmek farz olduğundan anneler gibidirler. Bundan dolayıdır ki, Kızlarını nikahlamak helâl olmuştur. (Fakat insan neseben annesinin kızını nikâh-layamaz, kız kardeşi olur.) En iyisini Allah bilir.
[1] Kur'anı Kerim, Nûr süresi:61
[2] Nisa Siiresi:86
[3] Kur'anı Kerim: Nûr Süresi: 27
[4] Kur'an, Kerim: Nür Süresi: 59
[5] Kur'anı Kerim: Zâriyâi Süresi: 24-25
[6] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud.
[7] Buhârî ve Müslim.
[8] Buhârî. Müslim. Tirmizî. Nesâî.
[9] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[10] Dârimî. Tirmizî. İbni Mâce. Ahmed b. Hatibe!. Taberâni.
[11] İbni Mace. İbni Sünnî.
[12] Muvatta
[13] Buhârî.
[14] Dârimî. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[15] İbn-i Sünnî
[16] Kur'an-ı Kerim, Zâriyai Süresi: 25.
[17] Buharı. Tirmizî.
[18] Müslim. Tirmizî.
[19] Tirmizî. Ebû Dâvud. Bııhârî, ni-Eclebif-MülYed. (Tirmizî demidir ki, bunun isnadı zayıftır.)
[20] Ebû Dâvud.
[21] Muvatta'. (Derim ki,, bu hadis mürseldir, isnadı sahihdir.)
[22] Buhârî. Müslim. Tirmizî.
[23] Ebû Dâvud.
[24] Kur'anı Kerim: Nİsâ Süresi: 86.
[25] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
[26] Ebû Dâvud, Buhârî El-Edebül-Müfred'de.
[27] İbni Sünnî.
[28] Ebû Dâvud. Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hasen ve sahih hadistir.)
[29] Tirmizî. (Bu zayıf bir hadistir. Münker hadistir demiştir.)
[30] Ebû Dâvud. Tirmizî.
[31] Ebû Dâvud. Tirmizî. İbni Mâce. (Tirmizî demiştir ki, bu hasen hadistir.)
[32] İbni Sünnî.
[33] Buhârî.
[34] Müslim. Buhâri.
[35] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[36] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[37] Buhârî. Müslim. Tirmizî.
[38] Buhârî. Ebû Dâvud.
[39] Buhârî. Müslim. Nesâî.
[40] Buhârî. Müslim.
[41] Ebû Dâvud. Nesâî, fil-yevmi vel-leyli. İbni Sünnî.
[42] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî
[43] Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî. Buhârî, el-Edebül-Müfred. Hakim. Nesâî, amelül-yevmi velleyli. Ahmed b. Hanbel.
[44] İbni Sünnî
[45] Kur'an-ı Kerim, Nûr Süresi: 27.
[46] Kur'an-ı Kerim, Nûr Süresi: 59.
[47] Buhârî. Müslim. Muvatia'. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[48] Buhârî. Müslim. Tirmizî. Nesâî.
[49] Ebû Dâvud.
[50] Ebû Dâvud. Tirmizî, Ahmed b. Hanbel. (Tirmizî demiştir ki, bu hasen hadistir.)
[51] Buhârî. Müslim.
[52] Buhâri. Müslim.
[53] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî, fil yevmi velleyli.
[54] Buhârî. Müslim.
[55] Buhârî. Müslim.
[56] Müslim. Ebû Dâvud, Nesâî. İbni Mâce
[57] Müslim.
[58] Ebû Dâvud
[59] Ebû Davud.
[60] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[61] Buhârî. Müslim.
[62] Buhârî, kitabul-Edeb, Müslim.
[63] Ebû Dâvud, Buhârî, Müslim.
[64] Tirmizî. Nasâî. İbni Mâce.
[65] Ebû Dâvud.
[66] Buhârî.
[67] Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hasen hadistir.)
[68] Tirmizî. İbni Mâce. (Tirmizî demiştir ki,.bu hasen hadistir.)
[69] Buhârî. Tirmizî.
[70] Buhârî. Müslim.
[71] Ebû Dâvud.
[72] Ebû Dâvud. Tirmizî, İbni, Mâce.
[73] İbni Mâce. Tîrmizî. (Tirmizî, bu hadis hasendir.)
[74] Muvatta'. (Derim ki bu hadis mürseldir.)
[75] Müslim.
[76] İbni Sünnî. Ebû Dâvud.
[77] İbni Sünnî.
[78] İbni Sünni.
[79] Kur'an-ı Kerim, Haşir Süresi: 7
[80] Kur'an-ı Kerim, Nûr Süresi: 63
[81] Müslim.
[82] Tirmizî. İbni Mâce.
[83] Buharı, Tirmizî, Ahmed b. Hanbel (Kur'an-ı Kerim, Meryem Sûresi: 64)
[84] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[85] Buhârî. Ebû Dâvud. Nesâî, fil yevmi velleyleti.
[86] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
[87] Müslim.
[88] Buhârî. Müslim. Tirmîzî. Nesâî.
[89] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvııd. Tirmizî. Nesâî.
[90] Ebû Dâvud.
[91] Tirmizî.
[92] Ebû Dâvud. Tİrmizî.
[93] Ebû Dâvud. Tirmizî.
[94] İbni Sünnî.
[95] İbni Sünnî.
[96] Müslim. Ebû Dâvud. Tİrmizî. İbni Mâce. Nesâî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis şahindir, hasendir.)
[97] Ebû Dâvud. Tirmizî. (Bu, zayıf hadistir. Tirmizî bu hadîs için garibdir ve isnadı meçhuldür, demiştir.)
[98] îbni Sünnî.
[99] Ebû Dâviid. Tirmizî. Nesâî. fi i yevmi-velleyleti. Ahmed b. Hanbel. (Tirmizî demişîir ki, bu sahih ve hasen bir hadistir.
[100] Ebû Ya'lâ El-Mevsilî, Müsned.
[101] Müslim. Ebû Dâvud.
[102] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[103] Buhârî. Müslim.
[104] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud.
[105] Buhârî. Müslim. Tirmizî.
[106] Buhârî.
[107] Kur'an-ı Kerim, Necm Süresi: 32.
[108] Kur'an-ı Kerim, Yûsuf Süresi; 55
[109] Kur'an-ı Kerim, Kasas Süresi:27
[110] Buharı.
[111] Buhâri. Müslim. Tirmizî.
[112] Müslim.
[113] Buhârî. Müslim. Nesâî.
[114] Müslim. Ebû Dâvud.
Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)
El Öpmek:
Başkasının elini öpmeyi istemek: Eğer el öpmek, adamm takvasından ve iyi halinden, yahut ilminden, yahut şerefinden ve düşük işlerden korunmasından, yahut bunlara benzer dinle ilgili işlerden ileri geliyorsa, mekruh olmaz, bilâkis müstahab olur. Eğer el öpmek, adamın zenginliğinden, dünyasından, servetinden, güçlülüğünden, dünya ehline göre olan mevkiinden dolayı ise, bu şiddetli bir şekilde mekruhtur.
Âlimlerimizden El-Mütevelli demiştir ki, bu maksadla el öpmek caiz değildir ve bununla haram olduğuna işaret etmiştir.
662- Zari'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir. Kendisi (Basra'dan peygambere gelen) Abdülkays heyetinin içinde idi. Şöyle anlatmıştır: "Nihayet yolculuğa çıkmak için acele etmeye başladık da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in elini ve ayağını öpmeye koyulduk.[58]
663- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) bir olay anlatılmaktadır. Orada şöyle demiştir: "Biz, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yaklaştık da onun. elini öptük.[59]
Bir kimsenin, küçük çocuğunun yanağını öpmesi, kardeşininkini öpmesi, akralabalık sevgisi ile, şefkat ve merhamet duygusu ile yanaklardan başka azaları öpmesi sünnettir. Bu konuda sahih hadisler çoktur ve meşhurdur. Çocuk erkek olsun, kız olsun eşittir. Bu sayılan maksadlarla arkadaşının ve başkasının küçük çocuklarını öpmek de aynıdır. Ancak şehvetle öpmek haramdır. Bunda ihtilaf yoktur. Bu şehvet konusunda baba-ana da müsavidir. Akraba ve yabancıya şehvetle bakışta da haram işlemiş olur.
664- Ebû Hüreyre'den (Radryallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ali'nin oğlu Hasan'ı (torununu) öptü. Yanında El-Akra' İbni Habis vardı. Bunun üzerine EI-Akra' dedi: Benim on çocuğum var. Onlardan hiç birini öpmedim. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona (hayretle bakışı ile) baktı. Sonra buyurdu: Merhamet etmeyene, merhamet edilmez."[60]
665- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edilmiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Bedevi'lerden insanlar geldi. Dediler ki, çocuklarınızı öper misiniz? Ashab, evet, dediler. Onlar: Fakat biz öpmeyiz, dediler. Bunun üzerine Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Allah Tealâ sizden merhameti çekip çıkardı ise, ben ne yapabilirim?" buyurdu.[61]
666- Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem oğlu İbrahim'i tutup öptü ve onu kokladı."[62]
667- El-Berâ İbni Azib'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde o şöyle anlatmıştır: "Ben, ilk Medine'ye hicret ettiği zaman Ebu Bekir'le beraber evine gittim. Kızı Aişe, yakalandığı sıtma hastalığından dolayı yatıyordu. (Radıyallahu Anha) Ebû Bekir onun yanına gidip: Kızcağızım nasılsın? dedi; ve yanağını öptü."[63]
668- Sahabi Safvan İbni Assal'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır:
"Bir Yahudi arkadaşına dedi ki, bizi şu Peygambere götür. Böylece Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gittiler. (Her peygamberin şeriatın-, da esas olan hükümlerden) dokuz açık hükmü Peygambere sordular. Ra-vi böylece olayı anlatarak nihayet şu sözü söyledi: Onlar aldıkları cevab üzerine Peygamberin elini ve ayağını öptüler ve dediler ki, biz senin peygamber olduğuna şahidiz. "[64]
669- Sahih bir isnadla İyas İbni Dağfel'den yapılan rivayetde şöyle demiştir: Ebû Nadre'yi gördüm. Ali'nin oğlu Hasan'ı (Radıyallahu Anhüma) öpüyordu.[65]
İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) nakledildiğine göre, oğlu Salim'i öperdi ve şöyle derdi: Bir yaşlının bir yaşlıyı öpmesine şaşıyormusunuz.
Allah kendisinden razı olsun, ümmetin zâhidlerinden ve âbidlerinden biri olan büyük İmam Sehl İbni Abdullah El-Testürî'den rivayet edildiğine göre, Ebû Dâvud El-Sicistani'ye giderdi ve derdi ki: Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hadislerini anlattığın dilini çıkarda onu öpeyim. Böylece dilini öperdi. Bu konuda üzerinde selefin işleri anlatılamayacak kadar çoktur. En iyisini Allah bilir.
Ölünün ve Yolculuktan Gelenin Yüzünü Öpmek:
Teberrük maksadıyla salih bilinen bir ölünün yüzünü öpmekde bir beis yoktur. Gurbetten ve benzeri bir ayrılıktan dönen bir arkadaşı da öpmek böyledir, sakıncası yoktur.
670- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anhâ) uzunca anlattığı Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatı ile ilgili hadisde şöyle demiştir: "Ebû Bekir (Radıyallahu Anh) içeri girdi de, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'ün yüzünü açtı. Sonra üzerine abandı da onu öptü. Sonra ağladı. "[66]
671- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anhâ) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Zeyd İbni Harise, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem benim evimde iken, Medine'ye geldi. Peygambere gelip kapıyı çaldı. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona kalkıp elbisesinden onu çekti. Onu kucakladı ve onu öptü."[67]
Çocuktan başkasını ve seferden dönmeyeni kucaklamak ve yüzünü öpmek ise, bunlar mekruh olan işlerdir. Âlimlerimizden Ebû Muhanımed El-Beğavi ve ondan başkası bunların kerahetine delil göstermişlerdir. Tir-mizî ve İbni Mâce'nin kitablarında rivayet ettiğimiz hadis bu kerahate delâlet eder:
672- Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre, bir adam peygambere dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Bizden bir adam kardeşine yahut. arkadaşına rasgeldiğinde ona eğilir mi? Hayır, dedi. Onu kucaklar ve öper mi? dedi. Peygamber hayır, dedi. Adam, elile tutup onunla musafaha eder mi? dedi. Peygamber evet, dedi."[68]
Ben derim ki, bir yolculuk ve benzeri bir ayrılıktan dönüşte kucaklaşmakta ve öpmekte bir beis yoktur. Bunun dışındaki hallerde ise tenzih yolu ile mekruhtur.. Bu da güzel yüzlü olmayan gençler içindir. Fakat güzel yüzlü genç ister seferden dönmüş olsun, ister olmasın, her halde onu öpmek haram olur. Böyle bir kimseyi kucaklamak, onu öpmek gibidir yahut ona yakındır. Burada öpüşenlerin ikisinin de salih erkek olmaları, yahut fasık olmaları, yahut bunlardan birinin salih kimse olması eşittir, durum değişmez.
Bizim Şafi'i mezhebde sahih olan, şehvet duygusu olmasa bile, güzel yüzlü bir gence bakmak haramdır. Fitne korkusu olmasa da bu haramdır, kadın hakkında olduğu gibi...
Musafaha = Tokalaşma
Karşılaşma halinde musafaha yapmanın sünnet olduğunda ittifak vardır.
673- Katâde'den yapılan rivayetde demiştir ki, Enes'e (Radıyallahu Anh) sordum: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabı arasında musafaha var mı idi? Evet, dedi."[69]
674- Kâb İbni Mâlik'in (Radıyallahu Anh) tevbesinin kabul edilişi olayı ile ilgili olarak rivayet edilen hadisde o şöyle demiştir: "(Allah tevbemi kabul ettiği için beni tebrik maksadı ile) Talhâ İbni Ubeydullah (R.Anh) koşarak bana doğru geldi de Benimle musafaha etti ve beni tebrik etti."[70]
675- Sahih isnadlarla Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle demiştir: "Yemen'liler gelince, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sel-lern ashaba dedi ki, Yemen'liler size geldi. Musafahayı ilk ortaya çıkaran bunlardır."[71]
676- El Berâ'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sailallahu Aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İki müslüman karşılaşır da musafaha yaparlarsa, muhakkak surette ayrılmadan önce mağfiret olunur. "[72]
677- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayetimizde demiştir: "Bir adam (peygambere) dedi: Ya Resûlellah bizden bir adam kardeşine yahut arkadaşına rasgelince ona (başı ve vücudu ile) eğilir mi? Peygamber, hayır dedi. Onu kucaklar ve öper mi? dedi. Hayır, dedi. Elinden tutar ve onunla musafaha yapar mı? dedi. Peygamber, evet, dedi."[73]
678- Atâ İbni Abdullah El-Horasanî'den yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana şöyle buyurdu: Musafaha yapınız ki, kin gitmiş olsun. Hediyeleşiniz ve birbirinizi seviniz ki, düşmanlık gitsin "[74]
Bil ki, ner karşılaşmada musafaha yapmak müstahabdır. Ancak insanların âdet edindiği sabah ve ikindi namazlarından sonra musafaha yapmanın anlatılan şekilde şeriatta aslı yoktur. Yapılmasında da bir beis yoktur; çünkü musafahanın aslı sünnettir. İnsanların bazı hallerde buna devam etmeleri ve çok ifrada kaçmaları ile meydana gelen tutum, aslen meşru olan musafahayı bozmaz.
İmam Ebû Muhammed Şeyh Abdüsselâm (Allah ona rahmet etsin), Ka-vaid kitabında anlatmıştır. Demiştir ki, bit'atlar beş kısımdır: Vacib, haram, mekruh, müstahab ve mubah. Sabah ve ikindi namazlarından sonra yapılan musafaha, mubah olan bit'ata bir örnektir. En iyisini Allah bilir.
Derim ki, yüzü güzel bir gençle musafahadan sakınmak uygundur. Çünkü bundan önceki bölümde anlattığımız gibi, ona bakmak haramdır. Mez-heb âlimlerimiz demişlerdir ki, bakılması haram olan her şeye yapışmak da haramdır. Daha doğrusu yapışmak daha ağırdır. Çünkü bir kadınla evlenmek isteyen ona bakabilir, bu helaldir. Alış-veriş gibi işlerde de durum böyledir. Fakat bunlarda yabancı kadına yapışmak caiz olmaz. En iyisini Allah bilir.
Musafaha ile beraber güler yüzlü olmak, mağfiret istemek ve başka duada bulunmak müstahabdır:
679- Ebû Zer'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seliem bana dedi ki: İyilikten hiç bir şeyi asla küçümseme; tatlı bir yüzle kardeşinle karşılaşmanı bile…[75]
680- El-Berâ İbni Âzib'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seliem şöyle buyurdu: "İki müslüman karşılaşınca musafaha ederler de, nasihat ve muhabbet üzere gülümserlerse, aralarında günahları dağılır gider." Bir rivayet de şöyle: "İki müslüman karşılaştığı zaman musafaha ederler. Allah Tealâ'ya hamd ederler ve mağfiret dilerlerse, Aziz ve yüce olan Allah onlara mağfiret eder.[76]
681- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir. O da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle dediğini anlatmıştır: "Allah için sevişen iki kuldan biri diğeri ile karşılaşır da onunla musafaha yaparsa, sonra da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e salât getirirlerse, geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmadan ayrılmaz."[77]
682- Enes'den yapılan rivayetde o şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallalia-hu Aleyhi ve Seliem bir adamın elini tuttuğu zaman,
"Allâhümme âtinâ fi'd-dünyâ haseneten ve fi'1-âhireti haseneten ve kına azâbe'n-nâr."
"Allah'ım, dünyada bize iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru, demedikçe ondan ayrılmazdı."[78]
Her halde kim için olursa olsun eğilip bel bükmek mekruhtur. Bundan önceki iki bölümde anlattığımız Enes'in hadisi buna dealalet eder. o hadiste adamın biri peygambere sormuştu "Bizden biri adama eğilir mi? Peygamber, hayır, dedi." Söylediğimiz gibi, bu hasen bir hadistir. Buna mariz bir nakil gelmediği için buna aykırı davranmaya yol yoktur. İlme ve iyi hale nisbet edilen bir çok kimselerin bunu yapmasına aklanılmasın. Çünkü uymak, ancak Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e olur. Allah Tealâ şöyle buyurur: "Peygamber size neyi veriyorsa (ne emrediyorsa) onu alın, hangi şeyi de size yasaklıyorsa onu yapmayın, "[79]
Yine şöyle buyurmuştur: "Peygamberin emrine muhalefet edenler, kendilerine bir belâ isabet etmesinde, yahut acıklı bir azâb kendilerine isabet etmesinden sakınsınlar. "[80]
Biz, Cenazeler bölümünde Fudayl İbni İyad'dan (Radıyallahu Anh) bu manadaki Şu sözünü anlatmıştık: Hidayet yollarına uy, bu yola koyulanların azlığı sana zarar vermez. Sapıklık yollarından da sakın. Bu yollarda helak olanların çokluğuna aldanma. Başarı Allah'dandır.
Gelen kimseye kalkarak ikramda bulunmak şu kimseler için müstahab olduğunu seçtik: İlim bakımından açık bir faziletli olan için, yahut iyi hal, yahut şeref sahibi için, yahut hürmete değer bir idareci için, yahut evlad-lık veya akrabalık yakınlığından dolayı yaşlılık ve benzer sebebler için iyilik, ikram ve hürmet maksadı ile ayağa kalkılır. Gösteriş için ve insanı büyültmek için yapılmaz. İlk devir ve sonraki devir müslümanların uygulamaları hep bizim bu seçtiğimiz usul üzere olagelmiştir. Ben bu konu üzerinde bir risale yaptım. Orada hadisleri, eserleri ve anlattığım hususlara delâlet eden önceki devir âlimlerinin sözlerini işlerini topladım. Bunlara aykırı düşenleri kitabda gösterdim ve onlara cevabı da açıkladım. Bu hususta zorluğa ve şübheye düşen ve bu risaleyi incelemek isteyen kimse umarım, ki, müşkülâtım giderir, inşaallah Tealâ. En iyisini Allah bilir.
Salih olan kimseleri, kardeşleri, komşuları, arkadaşları ve akrabayı ziyaret etmek ve onlara ikramda bulunmak, iyilik etmek ve ilgi göstermek müstahab işlerin en kuvvetlilerindendir. bu ziyaretin usulü de insanların durumlarına, mevkilerine ve boş zamanlarına göre değişir. Bu gibileri insanın ziyaret etmesi, hoşlarına gitmeyecek şekilde ve razı olmayacakları bir zamanda olmamalıdır. Bu konuda hadisler ve nakiller meşhurdur ve çoktur. Müslim'in Sahih'inde rivayet ettiğimiz en güzellerindendir:
683- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Seliem şöyle anlattı: "Bir adam, başka bir köyde olan kardeşini ziyaret etti. Bunun üzerine Allah Tealâ onun yolu üzerine koruyup gözetleyici bir melek görevlendirdi. Melek adama gidince sordu: Nereye gidiyorsun? Adam: Şu köyde olan kardeşime gitmek istiyorum, dedi. Melek: Adamın sana iyiliğinden dolayı senin ona bir borcun mu var? Adam dedi ki: Hayır, sadece ben ûnu Allah Tealâ'nın rızası için sevdim. Melek dedi: Ben, sen o adamı Allah İçin sevdiğin gibi, Allah'ın da seni sevdiğini bildirmek üzere Allah'ın sana gönderdiği elçisiyim."[81]
684- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seflem şöyle buyurdu: "Kim bir hastayı ziyaret ederse, yahut Allah Tealâ için bir kardeşini ziyaret ederse, bir mü-nadi şöyle diye ona seslenir: Hoş ettin, yürüdüğün yol (boyunca sevabın) hoş oldu. Cennette de bir ev hazırlamış oldun."[82]
İnsanın salih bir arkadaşından kendisini ziyaret etmesini ve ziyaretini çok yapmasını istemesi müstahabdır.
685- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiştir. O demiştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Bizi ziyaret ettiğinden daha fazla, bizi ziyaret etmeden seni engelleyen nedir? (Neden bizi daha çok ziyaret etmiyorsun? Peygamber bunu Cibril Aley-hisselâm'a söylemesi üzerine) şu âyet indi:"
"Biz senin Kabbinin emri olmadıkça inmeyiz. Önümüzde ve arkamızda olanlar ve bunlar arasında bulunanlar (her şeyin mülkiyet ve tasarrufu) hep O'nundur."[83]
Aksırana Duâ Etmek Ve Esnemenin Hükmü
686-Ebû Hüreyre'den rivayet edilmiştir. O da, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle dediğini anlatmıştır: "Allah Tealâ aksırmayı sever (ondan razı olur). Esnemeyi hoş görmez. Sizden biriniz aksırır da Allah Teaîâ'ya hamd ederse, onu işiten her müslüman üzerine ona şöyle duâ etmek bir borç olur: "Yerhamükeîlâh" (Allah sana merhamet etsin). Esnemeye gelince, o Şeytandandır. Sizden biriniz esnediği zaman, gücü yeterince onu geri çevirsin. Çünkü sizden biriniz esneyince Şeytan ona güler."[84]
Derim ki âlimler şöyle ifade etmişlerdir: Aksırmayı gerektiren sebeb iyi bir şeydir. O da besin hafifliğinden ve yük ağırlığının azlığından ileri gelen vücud hafifliğidir. Bu da iyi bir haldır ki şehveti zayıflatır ve ibâdeti kolaylaştırır. Esnemek bunun zıddıdır. Allah en iyisini bilir.
687- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir. O da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyîe dediğini anlatmıştır: "Sizden biriniz aksırdiği zaman,
"Elhamdülillah"
"Allah'a hamd olsun" desin. Kardeşi yahut arkadaşı da ona:
"Yerhamukellâhu"
"Allah sana merhamet etsin", desin. Kardeşi ona yerhamukellâh deyince, sksıran:
"Yehdîkümullâhu ve yuslıhu bâteküm" "Allah size hidâyet etsin ve halinizi düzeltsin", desin."[85]
688- Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında iki adam aksırdı. Peygamber (s.a.v) bunlardan birine karşılık verdi (teşmit yaptı), diğerine teşmit yapmadı. Bunun üzerine peygamberini teşmit yapmadığı kimse dedi ki, falanca aksırdı da ona teşmit yaptın., ben aksırdım da bana teşmit yapmadın? Peygamber (s.a.v): Bu adam Allah Teaîâ'ya hamd etti. Sen ise Allah Teaîâ'ya hamd etmedin, buyurdu."[86]
689- Ebû Musa El-Eş'arî'den rivayet edilmiştir. (Radıyallahu Anh) o demiştir ki,
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "Sizden biriniz aksırır da Allah Tealâ'ya hamd ederse, ona teşmit yapınız. Eğer Allah'a hamd etmezse, ona teşmit yapmayınız, (Yerhamukel-lâh, demeyiniz).[87]
690- El-Berâ'dan (Radiyallahu Anh) rivayet edilmiştir. O şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize yedi şeyi emretti ve yedi şeyi bize yasakladı. Hastayı ziyareti, cenaze arkasında yürümeyi, aksira-na teşmit yapmayı, davetçiye icabet etmeyi, selâma karşılık vermeyi, haksızlığa uğrayana yardım etmeyi ve yeminde durmayı (yemini bozmamayı) bize emretti."[88]
691- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anhu) rivayet edilmiştir. O da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu anlatmıştır: "Müslümanın müslüman üzerine hakkı beştir: Selâmı cevablamak, hastayı ziyaret etmek, cenazeler arkasında yürümek, davete icab etmek ve aksırana teşmit yapmak."[89]
Müslim'in diğer bir rivayeti şöyledir: "Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı altıdır: Onunla karşılaşıinca ona selâm ver, seni davet ettiği zaman icabet et, senden öğüt istediği zaman ona öğüt ver, aksırır da Allah Tealâ'ya hamd ederse ona teşmit yap, hastalanınca onu ziyaret et ve ölünce cenazesini takip et."
Aksıran kimsenin aksırması arkasıhda ELHAMDÜ LİLLAH demesinin müstahab olduğunda âlimler ittifak etmişlerdir. Elhamdü lillahi Rab-bilalemin, derse daha güzel olur. Elhamdü Iillâhi alâ külli hâl, derse daha faziletli olur.
692- Sahih bir isnadla Ebû Hüreysre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir. O da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu anlatmıştır: "Sizden biriniz aksırdığı zaman, ELHAMDÜ LİLLÂHİ ALA KÜLLİ HÂL, desin. Kardeşi yahut arkadaşı da: Yerhamukellah, desin. Buna karşılık olarak aksıran: Yehdîkümullahu ve yuslihu bâleküm (Allah size hidâyet versin ve halinizv düzeltsin, der.)"[90]
693- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiştir ki: "Bir adam İbni Ömer'in yanında aksırdı da: Elhamdü lillah vesselâmu alâ Re-sûlillah, dedi. İbni Ömer ona şöyle dedi: Ben de, Elhamdü lillah vesselâmu Alâ Resûliüahi, derim. Fakat Resûlüllah Sallaîlahu Aleyhi ve Sellem'in bize öğrettiği böyle değildir. Bize şöyle demeyi öğretti: Elhamdü Iillahî alâ külli hâl."[91]
Derim ki: Aksırma arkasında hamd sözünü duyan herkesin ona Yerhamukellah, yahut Yerhamukümullâh, yahut Rahirnekümullâh, demesi müstahab olur. Bundan sonra aksıranm şöyle demesi de müstahabdır: Yeh-dîkumullâhu ve Yuslihu bâleküm, yahut Yeğfirullâhu lenâ ve leküm.
694- İmâmı Mâlik'ten rivayet edilmiştir. O da Nafi'den, Nafi'de İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet ettiğine göre, İbni Ömer şöyle dedi: "Sizden biriniz aksırır da ona YERHAMUKELLAH denilirse, o da şöyle der:
"Yerhamunallâhu ve iyyâküm ve yağfirullâhu lenâ ve leküm (Allah bize ve size merhamet etsin. Allah bizi ve sizi bağışlasın).
Bütün bunlar sünnettir, bunlarda vacib yoktur. Âlimlerimiz şöyle demiştir: Teşmit denilen YERHAMUKELLAH sözünü söylemek sünneti ki-fayedir. Meclisde bulunanlardan biri bunu söylerse, hepsi için yeterli olur. Fakat faziletli olan, bunu mevcudlarm tümünün söylemesidir. Çünkü daha önce yazdığımız Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in: "Aksıranm hamd sözünü işiten her müslüman üzerine YERHAMUKELLAH demek bir borçtur." sözü vardır. Bizim bu anlattığımız Şafi'i mezhebinin görüşü olan teşmitin müstahab oluşudur. Mâliki âlimleri bunun vacib olduğunda ayrılığa düşmüşlerdir. Kadî \bdülvahhab bu teşmit sünnettir. Bizim mezhebimizde olduğu gibi, cemaat içinden bir kişinin teşmiti yeterlidir demiştir.
İbni Müzeyn demiştir ki bütün cemaatın teşmit yapması gereklidir. İbnu'l-Arabî El-Mâlikî de bunu benimsemiştir.
Daha önce geçen hadisten dolayı, aksıran hamd etmezse, ona teşmit yapılmaz. Hamdin, teşmitin ve buna cevab vermenin en azı, yanındaki arkadaşı işitecek kadar sesi yükseltmektir.
Aksıran adam Allah'a hamd sözünden başka bir söz söylerse, teşmite hak kazanmaz:
695- Sahabî olan Salim İbni Übeyd El-Eşca'i'den (Radıyallahu Tealâ Anh) yapılan rivayetde o şöyle demiştir: "Biz Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında idik. O sırada cemaatten biri aksınp: Esselâmu Aley-küm, dedi. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Sana ve annene de selâm olsun (burada selâmın gereği ne)! Sonra peygamber (s.a.v): Sizden biriniz aksırdığı zaman Allah'a hamd etsin." dedi. Bundan sonra bazı hamd şekillerini anlattı ve dedi ki, hamd edip aksıran kimsenin yanında bulunan, Yerhamukellâh, desin. Aksıran da onlara cevab olarak: Yeğfirullâhu lenâ ve leküm, desin."[92]
Namazda iken aksfran kimsenin, kendine işittirecek bir sesle Elhamdü Lillâh, demesi bizim Şafi'i mezhebinde müstahabdır. Mâliki âlimleri için üç görüş vardır. Birincisi bu bizim görüşümüzdür. İbni Arabî bunu seçmiştir. İkincisi, içinden hamd eder. Üçüncüsü Sahnun'un söylediğidir ki, ne aşikâre hamd eder, ne de içinden...
Aksırmaya gelince, sünnet olan elini yahut mendilini ağzına koymak ve sesi alçaltmaktir:
696- Ebû Hüreyre'den (RadiyaHahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle demiştir: Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem aksırdığı zaman elbisesini, yahut benzer bir şeyi ağzı üzerine kordu. Aksırma sesini alçaltır yahut kısardı." Ravi bu son iki lâfızda şübhe etmiştir. Tirmizî der ki, bu hadis sahilidir.[93]
697- Abdullah İbni Zübeyr'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu; "Aziz ve yüce olan Allah Esneme ve aksırmada ses yükseltmeyi hoş görmez. "[94]
698- Ümmü Seleme'den yapılan rivayetde (Radıyallahu Anha) o şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini işittim: Yüksek sesle esnemek ve şiddetli aksırmak Şeytandandır."'[95]
Bir insanın aksırması arka arkaya devam ederse sünnet olan üçe varıncaya kadar ona Teşmit etmektir:
699- Seleme İbni'l-Ekvâ'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre, o Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den dinledi: "Bir adam Peygamberin yanında aksırdı. Peygamber ona: Yerhamukellâh, dedi. Sonra bir daha aksırınca, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun için dedi ki, adam nezlelidir. "Bu söz, Müslim'in rivayetidir. Amma Ebû Dâvud ve Tirmizî rivayetlerinde demişlerdir ki, Seleme anlattı: "Bir adam Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında aksırdı, ben de bulunuyordum. Bunun üzerine Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, YERHAMUKELLÂH, dedi. Sonra ikinci defa yahut üçüncü defa aksırdı. Bunun üzerine Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, YERHAMUKELLÂH, bu nezleli bir adamdır. "[96]
700- Sahabî olan UbeyduIIah İbni Rifâ'adan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Üç kez aksırana teşmit yapılır, (ona Yerhamukellâh, denilir). Eğer ziyade yaparsa, dilersen teşmit yaparsın, dilersen yapmazsın.[97]
701- Ebû Hüreyre'den rivayet edilmiştir. Hadisin isnadında halini araştırmadığım bir adam vardır. Hadisin geri kalan isnadı sahihtir. Ebû Hü-reyre demiştir ki: Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "Sizden biriniz aksırınca, yanında oturan ona teşmit yapsın, Üçten fazla aksırırsa o kimse nezledir. Üçten sonra teşmit yapılmaz. (Yerhamukellâh, denmez).”[98]
Bu konuda âlimler ihtilâf etmişlerdir: Mâliki olan İbnu'l Ârâbî şöyle demiştir: İkinci aksırışında adama, sen nezlelisin, denilir, görüşü vardır. Üçüncüde ona denilir, dördüncüde (sen nezlelisin) denilir şeklinde değişik görüşler vardır. Doğru olan üçüncüde söylenmesidir. böyle (sen nezlelisin) denmesinin manası, bundan sonra sen teşmit yapılacak kimse değilsin, demektir. Çünkü sende olan bu hal nezleden ve hastalıktandır. Aksırmadaki hafiflikten değildir.
Eğer denilirse: Hastalık sebebiyle aksırma olursa, ona duâ ve teşmit yapmak uygun olur. Çünkü hasta olan, hasta olmayandan duaya daha fazla hak sahibidir. Neden buna teşmit yapılmasın? Bunun cevabı: Ona duâ etmek müstahabdır. Fakat meşru olan aksırma duasından başka bir duâ yapılır. Müslümanın müslümana afiyet, selâmet ve benzeri duâ yapması teşmit kısmından değildir.
Bir kimse aksırır da Allah Tealâ'ya hamd etmezse, daha önce anlattığımız gibi ona teşmit yapılmaz. Eğer Allah Tealâ'ya hamd etse de insan bunu işitmezse yine ona teşmit yapılmaz.
Aksiranın yanında bir topluluk olur da onlardan bir kısmı aksıranın hamdini duyar bir kısmı duymazsa, işitenler ona teşmit yapar, başkaları değil. Doğru kabul edilen budur.
İbnu'l-Ârâbî, hamdi işitmcyenler hakkında bir muhalefeti anlatmıştır: Arkadaşlarının teşmitini işitince, hamdi işitmeyen de teşmit yapar; çünkü başkasının teşmit yapmasıyla adamın aksırma ve hamd halini bilmiş olur. Bu görüşe karşı olarak denmiştir ki, hamdi itişmeyenler, bu durumda da teşmit yapmazlar. Çünkü aslen hamdi işitmemişlerdir.
Bil ki, aslen bir adam hamd etmeyince, yanında bulunan kimsenin hamdi hatırlatması müstahab olur. Doğru kabul edilen budur.
Hattâbî'nin Sünen'inde bunun benzerini, büyük İmam İbrahim El-Nehâ'i'den rivayet ettik. Bu insanı uyarma işi, nasihat, iyiliği emretme, iyilik ve takva üzere yardımlaşma bölümüne girer.
İbnu'l-Ârâbî demiştir ki, uyarmayı yapmaz. Bunu yapmayı cehalete ve hata işlemeye yormuştur. Doğru olan bizim anlattığımız uyarma işinin müstahab olduğudur. Muvaffakiyet Allah'dandır.
(Bir Yahudi Aksırınca)
702- Ebû Musa El-Eş'arî'den (Radıyaîlahu Anh) yapılan rivayete göre şöyle demiştir:
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında aksırışırlardi. Bununla peygamberin kendilerine, Yerhamukümullâh, demesini umarlardı. Peygamber de (onlara) derdi: Allah size hidâyet versin ve halinizi düzeltsin."[99]
703- Ebû Hüreyre'den (Radıyaîlahu Anh) rivayet edilmiştir. O demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kim bir olay anlatır da o sırada aksırırsa, o doğrudur.[100]
Bir insan esnediği zaman, daha önce anlattığımız hadisten dolayı, onu gücü yeterince geri çevirmesi sünnettir. Müslim'in Sahih'inde rivayet ettiğimiz gibi, elini ağzı üzerine koyması da sünnettir.
704- Ebû Saîd El-Hudrî'den rivayete göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini anlatmıştır: "Sizden biriniz esnediği zaman eli ile ağzı üzerini tutsun. Çünkü Şeytan girer."[101]
Derim ki, esneme namazda yahut namaz dışında olsa hüküm birdir, eli ağız üzerine koymak müstahab olur. Ancak esneme ve benzeri bir gerek olmadığı zaman eli ağıza koymak, namaz kılan için mekruhtur. En doğrusunu Allah bilir.
Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)
Gayri Müslimlerle Selâmlaşmak:
Zimmet ehline (gayri müslim vatandaşlara) gelince, âlimlerin çoğu kesin hüküm vermişlerdir ki, onlara başlangıçta selâm vermek caiz olmaz. Bununla beraber ayrı görüş taşıyanlar da vardır. Bunlar demişlerdir ki, onlara selâm vermek haram değildir, mekruhtur. Eğer onlar bir rnüslü-mana selâm verirse, müslüman şöyle cevab verir: "Ve Aleyküm" Bundan fazla söylemez.
Kadılar kadısı El-Maverdi, âlimlerimizden birinden bir şekil naklediyor ki, onunla selâma başlamak caizdir. Ancak selâm veren sadece "Es-selâmu Aleyke" der, çoğul olarak (Aleyküm) söylemez.
El-Maverdi başka bir şekil daha nakleder. Der ki, o gayri müslimler ilk selâm verince, "Ve Aleykümüsselâm" diye onlara cevab verilir; fakat "Ve Rahmetüllahi" denmez. Bu iki şekil de kabul edilmemiş ve benimsenmemiştir.
640- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Yahudilere ve Hıristiyanlara ilk başta selâm vermeyin. Yolda onlardan biri île karşılaştığınız zaman, onu yolun kenarına çekilmeye mecbur edin. (Yolun ortasını işgal edip izdihama sebeb olmasın).[35]
641- Enes'den (Radıyallahu Anhu) yapılan rivayetde demiştir ki, Re-sûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Ehli kitab sîze selâm verdiği zaman siz: Ve Aleyküm, deyiniz."[36]
642- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde Resûlül-lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Yahudi'ler size selâm verdikleri zaman, onlardan her biri: "Esselâ-mu aleyke" "Sana ölüm olsun", der. Sen cevab olarak: Ve aleyke (senin üzerine olsun), söyle."
Bu mesele hakkında anlattığımızın benzeri çok hadisler vardır. Allah en doğrusunu bilir.
Ebû Sa'd El-Mütevelli demiştir: Müslüman olduğunu sanarak bir adama selâm verilse, sonra müslüman olmadığı meydana çıksa, selâmının geri çevrilmesini ondan istemek müstahab olur. Ona der ki, Benim selâmımı bana iade et. Böyle söylemekten maksad, yabancılığı ve arada bir yakınlık bulunmadığını göstermektir. Rivayet edilir ki, İbni Ömer (Radıyallahu Ahnüma) bir adama selâm verdi. Sonra onun yahudi olduğu söylendi. İbni Ömer onun arkasına düştü ve ona dedi: Verdiğim selâmı bana iade et.
Derim ki: Allah kendisine rahmet etsin İmam Malik'in Muvatta'ında rivayetimize göre, Malik'den soruldu: Yahudiye yahut Hıristiyana selâm veren kimse, bu selâmı geri almasını ondan ister mi? Hayır, dedi. İmam Malik'in mezhebi budur. İbni Arabî EI-Maliki de bunu kabul etmiştir.
Ebû Sa'd demiştir: Bir Zimmi'nin (gayri müslim vatandaşın) halini sormak istenince, bunu selâm sözünü kullanmadan yapar. Ona şöyle söyler: Allah sana hidayet versin, yahut sabahını aydın yapsın.
Derim ki, Ebû Sa'd'ın bu sözünü söylemekte bir sakınca yoktur. Buna ihtiyaç duyulduğu zaman şöyle söylenir: Sabahın hayırlı olsun, mutlu olsun, afiyetli olsun yahut Allah seni sevinçle sabaha kavuştursun, mutlulukla, nimetle, aydınlıkla sabaha erdirsin veya benzeri sözler söyler.
Bir ihtiyaç duyulmadığı zaman, doğru olan hiç bir şey söylememektir. Çünkü ona selâm yerine bir hitabda bulunmakta ona karşı bir yumuşama ve bir ünsiyet kurma ve selâma cevab isteme şekli vardır. Halbuki biz onlara karşı sert olmakla emredilmiş ve onlara sevgi beslemekten yasaklanmışız. Onlara sevgi gösteremeyiz. Allah en iyisini bilir.
Ek: İçlerinde bir veya bir çok müslüman bulunan kâfirler topluluğuna bir müslüman rasgeldiği zaman, sünnet olan, müslümanları yahut müs-Iümanı kasdederek onlara selâm vermektir.
643- Üsâme İbni Zeyd'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayete göre: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, içlerinde Yahudi, putperest müşrikler ve müslümanlar bulunan karışık bir meclise uğradı ve Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara selâm verdi."[37]
Ek: Bir kimse bir müşrike mektub gönderir de oraya selâm sözünü yazarsa, uygun düşen. Buhârî ve Müslim'den rivayet ettiğimiz Ebû Süfyan (Radıyallahu Anh) hadisindeki Hirakl olayı ile ilgili sözü yazmaktadır. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Rüm hükümdarına şöyle mektub yazdı: "Allah'ın kulu ve O'nun Peygamberi Muhammed'den Rûm'ların büyüğü Hirakl'a!... Hidâyete uyanlara selâm olsun."
Hasta Bir Gayri Müslim'i Ziyaret Etmek:
Ek: Zimmi (gayri müslim) bir hastayı ziyaret edince insan ne söyler? Bil ki, âlimlerimiz Zimmi bir hastayı ziyaret konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bunlardan bir kısmı ziyareti iyi görmüşler, bir kısmı da caiz görmemişlerdir. El-Şaşi bu ihtilafı anlattıktan sonra demiştir: Bana göre doğru olan şöyle demektir: Bazan kâfir bir hastayı ziyaret etmek caizdir. Buradaki yakınlık, komşuluktan ve akrabalıktan ileri gelen bir yaklaşmadır. Ben derim ki, El-Şaşi'nin söylediği bu söz güzeldir. Biz bu konu ile ilgili hadisi Buhârî'nin Sahih'inden rivayet ettik:
644- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e hizmet eden bir Yahudî erkek çocuk vardı. Hasta olmuştu. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu ziyarete gitti, baş yanına oturdu. Ona: Müslüman ol, buyurdu. Çocuk yanında olan babasına baktı. Bunun üzerine babası (çocuğuna): Kasim'ın babasına (Peygambere) itaat et, dedi. Çocuk da İslâmı kabul etti. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle söyleyerek çıktı: Bu çocuğu ateşten kurtaran Allah'a hamd olsun."[38]
645- Said İbni'l-Müseyyib'in babası EI-Müseyyib İbni Hazl'dan (Radi-yallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir: "(Peygamberin amcası) Ebû Tâlib'e ölüm hali gelince, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona gidip dedi: Ey amcam, Lâ ilahe illallah" söyle". Böylece uzun olan hadisin tamamını anlattı.[39]
Ben derim ki: Zimmi (gayri müslim vatandaş) olan hastayı ziyaret eden kimsenin onu İslama meylettirmesi, ona İslâmın güzelliğini açıklaması, onu İslama çağırması ve tevbe kabul olmayacak bir duruma düşmeden önce hemen onu İslama teşvik etmesi uygun olur. Eğer ona dua edecekse, hidayet ve benzeri dileklerde bulunur.
(Dinde uydurmalar yapan) bid'at sahibine ve büyük günah işleyip de ondan tevbe etmeyene gelince, bu gibilere selâm vermemek ve verdikleri selâmı da cevablamamak uygun olur. Alimlerde Buhari ve ondan başkası böyle demiştir.
İmam Ebû Abdullah El-Buhârî bu konu üzerinde Sahih'inde delil göstermiştir. Biz de Buhârî ve Müslim'de Kâb İbni Malik'in olayını rivayet ettik. Kâb İbni Malik Tebük gazvesinden geri kalmış (böylece günah işlemişti.) İki arkadaşı da onun gibi savaştan geri kalmışlardı. (Bunlar Hilâl İbni Ümeyye ve Mürare İbni'r-Rebi' idi. Sonra ücü de tevbe etmişler. Al-lah'da tevbelerini kabul buyurmuştu.)
Kâb der ki: Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem-bizimle konuşmayı (mü'minlere) yasakladı. Ben Resûlüllaha Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gider ve ona selâm verirdim. Selâmı cevablayıp dudaklarını hareket ettiriyor mu, etmiyor mu diye bakardım?
Abdullah İbni Amr'dan rivayet ederek Buhâri diyor ki: Şarab içenlere selâm vermeyiniz.
Derim ki: Bir kimse zalimlerin yanma varır da din ve dünyasından herhangi bir zarara uğramasından yahut başka bir şeyden korkarsa böyle bir zorunluluk altında onlara selâm verir.
İmam Ebû Bekir İbni'l-Arabî demiştir ki, âlimler şöyle söylediler: Selâm Allah'ın isimlerinden bir isim olduğunu niyet ederek, Allah yaptıklarınızdan haberdardır manasında onlara selâm verilir.
Çocuklarla Selamlaşmak:
Çocuklara gelince, sünnet olan onlara selâm vermektir.
646- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre: "O, çocuklara rasgeldi de onlara selâm verdi; ve dedi ki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem böyle yapardı."[40]
Müslim'in yine Enes'den bir rivayeti şöyle: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem erkek çocuklara rasgeldi de onlara selâm verdi."
647- Sahih isnadlarla Enes'den yapılan rivayete göre: "Peygamber Sal-îallahu Aleyhi ve Sellem oynamakta olan erkek çocuklara rasgeldi ve onlara selâm verdi." Başka bir rivayette de Peygamber (s.a.v): Esselâmu Aleyküm, ey çocuklar." dedi.[41]
Selâmın Edebleri Ve Meseleleri
648- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o demiştir ki Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Binici yaya yürüyene, yürüyen oturana ve azlık çokluğa selâm verir." Buhârî'nin bir rivayeti de şöyle: "Küçük büyüğe, yürüyen oturana ve azlık çokluğa selâm verir."[42]
Mezheb âlimlerimiz ve başkaları demişlerdir ki, bu söylenen şekilde selâm vermek sünnettir. Eğer buna aykırı olarak yaya yürüyen biniciye yahut oturan bunlardan birine selâm vermiş olsa mekruh olmaz. İmam Ebû Sa'd El-Mütevelli ve ondan başkası bunu böyle açıklamışlardır. Bu esas üzere, çoğunluğun az kimselere ve büyüğün küçüğe önce selâm vermesi mekruh olmaz. Ancak başkasının hak kazandığı selâm işini bir terk olur. bu selâmla ilgili edeb, iki kişinin yolda karşılaşmasında olur. Fakat bir adam oturmakta olanın yahut ayakta bulunanın yanına varırsa, her halde o gelen kimse önce selâm verir. İster oturan küçük olsun yahut büyük olsun, az olsun yahut çok olsun.
Kadılar kadısı bu ikinci şekle Sünnet ve öncekine edeb demiş ve faziletini sünnetten düşük saymıştır.
Mütevelli demiştir: Bir kimse bir topluma rasgelir de onlar içinden özel olarak bazı kimseleri kasdederek selâm verirse mekruh olur. Çünkü selâmdan maksad yakınlık ve tanışıklık kurmaktır. Halbuki bir kısmını ayırmakta diğerlerine yabancılık göstermek var. Onun için düşmanlığa sebeb olabilir.
Bir insan çarşılarda yahut insanların dolaştığı kalabalık sokak ve benzeri yerlerde yürüdüğü ve çok kimselerle karşılaştığı zaman, Kadılar kadısı El-Maverdi demiştir ki, buralarda selâm bazı kimselere verilir, diğerlerine verilmez. Çünkü her karşılanan kimseye selâm verilse, iş görmek için boş bir zaman bulunamaz, âdetin dışına çıkılmış olur.
Bu selâmla iki şey kasd edilir: Ya sevgi kazanmak, ya da nefreti kaldırmak.
El-Mütevelli demiştir: Bir topluluk bir adama selâm verir de o adam onlara: "Ve Aleykümüsselâm" derse ve hepsine bununla cevab kasde-derse, bütününe vereceği selâm farziyeti ondan düşer. Nitekim bir adam bir anda mevcut cenazelerin namazını kılsa, farziyet hepsinden düşer.
El-Maverdi demiştir: Bir kişinin selâmı bütününe ulaşacak kadar az bir kalabalığa bir insan selâm verecek olsa, tümüne karşı yalnız birine selâm verir. Ziyade olarak ondan başkasına selâm edeb olur. O toplumun içinden de bir kişinin selâma cevab vermesi kâfidir. Birden fazla kimse ce-vablarsa edeb olur. Bir kişinin selâmı hepsine ulaşamayacak kadar kalabalık bir cemaat olursa, cami ve toplantı meclisleri gibi, o zaman selâmın sünneti, ilk meclise girip de insanları gören kişinin önce selâm vermesidir. Böylece bütün işitenler hakkında selâm sünnetini yerin getirmiş olur. Selâm sözünü işitenler için onu cevablama kifaye yolu ile farz olur ki, bunlardan birinin cevablaması diğerlerinden farziyeti düşürür. Selâm verdiklerinin arasında oturmak isterse, geri kalan selâmı duymamışlara selâm vermek sünnetinin sorumluluğu ondan düşer. Önceki selâmını duymamış olanlar arasına girip oturmak isterse, bunda âlimlerimize göre iki şekil vardır; birincisi: Bunların arkadaşlarına daha önce selâm verildiğinden, bunlara selâm verme sünneti yapılmıştır. Çünkü bunlar bir topluluktur. Eğer bunlara da selâm tekrarlanırsa edeb olur. Bu esasa göre mescid halkından hangisi selâma cevab verirse, bütününde farziyet sorumluluğu düşer. İkinci şekil: İnsan toplum arasına girip oturmak istediği zaman önceki selâmını ulaştıramadığı kimseler hakkında selâmın sünnet sorumluluğu üzerinde kalır. Bu esasa göre sonrakilerin selâmı cevablamaları ile öncekiler üzerinden selâmı cevablama sorumluluğu düşmez. Onların da selâma karşılık vermeleri gerekir.
Kişinin Kendi Evine Selâmla Girmesi:
Evinde kimse olmasa bile, insan eve girince selâm vermesi müstahab olur. Evde kimse yoksa şöyle demelidir:
"Esselâmu aleynâ ve ala ibâdiîlâhi's-sâlihîn."
"Selâm bizim ve Allah'ın salih kulları üzerine olsun." Biz kitabın başında, insan evine girince ne söyleyeceğini açıklamıştık. Yine mescide ve içinde kimse bulunmayan başkasına ait bir eve girdiği zaman selâm vermek ve şöyle demek müstahab olur:
"Esselâmu aleynâ ve ala ibâdillâhi's-sâlihîne. Esseîâmu aleyküm ehle'I-beyti ve rahmetullâhi ve berekâtühû."
"Selâm bizim üzerimize ve Allah'ın salih kulları üzerine olsun. Selâm üzerinize olsun. Allah'ın rahmeti ve bereketleri de üzerinize olsun, ey ev halkı!...)"
Bir Yerden Ayrılırken Selâmlaşmak:
Bir toplum içinde oturmakta olan bir adam kalkıp onlardan ayrılmak istediği zaman sünnet olan onlara selâm vermektir.
649- Ebû Hüreyre'den yapılan (Radıyallahu Anh) rivayete göre demiştir ki, Resûlüllah SallallaHu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Sizden biriniz toplu bir yere vardığı zaman selâm versin. Kalkmak istediği zaman da selâm versin. Önceki selâm sonraki selâmından daha faziletli değildir. "[43]
Tirmizî demiştir ki, bu hasen bir hadistir. Derim ki, bu hadisin ifadesinden anlaşıldığına göre, cemaat içinden kalkıp da ayrılmak üzere selâm verenin selâmını cevablamak cemaata vacib olur.
İki İmam El-Kadî Hüseyin ve arkadaşı Ebû Sa'd El-Mütevelli demişlerdir: Bir toplumdan ayrılırken selâm vermek âdet haline gelmiştir. Bu bir duadır; buna cevab vermek müstahabdir, farz değildir. Selamlaşma ancak karşılaşma zamanında olur, ayrılma zamanında değil. Bu hüküm her ikisinin sözüdür. Mezheb âlimlerimizden sonuncusu olan İmam El-Şaşi, bunların sözünü kabul etmemiştir. Demiştir ki, bu yanlıştır. Çünkü Selâm, ayrılma zamanında da sünnettir, meclise oturma halinde sünnet olduğu gibi... Buna dair zikri geçen hadis vardır. İşte El-Şaşi'nin dediği bu söz doğru olandır.
Bir insan verdiği selâmı cevablamayacağını anladığı bir kimseye raslar-sa, selâmı cevablamayışı ister kibrinden, ister önemsemeyişinden, ister başka bir sebebten olsun, uygun olan bu zandan dolayı selâmı terk etmemektir, selâm vermektir. Çünkü selâm vermek emredilen bir iştir. Uğrayan adam, selâm vermeye memurdur, selâmın cevabını temin etmeye memur değildir. Bununla beraber uğranılan adam hakkında yanlış düşünce beslenebilir ve selâmım cevabladığı görülür.
Amma bu konuda delili bulunmayanın şu sözüne gelince: Selâmı ce-vablamayacak olan kimseye selâm vermek, onun günah işlemesine sebeb olur. Çünkü selâmı almak farzdır, bu farzı terk etmesine ve böylece günahkâr olmasına sebebiyet verilmiş olur. Bu söz açık bir cehalet ve anlayışsızlıktır. Çünkü dinen yapılması emredilen işler, bu gibi hayallerle sorumluların üzerinden düşmez. Eğer bu bozuk hayallere bakacak olursak, bilmemezlik yüzünden kötülük yapan kimselere dokunmamamız gerekir. Çünkü sanırız ki, sözümüzle onlar kötülüğü bırakmazlar. İkazlarımızla v ve çirkin şeyleri göstermemizle onlardan ayrılmayacakları için onların günahına sebeb meydana gelir. Şübhe yoktur ki, bu gibi düşüncelerle kötülüklere karşı çıkmayı bırakamayız. Bu örneğin benzerleri çoktur ve bilinen şeylerdir. Allah en iyisini bilir.
Bir kimse, bir adama selâm verir ve selâmını ona duyurursa ve selâma cevab verme şardları da adamda bulunduğu halde selâmı cevablamazsa, selâm veren kimse hakkını ona helâl etmek üzere şöyle söylemelidir ki, bu müstahabdır: Selâmı cevablama işinde hakkımı bağışladım, yahut selâmdan dolayı, hakkımı helâl ettim, benzeri söz söyler. Bu sözleri söylemekle ondan bu insanın hakkı düşer. Allah en iyisini bilendir.
650- Sahabî Abdurrahman İbni Şibl'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayet de demiştir ki, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Selâma karşılık veren ona (cevabına) hak kazanmıştır. Karşılık vermeyen kimse bizden değildir."[44]
Bir kimse bir adama selâm verir de ondan karşılık almazsa ona tatlı bir ifade ile şöyle demesi müstahabdır: Verilen selâmı cevablamak farzdır. Senden farziyet sorumluluğunun düşmesi için selâmımı cevablamak sana gerekir. Allah en yisini bilendir.
Evlere Girmek İçin İzin İstemek
Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
"Ey îman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere sahiblerinden izin almadan ve onlara selâm vermeden girmeyiniz."[45] Yine Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
"Sizden olma çocuklar da bulûğ çağına erince, onlardan öncekilerin (büyüklerin) izin istemeleri gibi (odalarınıza girmek için) izin İstesinler."[46]
651- Ebû Musa El-Eş'arî'den (Radıyallahu anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "(Evlere girmek için) izin istemek üçtür. Eğer sana izin verilirse (girersin), değilse
dön."[47]
652- Sehl İbni Sa'd'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "İzin istemek, (harama bakılmasın diye) göz için meşru kılınmıştır. "[48]
Biz, çok yönlü rivayetlerden dolayı izin istemeyi üç kez olarak kaydettik. Sünnet olan, (bir eve gidildiği zaman) önce selâm vermek sonra evin içindekileri görmeyecek şekilde kapıda beklemektir. Şöyle yapılır: Esse-lâmu Aleyküm. Gireyim mi? Ona cevab veren bir kimse olmazsa, bu sözü ikinci ve üçüncü kez söyler. Yine cevab veren yoksa döner gider.
653- Sahih bir isnadla Tabi'in büyüklerinden Rib'î İbni Hiraş'dan rivayet ettik. O şöyle demiştir: Bize Âmir oğullarından bir adam anlattı ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem evde iken (eve girmek için) kendisi izin istedi ve dedi: Gireyim mi? Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem hizmetçisine emretti:
"Çık, şu adama izin istemesini öğret. Ona deki: Esselâmu Aleyküm gireyim mi? söyle. Adam bunu işitti de: Esselâmu Aleyküm, gireyim mi? dedi. Peygamber de ona izin verdi. Adam içeri girdi."[49]
654- Sahabî olan Kelde İbni Hanbel'den (Radiyallahu Anh) yapılan ri-vayetde o şöyle anlatmıştır:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selleme vardım ve selâm vermeden içeri girdim. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Geri dön ve şöyle söyle: Selâmun aleyküm, gireyim mi?" buyurdu[50]
Ben derim ki, bu anlattığımız selâmın izin istemekten daha önce olması sahih olan sözdür.
El-Mâverdi bu konuda üç şekil anlatmıştır. Birincisi bu anlattığımız şekildir. İkincisi, izin istemeyi selâmdan önce yapmaktır. Üçüncüsü, adamın arzusuna göredir. Eğer izin isteyen kimse eve girmeden önce ev sahibini görmüş olursa, önce selâm verir. Eğer görmemişse, önce izin ister. Bir kimse üç kez izin ister de ona izin verilmezse ve o kimse sesini duyuramadığını sanarsa, üçten ziyade olarak izin ister mi?
İmam Ebû Bekir İbnu'l-Arabî El-Malikî bu konuda üç görüş anlatır: Birincisi tekrar izin ister, İkincisi izin istemeyi tekrarlamaz. Üçüncüsü, eğer daha önce anlatılan izin isteme sözü ile izin işlenmişse, onu tekrarlamaz. Fakat başka bir ifade ile izin istemiş ise, buna ilâveten tekrar izin ister. Sonra demiştir ki, hiç bir halde izin istemeyi üçten fazla olarak tekrarlamaz. İşte onun söylediği ve doğru kabul ettiği bu söz, sünnet olan uygulamanın gereğidir. Doğrusunu Allah bilir.
Selâm vererek yahut kapıyı çalarak bir insandan izin istendiği zaman, ona: Sen kimsin? denilince, kendisini tanıtacak şekilde, ben falan oğlu falanım yahut falancanın falanıyım yahut şu isimle tanınanım demesi uygundur. Tam bir şekilde buna uygun sözlerle kendini tanıtır. Benim, hiz-metçisiyim, gençlerden biriyim, dostlardan biriyim yahut bunlara benzer sözlerle cevab vermek mekruhtur.
655- Meşhur İsrâ hadisinde rivayetimize göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Sonra Cibril beni (arza) en yakın semaya yükseltti. Sonra kapının açılmasını istedi. Kim bu (gelen)? denildi. (Cevab verip) Cibril, dedi. Bera-beberinde kim var? denildi. Muhammed, dedi. Sonra beni ikinci, üçüncü ve diğer göklere çıkardı. Göğün her kapısında: Bu kimdir? deniliyor ve o da (cevab olarak) Cibril, diyordu"[51]
656- Ebû Mâsa'dan rivayet edildiğine göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem (Küba'da) bostan kuyusu üzerine oturunca, Ebû Bekir gelip (bostan kapısından içeri girmek için) izin istedi. Peygamber kim o? dedi. Ebû Bekir, cevabını verdi. Sonra Ömer gelip izin istedi: Kim o? dedi. Ömer, dedi. Sonra Osman gelip aynı şekilde izin istedi.[52]
657- Câbir'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre o şöyle anlatmıştır: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gittim de kapıyı çaldım. Peygamber: Kim o? dedi. (Ben cevab olarak) ben, dedim. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) cevabımdan hoşlanmaz bir hal ile: Ben, ben.
Dedi."[53]
Muhataba kendini tanıtmak isteyen kimse eğer unvanından başka bir isimle tamtamıyacaksa, unvanında büyüklük ifadesi olsa bile onunla kendini vasıfîayarak tanıtmasında bir sakınca yoktur. Künyesi ile kendini tanıtır. Yahut ben falan müftiyim, ben kadıyım, ben falan şeyhim yahut bunlara benzer sözler söyler.
658- Ebû Tâlib'in kızı Ümmühânî'den (Radıyallahu Anha) (meşhur olan ismi Fahite'dir. Fatıma veya Hind olduğu da söylenir.) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: "Ben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gittim. O yıkanıyordu. Fâtımada onu'perdeleyip örtüyordu. Bu (gelen kadın) kimdir? Ben, Ümmühânî'yim, dedim.[54]
659- Ebû Zer'den (Radiyallahu Anh), isminin Cündüb yahut (berr sözünün tasgiri) Büreyr olduğu söylenir. O şöyle anlatmıştır: Gecelerden bir gece (evden dışarı) çıktım. Bir de baktım ki, Rasûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yalnız başına yürüyor. Ben ayın gölgesinde yürümeye başladım. Peygamber dönüp beni gördü. Kim bu? dedi. Ebû Zer, dedim.[55]
660- Ebû Katâde El-Haris İbni RibTden (Radıyallahu Anh) rivayet edilen Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bir çok mucizelerini ve ilim çeşitlerini toplayıp bir araya getiren (Midaa = su kabı) olayı ile ilgili ha-disde Ebû Katâde anlatmıştır: "(Peygamberle bir gece yolculuğunda giderken o deve üzerinde uykuya dalmıştı. Bîr kaç defa düşecek gibi yana sarkmış ve onu uyandırmadan doğrultmuştum. Nihayet) Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem başını kaldırıp: Kim bu? dedi. Ebû Katâde, dedim."[56] Derim ki, bunun örnekleri çoktur. İhtiyaç duyulduğu zaman övünmek kasdi olmaksızın böyle künye ile kendini tanıtmakta bir sakınca yoktur. (Katâde'niil rivayet ettiği bu Hadis-i şerif uzundur. Müslim: Cild 1. sayı 681. sayfa 472 bakılsın.)
661- Ebû Hüreyre'den rivayet edilmiştir. (Ebû Hüreyre'nin adı, Ab-durrahman'dır. Sahih olan rivayette babası Sahr'dır.) O şöyle anlatmıştır: "Dedim ki, yâ Resûlellahî Allah'a duâ et de, Ebû Hüreyre'nin annesine hidâyet versin." Sonra şöyle deyinceye kadar olayı anlattı: "Nihayet (peygambere) dönüp dedim ki: Yâ Resûlellah, gerçekten Allah senin duam kabul etti ve Ebû Hüreyre'nin annesine hidâyet ihsan etti.[57]
(Asıl ismi olan Abdurrahman sözü yerine künyesi olan Ebû Hüreyre lâfzını kullanarak tanıtım yapmıştır. Bu da işin cevazına bir delildir).
Selâm Üzerinde Çeşitli Meseleler
Mes'ele: Ebû Sa'd EI-Mütevelli demiştir ki, hamamdan çıkan adama: Hamamın (banyon) hoş olsun, demenin aslı yoktur. Ancak rivayete göre Hazreti Ali (Radıyallahu Anh) hamamdan çıkan bir adama şöyle demiştir: Temizlendin, kirlenmeyesin. Ben derim ki, bu yerde sahih bir dayanak yoktur.
Bir insan sevgisi ve yakınlık sebebiyle ve muhabbet kazanmak maksadı ile: Allah sana nimetleri devam ettirsin ve benzerî duada bulunursa, bunda bir beis yoktur.
Yürümekte olan bir insan uğradığı adama: Allah sabahını hayırlı yapsın yahut mutlu yapsın, yahut Allah seni kuvvetlendirsin, Allah seni yalnız bırakmasın, yahut bu sözlere benzer insanların kullandığı duaları söylerse, cevab almaya hak kazanmaz. Fakat bu sözlerin başında ona da duâ ederse güzel olur. Ancak selâmı geri bıraktığı ve ihmal ettiği için kendisine ve başkasına bir ders olsun diye, onun duâsmı tamamen cevabsız bırakabilir. Böylece ilk defa selâm vermenin gereğine işaret edilmiş olur.
Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)
19- SELÂM VERMEK, EVE GİRMEK İÇİN İZİN İSTEMEK, AKSIRANA KARŞILIK DUÂ ETMEK VEBUNLARLA İLGİLİ MESELELER
Allah Tealâ buyurmuştur: "Evlere girdiğiniz zaman, Allah katında mübarek olan, Hoş olan bir sağlık dileyişi ile kendinizden olanlara (mü'min-Iere) selâm verin" buyurmuştur[1]
Yine Allah Tealâ
"Bir selâmla selâmlandığımz zaman, ondan daha güzeli ile mukabele edin, yahut aynen karşılığını verin."[2] buyurmuştur.
Yine Allah Tealâ:
"Kendi evlerinizden başka evlere sahihlerinden izin istemedikçe ve onlara selâm vermedikçe girmeyiniz" buyurmuştur.[3]
"Sizin çocuklarınız bulûğ çağına erince, onlardan önceki büyük kardeşleri izin istedikleri gibi izin istesinler (de odalarınıza girsinler)" buyurmuştur.[4]
Yine Allah Tealâ:
"(Ey Peygamber!) Kendilerine ikramda bulunulan İbrahim'in müsa-firlerinin haberi sana geldi mi? Hani onlar İbrahim'in yanma girmişlerdi de selâm vermişlerdi. İbrahim de selâm ile mukabele etmişti" buyurmuştur.[5]
Bil ki, selâmın asli kitab, sünnet ve icmâ ile sabittir. Selâmın münferid olarak meseleleri bir araya toplanmayacak kadar çoktur. Ben İnşa Allah az bölümler içinde selâmın maksadlarını özetleyeceğim. Esası gözetmek, hakka isabet etmek, hidayet ve başarı ancak Allah'ın yardımı iledir.
Selamın Fazileti Ve Selamı Yaymanın Emredildiği
612- Abdullah İbni Amr İbni'l-As'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, "Bir adam Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sordu: İslâmin hangi işi sevab bakımından daha faziletlidir? Peygamber (s.a.v): Yemek yedirirsin, tanıdığına ve tanımadığına selam verirsin, buyurdu."[6]
613- Yine Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh), o da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den anlatarak dedi ki, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: "Aziz ve yüce olan Allah (ilk peygamber) Âdem'i Kâmil insan şeklinde yarattı. Boyu altmış arşındı. Allah onu yaratınca, (kendisine) dedi: Git, şu oturmakta olan melekler toplululuğuna selâm ver de, sana nasıl karşılık vereceklerini dinle. Çünkü onların vereceği selâm karşılığı, hem senin, hem de gelecek evladlarının selâma cevab verme şeklidir. Âdem (o meleklere) Esselâmu Aleykum, dedi. Onlar da (karşılık olarak: Esselâmu Aleyke ve rahmetullahi, dediler. Böylece selâma "Ve rahmetullahi" sözünü eklediler"[7]
614- Berâ' İbni Âzib'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayette o şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize yedi şeyi emretti: Hastayı ziyaret etmeyi, (define kadar) cenazeleri takib etmeyi, Aksırana (ve Elhamdü Hilali diyene teşmit yapmayı) Yerkamukellâh demeyi, zayıf kimseye yardım etmeyi, haksızlığa uğrayanın hakkını korumayı, selâmı yaymayı ve yeminde sadık kalmayı..."[8]
615- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"İman etmedikçe Cennet'e giremezsiniz.Birbirinizi sevmedikçe de îman etmiş olmazsınız.Size bir şey göstereyim mi ki, onu yaptığınız zaman birbirinizi sevmiş olasınız? Selâmı aranızda yayın. "[9]
616- Abdullah îbni Selâm'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "Ey insanlar! Selâmı yayın, yemek yedirin akrabaya iyilik yapın (onlarla ilgiyi kesmeyin) ve insanlar uyurken namaz kılın: böylece selâmetle cennete girersiniz."[10]
617- Ebû ümâme'den (Radıyallahu Anh) rivayetimizde şöyle demiştir: "Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem selâmı yaymamızı bize emretti."[11]
618- İshak İbni Abdullah İbni Ebû Talhâ'dan rivayet edilmiştir ki, Tufeyl İbni Ubeyy İbni Kâ'b İshak'a anlatmıştır. (Tabi'inden olan Tufeyl, yine Tabi'inden İshak'a bildiriyor ki,) kendisi (Ashabdan) Abdullah İbni Ömer'e gider ve onunla sabahleyin çarşıya çıkardı. Der ki, biz sabahleyin çarşıya girdiğimiz zaman, Abdullah bizimle uğradığı her eskiciye, her esnafa, her miskine ve her kese muhakkak selâm verirdi. Tufeyl demiştir: Bir gün Abdullah İbni Ömer'e vardım. Beni arkasında yürüterek çarşıya götürdü. Ben ona dedim: Çarşıda ne yapıyorsun? Ahş-verişe durmuyorsun, eşya sormuyorsun, eşya satınalmıyorsun, çarşı meclislerinde de otur-muyorsun? Dedi ki, burada oturup konuşalım. Sonra İbni Ömer bana dedi: Ey göbekli, (Tufeyl göbekli olduğu için ona böyle hitab etmiştir.) biz sadece selâm için çarşıya çıkıyoruz. Her karşılaştığımız kimseye selâm veriyoruz.[12]
619- Buhârî'nin sahihinde kendisinden yapılan rivayetde demiştir: Am-mar (Radıyallahu Anh) şöyle söyledi: "Üç şey vardır ki, onları toplayan kimse imanı bütünlemiştir: Kendi nefsinde adalet yapmak, insanlara selâmı yaymak ve kıtlık halinde iken yedirip harcamak."[13]
Biz bu hadisi Buhârî'den başka kitablarda Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yükseltilmiş olarak rivayet ettik.
Derim ki, bu üç cümlede âhiret ve dünyanın bütün hayırları toplanmış bulunmaktadır. Çünkü adalet, Allah'ın bütün haklarını yerine getirmeyi ve Allah'ın emrini yapmayı, yasakladığı şeylerden kaçınmayı, insanlara haklarını vermeyi gerektirir. Aynı zamanda haklı olmayan şeyi de istemez. İnsan kendi nefsine de adalet yapmakla onu hiç bir zaman çirkin şeye düşürmez.
Âleme selâmı yaymak demek, bütün (mü'min olan) insanlara selâm vermektir. İnsan böylece hiç kimseye üstünlük taslamış olmaz ve kendisi ile başka bir kimse arasında selâm vermeyi engelleyecek bir kırgınlık sebebi
bulunmaz.
Darlık halinde harcamaya gelince, bu da Allah Tealâya itimadın kemalini ve O'na tevekkülü, müslümanlara şefkati ve başka iyi hasletleri gerektirir. Bu güzel hallerin hepsine bizi muvaffak kılmasını Kerim olan Allah Tealâdan dileriz.
Selamın Şekli
Bil kî, selâm vermede en faziletli olan, müslümanın şöyle demesidir:
"Esselâmu ahyküm ve rahmetli'I-Hahi ve berekâtühû"
"Allah'ın selâmeti, rahmeti ve bereketleri üzerinize olsun." Kendisine selâm verilen bir kişi de olsa, böyle çoğul zamiri ile hitab edilir. Karşılık veren de:
"Ve aleykümü's-selâmu ve rahmetuüâhi ve berekâtühû" der ve: "VE ALEYKÜM" atıf vavını getirir.
İlk selâm verenin "Esseiâmu Aleyküm ve Rahmettullahi ve Berekâtühû" demesinin en faziletli olduğunu söyleyen, Kadılar kadısı İmam Ebu'l-hasan el-Maverdi'dir. Bunu "el-Havi" adlı kitabının Siyer bölümünde söylenmiştir. Yine âlimlerimizden imam Ebû Sa'd El-Mütevelli" Cuma namazı" ve diğer bölümlerde bunu söyler.
Bunun delili, Darimî'nin Müsnedinde ve Ebu Dâvud ile Tirmizî'nin Sünenlerinde rivayet ettiğimiz hadislerdir.
620- îmrân İbni Husayn'den (Radiyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, İmrân şöyle anlatmıştır: "Bir adam Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip şöyle dedi: Esseiâmu Aleyküm. Peygamber de onun selâmını aldı. Sonra adam oturdu. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem (bu selâm için) on sevab var, dedi. Sonra başka bir adam gelip: Esseiâmu Aleyküm ve Rahmetullah, dedi. Peygamber de onun selâmını (aynen) cevapladı. Sonra adam oturdu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v): (Bunun selâmı için) yirmi sevab vardır, dedi. Sonra başka biri gelip: Esseiâmu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekâtühû, dedi. Peygamber onun da selâmını (aynen) cevabladı. Adam oturdu. Peygamber (s.a.v): (Buna) otuz sevab vardır, buyurdu."[14]
Tirmizî demiştir ki, bu hadis hasendir. Ebû Davud'un Muaz İbni Enes'-den (Radıyallahu Anh) bir rivayetinde bu ifade üzerine ziyade vardır. Ravi dedi ki: "sonra (dördüncü olarak) başkası gelip: Esseiâmu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekâtühû ve Mağfiretühu, dedi. Bunun üzerine Peygamber buyurdu: Buna Kırk (sevab) vardır. Sonra dedi: Faziletler bu şekilde olur."
621- Zayıf bir isnadla Enes'den (Radıyallahu Anhu) yapılan rivayetde o şöyle dedi: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in eshâbının hayvanlarını güden bir adam v ardı. Peygambere uğrayıp Esseiâmu Aleyke Yâ Resûlellahi, derdi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ona şöyle cevab verirdi: Ve Aleykesselâmu ve Rahmetullahi ve Berekâtühû ve Rıd-vânühu. (Ve sanada selâm. Allah'ın rahmeti, bereketlen, mağfiretine rızâsı olsun). (Peygambere) soruldu: Ey Allah'ın Resulü! Sen bu adama . öyle bir selâm veriyorsun ki, ashabından hiç kimseye o selâmı vermiyorsun? Peygamber buyurdu: Bu kimse on küsur kimsenin hizmetini başarmaktadır. Ben bunu ne diye yapmayayım?"[15]
Âlimlerimiz demiştir: İlk selâm veren "Esseiâmu Aleyküm" derse, selâm vermiş sayılır. Eğer, "Esseiâmu Aleyke" derse yine selâm tamam olur. Cevap vermeye gelince: Bunun en azı "ve aleykesseîâmu" yahut "Ve Aleykümüsselâmu" sözüdür. Eğer bu sözden "ve" kaldırılır da "Aleyükümsselâm" denilirse kifayet eder; ve cevab sayılır. Allah kendisine rahmet etsin bizim Şafi'i İmamızın tesbit ettiği meşhur ve sahih görüşü budur. Âlimlerimizin çoğunluğu da bu hükme varmışlardır
Ancak âlimlerimizden Ebû Sa'd El-Mütevellî "ETTETÜMME" adlı kitabında bunun kâfi gelmediğini ve selâm için de cevab olmadığını kesinlikle söylemişse de bu söz zayıftır yahut yanlıştır. Bu hüküm kitaba Sünnete ve Şafi'i imamımızın hükmüne aykırıdır.
Kitabdan (Kur'an'dan),delile gelince, Allah Tealâ buyurmuştur: (Melekler, İbrahim'e) Selâm dediler. (İbrahim'de) Selâm dedi.[16] Bu, her ne kadar bizden öncekilerin şeriatı ise de, bizim şeriatımızda da bu sabit olmuştur. O da, daha önce yazmış olduğumuz Ebû Hüreyre'nin hadisidir ki, orada meleklerin Âdem Aleyhisselama böyle kısa cevabları vardır. Çünkü Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize haber veriyor ki; "Allah Tealâ (Âdem'e hitaben) buyurdu: Bu hem senin selâm şeklindir, hem de zürriyetinin (gelecek evladlarının) selâmıdır." Bu ümmet de Âdem'in zür-riyetine dahildir. En iyisini Allah bilir.
Âlimlerimiz ittifak etmişlerdir ki, bir kimse selâma cevab olarak sadece "Aleyküm" derse, cevab olmaz. Eğer "ve" ile beraber,"Ve Aleyküm" denirse cevab olur mu? Burada alimlerimizin iki görüşü vardır: İlk selâm veren eğer "Selâmun Aleyküm" yahut "Esselâmu Aleyküm" derse, iki şekilde de cevab verenin: "Selâmün Aleyküm" yahut "Esselâmu Aleyküm" demesi yeterlidir. Çünkü Cenabı Allah buyurmuştur: "(Melekler) Selâm, dediler. (İbrahim de) Selâm, dedi."
Âlimlerimizden İmam Ebû'l-Hasan El-Vahidî demiştir ki, insan selâmı marife (El eki) ile ve nekire ile (EI'siz) söylemekte serbesttir. Fakat elif ve lâl (El) ile söylemek daha iyidir.
622- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, o Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle nakletmiştir: "Peygamber bir söz söylediği zaman, kendi sözü anlaşılsın diye, onu üç defa tekrarlardı. Bir topluma varıp da selâm verince, üç kez selâm verirdi."[17]
Derim ki: Eğer toplum kalabalık ise, böyle selâm vermiş olduğuna hadisi yorumlamak gerekir. Bu meselenin açıklaması ve "EL Havî" kitabının sahibi olan El-Maverdi'nin sözü, inşa Allahu Tealâ ileride gelecektir.
Selâm vermiş ve Sünnet olan selâmı yerine getirmiş olmanın en azı, selâm verilene sesini duyuracak kadar sesi yükseltmektir. Eğer selâm verilen adama selâm duyurulamazsa, selâm söylemiş olmaz. Buna cevab vermek vacib olmaz. Selâma cevab vermenin farziyetini düşürecek sözün en azı, selâm verene duyuracak şekilde ona cevab vermektir. Eğer ona işit-tirmezse, cevab vermenin farziyeti kendisinden düşmez. Bunları Mütevelli ve diğer âlimler söylemiştir.
Ben derim ki, müstahab olan, selâm verilene veya selâm verilenlere açık bir şekilde selâmı duyurmaktır. Selâmı duymalarında şübhe edilirse, ihtiyatlı davramlarak daha ziyade seslenilir. Ancak uyumakta olanların yanındaki ayık insanlara selâm verilince, sünnet olan sadece uyumayanlara duyuracak ve uyuyanları uyandırmayacak şekilde sesi alçaltmaktır.
623- Mikdad'm (Radıyallahu Anh) uzunca anlattığı hadisinde, o şöyle demiştir: "Biz, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sütten nasibini ikram ederdik. Geceleyin gelirdi ve selâm verirdi. Uyuyanı uyandırmazdı, uyanık olanlara işittirirdi. Bana uyku gelmemeğe başladı. İki arkadı-şım ise uyumuşlardı. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem gelip önce olduğu gibi selâm verdi."[18] En iyisini Allah bilir.
Alimlerimizden İmam Ebû Muhammed El-Kadî Hüseyin ve İmam Ebû'l Hasan El-Vahidî ve bunlardan başkası demiştir: Selâma hemen cevab vermek şarttır. Eğer geciktirerek cevab verilirse bu cevab sayılmaz. Cevabı terk ettiğinden de günahkâr olur.
Söz Söylemeksizin El İle İşaret Sureti İle Selâm Vermenin Mekruhluğu
624- Amr İbni Şuayb'dan, o babasından, babası da dedesinden, o da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellemden şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Bizden başkasına özenip benzemek isteyen bizden değildir. Ne Yahudilere, ne de Hıristiyanlara kendinizi benzetin. Çünkü Yahudi'lerin selâm vermesi, parmaklarla işarettir. Hıristiyanların selâm vermesi de, el ile işarettir."[19] Ben derim ki, Tirmizî'nin kitabında rivayet ettiğimiz şu hadis:
625- Esma binti Yezid'den rivayet edilmiştir: "Bir gün Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mescid'e uğradı. Kadınlardan bir takımları oturuyorlardı. Peygamber elile işaret edip selâm verdi." Tirmizî bu hadis ha-sendir demiştir. İşte burada Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem selâm sözü ile el işaretini bir arada yapmıştır, şeklinde hadis yorumlanır. Buna da Ebû Davud'un rivayet ettiğii şu hadis delil olur. Rivayetinde demiştir: "Peygamber bize selâm verdi." Bundan el işaretinden başka selam sözünün bulunduğu manası çıkar.
Selâmın Hükmü
Bil ki, selâm ile söze başlamak sünnettir, müstahabdır, vacib değildir. Selâm kifayet üzere sünnettir. Bir topluluk içinden bir kişinin selâm vermesi yeterlidir. Fakat hepsinin selâm vermesi daha faziletli olur.
Büyük imamlarımızdan El-Kadî Hüseyin Siyer kitabındaki ifadesinde şöyle demiştir: Bizim mezhebimizde kifaye üzere sünnet ancak bu selâm meselesidir. Ben derim ki, Kadı'nın yalnız buna sünneti kifayeyi bağlaması, kabul edilir bir söz değildir. Çünkü âlimlerimiz (Allah onlara rahmet etsin) demişlerdir: Aksırana teşmit yapmak (Yerkamükellah, demek) kifaye üzere sünnettir. Nitekim bunun açıklaması înşa Allah yakında gelecektir. Yine âlimlerimizin çoğu, hatta hepsi demişlerdir.: (Şafi'i mezhebine göre) kurban kesmek, bir ev halkının hepsi hakkında kifaye üzere sünnettir. Bunlardan biri kurban keserse, hepsi için esas ve sünnet yerine gelmiş olur.
Selâma karşılık vermeye gelince: Selâm verilen kimse bir kişi ise, cevap vermek onda kararlaşmış olur. (Cevap ona farz olur.) Eğer kendilerine selam verilenler bir cemaat ise, selâma cevab vermek bunlara kifaye üzere farz olur. İçlerinden yalnız bir kişi selâma karşılık verirse, diğerlerinden günah düşer. Eğer cevab vermeyi hepsi terk ederlerse, günahkâr olurlar. Alimlerimiz böyle söylemişlerdir. Bu açık ve güzel sözdür. Âlimlerimiz ittifak etmişlerdir ki, kendilerine selâm verilenler dışında bir kişi selâma cevab verirse onlardan cevab verme sorumluluğu düşmez, cevab vermeleri vacib olur. Yabancı olan o kimsenin selâma cevab vermesiyle yeti-nirlerse günahkâr olurlar.
626- Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde, o Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu anlatmıştır: "Cemaat halinde olan insanlar bir yere uğradıkları zaman içlerinden birinin selâm vermesi onlar için yeterlidir. Oturanlardan bir kişinin cevab vermesi de kâfidir. "[20]
627- Zeyd İbni Eslem'den rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Bir toplum içinden bir adam selâm verince, diğerleri için de yeterli olur."[21]
Mektubla Verilen Selâma Cevab Vermenin Vacibliği:
İmam Ebû Sa'd El-Mütevelli ve ondan başkası şöyle demiştir: bir insan bir insana bir perde yahut bir duvar arkasından seslenip de: Esselâ-mu Aleyke, ey falanca dese, yahut bir mektup yazsa da içinde: Esselâmu Aleyke, ey falanca yahut falancaya selâm olsun yahut bir adam gönderse de: falan kimseye selâm söyle demiş olsa ve böylece mektup veya elçi adama ulaşsa, adama selâmı cevablandırmak vacib olur. Vahidi ve ondan başkası da bunu aynı şekilde anlatmış ve mektubla alınan selâma cevab vermenin vacib olduğunu söylemişlerdir.
628- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana dedi ki, şu Cebrail'dir, sana selâm söylüyor. Ben de: Ve Aleyhisselâmu ve Rahmetullahi ve Berekâtuhu, dedim."[22] Uzakta olan bir kimseye selâm göndermek müstahabdır.
Bir insan bir insana selâm gönderir de, elçi: Falan adamın sana selâmı vardır, derse, hemen tebliği alanın cevab vermesinin vacib olduğunu daha önce söylemiştik. Bununla beraber selâmı tebliğ edene de cevab vermek müstahab olur. Şöyle der:
"Ve Aleyke ve Aleyhisselâm." "Sana da, ona da selâm olsun."
629- Gâlib El-Kattan'dan bir adamın şöyle dediğini rivayet ettik: Babam, bana dedemden şöyle nakletmiştir:
"Babam beni Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seîlem'e gönderip dedi ki: Git Peygambere selâm söyle. Ben de ona gittim ve: Babamın sana selâmı var, dedim. Bunun üzerine peygamber (s.a.v.) Aleykesselâmu ve Alâ ebîkessselâmu (Sana selâm olsun, babana da selâm olsun) dedi."[23]
Bu hadis her ne kadar bilinmeyen bir adamdan rivayet edilmişse de, ilim ehlinin hepsine göre, fazilet belirten hadislerde müsamaha gösterildiğini önceden söylemiştik.
Mütevelli demiştir: İşitmeyen bir sağıra selâm vermek istendiğinde selam veren selâm verme gücüne sahib olduğu için selâm sözünü söylemesi uygun düşer. Cevaba hak kazanmak ve selâmı (ona) bildirmek için elile-de işaret edilir. Eğer bu iki hareketi yapmazsa cevaba hak kazanmaz. Yine bir adama sağır olan kimse selâm verirse ve cevabı da adam kasd ederse dili ile söyleyerek selâma karşılık verir ve selâmı aldığını bildirmek için de eliyle işaret eder. Böylece cevab vermenin farziyeti kendisinden düşer. Çünkü işareti, ifade yerine geçmiş demektir. Dilsiz de işaretle selâm verirse, yine cevab almaya hak kazanır, sebebini söylemiştik.
Mütevelli demiştir: Bir kimse çocuğa selâm verirse, çocuğa selâmı ce-vablandırmak vacib olmaz; çünkü çocuk mükellef değildir. Bu söylenen söz doğrudur. Fakat edebe uygun olan cevab vermektir.
El-Kadî Hüseyin ve arkadaşı El-Müvelli demişlerdir: Eğer çocuk, yetişkin bir adama selâm verirse, yetişkinin çocuğa selâmı iade etmesi vacib olur mu? Burada çocuğun Islâmının sıhhati bakımından iki görüş vardır. Eğer çocuğun İslâmmı sahih kabul edersek, onun selâmı yetişkin kimsenin selâmı gibi olur ve kendisine verilen selâmı cevablandırması vacib olur. Eğer çocuğun İslâmı sahih değildir dersek, selâmı cevablandırması gerekli olmaz; ancak müstahab olur.
Ben derim ki, bu iki halden doğru olanı, selâmı cevablandirmanın vacib kabul edilmesidir. Çünkü Allah Tealâ buyuruyor; "Size bir selâm verildiği zaman ondan daha güzeli ile selâm verin yahut o selâmı aynen ce-vablandırın."[24]
Amma El-Kadî ve ElrMütevelIi'nin meseleyi îslâmın sıhhatına bağlamalarına gelince; bu konuda Şafi'i demiştir: İşi bu esasa dayamak yanlıştır. Doğrusu bunun söylediğidir. Allah en iyisini bilir.
Eğer yetişkin bir adam, içlerinde çocuk bulunan bir cemaata selâm verir de, o selâmı çocuk cevablandınr ve ondan başkası selâma cevab vermezse, selâmı cevablandırma mükellefiyetleri diğer yetişkinlerden düşer mi? Burada da iki durum vardır: Bunlardan en doğrusu, El-Kadî Hüseyin ve onun arkadaşı El-Mütevelli'nin dedikleri, "sorumluluk düşmez", sözüdür. Çünkü çocuk farz ile sorumlu değildir. Oysa ki selâmı cevab-landırmak farzdır. Onun için çocuğun selâmı cevablandırması ile bu far-ziyet düşmez. Nitekim çocuğun cenaze namazı kılması ile, yetişkin kimseler üzerinden farziyet düşmez.
İkinci görüş, imamlarımızdan El-Müstazhirî'nin arkadaşı Ebû Bekiri Ş-Şaşi'nin sözüdür. Yetişkinlere çocuğun ezanı sahih olduğu ve onlardan ezan sorumluluğu kalktığı gibi, selâma cevab sorumluluğu da düşer.
Derim ki: Cenaze üzerine çocuğun namaz kılması ile yetişkinlerden far-ziyetin düşmesi konusunda imamlarımız iki meşhur görüşle ayrılığa düşmüşlerdir. Bunlardan en doğrusu, âlimlerimize göre farziyetin düşmüş olmasıdır. İmam Şafi'i de bu esası kabul etmiştir. En doğrusunu Allah bilir.
Bir kimseye bir adam selâm verir de az bir zaman sonra onunla karşılaşırsa, ikinci kez ona selâm vermesi sünnettir. Üç ve daha ziyade karşılaşmalarda da durum böyledir. Bunda imamlarımız görüş birliğine varmışlardır. Buhârî ve Müslim'de rivayet ettiğimiz hadisler buna delâlet etmektedir.
630- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh) Hazretlerinden rivayet edilen, namazım iyi kılmayan kimsenin hadisinde, anlatmıştır:
"Bir adam gelip namaz kıldı. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gelerek ona selâm verdi. Peygamber de selâmını ce-vabladı ve: Dön, namaz kıl; çünkü sen (gereği üzere) namaz kılmadın, buyurdu. Adam dönüp namaz kıldı. Sonra gelip Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e selâm verdi. Üç kez tekrarlayıncaya kadar böyle yaptı."[25]
631- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) O da Resûiüllah'ın şöyle buyurduğunu anlatmıştır:
"Sizden biriniz kardeşi ile karşılaştığı zaman ona selâm versin. Eğer aralarında bir ağaç yahut bir duvar yahut bir taş girip engel olur da sonra kardeşi ile karşılaşırsa, ona selâm versin."[26]
632- Enes'den (Radiyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Resûlüllah Sal-lallahu Aleyhi ve Sellenı'in ashabı yaya olarak yürürlerdi. Onlara bir ağaç yahut bir tepe karşı çıkar da sağa ve sola bölünüp ayrıldıkları zaman, sonra öteden karşı karşıya geldiklerinde birbirlerine selâm verirlerdi."[27]
İki adam karşılaşınca aynı anda her ikisi selâm verirse, yahut biri diğerinden sonra selâm verirse, EI-Kadî Hüseyin ve arkadaşı Ebû Sa'd El-Mütevelli demişlerdir kî, her ikisi ilk selâm vermiş gibi olurlar ve bunlardan her biri üzerine diğerine cevab vermek gerekli olur.
El-Şaşi demiştir: Bu sağlam bir hüküm değildir; çünkü selâm sözünün cevab olma durumu vardır. Eğer birinin selâmı diğerininkinden sonra olursa cevab teşkil eder. Eğer selâmlar bir anda olurlarsa, cevab olmazlar. El-Şaşi'nin söylediği bu söz doğrudur.
Bir insan bir insanla karşılaşipda ilk söze başlayan "Ve Aleykümüsselâm" derse, El-Mütevelli demiştir ki, bu selâm sayılmaz. Böylece cevablandırılması gerekmez. Çünkü bu ifade ile selâma başlanmaz.
Derim ki: Ve (vav eki) olmaksızın "Aîeykesselâm yahut Aleykümüsselâm" derse, İmam Ebû'l-Hasan El-Vahidi, bunun selâm olduğunu kesinlikle söylemiş ve selâm verilen adamın bunu cevabi andırması lüzumunu ifade etmiştir. Her ne kadar âdet halinde kullanılmakta olan söz değiştirilmişse de yine yeterli olur. El-Vahidi'nin söylediği bu söz benimsenmiş olandır.
Yine İmamu'I-Haremeyn bunu selâm olduğunu ve buna cevab verilmesinin vacib olduğunu kesinleştirmiştir. Çünkü buna selâm ismi verilir.
Bu sözün selâm oluşu üzerinde, âlimlerimizin iki görüşünü göz önüne almak suretiyle hüküm verilmesi muhtemeldir. Zira bir kimse namazdan çıkacağı zaman "Aleykümüsselâm" derse, bununla namazdan çıkmış olur mu, olmaz mı? Doğrusu namazdan çıkmış olur.Bir de bu sözün her durumda cevablandırılmasına gerek olmadığı da söylenebilir. Çünkü buna dair de sahih isnadlarla Ebû Dâvud ve Tirmizî'nin Sünenlerinde rivayetlerde bulunduk.
633- İsmi Cabir İbni Süleym yahut Süleym İbni Cabir olan ashabdan Cüreyyü'l-Hüceymfden rivayete göre, o şöyle demiştir:
"Ben Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna varıp: Aley-kesselam, yâ Resûlellah, dedim. (Bana şöyle dedi: Aîeykesselâm, deme. Çünkü Aîeykesselâm sözü Ölülere selâmdır. "[28]
Derim ki, bu hadisi şerif, en güzel ve en mükemmel olan selâm üzerinde varid olmuştur. Bununla selâm olmaz manasını ifade etmez. En iyisini Allah bilir.
İmam Ebû Hamid El-Gazalî İhya kitabında demiştir: Önce selâm verirken "Aleykümüsselâm" demek mekruh olur. Bu hadisden ötürü böyle söylemiştir. Âlimlar arasında tercih edilen böyle bir sözle selâm vermenin mekruh oluşudur. Fakat bu sözle selâm verilirse, cevablandırılması vacibdir. Çünkü bu söz bir selâm ifadesidir.
Selâmın Kelâmdan Önce Olması:
Sünnet olan, selâm verecek olan kimsenin her sözden önce selâm vermesidir. Hadisi şerifler, ilk ve sonra gelen mü'minlerin uygulamaları hep böyle işlem yapıldığını açık olarak gösterir. Bu bölümün sağlam ve güvenilir delili de budur. Bu konu üzerinde Tirmizî'nin kitabında rivayet ettiğimiz hadisi şerife gelince:
634- Cabir'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Selâm, konuşmaya başlamadan öncedir. "[29]
Önce selâm veren daha fazla fazilet kazanır. Çünkü Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem sahih hadislerinde buyurdular: Karşılaşan iki kimseden ilk selâm veren onların hayırhsıdır." Onun için karşı karşıya gelenlerden her birinin selâma öncelik vermesi uygundur.
635- Güzel bir isnadla Ebû Ümâme'den (Radıyallahu Anh) yapılan ri-vayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "İnsanlara ilk selâm veren, Allah katında insanların en iyisidir."[30]
Tirmizî'nin Ebû Ümâme'den rivayeti ise şöyledir: "Soruldu: Ey Allah'ın Resulü! İki adam karşılaşınca bunlardan hangisi önce selâm verir? Buyurdu: Allah katında bunların iyisi (selâmı önce verir)."
Tirmizî demiştir ki bu hadis hasendir.
Selâmın Müstahab, Mubah Ve Mekruh Olduğu Haller
Bil ki, biz önce anlattığımız şekilde-selâmı yaymaya memuruz. Ancak bazı hallerde selâm vermek kuvvetleşir ve bazısında da hafifleşir. Bazı hallerde de selâm vermek yasak olur. Selâm vermenin kuvvetli ve müstahab olduğu haller çok olduğu için bunları bir araya toplamak mümkün olmaz. Çünkü selâm vermek asıldır. Bundan dolayı ayrı ayrı selâm verme hallerini anlatmayacağız.
Bil ki, kendilerine selâm verilecekler içine diriler de girer ölülerde girer. Biz cenazenin zikirleri bölümünde ölülere selâm şeklini bildirmiştik. Selâm vermenin mekruh yahut hafif yahut mubah olduğu haller ölülere selâm verme dışında kalır ve bu hallerin açıklanması gerekir.
Kendisine selâm verilecek adam eğer büyük veya küçük abdestle veya bunlara benzer işlerle meşgul ise, böyle bir kimseye selâm vermek mekruh olur. Eğer ona selâm verirse cevab almaya hak kazanmaz. Uyumakta yahut uyku kestirmekte olan kimseye, namaz kılana, ezan okumakta olan yahut namaz için ikamet getirmekte olan müezzine, selâm vermek yine mekruh olur.
Yine lokma ağzında iken yemek yemede olan kimseye selâm vermek bu türdendir. Bu durumda bulunanlara selâm veren kimse, cevab almaya hak kazanmaz. Fakat bir insan yemek halinde bulunur da ağzında lokma yoksa ona selâm verilebilir. Selâma mukabele etmek de vacib olur. Alışveriş ve diğer işlemlerde selâm verilir ve cevab da gerekli olur.
Cuma hutbesinde selâm vermeye gelince: Âlimlerimiz demişlerdir ki, hutbeye selâm ile başlamak mekruhtur; çünkü insanlar hutbeyi dinlemeye memurdur. Eğer hutbeyi okuyan buna aykırı davranır da selâm verirse, ona cevab verilir mi? Bu işde âlimlerimizin farklı görüşü vardır.
Bir kısmı demiştir ki, hatib kusur yaptığı için onun selâmına karşılık verilmez. Bir kısmı da şöyle demiştir: Eğer hutbeyi dinlemek vacibdir diye kabul edersek, selâmına cevab verilmez. Eğer hutbeyi dinlemek sünnettir dersek, mevcut olanlardan bir kişi selâma karşılık verir. Hangi şekil olursa olsun, bir kişiden çok kimse ona cevab vermez.
Kur'an okumakta olan kimseye selâm verme işine gelince: İmam Ebû'l-Hasan El-Vahidî demiştir ki, evlâ olan, Kur'an okuyana selâm vermemektir. Eğer selâm verilirse, İşaretle cevablamak yeterlidir. Eğer selâm sözünü söyleyerek selâmı cevablandırırsa, yeniden "eüzü" çeker sonra okumaya döner. El-Vahidî'nin sözü budur; fakat bu zayıftır. Doğrusu Kur'an okuyana selâm verilir ve sözle cevablamak vacib olur.
Amma duaya dalarak bütün kalbi ile meşgul durumda olana selâm vermeye gelince, bu kimsenin durumu Kur'an okumakla meşgul olan gibidir. Bana göre bu durumla meşgul olana selâm vermek mekruhtur. Çünkü selâma cevabdan sıkılır ve yemek yemede olanın düştüğü zorluktan daha zor bir duruma düşer. (Kendisine selâm verildiği takdirde onu ce-vablaması icab etmez.) Hac ihramında iken Telbiye getirmekte olan kimseye selâm vermek mekruh olur. Çünkü adamın telbiyeyi kesmesi mekruhtur. Eğer kendisine selâm verilirse, sözle selâma karşılık verir. İmam Şafı'i ve âlimlerimiz böyle hüküm vermişlerdir. Allah onlara rahmet etsin...
Selâm vermenin mekruh olduğu haller geçmişti. Mekruh selâm vermelere cevab gerekmediğini de anlatmıştık. Fakat bu halde iken kendisine selâm verilen adam, selâma cevab vermenin sevabı maksadıyla selâma karşılık verse meşru yahut müstahab olur mu? Bunu açıklamak icab eder: Abdest bozma ve benzeri işle meşgul olanın selâma cevab vermesi mekruh olur. Bu meseleyi bölümün başında anlatmıştık. Yemek ve benzeri işlerle uğraşmakta olanın verilen selâmı cevablaması müstahabdır. Namaz halinde olanın "Ve Aleykümüsselâm" diyerek verilen selâmı cevablaması haram olur. Eğer bu şekilde cevablarsa, bizim Şafi'i mezhebimizde namazın bozulacağını biliyorsa, namazı batıl olur. Bilmiyorsa, sahih olan görüşe göre batıl olmaz. (Hanefi mezhebinde her iki halde de namazı bozulur.) Eğer gaib sığası ile "Aleyhisselâm" derse, namazı bozulmaz; çünkü bu duadır, selâma cevab sayılmaz. Eğer namazdan sonra sözle selâmı cevablarsa bir beis yoktur. Müezzin ise, bilinen selâm sözü ile verilen selâmı cevablar; çünkü cevab az bir ifadedir, ezanı bozmaz ve ona engel teşkil etmez. İşaretle namaz kılanın selâmı cevablaması müstahabdır. (Hanefi mezhebinde ise bu mekruh olur.)
Selâm Verilebilecekler Veya Selâm Verilemeyecekler Selâmı Alınanlar Veya Selâmı Alınmayanlar
Bil ki, ftsk ve bid'atı ile şöhret bulmayan müslüman adama selâm verir ve kendisine de selâm verilir. Bu kimsenin selâm vermesi sünnettir. Selâ-. mına cevab vermek de vacib olur.
Kadınlarla Selâmlaşmak:
Âlimlerimiz demiştir: Kadının kadma karşı selamlaşma durumu, erkeğin erkekle olan selamlaşması gibidir. Kadının erkekle olan selâm durumuna gelince, İmam Ebû Sa'd El-Mütevelli demiştir: Eğer kadın erkeğin zevcesi, yahut cariyesi, yahut mahremlerinden biri ise, erkeklerin selamlaşması gibi olur. Onlardan her birinin diğerine selâm vermeye başlaması müstahab olur. Diğerine de selâmı cevablamak icab eder.
Eğer erkek yabancı bir kadınla karşılaşırsa, kadın da güzel olur ve fitnesinden korkulursa, erkek o kadına selâm vermez. Eğer erkek ona selâm verirse, kadının selâmı cevablaması caiz olmaz. İlk önce kadın erkeğe selâm vermez, selâm verirse cevab almaya hak kazanmaz. Erkek onun selâmına cevab verirse, erkek için mekruh olur. Eğer kadın fitnesinden korkulmayacak şekilde yaşlı ise, onun erkeğe selâm vermesi caizdir. Erkeğin de onun selâmına karşılık vermesi gerekir.
Toplu bir halde kadınlar bulunur da erkek onlara selâm verirse, yahut erkekler toplu halde olur da bir kadına selâm verirlerse caiz olur; eğer erkek veya erkekler yahut kadın ve kadınlar bakımından fitneden kor-kulmazsa...
636- Yezid'in kızı Esmâ'dan (Radıyallahu Anha) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, biz kadınlarla bir arada iken bize rasgeldi de bize selâm verdi."[31]
Benim burada rivayet ettiğim, Ebû Davud'un lâfzıdır. Tirmizî'nin rivayetinde ise yine Esmâ'dan şu ifade var: "Bir gün Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mescid'e uğradı. Kadınlardan bir topluluk da oturuyorlardı. Eli ile selâm verme işareti yaptı."
637- Cerir İbni Abdullah'dan (Radıyallahu Anhu) şöyle rivayet edilmiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadınlara rasgeldi de onlara selâm verdi."[32]
638- Sehl İbni Sa'd'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde, O şöyle demiştir: "Bizde bir kadın vardı." Diğer bir rivayette de: "Bizim bir ninemiz vardı. Bir sebzenin köklerini alıp tencereye atardı ve arpa daneleri-ni döğer ve karıştırarak yemek yapardı. Biz cuma namazını kıldıktan sonra dönerdik de ona selâm verirdik. O da yemeği bize takdim ederdi."[33]
639- Ebû Tâlib'in kızı Ümmühâni'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde O şöyle anlatmıştır: "(Mekke'nin) Fetih günü Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gittim ki, o banyo yapıyordu. Fatma da onu perdeleyip örtüyordu. Ben selâm verdim. "[34]
Cevap: Dualar ve Zikirler. (Darulkitap İslam Ansiklopedisi)
Yemekten Sonra Okunacak Dualar
591- Ebû Ümame'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sofrasını kaldırdığı zaman:
"Elhamdü lillâhi kesiran tayyiben mübârekcn fîhi gayra mckfiyyin ve !â müvedda'in ve lâ müstağnen anhü rabbenâ."
"Allah'a çok hamd olsun. (Yemeğimiz Allah rızâsına) has olsun, onda bereket olsun, bereketi kapanmış olmasın, terk edilmiş olmasın, ondan istiğna olunmasın ey Rabbimiz!" buyururdu.
Bir rivayette de: "Yemeğini bitirdiği zaman", diğer bir rivayette ise: "Sofrasını kaldırdığı zaman:
"Elhamdü lillâhillezî kefânâ ve ervânâ gayra mekfîyyin ve la mekfûrin."
"Yetindirerek bizi kandıran ve ihtiyacımızı karşılayan Allah'a nankör olmaksızın hamd olsun." derdi, şeklindedir.[21]
592-Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu anlatmıştır: "Yemeği yiyip de onun üzerine Allah'a hamd eden ve içeceği içip de onun üzerine Allah'a hamd eden kuldan mutlak surette Allah razı olur.”[22]
593-Ebû Said El-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde, o şöyle demiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem yemeğini bitirdiği zaman:
"Elhamdü lillâhillezî et-amenâ ve sekânâ ve ceaîenâ müslimîn."
"Bizi yediren ve içiren ve bizi müslüman yapan Allah'a hamd olsun buyurdu. [23]
594- Sahih bir isnadla Ebû Eyyub Halid İbni Zeyd El-Ensarî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde, o şöyle anlatmıştır: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yediği yahut içtiği zaman: Yediren, içiren afiyetle sindiren ve bunlara çıkış yolu yaratan Allah'a hamd olsun, buyururdu."[24]
595- Muaz İbni Enes'den yapılan rivayetde, o demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Kim yemek yer de şöyle derse, geçmiş (küçük) günahları bağışlanır:
' 'Elhamdü lillâhillezî et 'âmenâ hazâ ve razekanthf mm gayri havlin minî ve lâ kuvvetin."
"Benden bir güç ve kuvvet olmaksızın bu yemeği bana yediren ve onu bana rızık yapan Allah'a hamd olsun."[25]
596- Güzel bir isnadla Tâbi'î olan Abdurahman İbni Cübeyr'den rivayet edildiğine göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sekiz yıl hizmet eden bir adam kendisine şöyle anlatmıştır: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir yemek hazırlayıp takdim ettiği zaman, Peygamber (s.a.v) Bismillah, derdi. Yemeğini bitirince de:
"Allâhümme et'amte ve sakayte ve ağneyte ve akneyle ve hedeyte ve ahsente, feleke'l-hamdü alâ mâ a'teyte."
"Allah'ım! Yedirdin, içirdin, müstağni kıldın, muhtaç bırakmadın, hidayet ettin ve ihsan ettin; bütün verdiğin nimetlere karşı hamd Sana mahsustur." buyururdu.[26]
597- Abdullah İbni Amr İbni'I-As'dan (Radıyallahu Anhüma) Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle anlattı; "Hazreti Peygamber yemeği bitirince şöyle buyururdu:
''Elhamdü lillâhillezîmenne aleynâ ve hedânâ vellezî eşbaanâ ve ervâ-nâ ve külle'l-ihsâni âtânâ."
"O Allah'a hamd olsun ki, bize ikram etti, bize hidâyet verdi, bizi doyurdu, bizi içirip kandırdı ve her çeşit nimeti bize verdi."[27]
598- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyururdu: "Sizden biriniz yemek yediği zaman," İbni Sünnî'nin rivayetinde ise: "Allah kime yemek yedirirse," şöyle desin:
"AHâhümme bârik lenâ fîhi ve et'ımnâ hayran minhu."
"Allah'ım, bu yemekte bize bereket ver ve bundan daha hayırlısı ile bizi doyur." Kime de Allah süt içirirse şöyle desin:
"Allah'ım, bunda bize bereket ver ve bundan bize ziyadeleştir; çünkü yiyecek ve içeceği karşılayacak sütten başka daha kifayetlisi yoktur."[28]
599- Abdullah İbni Mes'ud'dan yapılan rivayetde, o şöyle demiştir:
"Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir kâseden içtiği zaman üç defa nefes alıp verirdi. Her nefes alışında Allah'a hamd ederdi ve sonunda O'na şükrederdi. "[29]
Davetli Ve Misafirin Yemeği Bitirince Yemek Sahibine Edeceği Dualar
600- Sahâbi Abdullah İbni Büsr rivayetinde şöyle anlatmıştır: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem babama konuk oldu. Biz de ona bir yemek ve bir hurma tatlısı ikram ettik. Peygamber (s.a.v.) ondan yedi. Sonra kendisine hurma getirildi. (Bir kap içinden) onu yiyiyordu. Çekirdekleri, işaret parmağı ile orta parmağını büküp toplayarak onların arasına bırakıyordu. (Hurma kabının içine bırakmıyordu, sonra dışarıya atıyordu.) Sonra kendisine içilecek bir şey getirildi. Ondan içti. Sonra onu sağında bulunan kimseye sundu. Babam: Bizim için Allah'a duâ et, dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) şöyle duâ etti:
"Allâhümme bârik lehum fîmâ rczaktehüm veğfir iehüm verhamhüm "
"Allah'ım! Bunlara rızık olarak verdiğin şeyde bereket ihsan et. Bunların günahlarını bağışla ve kendilerine merhamet et"[30]
601- Enes'den (Radıyallahu Anh) sahih bir isnadla rivayet edildiğine göre: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Sa'd İbni Ubâde'nin yanına gitti. Ubâde ekmek ve zeytin yağı getirdi. Peygamber de yedi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle duâ etti:
"Eftara indekümu's-sâimûn ve ekele taâmekümü'l-ebrâr ve saîlet aleykümü'l-melâiketü."
"Yanınızda oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyi kimseler yesin ve melekler sizin için istiğfar etsin."[31]
602- Abdullah İbni Zübeyr'den (Radıyallahu Anhuma) yapılan riva-yetde, o şöyle demiştir: Resûlüllah Sallaîlahu Aleyhi ve Sellem Sa'd îbni Muaz'ın evinde iftar etti. Sonra "Oruçlular yanınızda iftar etsin", buyurarak hadisi tamamladı.
Derim ki, Bu iki rivayet, Sa'd İbni Ubâda ve Sa'd İbni Muâz'dan nakledilen sağlam hükümlerdir.
603- Bir adamdan, o da Câbir'den (Radıyallahu Anhü) yapılan rivayetde, Câbir şöyle anlatmıştır: "Ebû'l-Haysem İbni Teyyihan, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir yemek hazırladı. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i ve arkadaşlarını (yemeğe) davet etti. Yemeği yiyip bitirince, Peygamber (s.a.v.) (arkadaşlarına) şöyle dedi: Kardeşinizi mükâfatlandırın. Ashab, ey Allah'ın Resulü, onu mükâfatlandırmak nedir? dediler. Peygamber (s.a.v): Bir adamın evine girilir de yemeği yenir ve içilecek şeyi içilirse, böylece (yeyip içenler) ona duâ ederlerse, işte bu, onun mükâfatıdır." buyurdu.[32]
Bir Kimseye Su, Süt Ve Benzeri Şey İçiren İnsana Yapılacak Dualar
604- Mıkdad'dan (Radıyallahu Anh) uzun ve meşhur olan hadisinden " yapılan rivayetde o şöyle demiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem başını göğe doğru kaldırıp:
"Allâhümme et'im men et'amenî veskı men sekânî."
"Allah'ım, bana yemek yedireni yedir ve bana içireni içir" buyurdu "[33]
605- Amr İbni'l-Hamık''dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre: "Kendisi Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e süt içirdi. Bunun üzerine (Peygamber (s.a.v) ona duâ edip) şöyle buyurdu:
''Allah 'im, onu gençliği üzere yaşat.'' Böylece seksen yıl bir beyaz saç görmeden yaşadı. "[34]
606- Amr İbni Ahtab'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem su istedi. Ben de ona bir kâse ile su getirdim. İçinde bir saç vardı, onu çıkardım. Bunun üzerine Resûlüllah Sallaîlahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:
Allâhümme cemmilhu.
"Allah'ım, bunun güzelliğini devam ettir." Ravi diyor ki, adamı doksan üç yaşında gördüm ki, saçı ve sakalı siyahdi."[35]
Bir Misafire İkramda Bulunana Duâ Etmek Ve Teşvikte Bulunmak
Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde, o şöyle demiştir:
"Bir adam Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e geldi: kendisine yemek ikram edilmesini istiyordu. Peygamberin yanında, ona ikram edecek yiyecek yoktu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v): Buna yemek yedirecek bir adam yok mu ki, Allah ona rahmet etsin buyurdu. Hemen En-sar'dan bir adam kalktı ve o kimseyi (evine) götürdü."[36]
Misafire İkramda Bulunanı Övmek
608- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde, o şöyle anlatmıştır: "Bir adam Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip şöyle dedi: ben (açlıktan ve susuzluktan) dadanmışım. Hemen peygamber hanımlarından birine (yemek istemek üzere) haber gönderdi. Hanım dedi ki, hak olarak seni gönderene and olsun, yanımda sudan başka bir şey yoktur. Sonra diğer bir hanımına gönderdi, o da aynı şeyi söyledi. Nihayet bütün hanımları aynı şekilde söz söylediler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v): Bu gece (bu adamı) kim konuklayacak ki, Allah ona rahmet etsin, buyurdu. Hemen Ensardan bir adam kalkıp: Ben (konuklayacağım) yâ Resûlellah, dedi. Sonra adamı evine götürdü. Hanımına: yanında (yiyecek) bir şey var mı? dedi. Hanım, hayır, sadece çocuklarımın yiyeceği var. Kocası: Sen çocukları bir şeyle oyala. Misafirimiz içeriye girdiği zaman lâmbayı söndür ve adama, bizi yiyormuşuz gibi göster. Adam yemeğe davrandığı zaman sen kalk, lâmbaya git de yine onu söndür (ki karanlıkta yemek yememizin adet olduğunu anlasın). Sonra oturdular. Misafir de yemeğini yedi. Sabah olunca, ev sahibi Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna vardı, Peygamber (s.a.v): Bu gece misafirinize yaptığınız işden dolayı Allah sizden razı oldu, buyurdu. Allah Tealâ şu âyeti
indirdi. "Kendi ihtiyaçları olsa dahi, (başkalarını) nefislerine tercih ederler"[37]
Derim ki; Çocukların yemeğini başkasına yedirmek şöyle yorumlanması gerekir: Çocukarın yemeğe zaruri bir ihtiyaçları yoktu. Çünkü çocuğun karnı tok olsa bile, yemek yiyen bir kimseyi gördüğü zaman yine yemek ister. İkramda bulunan adam ve onun karısı, kendi hisselerim misafire vererek onu tercih etmişlerdir. En iyisini Allah bilir.
İnsanın Misafirine Merhaba Demesi, Misafirolarak Yanında Bulunduğundan Dolayı Sevinmesi Ve Ona Bu İmkanı Verdiği İçin Allah Tealâ'ya Hamd Etmesinin Müstahablığı
609- Ebû Hüreyre'den ve Ebû Şüreyh El-Huza'i'den (Radıyallahu An-hüma) yapılan rivayetde demişlerdir k'i, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Allah'a ve âhiret gününe İman eden misafirine ikram etsin."[38]
610- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, o şöyle anlatmıştır:
"Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir gün yahut bir gece vakti (evinden) çıktı. Bir de Ebû Bekir ve Ömer ile (Radıyallahu Anhüma) karşılaştı. Peygamber (s.a.v) (onlara) sordu: Bu vakitte sizi evlerinizden çıkaran sebeb nedir? Onlar, (bizi evlerimizden çıkaran) açlıktır, ey Allah'ın Resulü, dediler. Peygamber (s.a.v): Ben, nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sizi (evlerinizden) çıkaran şey beni de çıkarmıştır. Kalkın (yürüyün), buyurdu. Kalkıp peygamberle yürüdüler. Ensardan bir adama (evine) vardılar, O anda adam evinde yoktu. Adamın hanımı Peygamberi görünce: Merhaba, hoş geldiniz, dedi. Peygamber (s.a.v) adamın hanımına: (Kocan olan) falanca nerede? dedi. Hanım cevab verdi: Bize içme suyu getirmeye gitti. Bir de Ensardan olan o adam çıkageldi. Adam Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ve onun iki arkadaşına baktı, sonra (sevincinden): Allah'a hamd olsun! Bugün misafir yönünden benden daha iyi hiç bir kimse yoktur, dedi.[39]
Yemekten Çekildikten Sonra Okunacak Duâ
611- Hazreti Aİşe'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde o demiştir ki, Resûlüllah Salallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Yemeklerinizi, aziz ve yüce olan Allah'ı zikrederek ve namaz kılarak eritiniz. Yemek üzerine uyumayınız; yoksa o yemekle kalbleriniz katılaşır."[40]
[1] İbni Sünnî.
[2] Buharı. Müslim. Muvatta. Ebû Dâvud. Tirmizî. İbni Mâce. Nesâî.
[3] Ebû Dâvud. Tirmızî. Nesâî, Amelüt-Yevmi velleyleti. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis sahihdir, hasendir.)
[4] Müslim. Ebû Dâvud.
[5] Müslim.
[6] Müslim, Ebu Dâvud. Nesâî. İbni Sünnî. Hâkim, Müstedrek'te
[7] Ebû Dâvud. Nesâî. Ahmed b. Hanbel. Hâkim.
[8] Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis sahihdir, hasendir.)
[9] İbni Sünnî.
[10] Buharı. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[11] Ebû Dâvud. Tirmizî. İbni Mace.
[12] Buhâri. Müslim. Muvatta'. Ebû Dâvud. Nesâî.
[13] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
[14] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[15] Buhârî. Müslim. Tirmizî.
[16] Buharı. Müslim
[17] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[18] Müslim.
[19] Ebû Dâvud, İbni Mâce, Ahmed b. Hanbel. İbni Hibban. Hâkim.
[20] Ebü Dâvud. Tirmizî. fbni Mâce.
[21] Buharı. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
[22] Müslim. Tirmizî.
[23] Ebû Dâvud. Tirmizî, el-câmi ve el-şemâil. îbni Mâce. Nesâî. Amelil-Yevmi velleyli
[24] Ebû Dâvud. Nesâî. Taberânî. ibni Hibbân.
[25] Ebû Dâvud. Tirmızî. İbni Mâce. (Tirmizî demiştir ki bu hadis hasendir)
[26] Nesâî. İbni Sünnî
[27] İbni Sünnî.
[28] Ebû Dâvud. Tirmizî. İbni Sünnî. Nesâî. (Tirmizî demiştir ki, bu hasen bir hadistir.)
[29] İbni Sünnî.
[30] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmİzî, Nesâî, fil yevmi velleyli. Ahmed b. Hanbel.
[31] Ebû Dâvud.
[32] Ebû Dâvud.
[33] Müslim.
[34] İbni Sünnî.
[35] îbni Sünnî. Ahmed b. Hanbel. İbni Hibban, Hâkim.
[36] Buhârî. Müslim.
[37] Kur'anı Kerim, Haşir Süresi: 9.
[38] Buhârî. Müslim.
[39] Müslim.
[40] İbni Sünnî.