LA İLAHE İLLALAH'ın""kabul"İLLALLAH"böl ümü
LA İLAHE İLLALAH'ın""kabul"İLLALLAH"bölümü
Tevhidin Birinci Kısmı İslam’ın İlk Şartı
“La İlahe İllALLAH'ın” “Kabul” (İllALLAH) Bölümü
Nasıl Gerçekleşir?
İslam’a girebilmek için Tevhidin birinci kısmı İslam’ın ilk şartı; ‘La İlahe illALLAH’ın’ ‘red’ kısmı olan “tağutu red ve inkar” yani ‘La İlahe’ kelimesinin anlamını delilleriyle birlikte açıkladık.
Şimdi de İslam’ın ilk şartı “La İlahe İllALLAH”ın kabul kısmı olan “İllALLAH” nasıl gerçekleşir bunları delilleriyle birlikte açıklayalım.
Kabul (İllALLAH) kısmından kasıt;
1- Sadece ALLAH (c.c)’a ibadet etmek ve hiç bir şeyi O’na ortak koşmamak.
2- Bütün gücüyle insanları buna teşvik ve davet etmek.
3- Her türlü şirkten uzak durup tevhidi sağlayanlarla dost olmak, onları sevmek ve onlara yardımcı olmak.
4- Tevhidi sağlamayanları Müslüman saymayıp tekfir etmektir.
Tevhidin Birinci Kısmı İslam’ın İlk Şartı
“La İlahe İllALLAH'ın” “Kabul” (İllALLAH) Bölümü
1- Sadece ALLAH (c.c)’a ibadet etmek ve hiç bir şeyi O’na ortak koşmamak.
ALLAH (c.c) şöyle buyuruyor:
“(Ey Muhammed!) De ki: “Ey kitap ehli! Yalnız ALLAH’a ibadet etmemiz, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamamız, ALLAH’ı bırakıp birbirimizi rabler edinmememiz üzere bizimle sizin aranızda müşterek bir kelimeye gelin.” Eğer yüz çevirirlerse; “Bizim Müslüman olduğumuza şahid olun” deyin.” (Ali imran: 64)
“Rabbin, kendisinden başkasına ibadet etmemenizi, anne-babaya iyilik etmeyi emretti.” (İsra: 23)
“ALLAH’a ibadet edin. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.” (Nisa: 36)
ALLAH (c.c) bütün rasullerin kavimlerine ilk olarak şöyle dediklerini bildirdi:
“ALLAH’a ibadet edin. Sizin O’ndan başka bir ilahınız yoktur.” (Mü’minun: 32)
ALLAH’a ibadet edip O’na hiç bir şeyi ortak koşmamak, tevhidin kabul rüknunun ilk mertebesidir ve en önemlisidir.
2- Bütün gücüyle insanları buna teşvik ve davet etmek.
Sadece ALLAH’a ibadet edilmesi, O’na hiç bir şeyin ortak koşulmaması ve böylece O’nun hakkıyla birlenmesi konusunda insanları buna teşvik ve davet etmek için bütün gücü kullanmak.
ALLAH (c.c) şöyle buyuruyor:
“Bu (Kur’an), kendisiyle uyarıl(ıp sakındırıl)sınlar, O’nun bir tek ilah olduğunu gerçekten bilsinler ve (temiz) akıl sahibleri (düşünüp) öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir tebliğdir.” (İbrahim: 52)
“O Hayy (devamlı ve sonsuz hayat sahibi)’dır. O’ ndan başka ibadete layık ilah yoktur. Öyleyse dini sadece O’na has kılarak ihlaslı bir şekilde O’na dua edin. Hamd, alemlerin Rabbi olan ALLAH’a mahsustur.” (Mü’min: 65)
“İşte O, ALLAH’tır. O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur. Evvelde de sonda da hamd O’na mahsustur. Hüküm (kanun koymak) O’nun hakkıdır ve dönüşünüz de O’nadır. (Ey Muhammed!) De ki: “Şayet ALLAH, kıyamet gününe kadar kesintisiz olarak sizin üzerinize geceyi devam ettirse ALLAH’tan başka size aydınlık getirecek ilah kimdir” diye (hiç) düşündünüz mü? Yine de (verilen öğütleri) dinlemeyecek misiniz? (Yine onlara) de ki: “Şayet ALLAH, kıyamet gününe kadar kesintisiz olarak sizin üzerinize gündüzü devam ettirse ALLAH’tan başka size, kendisinde dinleneceğiniz geceyi getirecek ilah kimdir (diye) hiç düşündünüz mü? Yine de (bunca ibretleri) görmeyecek misiniz?” (Kasas: 70-72)
“İbrahim ve beraberinde olanlarda sizler için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: “Biz sizden ve ALLAH’tan başka ibadet ettiklerinizden uzağız. Sizi reddettik. Yalnız ALLAH’a iman etmenize kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin ortaya çıkmıştır.” (Mümtahine: 4)
Ayetlerin hepsi ALLAH’a ibadet edilmesi ve her çeşidiyle şirkten uzak durulması için bir teşvik ve davetin gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Siyer kitablarında sabit olduğuna göre Rasûlullah(s.a.v) (s.a.s) hac zamanında gerek hacca gelenlerin toplandığı yerlere, gerekse arapların toplandığı çarşılara giderek insanları tevhidi kabul edip ona sarılmaya ve şirki terketmeye davet ve teşvik ediyordu. Onlara şöyle diyordu:
“La İlahe İllALLAH” deyiniz ki kurtuluşa eresiniz.”
ALLAH (c.c) şöyle buyuruyor:
“Ey rasul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. ALLAH seni insanlardan koruyacaktır.” (Maide: 67)
Rasûlullah(s.a.v) (s.a.s) ALLAH’tan gelen bu emirle hiçbir eksiklik ve kapalılık bırakmaksızın islamı en güzel şekilde insanlara tebliğ etmiştir. Bu ayet İslam’ı bilen alimlerin de, onu ek****iz bir şekilde tebliğ etmek zorunda olduklarını bildirmektedir.
Müslüman alimler, nebilerin varisleridir. Bu sebeble İslam’ı, hiçbir şeyden çekinmeden ek****iz olarak insanlara tebliğ etmelidirler. Özellikle zamanımızda yaygın olan İslam şeriatini bir kenara atarak beşeri kanunlarla hükmetme anlamına gelen hüküm koyma şirkini ve bu hükmü koyan yöneticilerin İslam’daki hükümlerini insanlara açıkça bildirmelidirler.
Zamanımızdaki çoğu ilim sahibi veya alim olarak bilinen kimseler, ya bir dünya menfaati veya bir mevki elde etmek veya korktukları için ALLAH (c.c)’ın, tağutların hoşuna gitmeyen ve onları kızdıran hükümlerini insanlara doğru bir şekilde açıklamaz veya tahrif ederek açıklarlar.
Bu gibi alimler, ALLAH (c.c) katındaki azablarının kat kat olacağını bilsinler. Zira onların sayesinde hak gizli kalmış ve insanlar sapmışlardır.
Mü’min olmak iman ettiği şeyleri yaşayıp diğer insanlara açıklamaktan geçer.
Düşmanın çokluğundan korkma. ALLAH rasulünü korumuş, onun ümmetini de korur, ölürse şehid olur korunur. Kalırsa mücahid olur korunur.
Tevhide sarılsınlar ve her çeşidiyle şirki terketsinler diye insanları teşvik etme mertebesi tevhidin kabul şartının ikinci mertebesidir.
3- Her türlü şirkten uzak durup tevhidi sağlayanlarla dost olmak, onları sevmek ve onlara yardımcı olmak.
Sadece ALLAH’a ibadet eden, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayan ve böylece O’nu hakkıyla birleyen tevhid ehlini yalnızca dost edinmek, sadece onları sevmek ve sadece onlara yardımcı olmak.
ALLAH (c.c) şöyle buyuruyor:
“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar...” (Tevbe: 71)
“Muhakkak ki müminler kardeştirler...” (Hucurat: 10)
“İbrahim babasına ve milletine demişti ki: “Beni yaratan hariç sizin taptığınız şeylerden uzağım. Beni doğru yola eriştirecek olan şüphesiz O’dur. İbrahim ardından geleceklere bu sözü devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı. Artık belki doğru yola dönerler.” (Zuhruf: 26-28)
Rasûlullah(s.a.v) (s.a.v)’in şöyle dediği rivayet olunmuştur:
“Mü’minler bir duvarı oluşturan bölümler gibidir. Birbirini sımsıkı tutarlar.” Bunu söylerken parmaklarını birbirine geçirip kenetlemiştir.” (Buhari, Müslim)
Numan b. Beşir (r.a)’dan Rasûlullah(s.a.v) (s.a.s)’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Bütün mü’minleri birbirine merhamette, sevgide, lütuf ve güzel muamelede sanki bir vücud gibi görürsün. O vücudun bir organı hastalanınca vücudun diğer organları birbirlerini hasta organın sancısına uykusuzlukta, ateşte ortak olmaya çağırırlar.” (Buhari)
Mü’minlere karşı dostluk gösterip kafirlere ise dostluk göstermemek dinin asıllarındandır. Her türlü şirki terk edip tevhidi sağlayanlara dostluk göstermek, onları sevmek, onlara yardım etmek tevhidin kabul şartının üçüncü mertebesidir.
4- Tevhidi sağlamayanları Müslüman saymayıp tekfir etmektir.
Tevhidi sağlamamış kimse “Müslüman” olarak isimlendirilmez. Dolayısıyla o kimseye “muvahhid” de denilmez. Böyle bir kimse için sadece: “ALLAH’tan başkasına ibadet ediyor, onu ilah ediniyor, İslam’a bağlı değil, İslam’dan yüz çevirmiş, ALLAH’a ortak koşmuş” denilir ve ona; “kafir”, “müşrik”, “sapık” ve benzeri sıfatlar verilir.
ALLAH (c.c) şöyle buyuruyor:
“Kim İslam’dan başka bir dine yönelirse (bu din) asla ondan kabul edilmeyecektir ve o ahirette de kaybedenlerden olacaktır.” (Ali imran: 85)
“Kitap verilenlere ve ümmilere de ki: “Müslüman oldunuz mu?” Eğer (sizin gibi) Müslüman olurlarsa hidayeti bulmuş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse sana sadece tebliğ etmek düşer. ALLAH kullarını(n halini çok iyi) görendir” (Ali İmran: 20-21)
“ALLAH (şirk koşan kimseler için) bir örnek verdi: Aksilik çıkaran ortaklara sahib olan bir adam ile, sadece bir kişiye teslim olmuş bir adam... Durum olarak hiç ikisi de eşit olur mu? ALLAH’a hamd olsun. Oysa onların çoğu (gerçekleri) bilmiyorlar.” (Zümer: 29)
“ALLAH, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar...” (En’am: 125)
“Haktan sonra sapıklıktan başka ne vardır? Öyleyse (haktan) nasıl çevriliyorsunuz ?” (Yunus: 32)
Bütün nebiler kavimlerine şöyle dediler:
“ALLAH’a ibadet edin. Sizin O’ndan başka bir ilahınız yoktur.” (Mü’minun: 32)
Cevap: LA İLAHE İLLALAH'ın""kabul"İLLALLAH"böl ümü
İbni Teymiye şöyle demiştir:
“Bunun için ALLAH’a ibadet (itaat) etmeyen kişi mutlaka ALLAH’tan başkasına ibadet eder. Adem oğulları iki kısımdır. Muvahhid olanlar, müşrik olanlar veya tevhidi ve şirki birbirine karıştıranlar ki bunlar; hristiyanlar, yahudiler ve kendilerini İslam’a nisbet eden sapık kimseler ve onların benzerleri olan tevhide şirki karıştırmış müşrik kimselerdir.” (Fetvalar c: 14 s: 282)
İbni Teymiye başka bir kitabında şöyle demiştir:
“Her kim ALLAH’a ibadet konusunda büyüklük taslarsa işte o kimse Müslüman değildir. Her kim de ALLAH’la birlikte bir başkasına ibadet ederse işte o kimse de Müslüman değildir.” (Kitabu’n-Nübüvvet s: 127)
İbni Kayyım “ALLAH (c.c)’a ibadet etmeyen kimse” konusunda şöyle demiştir:
“İslam; ALLAH’ı birlemek, sadece O’na ibadet etmek, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak, ALLAH’a ve rasulüne iman etmek ve rasulün beraberinde getirdiklerine tabi olmaktır. Bunları yerine getirmeyen kul Müslüman değildir. Şayet bunları yerine getirmeyen kimse inatçı (yani bilerek inkar eden) kafir değilse cahil kafirdir. Cahil grubuna giren bu kimseler hakka karşı inat etmemelerine rağmen cehaletleri sebebiyle küfre girdiler. Onların inat etmiyor olmaları kendilerini kafir olmaktan kurtarmadı. Zira kafir olan kişi; gerek inat, gerek cehalet ve gerekse inat edenleri taklit etmek suretiyle yapmış olsun, ALLAH’ın tevhidini inkar eden ve rasulünü yalanlayan kişidir. İnat edenleri taklit eden kişiler inat etmedikleri halde inat ehlini taklit etmeleri sebebiyle küfre girmişlerdir. İslam dinine bağlı olmayan kişinin kafir olduğuna inanmak kula farzdır. Şüphesiz ki ALLAH (c.c) bir rasulle hucceti ikame etmeden kıyamet gününde hiç kimseye azab etmez. Genel olarak hüküm böyledir.
Kıyamet gününde belli kişilere huccetin ikame edilip edilmeyeceğine hüküm vermek ALLAH’a aittir ve ahiretteki azab ve sevab bu hükme bağlıdır. Fakat dünyada zahire göre hüküm verilir. Onun için kafirlerin çocukları ve onlardan deli olanların dünyadaki hükümleri kafirdir. Çünkü onlar velilerin hükmünü alırlar.” (Tariku’l Hicreteyn 17. tabaka, s: 382)
Abdullatif ibni Hafiyd, İbni Kayyım’ın yukarıdaki sözünü şöyle açıkladı:
“İbni Kayyım bu sözünde hakkı öğrenme gücü olduğu halde hakkı öğrenmekten yüz çevirip küfür konusunda şeyhlerini taklit edenlerin kesin küfre girdiklerini söylüyor. Fakat hakkı öğrenmeye gücü olmayan veya rasullerin tebliğine ulaşma imkanı olmayan kişiyi ise fetret ehlinden olan ve rasulün haberi kendisine ulaşmayan kimse gibi sayıyor. Bu gibi kişiyi tekfir etmeyen alimler bile onu Müslüman saymamıştır.” (Necd Alimlerinin Fetvaları c:3 s: 231)
İbni Sehman ve Abdurrahman el-Hafid’in iki çocuğu olan Abdullatif ve İshak, İbni Kayyım’dan alimlerin üzerinde icma ettikleri şu meseleyi naklederek dediler ki:
“Fetret döneminde yaşayan ve rasulün haberi kendisine ulaşmayan kimseler Müslüman sayılmaz, İslam ismi onlara verilmez. Hatta onları tekfir etmeyenler bile onları Müslüman saymamıştır. Bu sebeble bu kimseler için en layık olan sıfat şirk sıfatı olup müşrik ismiyle isimlendirilmeleridir. Zira İslam’ın aslı ve şehadet kelimesi bozulduktan sonra, İslam’dan artık geriye ne kalabilir ki?” (Necd Alimlerinin Fetvaları c: 3 s: 94)
Şeyh Ebu Batın kendisine:
“Siz Müslümanları tekfir ediyorsunuz” diyen kimselere karşı şöyle cevap vermiştir:
“Bizim hakkımızda: “Müslümanları tekfir ediyorsunuz” diyen kişi ne İslam’ı ne de tevhidi bilen bir kişidir. Bu kimsenin sözünden onun İslamının sahih olmadığı anlaşılmaktadır. Zira bu kimse günümüzdeki müşriklerin yaptığı şirki reddetmemekte ve yaptıklarının tevhidi bozucu bir şirk olduğunu görmemektedir. Bu durumda olan bir kimse ise Müslüman değildir.” (Mecmuatü’r-Resail c: 1 Kısım: 3 s: 655)
Abdullatif b. El-Hafid, şahadeti söylediği halde büyük şirk işleyen kişinin İslam’a girmediği konusunda alimlerin icma ettiğini nakletmiştir. (El Minhac s: 10 Necd Alimlerinin Fetvaları c:3 s: 93)
Bu mertebe tevhide muhalefet edenler hakkındadır ve başlıca şu iki şıktan oluşur.
1- Bu kimselere Müslüman hükmü vermemek. İşte bu, en önemlisidir.
2- Bu kimselere azabı hakeden kafir veya mürted vasfı vermek.
Bu mertebe genel olarak tevhidi terk edip şirk işleyenlere Müslüman sıfatı vermemeyi ve onları tekfir etmeyi gerektirir. Bu kimseler kendilerine tevhid ulaşmadan önce de, tevhid kendilerine ulaştıktan sonra yerine getirmedikleri zaman da Müslüman sayılmazlar. Yine tevhidle birlikte onu bozan amelleri işlemeleri halinde de Müslüman sayılmazlar.
ALLAH (c.c) şöyle buyuruyor:
“De ki: Ey kâfirler! Sizin ibadet ettiklerinize, ben ibadet etmem...” (Kafirun: 1-2)
“ALLAH’tan başka, kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek olan kimselere dua edenden daha sapık olan kimdir? Oysa onlar, onların dua etmelerinden habersizdirler. İnsanlar haşrolundukları zaman (kendilerine dua edilenler) onlara düşman kesilirler ve kendilerine ibadet etmiş olmalarını inkar ederler.” (Ahkaf: 5-6)
“Şayet insana bir zarar dokunacak olursa canı gönülden Rabbine dua eder. Sonra şayet o (insa)na kendisinden bir nimet verecek olursa O’na önceden dua etmiş olmasını unutuverir ve hemen O’nun yolundan saptırmak için ALLAH’a denkler edinir. De ki: “Küfrünle biraz daha (dünya nimetlerinden) yararlan. Şüphesiz ki sen ateş halkındansın.” (Zümer: 8)
“İbrahim ve beraberinde olanlarda sizler için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: “Biz sizden ve ALLAH’tan başka ibadet ettiklerinizden uzağız. Sizi reddettik. Yalnız ALLAH’a iman etmenize kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin ortaya çıkmıştır.” (Mümtahine: 4)
Her kim tevhidi terk ederse o kimse mutlaka şirk işler. Her kim de şirk işlerse tevhidi terk etmiş demektir. Çünkü tevhid ve şirk birbirine zıt olan şeylerdir. Hiç bir zaman aynı kalpte ikisi bir arada bulunmaz.
İbni Kayyım şöyle demiştir:
“İman kalpte gerçekleşmezse onun zıddı olan küfür gerçekleşir. Bu; ilim ve cehalet gibidir. İlim kaybolursa cehalet meydana gelir. Birbirine zıt olan her şeyde bu böyledir. Biri giderse diğeri gelir.” (El-Hediy c: 4 s: 203)
Bu mertebenin daha iyi anlaşılması için onunla ilgili zamanımızdan pratik şöyle bir örnek verelim: Kim laikliği, demokrasiyi, komünizmi, kapitalizmi, ırkçılığı, beşeri sistemleri ve teşri (kanun koyma) meclisini kabul ederse o kimse tevhidi terk etmiştir. Bu sebeple böyle bir kimseye muvahhid sıfatı verilmez, Müslüman denilmez. O kimseye verilecek isim “kafir” den başka bir şey değildir.
Cevap: LA İLAHE İLLALAH'ın""kabul"İLLALLAH"böl ümü
http://img119.imageshack.us/img119/2141/zipitcs5.gif
Ellerin dert görmesin, emeğine sağlık; SİLa ablacım.