Cevap: Hasan Ergen ( Jandarma )
"Hükûmetten korkarsın, Allah'tan korkmazsın"
"Bu mübarek Bediüzzaman Hoca ile ikinci defa görüşmem şöyle olmuştu:
"Erzurum'un eski milletvekillerinden, eski harflerle yazılmış bir mektup gelmişti. Mektup resmen hükümet vasıtasıyla geliyordu. Önce Afyon'a gelmiş, sonra oradan da Emirdağ Kaymakamlığına havale etmişler, kaymakamlık da jandarma komutanlığına göndermişti. Bölük komutanı beni çağırarak:
"Hasan sen eski harfleri okumasını biliyor musun?' dedi. Ben de bildiğimi söyleyince, mektubu bana okumam için verdi. Mektubu ben baştan sona okudum. Mektubu yazan eski milletvekili bir zat, Bediüzzaman'dan nerede, ne zaman doğduğunu, ilk tahsilini nerede yaptığını, yazdığı eserlerin ismini soruyordu.
"Mektubu okuduktan sonra, jandarma komutanı, yine çekmeceyi açtı, o anahtarı çıkardı bana verdi. 'Al, git bu mektubu kendisine ver. Tekrar cevabını yazsın, onu getir' diye emretti. Mektubu alarak çıktım.[1]
Hasan Ergen bu hatıraları anlatırken, o mektupların niçin bir suretini almadığına üzülerek diyor ki: "Bu mektupların birer suretini almak lâzımmış, halbuki bizim için bunlar o zaman mümkündü. Gençlik saikasıyla bilemedik.
"Yine bir önceki seferdeki gibi kapıyı açtım, tekrar vurunca kapıyı açtı. Kendisine mektubu verdim. Bana aynen şunları söyledi:
"Oğlum Hasan, kaymakama ve komutana söyle, vazifeleri ne ise onu yapsınlar... Hapis, her neyse ben razıyım... Verileni tatbik etsinler. Ama benim için ağır konuşmasınlar. Aleyhimde gıybetimi yapmasınlar' dedi.
"Ben ilk görüşmedeki ikazları hatırlatarak, hiç hatırımdan çıkmadığını, çok üzüldüğümü söyledim. Bunun üzerine, 'Merak etme, benim da Allah'a karşı kusurlarım var' dedi.
"Sen jandarma görevinde bulunuyorsun, eğer vazifeni yapmazsan sana ne yaparlar' dedi. 'Hükümetten korkarsın. Allah'ın emirlerini yapmazsak, ne olur bizim halimiz. O bizi yoktan yarttı. Onun emirlerini yerine getir, korkma, vazifeden atarlar diye hatırına bir şey getirme. Sen hükümetten korkarsın da Allah'tan korkmaz mısın?' diye bana ikaz edici mahiyette dersler verdi.
"Üstadın sürgün sebebi: M. Kemal"
"Sonra kendisine, 'Hocam çok affedersiniz, size bir şey sormak istiyorum' dedim.
"Buyur sor bakalım' deyince
"Sizin evraklarınız jandarma komutanlığında, bunlar gizli olduğu için hiç bir şey bilmiyorum. Sizden işitmek istiyorum. Sizi niçin hapsediyorlar?Takip ediyorlar ve göz altında bulunduruyorlar?' diye sordum. Aynen şöyle anlattı:
"Zaferden sonra M. Kemal Paşa, bana bir köşk ve çiftlik vermek istedi, ben kabul etmedim. Allah için harbettim, benim vazifem buraya kadardı. Ben çiftlik almak için çalışmadım. Ben Allah rızası için harbettim. Hiç bir şey istemiyorum, herşey milletin olsun, dedim.
"Daha sonra yine, M. Kemal Paşa, 'Ben bazı yenilikler yapacağım, bu yenilikleri yaparken sizin yardımlarınıza ihtiyacım vardır' dedi.
"İçki içmek, açık gezmek gibi bazı meseleleri hafifletmek istiyorum.'
"Ben de kendisine Kur'ân'dan bir âyet okuyarak Kur'ân-ı Kerimin bir âyetinin, bir hükmünün değil, bir harfinin bile değiştirilemeyeceğini söyledim. Kendisi de Arapçayı ve Kur'ân-ı Kerimi iyi biliyordu. O da bana okudu. 'Ben bunları biliyorum' deyince, ben de 'Ama Kur'ân'a dokunma, İslâmiyete ilişme, Fen ve sanata dair yenilikler yap. Ama Kur'ân'ı değiştirmeye kalkma' dedim.
"Bunun üzerine M. Kemal Paşa çok hiddetlendi. Bana hitaben, 'Hayatının sonuna kadar yaşa, ancak sürgün olarak yaşayacaksın' dedi.
"İşte Oğlum Hasan, benim sürgün sebebim budur."
"Bana hakaret etmesinler"
"Sonra ben yazdığım mektubu alıp getirdim. Jandarma komutanı, mektubu bana okuttu. Ayrıca Bediüzzaman'ın, 'Bana hakaret etmesinler, sövmesinler' dediğini de söyledim.
"Komutan çok bozuldu. 'Kim söylemiş bunları?' dedi.
"Ben, filân gitmiş, haber vermiş demiyorum. O söyledi. Bana söylediklerini söylüyorum' deyince yüzbaşı, 'Kaymakama da söyleyecek misin?' dedi. Ben de Kaymakama da 'Siz söyleyin' dedim. 'Biliyorsunuz, benim bu zattan hiç haberim yoktu, evin anahtarını bile siz verdiniz, evi siz tarif ettiniz. Kendisi sizin içinde, kaymakam için de söyledi, küfür ediyormuşsunuz. Vazifelerini yapsınlar, ama küfür ve hakaret etmesinler diye haber gönderdi' dedim.
"Bu zat muhterem bir insandı. Biraz söylemesi tuhaf, ama bir emir verse halk isyan ederdi. Emirdağ, afyon halkı ona çok bağlıydı. Ama onun öyle bir niyeti yoktu. Benim anladığım, iyi bir insandı.
"Ben bunları başkasından naklen işitsem, 'Acaba?' diye içimden bir şüphe geçer. Ama bunları bizzat görmüşüm, bizatihî şahit olmuşum. Ben bizzat görüştüm, bizzat konuştum."
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bu milletvekili Mehmed Salih Yeşil idi. Bkz. Şâhitler'in Dilinden. l. cilt Mehmet Salih Yeşil bölümü.