Cevap: Hilmi Sema ( Erkal )
Ümit Gültekin'in mektubu
"Aziz mücahid kardeşim.
"Mektubunuzu aldım. Hizmetlerinizi tebrik ediyoruz. Bazı şeyler soruyorsunuz. Merhum Hilmi Efendi'nin büyük oğlu ile görüştüm. Hatalı ve noksan kısımlar şöyle:
"Evvelâ: Rahmetli Hilmi Efendinin baba ve dededen kalma lâkabları 'Seme', 'Semâ' imiş. Yani 'gök' mânâsında... 'Semâlar, veya Semâgiller' diye yâd edilirlermiş. Dolayısıyla, Hilmi Efendinin ismi Hilmi Semâ olarak kullanılırmış. Bilahare soyadı kanunu çıktıktan sonra, ailece Erkal soyadını almışlar. Kendileri l960'ın başlarında 69 yaşında iken vefat etmiş. Yazdığınız gibi kendisinin Tepelice köyünden olduğu, 'Küçük Şeyhlerin Hilmi' dendiği doğrudur. Ayrıca, kendisi Kastamonu'da bugün Halk Eğitim Merkezinin bulunduğu yerde bulunan, altı kıraathane, üstü otel olan bir binayı kiracı olarak işletmiş olması dünyevî meşguliyetleri arasındadır. Allah rahmet eylesin.
"Kardeşim,
"Belki işine yarar diye bir iki şey daha yazıyorum. Şöyle ki: Üstad kastamonu'da iken İslâmiyet aleyhinde Avni Doğan isimli bir vali 28.9.1936-19.8.1940 tarihleri arasında 3 sene, 9 ay, 21 gün valilik yapmış. Üstad ve Nur Talebelerine çok zulmetmiş. Ondan sonra Mithat Altıok isimli ve kısmen mutedil ve Üstadımıza hürmetkâr davranın bir vali tayin edilmiş. Kendisi CHP müfettişliğinden Kastamonu Valiliğine getirilmiş. 27.8.1940-19.3.1947 tarihleri arasında 7 sene 22 gün Kastamonu Valiliği yapmış."
Bu isimsiz, resimsiz nur kahramanı Hilmi Beyin mezar taşında ise şunları okumaktayız:
"Hüvel Baki
Hilmi Erkal
Ceddim Küçük Şeyh
Yalvarıyor sana burada yatan.
Yarlığa beni ey Ulu Yaratan.
Girmiştim ben de tam yetmiş yaşıma.
Sen de Fatiha oku gel başıma.
Ölümü 27 Ocak 1960."
Hilmi Bey babası Ahmed Şükrü Efendi, babası Şeyh Mustafa Efendi de ölünce posta oturduğu için kendilerine Küçük Şeyhler denilmişti. Hilmi Bey böyle bir ailenin mensubu olarak çağımızın ulu sultanı Üstad Bediüzzaman'ın davetine koşanlardan olduğu için, Üstad bu zata çok dualar ediyor, bu isim hürmetine aynı isimdeki bazı zalimleri de affediyordu.
Bunlardan Halk Partisinin dahiliye vekili ve daha sonraları genel sekreterlerden Hilmi Uran'a, Üstad Bediüzzaman şöyle hitap ediyordu.
"Hilmi Bey! Tâliin var. Ben hapiste ve burada iken hakkımda seni merhametsiz gördüm. Ne vakit hiddet ettim, bedduaya niyet ettim, Hilmi Bey namında benim bir kardeşim ve Nurun has bir şakirdini her vakit hayırlı duamda ismiyle zikrettiğimden, sana beddua niyet ederken, bu hayırlı duaya mazhar Hilmi Bey ismi âdeta şefaatçi oldu, beni men etti; ben de, o niyetten vaz geçtim, senin beni tâzip eden memurlarından gelen eziyete tahammül edip, o bedduadan vazgeçtim."
Hilmi Uran kimdir?
Bodrum'un Eskiçeşme mahallesinde l886 senesinde doğdu. l908'de mülkiye mektebini bitirdi. Çeşitli kaymakamlıklarda bulundu. İsmet İnönü'nün üç defa, birincisi, Refik Saydam'ın 7 Temmuz 1942 günkü ölümü ile, ikincisi 1946 seçimlerinden sonra Şükrü Saraçoğlu'nun çekilmesiyle, üçüncüsü Hasan Saka'nın 21 Ocak 1949'da istifa ile boşalan başbakanlık makamı tekliflerini reddeden bir siyaset adamıydı. Üç defa başbakanlığı reddettikten, nafia, dahiliye, adliye vekilliğini ifâ ettiği CHP'nin 1950'de mağlubiyeti üzerine direnmedi, çok sevdiği ve divanının büyük bölümünü ezberden bildiği hakim Şeyhülislâm Yahya Efendi'nin,
"Hangi gündür ki, anın aharı akşam olmaz?" mısrâını düşünerek İstanbul-Pendik'deki evine çekildi ve hatıralarını yazmaya başladı.
1957 senesinde 71 yaşında Pendik'te öldü.