Cevap: Abdullah Kılıçkaya
"Üstad bana 'Şuhutlu Abdullah' derdi"
"Bu nurlu iman hizmeti dolayısıyla zaman zaman bizi karakollara götürüp, zulüm ve işkence ediyorlardı. Daha sonraları askerliğim ve annemin şefkatli isteyişleri sonunda Urfa'dan ayrılarak Emirdağ'a, Üstadımın yanına geldim.
"Üstad Hazretleri Abdullah Yeğin Ağabeye 'Ankaralı', bana da 'Şuhutlu' derdi. 'Gel bakalım Şuhutlu Abdullah' diyerek bağrına bastı. 'İyi oldu, ben seni Suriye'ye hizmet için gönderecektim, ama şimdi askere git. Sonra Nurcular askerlikten kaçıyor diye Nur'un aleyhinde propaganda yaparlar. Ben seni annene bağışladım' dedi.
"Üstadla beraber, Zübeyir Ağabey, Bayram Ağabeyle birlikte Afyon'a gitmek üzere hareketle Emirdağ ile Çoğul köyü arasındaki yeşil bir sahaya vardık ve orada sohbet edip dersler yaptık. O gün torbadan bir miktar para çıkartıp Bayram'la bana verdi. 'Bugün Bayram'la Çoğul'a git, yarın sabah gidersin' dedi. Urfa'da kaldığım müddette Üstadın verdiği ekmek parası hâlâ vardı.
"Vedalaştım ve ertesi gün asker olarak Cizre'ye gittim.
"Cizre'ye benim Nurcu olduğum bildirilmişti. Başımızdaki subaylar beni çağırıp sorguya çektiler. Ben de Risale-i Nur'ları okuduğumu, imanlı, ahlâklı bir Türk vatandaşı olduğumu söyledim. Sonra subay, 'İyi, sen madem Nurcusun, doğru çalışırsın, seni hududa göndereceğim, buradan kaçakçıları geçirme' diye tenbihlerde bulundu. Yanındaki sivil memur da Risale-i Nur'ları okuyan bir Nur talebesiymiş, onun ısrarıyla beni Mardin'e bıraktılar.
"Askerlikten sonra memuriyete girdim. Üstadla görüştüğümüz zamanlar Üstad maaşımı sorar, 'Eğer yetişmiyorsa, ben senin tayinini devam ettireceğim' derdi."
(Son Şahitler kitabının, üçüncü cildinden derlenmiştir...)