Akıl Tatil-i Eşgal Etse de...
Akıl tatil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse, vicdan Sanii unutamaz. Kendi nefsini inkar etse de onu görür. Onu düşünür. Ona müteveccihtir. Hads-ki, şimşek gibi sür'at-i intikaldir-daima onu tahrik eder. Hadsin muzaafı olan ilham, onu daima tenvir eder. Meyelanın muzaafı olan arzu ve onun muzaafı olan iştiyak ve onun muzaafı olan aşk-ı İlahi, onu daima marifet-i Zülcelale sevk eder. şu fıtrattaki incizap ve cezbe, bir hakikat-i cazibedarın cezbiyledir.
Cevap: Akıl Tatil-i Eşgal Etse de...
Nur Külliyatından İşârât-ül İ’caz adlı eserde kalbin tarifi yapılırken “mazhar-ı hissiyatı vicdan, ma’kes-i efkârı dimağdır’ buyrulur. Hissiyat iki şubeye ayrılır: Beş duyu dediğimiz zahirî hisler, bir de batınî hisler.
Vicdaniyat denilince daha çok “batınî hislerle idrak edilebilen şeyler” akla gelir. Batınî hisler, “Kuvve-i akliyye, kuvve-i hayaliyle, kuvve-i vehmiye, kuvve-i hafıza ve hiss-i müşterektir.”
Demek oluyor ki, görme, işitme, koklama gibi, “akıl, vehim, hayal,..,” de ruh için birer bilgi kaynağıdır. İşte ruhun bu batınî güçlerle bilme cihetine vicdan deniliyor, onlarla bilinen şeylere de vicdaniyat.
Buna göre akıl ve hayal de vicdaniyata giriyor; bunlar da beş duyu ile değil, vicdanen biliniyorlar.
İnsanın vicdanen bildiği hakikatler sayılamayacak kadar çoktur. Bunların en önemli iki maddesi insanın zaaf ve aczidir. İnsan, vicdanı sayesinde, sonsuz derece zayıf ve muhtaç olduğunu aklını hiç yormadan ve hafızasını zorlamadan anlayabilir.
İnsanın aczi ve fakrı sonsuzdur. Ne göz onun malıdır, ne de gördüğü eşya. Bütün bunlara muhtaçtır ve bunların hiçbirini yapacak güce de sahip değildir. İşte insan bu hakikati vicdanen bilir. Yani, “ben aciz ve muhtaç bir varlık mıyım?” diye düşünmesine gerek kalmadan, bu gerçeği iç âleminde yakinen kavrar.
“Her vicdanda şu nokta-i istinad ve nokta-i istimdad cihetinde iki küçük pencere, Kadîr-i Rahîm’in barigâh-ı rahmetine açılır, her vakit onunla bakabilir.” (Sözler)
İnsanoğlu, vicdanının Allah’ı bilmesi sayesinde, ne kâinatı ne de bedenini düşünmeksizin gündüzleri işlerini endişesiz görmekte ve geceleri rahatlıkla uyuyabilmektedir. akıl gaflet sahralarında dolaşsa bile, vicdan âlemlerin Rabbini bilir ve her şeyin O’nun emri ve idaresi altında olduğunun şuuruyla, ancak O’nun kudretine istinat eder ve yine ancak O’ndan medet diler. Bu sayede insan, iç ve dış dünyasındaki sonsuz denecek kadar çok faaliyetlerin hiçbirini düşünmeden kendi işine bakar.
Vicdaniyattan olan, yani insanın duyu organlarına muhtaç olmaksızın bildiği bir başka saha da kendi ahlâkî özellikleridir. Meselâ, bir insan kendisindeki tevazu yahut kibir hâlini vicdanen bilir. Merak, endişe, korku, sevgi, şefkat, tereddüt... gibi nice hâller de hep vicdanen bilinirler.
sorularlarisaleinur.com
Cevap: Akıl Tatil-i Eşgal Etse de...
Kalbinde nokta-i istimdat, nokta-i istinatla vicdan-ı beşer Sânii unutmamaktadır. Eğer çendan dimağ tâtil-i eşgal etse de, vicdan edemez. İki vazife-i mühimmeyle meşguldür. Şöyle ki:
Vicdana müracaat olunsa, kalb bedenin aktarına neşr-i hayat ettiği gibi, kalb gibi kalbdeki ukde-i hayatiye olan mârifet-i Sâni dahi, ceset gibi istidadât-ı gayr-ı mahdude-i insaniyeyle mütenasip olan âmâl ve müyul-ü müteşaibeye neşr-i hayat eder; lezzeti içine atar ve kıymet verir ve bast ve temdid eder. İşte nokta-i istimdat_
Hem de bununla beraber, kavga ve müzahametin meydanı olan dağdağa-i hayata peyderpey hücum gösteren âlemin binler musibet ve mezahimlere karşı yegâne nokta-i istinat, mârifet-i Sânidir.
Evet, herşeyi hikmet ve intizamla gören Sâni-i Hakîme itikad etmezse ve ale'l-amyâ tesadüfe havale ederse ve o beliyyata karşı elindeki kudretin adem-i kifayetini düşünse, tevahhuş ve dehşet ve telâş ve havftan mürekkep bir halet-i cehennem-nümûn ve ciğerşikâfta kaldığından, eşref ve ahsen-i mahlûk olan insan, herşeyden daha perişan olduğundan, nizam-ı kâmil-i kâinatın hakikatine muhalif oluyor. İşte nokta-i istinat_ Evet, melce, yalnız mârifet-i Sânidir.
Demek, şu iki noktayla bu derece nizam-ı âlemde hükümfermâlık, hakikat-i nefsü'l-emriyenin hâssa-i münhasırası olduğu için, her vicdanda iki pencere olan şu iki noktadan vücud-u Sâni tecellî ediyor. Akıl görmezse de fıtrat görüyor. Vicdan nezzardır; kalb penceresidir
Muhakemat