Hocaefendinin gözüyle üstadın talebeleri
HOCAEFENDİNİN GÖZÜYLE ÜSTADIN TALEBELERİ
http://www.cevaplar.org/images/yresim/tbn/2334.jpg
“Büyük doğumların ve iz bırakan hareketlerin temelinde Asr-ı Saadet’in iz düşümü denebilecek bir hayat tarzı vardır. Her dönemde insanlığa yeni ufuklar gösterenler, doya doya sıcak bir çorba yudumlayamayan, sırtlarına geçirecek bir palto bulamayan ve dünya nimetlerinden kâm alma peşine kat’iyen takılmayan kimseler olmuşlardır. Fakat, onlar öyle beklentisiz ve o denli fedâkarâne yaşamışlardır ki, maddî fakirliklerine rağmen mana âleminin sultanları hâline gelmiş ve bütün mü’min gönülleri kendilerine taht yapmışlardır. Bediüzzaman hazretlerinin ilk talebeleri de o kıvamda insanlardır.”
http://www.cevaplar.org/images/yresim/tbn/2337.jpg
Bu ifadeler Fethullah Gülen Hocaefendiye ait..Daha önce Hocaefendi hakkında o zatların bazı kanaatlerini bir arada size sunmuştuk. O yazıya gösterdiğiniz ilgi, bu konuda bir ihtiyaç olduğunu düşündürdü. Bundan dolayı, Hocaefendinin ağabeyler hakkındaki kanaatlerini de bir araya getirdik. Sohbetlerinin büyük kısmını taradık, kitaplarının tamamına yakınını gözden geçirdik. Bunlarda karşımıza çıkan, o muhlis insanlara karşı hep büyük bir vefa, hürmet, saygı, minnet, ağzını tutma, hep hayırla yad ve kadirşinaslık oldu.
Bir sohbetinde bunu şöyle ifade eder; “Ben bir dönemde sırf ona hizmet etmiş zatların yanında elime kitap alıp okumayı bile terbiyesizlik saydım. Onlar onlar dedim” Bir başka musahabede; “Arkadaşlarımız bu terbiyeyi çok iyi aldıklarından dolayı inşallah öyledir.. ta ilk talebelerinden, Hulusi Efendilerinden, Sıddık Süleymanlara, Hüsrev Efendilere, orta dönem talebeleri Zübeyir Gündüzalplere, Mustafa Sungurlara, yakın dönem talebeleri gibi, Ceylanlara, Bayramlara kadar.. bunlara karşı hep Allah Resulü’nün ashabına, tabiin döneminde duyulan saygıyı duymuşuzdur. Onlara laf ettirmemişizdir” ifadeleri ile bu saygı ve sevgiye işarette bulunur..
İlk başta genel ifadelerine yer vereceğimiz hocamızın, daha sonra bazı ağabeyler hakkında ifadelerini, alfabetik sıralamaya göre vereceğiz. Kitaplardan alıntılarda kaynaklarını belirttik. Diğerleri Hocaefendinin muhtelif zaman ve zeminlerde yaptığı sohbetlerdir. Burada ismi geçen ağabeyler hakkında bilgiler vermek meseleyi çok uzatacağından merak edenlere Sayın Necmeddin Şahiner’in Son Şahitler adlı beş ciltlik çalışmasını(Nesil Yay.) ve Ömer Özcan beyin yakınlarda neşredilen Ağabeyler Anlatıyor (Nesil Yay) adlı kıymetli çalışmasını tavsiye edebiliriz. Ve minallahi tevfik.
http://www.cevaplar.org/images/yresim/tbn/2340.jpg
“Bir Hafız Ali, bir Hasan Feyzi, bir Hüsrev Efendi, bir Hulusi Efendi. Bunlar normalde anadan doğmuş insan gibi değildir yani. Bunlar insanüstü insanlar, harika insanlar. Hayatlarını bu işe vermişler. Başka hiç bir yer düşünmemişler. Yazmış, çizmiş, etmiş. Hatta kafasının köşesinden evlenmeyi bile geçirmemiş bu adamlar.”
“Böyle işte bazıları gramer deyip, geveleyip bazı şeylere takılırlar, bazıları üslup, bazıları ifade, bazıları şu bazıları bu.. mini bir takdir, onun ötesinde bir şey yok. Dünya kadar yanılmış insanla karşılaşırsınız. Çeyreğini bile çözdüğünüz zaman anlayış adına bir sürü kör topal insanla karşı karşıya kalırsınız hâsılı. Ama O’nu bir de Ahmet Feyzi Abiye sormak lazım. Ben Hasan Feyzi, Hafız Ali abileri görmedim. Tahir Mutlu’ya, Zübeyr Gündüzalp’e, Sungur Abi’ye, Kırkıncı Hoca‘ya sormak lazım.”
“Tarih, üstadımızın etrafındaki yücebaşları tanıması lazım. Eğer ihlas, fedakarlık ve feragatın bir manası varsa, zirvede kutbiyyet bunların hakkıdır.”(Pensilvanya Günlüğü)
“Abilere bütün güzellikler çok yakışıyor. İlk gördüğüm günden beri, onları sahabelerin günümüz temsilcileri olarak tanıdım. Bu kanaatim hiç değişmedi” (Pensilvanya Günlüğü)
Cevap: Hocaefendinin gözüyle üstadın talebeleri
Bu açıdan Hazreti Üstad gibi, benim çok büyük insanlar olarak tanıdığım Tahiri Mutlu gibi diyelim yani, Hulusi Efendi gibi ve çok takdirle yâd ettiğim Hoca Sabri Efendi gibi.( fgulen.com, 13.03.2006)
“Yine, nasıl ki cahiliye içinde yaşadığı halde, o cahiliyeye bulaşmayan Efendimizin Ebu Bekirleri, Ömerleri, Osmanları, Alileri vardı, onun da, ona yakın, onun çizgisinde, onun düşüncesini temsilen ikinci var oluşun fikir işçileri ve davasının temsilcileri temiz arkadaşları vardı. Hepsi de pırıl pırıldı. Ben şahsen Hasan Feyzi‘nin günaha girmiş olacağını hiç düşünemedim/düşünmedim. Hafız Ali‘nin imanı karşısında hep ürperdim. Hoca Sabri içimde saygı olup esti. Hulusi Efendi’yi bir kâmil mürşit gibi gördüm. Hüsrev Efendi ayrı bir derinlik insanıydı. Tahirî Mutlu öyle engin bir aydı ki, değil bir günahı üzerine sıçratması, hayatında abdest suyunu bile üzerine sıçratmamıştı. “Allah” deyince gözleri dolardı ve başka bir âleme uruc etmiş gibi bir görüntü sergilerdi. Re’fet beyi, Ahmet Fevzi’yi, Atıf efendiyi, Asım beyi görmek gerekirdi. Alperen yürekli, uhrevi derinlikli Zübeyir Gündüzalp, bir vefa abidesi; Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Bayram Yüksel, Said Özdemir, Hüsnü Bayram bu ışık kaynağının hâlesi gibiydi. Ve bunlar çağın cahiliyesi karşısında dimdik kalabilmişlerdi. (Akademi, 27.12.2002)
http://www.cevaplar.org/images/yresim/tbn/2342.jpg
“Evet, onlar mana âleminin birer sultanıydılar ama dünya onları tanıyamadı. Onların, mahviyet, tevazu ve hacâletle mühürlenen tabiatları başkalarını aldattı. İnsanlardan bazıları gururlarına; kimileri hasetlerine ve bir kısmı da bencilliklerine yenildiler ve ne Hulusi Efendi’yi, ne Tahirî Mutlu’yu, ne Sadullah Nutku’yu ne de Mehmet Feyzi’yi tanıyabildiler. Oysa, onlar bir dirilişin ilk mimarları ve Hazreti Mîmâr-ı Azam’ın vefalı temsilcileriydiler.. Hasan Feyzi’ye, Hafız Ali’ye, Hoca Sabri’ye ve Hüsrev Efendi’ye sonraki nesillerin de ihtiyacı vardı. Dünya Ahmet Fevzi’yi, Atıf Efendi’yi ve Asım Bey’i mutlaka bilmeliydi. Bir ışık kaynağının hâlesini teşkil eden, herbiri ayrı birer derinlik adamı olan ve bazıları itibarıyla hala dipdiri ve olabildiğine canlı, Nur Risaleleri’ni dünyanın yetmiş diline çevirerek herkese ulaştırmak için çalışan başyüce insanlar herkes tarafından kabul edilmeliydi. Fakat maalesef, alperen yürekli ve uhrevî derinlikli Zübeyir Gündüzalp misali vefa abidelerini insanlık gerektiği gibi tanıyamadı..
Onlar çok gerilerde durdular, çok küçük göründüler, hep mahviyet içinde oldular.. el-âlem de yalnızca o görünüşe ve o duruşa baktı, onları sadece zahire göre değerlendirdi. Onların herbirisi ihtimal bir kutbiyeti, bir gavsiyeti temsil ediyorlardı ama nâdanlar bunu anlayamadılar. Zaten, sohbet-i nâdanla telezzüz edenlerin onları anlamaları da beklenemezdi. Anlamadılar ve kendilerine yazık ettiler. Bilmem ki, biz onları gerektiği ölçüde anlamaya muvaffak olabildik mi?..”
1-Abdullah Yeğin: “Üstad Kastamonu’dayken diyor ki, “bazı lise talebeleri geldiler.” İki üç taneymiş onlar, fakat onlardan bir tanesi hem hayatta, hem de istikametini korumuş Abdullah Yeğin. Ben ilk Adana’da delikanlıyken görüştüm, mübarek bir insandır.”
“O talebelerden bazıları kimlerdi bilemeyeceğim. Fakat namlı, şanlı, nişanlı, adlı, ünvanlı bir tanesi var ki, bizden de beş on yaş büyük, hala aramızdadır: Abdullah Yeğin. O talebelerden birisidir.”
2-Abdülmecid Nursi: “Abdülmecit Efendi de kardeşi, onu görme şerefi nasip oldu bana.”
3-Abdurrahman Cerrahoğlu: “Hala hayatta olan Abdurrahman Abi (Cerrahoğlu) var, geçende de bir yolunu bulmuş, üstadımızın kullandığı, kutu dediği radyosunu bulup bana göndermiş, ben de onu o mikro-müzeme koydum. Cerrahoğlu atmış-yetmiş yaşında, İzmir’de Nur iklimine ilk açılan, benim geldiğimde de tanıdığım ilklerden..”
4-Ahmet Feyzi Kul: “Ahmet Feyzi Abi çok akıllı bir adamdı.”
“Hulusi abiyle çok ciddi muarefesi vardı. Aralarında hatıra anlatma, fıkra anlatma kabilinden konuşmaları vardır. İki başa güreşen insanın peşrevi gibi, reveransları gibi şeyler bakarsınız. Ahmet Feyzi daha mütevaziyane Hulusi Abiye bir şeyler sorar. O da anlatır. Hulusi abinin ona nisbeten evveliyeti var, daha önce. Kampda da yine öyle karşılaşıp konuşmuşlardı. Çünkü Hulusi abi bizim kampta kaldı. Güzel insanlardı. Ben onları her duamda ismen zikrediyorum. Çünkü sahabe-i kiram, Efendimize nisbeten ne ise, Üstadın hizmetinde, bugün bu ikinci dirilişi temsilde o insanlar odur. Sahip çıkmışlar Üstada.”
“Ahmet Fevzi, rahmetlik ne derin adamdı.”
“Ahmet Feyzi rahmetlik çok dikkatli namaz kılar, ellerini kaldırırken duyardı, tahiyyatta otururken duyardı.”
http://www.cevaplar.org/images/yresim/tbn/2341.jpg
“Bazen öyle ahireti arzulatıyorlar ki benim yanımda. Şimdi diyorum mesela bir Ahmed Fevzi, ne kadar şeker şerbet insandı. Arkaya kaykılır, öyle ağır ağır, her kelimeyi bir kaç defa tartar öyle konuşuyor. Bayağı düzgün konuşmaya hususi ihtimam gösterir. Yok yani şimdi bir Ahmed Fevzi. 71′de vefat etti, 25 sene. Nakletmişimdir, Edremit’e tayinim çıktı oraya vaaza gidiyorum. Arabanın arka koltuğunda oturuyorum, bazen arkadaşlar arabalarla götürürlerdi bazen biri de refakat eder de, belki çok defa da işte bir arabaya biner giderdim. Böyle uyku uyanıklık arasında, birden bire o arabanın arka kapısı açıldı, başında beresi içeriye girdi. Çok net ama. Allah Allah, sevindim ben de. Gittik Edremit’e, biraz sonra İlhan bey, “Ahmed Fevzi ağabey” vefat etti dedi.”
4-Atıf Ural: “Ben görmedim, bizlerden de dört beş yaş büyük. Bunların yetişmesinde büyük tesiri olmuş. Öyle tatlı Risale okurmuş ki, Osman Yüksel bir defasında “herkes senin gibi okusa Risaleler’i, o Risaleleri okumayacak insan kalmazdı” demiş. Onun noktalanması, virgüllenmesi demek değil. Kendine göre ayrı, spikerlerin de okuyamayacağı şekilde enfes.. Atıf Ural, ilk Sözler’i basanlardan.”
5-Bayram Yüksel: Muhterem Osman Şimşek bey, Bahara Yolculuk adlı kıymetli eserinde nakline göre Bayram ağabeyin vefatından sonra, Fethullah Gülen Hocaefendinin bir meclisinde Bayram ağabeyden bahis açılması üzerine bir misafirin “Çok da ilmi yoktu ama” demesi üzerine Hocaefendi celallenip; “Öyle demeyin. O yüzlerce alim kadar bu dine, millete hizmet etmiştir”karşılığını vermiş..
6-Bekir Berk; Bu Bekir bey, dünyayı tepti, tekmeledi, geldi. Öyle kolay bir şey değil.”
“60 öncesi rahmetli Bekir Berk Bey’in yazıhanesine gittim. Badem ezmesi mi neydi götürmüştüm. (Hocaefendi burada ağlıyor) Yüzüme baktı. Ben kabul ederler diye beklerken “kardeşim biz hediye kabul etmiyoruz” dedi. Ve yine ben biliyorum ki çok defa cüzdanını açtığı zaman içinde ancak 25 kuruş vardı. Bu istiğna vardı. El sürmeme vardı. O kahraman öyle öldü. Bazen para bulamadığı zaman kalas yüklü bir kamyonda o kalasların üstüne binerek bir yerden bir yere davaya yetişmeye baktı. O saff-ı evveldekilerin safveti idi ki hendesi genişlemeler oldu. Geometrik genişleme diyebilirsiniz, genişlemeler oldu Allah’ın izni ve inayetiyle. (fgulen.com, 29.05.2006)
Hocaefendi’nin Bekir Berk ağabeyin vefatında verdiği taziye; “İman ve Kur’an hizmeti yolunda büyük gayret sahibi muhterem Avukat Bekir Berk esbab dağdağasından kurtulup meydan-ı tayaran-ı ervaha ulaştı. İslâm davasının hâdimleri için her zaman müdafaya koşan merhum-u muhteremin mağfiret ve rahmet-i ilâhiyeye mazhar olmasını niyaz eder, bütün hizmet arkadaşlarına, dost ve akrabalarına sabr-ı cemîl temenni ederim. (Taziye mesajı, 15.06.1992)
“Bu düşünceler bana Bekir Berk Beyi hatırlattı. Ara sıra oturduğu yerden kalkar, sağa sola dolaşır, yumruğunu sıkar, savurur. “Neden böyle yapıyorsun?” dendiğinde “Bu adamların yazdıkları şeyler kalbimde yara yapmasın diye fikren reddediyorum” derdi.” (Fasıldan
Cevap: Hocaefendinin gözüyle üstadın talebeleri
7-Hafız Ali: “Benim bu büyük bezmi başlatanlar arasında en çok hayranlık duyduğum insanlardan. Ve bana göre tam sahabi deliliği ölçüsünde bir cinneti paylaşan büyük bir kahraman.”
“Hafız Ali’yi ben görmedim. Ama en çok sevdiklerimden birisidir. Üstad Bediüzzaman’ın Hz. Ebubekir’i. Zehirlenmiş Denizli hapishanesinde. Denizli kahramanı.”
“Çok hayranlık duyduğum, hatta bana göre başta gibi Hafız Ali, çok zannediyorum böyle Üstadın Ebubekir’i gibi bir insan.”
“Ben gözümde çok büyüttüğüm, görmedim fakat aşk derecesinde sevdiğim Hafız Ali.”
“Üstadın zannediyorum Fetası Hafız Ali Abi. Ama havarisi Zübeyr Gündüzalp. Bunlar farklı şeyler.”
8- Hafız Tevfik: Bir de Hz. Üstad’ın o engin düşüncesine bakın: Hafız Tevfik, herkesin Üstad’dan kaçtığı dönemde ona talebe olup Risaleleri eliyle istinsah eden şanlı ve devâsâ bir insandır. Nur’un ilk kahramanlarından olan bu zat, ihtimamla fötr giyen birisidir. Aynı zamanda sigara tiryakisidir. Üstad ona, üç-beş sayfa risale yazdıktan sonra dermiş ki, “Tevfik’im, sen kalk biraz dışarıda dolaş.”(Fasıldan Fasıla-3)
9-Hasan Feyzi Yüreğil: “Bir muallim, mükemmel bir edebiyatçı, çok güzel şiir yazıyor ve tasavvufta da irşat mertebesine gelmiş. Bütün bunları bir yana itip, geliyor ve bir ruh mimarına teslim oluyor.”(Amerika’da Bir Ay-İsmail Ünal)
10-Hulusi Yahyagil: “İnsanın gönlü arzu ediyor ki, bu misallerle Üstadımız bize ne demek istiyor hemen anlayalım. Hem muhtevasını anlayalım, hem de icabında Kırkıncı Hoca gibi, Tahiri Mutlu gibi, Hulusi Efendi gibi hiç zihnimizde ruhumuzda düşüncemizde Nurlar eskimese, hep böyle terü-taze canlı gerçekler.”
“İşte o manada bir kere daha böyle nurların yorumu öyle sunuluşu çok önemli geliyor bana da fakat o da yine öyle, o Hulusi ağabey çok rahat konuşurdu, oturur çok yayardı böyle, belki bir yönüyle sulandırma denirdi. Fakat öyle işin içinden çok rahat çıkardı ki, demek ki üstadı çok dinlemiş. Üstad risaleleri izah edermiş.”
“Eğridir’de, adeta ihlasın sembolu olan Hulusi Efendi ile karşılaştı. Çiçeği burnunda bir yüzbaşı, üniformasıyla şeyh aramak için gelmişti, onu şeyh zannetmişti. Fakat şeyhlerde aradığı şeyi, kader, kendisini müflis gösteren o zatın mütevaziyane hücresinde, semavi maidelerle ona ihsan etmek suretiyle Hulusi Efendiyi cezp etmişti.”
“Hulusi abi rahmetli, çarşıdan geçerken o Aleviler ayağa kalkardı. Bir arkadaşımız o Alevilerden birine demiş ki, bu Hulusi Efendi kimdir? O demiş ki, “Bizim Şarkın yıldızıdır. Ona bir şey dedirtmeyiz biz.”
11- Hüsrev Altınbaşak: “Hüsrev Efendi’nin malayani şeylerle meşgul olmayıp, risaleleri yazayım diye, onbeş sene kapısını ördürerek odasını hücre haline getirdiğini anlatırlar. Kaldı ki o esnada çok ciddi takip de söz konusudur. Mesela, o mübarek zat, yazdığı risaleleri rulo yapıp, banyodan dışarıya, suyu boşaltmak için kullanılan küçük bir borucuk içine bırakır, birileri de ara sıra gelip, boru içinden ruloları alır, altı saat uzaklıktaki köylere giderek risaleleri yerlerine ulaştırırlarmış. Sonra taş baskılar yapılıp, benzer tabyelerle dağıtım yapılırmış. İşte bu ihlâs ve bu sistem sayesinde Üstad, bir avuç talebesiyle Türkiye’nin her tarafına risaleleri dağıtmıştır. (Prizma-3)
“Hüsrev Abi başlı başına bir ihlas kutbudur.”
“Hüsrev abiyi tanıma imkânı, fırsatı olmadı benim için. Fakat derin bir insandı, umman gibi. Bakışları bile Allah’a inanmış bir insan şeyi hemen hasıl ederdi, insanın üzerinde, bakış. Hatta sesinin tın tın ötüşünde onu dinleyebilirdiniz.”
“O Hüsrev abi, kanserdi, son on sene kanserli yaşadı, ben görüşemedim tabi onunla. Kendi el yazısıyla yazdığı Kuran’da, o kelimelerin hepsi teker teker yazılmış yapıştırılmış, yazılmış, yapıştırılmış öyle. Sadettin bey der ki, ben giderdim yanına, hasta haliyle, 90 yaşına dayanmış, kanserli, hala o işi yapıyor. O tevafuklu Kuran’ı bitiriyor, vefat ediyor.”
12- Mehmed Emin Birinci: “Hep takdirle yad ederim, hala hayatta olan ve bu hizmette bir Hüsrev Efendi gibi, bir Mehmed Birinci vardır, Rizeli’dir bu insan veya Trabzonlu.. evlendiği gece nasılsa içine birden bire Üstadımızı bırakmış, gitmiş izin almış, orada düğün yapmışlar.. tam zifaf olacağı gece, gelin duvağı ile yanına gelmiş.. birden bire Üstad tüllenmiş gözlerinin önünde. “Üstadım orada sahipsiz, hizmetini görüyordum, çayını kim yapar, ya arkadaşlardan ona hizmet edenler de vefat ederse Üstadım çay yapacak, kahve yapacak insan bulamazsa.. yazıklar olsun sana.” “Sen bundan sonra benim bacımsın” der, ayrılır gelir, on beş sene sonra bize derler di ki “hala o bacımız evde bekliyor, o da Üstad’ın yanında çay yapıyor.” İşte bu kadar işe dilbeste gönüller.”
13-Mehmed Feyzi Pamukçu: Bana onu görmek nasip olmadı. Ama ben hep ismen dua ettiklerimde onları sayıyordum. Fotoğrafları var bende çok seviyordum, sahabe efendilerimiz gibi seviyordum.”
alıntı