Yeryüzünü imaretmek, Allah'ın nimetlerinden istifade etmek, başkalarıyla tanışmak, kaynaşmak, neslin devamını sağlamak, tebliğ vazifesini yapmak, ihtiyaçlarımızı karşılamak toplu halde yaşamaya bağlıdır.
Dinimizin birçok emir ve yasağı insanların birbirlerine karşı sorumluluklarını hatırlatır. Ferdi ve içtimai hayatın huzuru, sükunu buna bağlıdır.
Peygamberimizin (s.a.v)'de: "Benim ümmetimin müflisi o kimsedir ki, kıyamet gününde namazı, orucu, zekatıyla gelir, fakat şuna sövmüş, şunu dövmüş, şuna iftira etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş. Bundan dolayı onun hasenatından zikredilen kimselerin herbirine verilir. Üzerinde olan haklar ödenmeden iyilik ve hayırları tükenirse, hak sahiplerinin günahları o kimseye yükletilir. Sonra o kimse Cehenneme atılır." (Müslim, "Birr" 59) buyurur.
Bu itibarla, bilerek veya bilmeyerek başkalarının hakkını üzerine geçirenler, o hakkı ödemek, helallaşmak suretiyle kendini kurtarmaya çalışmalıdır. Aksi halde müflis durumuna düşecekdir.
Müslümanın kul haklarına son derece titizlik göstermesi Allah korkusundan ve vicdani sorumluluktan kaynaklanır. Dünyadaki pekçok kötülüğün, ahiretteki pek çok perişanlığın sebebi de budur.