Kuddûsî’nin tasavvuf düşüncesinde, gerçek bilgi, ma’rifet, Hakk’ın kendi kendisini
bilmesi/bildirmesidir. Bu sebeple himmet sahibi olan sûfî, gerçek ma’rifeti, sahih ilmi sadece
Allah’tan alır, başka şeylere muhtaç olan, yaratılmış olan vasıtalara ihtiyaç duyan cüzî idrak
yetileriyle yetinmez.2073 Çünkü gerçek ilim, Allah’ın dilediği kullarının kalbine attığı İlâhî bir
nûrdur.2074 Genelde sûfîler, gerçek bilgiye ulaşma noktasında Allah tarafından bilgilendirilmeyi,
yâni mânevî açılımı esas almışlardır. Eşyânın bilgisinden, Hakk’ın bilgisine kadar en kapsamlı ve
kuşatıcı bilgiyi ancak bu tür mânevî açılımlar vermektedir. Seyr ü sülûk esaslarının fonksiyonu
ise sâlikin rûhunun ve kalbinin, ta’lim ya da kitapların tedrisiyle elde edilmesi mümkün olmayan
ilhama dayalı keşfî ma’rifete uygun, onu taşıyabilecek bir mahâl olarak hazırlamasından
ibarettir.2075
Allahı bilmek her kula farzdır
Ma’rifet içün geldim cihanâ
.2076
Kuddûsî’nin anlayışında ma’rifetin ilk basamağı, önce diğer varlıkları, eşyâyı
tanımak ve varlıkla Allah’ı tanıma bilgisine ulaşmaktır. Ârif, varlıkla Allah’ı tanıyandır. Bu
istidlali ma’rifettir. İkinci basamağı varlığı Allah ile bilmektir. Bu da ilham ile gerçekleşir.
Buna şühûdi ma’rifet denir. Bunların sonunda Allah’ın zatını bilmenin acizliğinin bilincinde
olmak yakîn irfan, yâni ihsandır2077.
Ma’rifet içün yaratmış bizi Hallâku’l- verâ
Anı tahsil eyleyelim sa’y idüb subh u mesâ
.2078
Ma’rifetin hem kesbi, hem de vehbi yönü vardır.2079 Fakat Kuddûsî, diğer sûfî
konu ve kavramlarında olduğu gibi, sûfîler için makbul olanın kesb/sa’y olduğunu ifade
etmektedir. Onun için sûfîye düşen görev, mücahede içinde bulunmak2080, nefsini çeşitli
temrin ve tefekkür faaliyetleriyle arındırmak amacıyla, onu kötü düşüncelerden, bedenin arzu
ve isteklerinden kurtararak, dış duygu ve akıl melekelerini de aşıp, onlardan daha güçlü olan
kalb kuvvetine ulaşarak, ruhu, bilginin kaynağı kılmak çabası içerisine girerek kendini bu
bilgiye hazırlamaktır. Bu hazırlığı yaptıktan sonra gerisi, Allah’ın lütfuna bağlıdır2081.
Kuddûsî de ma’rifet konusunda, devamlı olarak bir gayretin ve çalışmanın olması gerektiği
düşüncesindedir.
Kuddûsî’nin anlayışında, ma’rifet Allah’ı sıfatları, eserleri ve tecellîleri ile
tanımaktır. Onun için O’nun eseri ve tecellîlerinin gerçekleştiği evrenin ve insanın bilinmesi,
tanınması, incelenmesi bu ilmin gereğidir.2082 Ona göre Allah’a ulaşabilmek için, kişinin
kendini bilme ve tanıma yetisine kavuşarak “ma’rifet-i nefs”i gerçekleştirmesi gerekir.
“Nefsini bilen Rabb’ini bilir”2083, ilkesiyle hareket eden kişi ma’rifete ulaşılır.
Kuddûsî, aklın bazı gerçekleri anlamada gerekli olduğu, örneğin, ilk inançlarımıza
akıl sayesinde yön vermek zorunda olduğumuzu söyler.2084 Fakat akıl bu görevini yaptıktan
sonra, maddesel âlemin ötesindeki varlık alanını kavrama konusundaki yetersizlik sınırına
gelecektir2085. Bu konuda Allah “Dışarıda ve kendilerinde onlara âyetlerimizi göstereceğiz ki,
O’nun Hak olduğu onlar için iyice belli olsun”2086 buyurarak, aklın ve dış dünyanın,
ma’rifetin elde edilmesinde bir yere kadar gerekli olduğunu bize bildirir.
Bazı sûfîler de kalbi, aklın mekânı ve ma’rifetin kaynağı olarak kabul
etmişlerdir2087.
Kuddûsî’ye göre, ma’rifet, kalple Allah’tan başka kimseye yer vermemektir.
Çünkü ma’rifet kalbin fiilidir.2088 Sûfî, ma’rifete sahip olunca kalbi aydınlanır, bu aydınlık
sûfînin bütün uzuvlarına yansır ve Sûfî düşüncesiyle, eylemleriyle, ahlâkıyla tamamen bu
ilimle hareket eder2089.
Bu ma’rifetin mâyesidir cezbe-ı Rahmân
Tahsîl idegör anı ki derdine devâdır.2090
Kuddûsî’ye göre, sûfînin olgunlaşmasında ma’rifet, her şeyden önce gelir, çünkü
kişiyi Rahmâna götürecek çekim kuvveti onun vasıtasıyla kazanılır, o, her şeyin aslıdır2091.
Çünkü kişi ma’rifeti ölçüsünde Allah’a yakınlaşma imkânı bulur2092. Sûfî için ma’rifet,
Allah’a dair bilginin sağlamlığı demektir.2093
Ma’rifet sahibi sûfî, Allah’ın sevgisini her şeyden önce tutan, Allah ve varlık
konusunda sürekli tefekkür eden, devamlı kendi otokritiğini yaptığından dolayı, başkasıyla
uğraşmayan kişidir. Aynı zamanda insanların kendisine güvendikleri kişidir2094.
2065 Kuddûsî, Dîvân, s. 189.
2066 Aynı eser, s. 185.
2067 Kuddûsî, Dîvân, s. 36.
2068 Burckhardt, Titus, İslam Tasavvuf Dotrinine Giriş, çev. Fahreddin Arslan, (kitabevi yay.), İstanbul 1995, s.
40.
2069 Afîfî, Mystical Philosophy, p. 106, 107.
2070 Nasr, Bilgi ve Kutsal, çev. Yusuf Yazar, ( İz Yay.), İstanbul 2001, s. 283.
2071 Bkz., Muhittin Uysal, Tasavvuf Kültüründe Hadis, (Yediveren Yay.), Konya 2001, s. 268 vd.
2072 Kuddûsî, Dîvân, s. 204.
2073 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 232b.
2074 İbnü’l-Arabî, Risâletün ile’l-İmam er-Râzî, (Resâil), s. 224.
2075 Cevdet, Ma’rifetu’s-Sûfîyye, s. 158.
2076 Kuddûsî, Dîvân, s. 166.
2077 Tehanevi, a.g.e., III, 996; Şarlâvî, a.g.e., 2055; Herevî, Ebu İsmail Abdullah b. Muhammedel-Ensâri,
Menâzilü’-Sâirîn
, Matbaatu’s-Saade, Mısır, 1908; Hufnî, Abdu’l-Mün’im, Mu’cemu Mustâfalahâti’s-Sûfîyye,
Daru’l-Mesire, Beyrut, 1087, s.246.
2078 Kuddûsî, Dîvân (Külliyat), s. 28.
2079 Serrac, a.g.e., 299; Kuşeyrî, a.g.e., 143.
2080 Ebu Nuaym Ahmed b. Abdullah El-İsbahânî, Hilyetü’l-Evliyâ ve Tabakâtu’l-Asfîyâ, IX, Mektebetu’l-Hâncî,
Mısır, ts, X, 15; Aclûnî, İsmail b. Muhammed el-Cerrâhî, Keşfü’l-Hafâ, I-II, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l- Arabî,
2.Baskı, Beyrut, 1351, II, 265.
2081 R. S. Bhatnagar, Dimensions of Classical Sûfî Thought, Natital Bonasidoss, Delhi, 1984, s.141.
2082 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 233a.
2083 Aclûnî, a.g.e., II, 262.
2084 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 260b.
2085 İbnü’l-Arabî, Fütühat-ı Mekkiyye, II, 298.
2086 Fussilet, 41/53.
2087 Muhâsibi, el-Kasd, s.251; Ebû Abdillah Hâris b. Esed, el-Vesâgâ İçinde el-Kasd, Tah: Abdülkadir Ahmet
Ata, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1986, s.251.
2088 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 233a.
2089 Muhâsibi, Âdâbu’n-Nüfûs, 51, Tah: Abdülkadir Ahmet Ata, Müessesetü’l-Kütübi’s-Sekafiyye, Beyrut, 1988;
Muhâsibi, er-Riâye, s.388.
2090 Kuddûsî, Dîvân, s. 37.
2091 Muhâsibi, age. ss. 120–121.
2092 Aynı eser, ss. 121–123.
2093 Ebû Nuaym, Hilye, X, 363; es-Sülemî, Tabâkât, s. 409.
2094 Sülemî, age., s.116.