Kuddûsî’ye göre muhabbet, kendisiyle beraber tevhîd ve ihlâs sahibini çepçevre
kuşatan cezb edici bir atmosferdir. Eğer kişi, bir şeyi severse, o şeyi paylaşmak veya o şeyde
başkasının ortaklığını kabul etmesi mümkün değildir. Örneğin ne bir erkek hanımın da
herhangi bir ortaklığı arzu eder, ne de bir kadın kocasında alenî olsun gizli olsun herhangi bir
ortağı ister. Sevgi ve dostluğun helâl/hukukî kılınan miktârının üzerine yapılan her fazlalıklı
sevgide şirk/ortaklık vardır.1732
Bütün varlığın onun için yaratıldığı, “Sen olmasaydın âlemi yaratmazdım”
övgüsünü alan ve Allah’ın sadece onun için “habibim” ifadesini kullandığı sevgili peygamber
Hz. Muhammed (s.)’in sevgi konusunda “Allah güzeldir, güzelliği sever1733” sözü, hem
Yaratıcının güzelliği ve hem de O’nun tecellî ettiği varlığın güzel olduğu gerçeği ortaya
çıkmaktadır. Buna göre bütün güzelliklerin sahibi olan Allah, aynı zamanda gerçek sevginin
kaynağıdır. Onun için insanın idrak ettiği her nesnenin güzelliğinde bir zevk ve her zevk ve
güzelliğin olduğu yerde de sevgi olacaktır1734. Hakk ile kul arasında gerçekleşen sevginin
oluşmasına sebep olan en önemli unsurlardan biri de, Peygamber (s.)’e duyulan sevgidir.
‘Aklımı alub perîşân eyledi bu ‘ışk meni
Rûz u şeb nâlân u giryân eyledi bu ‘ışk meni
Perde-i nâmûs u ‘ârı bir nazarda çâk idüb
Mübtelâ-yı meyl-i Cânân eyledi bu ‘ışk meni1735
Kuddûsî’ye göre, aşk, aklın ve mantığın bütün sınırlarına meydan okuyarak, iman
ve amellerin, yaşanan makâm ve hâllerin ruhunu oluşturur. Bu duygudan yoksun olanlar
hayatın anlamını bilmeyen ruhsuz cesetler gibidir1736. Öyle bir duygudur ki, bedeni ve aklı
tamamıyla hakimiyet altına alır. Bu konuda Hz. peygamber (s.) de: “Sevgin seni kör ve sağır
eder1737” buyurarak, aşkın enginliğine dikkat çekmektedir. Fakat burada, dikkat çeken önemli
bir nokta şudur; insan bir varlığı güzelliği için sevdiği zaman aslında Allah’tan başkasını
sevmiyor demektir. Çünkü Allah varlığa tecellî ettiğinden dolayı, güzel vasfı Yaratıcı olan
Allah’ın özelliği olmuş oluyor ve sonuçta sevilen varlık değil, Yaratandır1738. Yâni, âşık,
Yaratıcının bizzat kendisini görmüyor, fakat O’nun gönlüne sevgiyi gönderen Yaratıcıyı,
yarattığı varlıklarda görebiliyor. Burada asıl konu kişinin taşıdığı niyetin hâl ile ortaya
konulmasıdır.
Bundan dolayı, aşkla yoğrulan sûfînin temel amacı, duyuların ve insan aklının
yetersizliği ile örülmüş hayal perdesini kaldırmak, fiziksel dünyanın ötesini gönlündeki
alıcılar vasıtasıyla algılamak, böylece hakîkate, yâni varoluşun özüne erişilir; bu da, Allah’ın
tecrübî vechidir.1739
1718 Muhammed b. Ebî Bekir İbn Kayyım el-Cezviyye, Medâricû’s-Sâlikîn, I-III, Kahire, ts, Dâru’l-Hadîs, III,
s.10.
1719 İbn Manzûr, Lisân’ul-Arab, I, 293.
1720 Hud, 11/90; Burûc, 85/14.
1721 Ebu’l Kâsım Hüseyin b. Muhammed Râgıb el-İsfehânî, el-Müfredât fi Garîbi’l-Kur’ân, thk: Muhammed
Seyyid Kîlânî, Dâru’l-Mârife, Beyrut, ts. s.516.
1722 Derin, a.g.e., s.240.
1723 Fahreddin Râzi, Mefâtihu’l-Gayb et-Tefsiru’l-Kebîr, I-XXXII, Beyrut, 1990, XXXI, 112.
1724 Hud, 11/90.
1725 İbnü’l-Aravi, Futûhât, II, s.336.
1726 Nisâ, 4/135.
1727 İbnü’l-Aravi, Futûhât, II, s.336
1728 Bakara, 2/165.
1729 İbnü’l-Arabî, Futûhât, II, s. 337.
1730 İbnu’l-Kayyım el-Cezviyye, a.g.e. III, 11–17.
1731 Kuşeyrî, Risâle, 320.
1732 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 219a.
1733 Müslim, İmân, 147.
1734 Gazâlî, İhyâ, IV, 276.
1735 Kuddûsî, Dîvân, s.