3 sonuçtan 1 ile 3 arası

Konu: Sûfî Benliğin İnşâsı

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Sûfî Benliğin İnşâsı

    Sûfînin, evrenden ve onda varolan her şeyden arınarak, Hakk’la tek kalması ya da
    Hakk’ın kulunu kendisiyle tek bırakması, kendisinden başka her şeyden ilgisini kesmesi
    tasavvufda “tefrîd” olarak tanımlanır.392 Kuddûsî’ye göre de, kulun her şeyden soyutlanarak
    yalnız Allah için yaşaması, davranışlarında kendini görmemesi, halkın kendisini
    gözetlemesine izin vermemesi, yani bir yerde melâmi hüviyete bürünmeli ve yaptıklarına
    karşılık beklememesi,393 aşk ehlinin vasfıdır. İşte bu Kuddûsî için en iyi alışveriştir, ve bu
    alışverişte kişi hayatının en büyük kârını elde etmiştir. Kuddûsî, kendini yok sayarken, nefsini
    bütün insanların nefslerinden daha alt derecede görerek, Hakk’ın kuldan istediği alçak
    gönüllülüğünün yanında, “Tek” olan Mutlak Varlığın varlığı karşısında kendini”hiç”leştirerek
    ortaya koymaktadır. Kuddûsî’nin felsefesinde, eğer insan kendini “yok” saymazsa melekûtun
    sırrına ulaşması mümkün değildir. Bir sûfînin Hakk’a vuslat için kendini “hiç”lemesi, ancak
    ilâhî aşkla mümkündür.

    Cân u dilden tâlib isen dost visâlini eğer
    Cismini yandır bu ‘ışkın odına bir pâre gel
    .394


    İşte bu hâl, sûfînin, yapmacık davranışlardan, maskelerden, rollerden, her türlü
    beşerî benlik ve varlıktan sıyrılarak “tek” hale gelmesidir, yani sûfînin tefrîdle, Allah’la
    beraber/maa’llah, Allah için/li’llah ve Allah da/fi’llah olmasıdır. Zira bu, kulun kimliğini
    oluşturarak ve yalnızca Allah için varolduğunun bilincine ulaşmasıdır.395
    Bu. tasavvufun çokluğun içinde, Tek’lik ve Tek’liğin içinde çokluğua yâni, ebedî
    hayatın içinde yeniden doğmak için, kendi kendine yok oluş felsefesidir. Çünkü sûfî, Mutlak
    Varlığın kıvılcımları içinde “hiç”liğe ulaşmıştır. O, kıvılcımlar içinde yanıp erimiştir.396


    Çünki deryâ veş gönül iklimine doldu bu’ışk
    Komadı aslâ karâr u sabrını aldu bu ‘ışk

    Virdi hayret şol kadar kim subh u şâmı bilmezem
    ‘Aklımı yağmaladı pes bî-haber geldi bu ‘ışk

    Zülf-i yâr ile beni muhkem tutuban bağladı

    Şişe-i nâmûsımı âhir yire çaldı bu ‘ışk
    397


    Kuddûsî’ye göre, nefsi kontrol altına almanın, ruhsal kemâle ulaşmasının ve bu
    seyr ile Hakk’a kavuşmanın en gerçek yolu aşktır. Kuddûsî gibi, her ifadesinde İlâhî aşkı dile
    getiren sûfîler için aşk, insanın kendine has varlık konumunun fark edilişidir. Yâni, Allah’ın
    kendi iradesinin insandaki yansımasıdır. Zira Allah, evrende bulunan her şeyi insanda kuvve
    hâlinde mevcut kılmıştır. Allah’ın lütufu ile âlemde bulunan bütün nesnenin özü insana
    verilmiştir398. Sûfîlerin mücadelesi eşyâya nefsi ile boyun eğen insanı, eşyâyı ona boyun
    eğdiren bir “yaratıcı benlik” hâline getirmektir. Onun için insana Yaratıcıya bağlanan İlâhî
    bilinci vermek ve onu İlâhî ben atmosferine sokmak gerekir. Yâni insanın kendini bulması
    için kendi içinde saklı olan defineye ulaşması lazımdır399

    Nefs-i emmare insanın ayağını kaydıran, kötülüğe götüren duygudur. Bu duygu
    sürekli olarak insanı kötülüğe çağırır. Kuddûsî’ye göre, bunun yok olmasının tek yolu vardır.
    O da aşk ateşidir. peygamberlerin, evliyaların, mürşid ve sâliklerin bu duyguyla mücadele
    silahları hep aşk ile olmuştur.





    370 Haşr, 59/9.

    371 Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ Celâleddin, İnkılap Yay. İstanbul, 1985, s. 226.

    372 Kuddûsî, Dîvân, s. 60.
    373 Kâf, 50/16.
    374 Bk. İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, VI, 233-236; İsfehânî, Müfredât, s. 501. Michel E. Marmura, “Soul”, EP
    (The Encyclopedia of Religion) ed. Mircea Elieda, XIII, Macmillan Publishing Company, New York, Coller
    Macmillan Publisher, London 1967, ss. 36-40.
    375 Bakara, 2/284

    376 Gazâlî, İhyâ, III, 4.
    377 Aynı eser, III, 4; Gazâlî, Me’âric, s. 16.
    378 Fecr, 89/27-28
    379 Kenan Gürsoy, Bir Felsefe Geleneğimiz Var mı?: Tasavvuf Kültürel Yaratıcılığa Ufuk Açıyor, (Etkileşim
    Yay.), İstanbul, 2006, s.115.

    380 Kuddûsî, Dîvân, s. 126.
    381 Kuddûsî, Dîvân, s. 159.
    382 Mevlânâ; Rubailer, 1382.
    383 Hicr, 15/56.
    384 Kuddûsî, Dîvân, s. 139.
    385 Mevlânâ, Rubailer, 1192.
    386 Kuddûsî, Dîvân (İE), s. 216.

    387 İkbâl, Esrâr ve Rumuz, s. 83.
    388 Nasr, Sufi Essays, s. 48.
    389 Atar, Mantiku’l-Tayr, s. 165.
    390 Aynı eser, s.134.
    391 Kuddûsî, Dîvân, s. 116.
    392 Bk. Serrâc, Lüma’, s. 341; Kelâbâzî, Ta’arruf, s. 111; Hucvirî, age, s. 415; Sühreverdî, Avârif, ss. 654-655.
    393 Kelâbâzî, Ta’arruf, s. 111.
    394 Kuddûsî, Dîvân, s. 109.
    395 Aynı eser, s. 119.

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Sûfî Benliğin İnşâsı

    Kuddûsî’nin düşüncesinde bu, Allah’ın, insanı, kendi yüceliğini bilecek seviyeye
    çıkartmasidir. İnsana verilen emanet görevi, evrendeki varlıkları ve onlara tecellî eden İlâhî
    kudret ve güzelliği en berrak şekliyle idrak etmektir. Bu da insanın asli yaratılışını ortaya
    çıkarmaktadır. İşte insanın bütün bunları tam anlamıyla idrak edebilmesi için, buna engel olan
    kendi nefsini aşmalıdır. Onun için, benlik örtüleri altında saklı olan “öz beni”ni ortaya
    çıkarmalıdır. Kuddûsî, bu öz kişiliği ortaya çıkarma amelyesi sürecinde sûfînin, nâm, isim ve
    etiket olarak tüm beşerî niteliklerden “hiç”lenmeyi tavsiye etmektedir. İnsanın bu şekilde
    kendini keşif süreci sonunda, kendini bilme ve gerçek anlamıyla Hakk’ı bilip O’nu sevme
    sürecine yükselecektir. Çünkü onda Hakk’ın cemâli görünür. Zira Hakk’ kendi güzelliğini
    insanda seyreder. İnsandaki bu sır, Mevlânâ’nın ifadesiyle ölümüne bir sırdır, herkes
    algılayamaz385.

    Ver senliğini Tanrıya çün varlık anındır
    Hîç kalmasun ortada senin nâm u nişânın

    Benlik idenin hâlini düşün ki ne oldu
    Hayr oldı sonı töhmeti nefsin kılanın

    Her kim ki bilür nefsini ol Rabbini bilür
    Bil özünü hem Hâllakını arz u semânın
    .386


    Kuddûsî’ye göre, âşık sûfiler, aşklarıyla gönülleri pare pare olduğu için, gönüllere
    bir sanatkâr gibi nakşeden ve yeni “benlik”ler vücuda getiren kişilerdir; çünkü o, pervânede
    yanmanın inceliklerini kavramış, derûnî anlamını idrâk etmiş, ateş içinde saray binâ etmiş bir
    dereceye ulaşmış kimsedir. İşte bundan dolayı aşk, âşığın gönlünü kuşattığı vakit, aşk andını
    tazelemiş duruma gelir387

    Kendini bulan/bilen sûfî için dünya bir tılsımdan ibarettir. Hakk her şeye tecellî
    etmiştir. Varolan her varlık, görülebilen nesneler, işaretlerden ve dillerden meydana gelmiştir.
    Görünen dünyada, görünmeyen dünyada sûfînim ayn’ın de hep O’dur. O’ndan başka hiçbir
    şey yoktur. Fakat dünya gözkamaştırıcı bir aydınlama ile aydınlanmadıkça gözler kördür.
    İnsan, o ışığı fark etmeyi başarırsa sadece akılla hareket etmeyi bırakır. Eğer var olanın
    hikmetini tamamıyla görebilirse kendinden geçer.388

    Tasavvufun seyr u sülûk yolu, sûfînin kendi benliğini geçerek, Tanrı’sına ulaşan
    bir keşif yolculuğudur. Bu yolculuk Attar’ın “Mantıku’l-Tayr” adlı eserinde anlattığı gibi
    zahmetli ve zor bir yolculuktur.
    Bu eserde anlatılan kuşların yolculuğunda olduğu gibi, sûfî bu yola çıkarken,
    insanın arzu ve isteklerini kamçılayan bir çok şeyden vazgeçmiştir. Yola çıkmadan önce,
    kişinin nefsen ölmesi gereklidir. Çünkü insanın kendini sevmesi, gerçek aşkı bulma yolunda
    en büyük engeldir. İnsanın kendinden vazgeçmesi ise, ebedî hayatın içinde yeniden doğmak
    demektir.389

    Sûfî anlayışta, kendini keşf etme / benliğini bulma yürüyüşü olan seyr u sülûkta,
    Attar’ın deyimi ile, kurtulan otuz kuşa, Zümrüd-i Anka’nın söyledikleri çok önemlidir.
    Yolculuğun sonunda hayatta kalanlar, Zümrüd-i Anka’nın yüceliğinin güneşi, onlar için bir
    aynadır. Ona bakabilen kendini görür. Onlar, bu yolculukta derin bir inkılâb geçirerek
    değiştiler, kendilerini önceki hayatla kıyaslanmyacak şekilde mutlu hissettiler. Onlar aşılmaz
    vadilerin yollarını geçtiler, kendi kendilerinden kurtularak, yüceliklere ulaşmak için sıkıntı
    çektiler. Verdikleri mücadeleyi Yüce Yaratıcı’dan aldıkları güçle sürdürdüler. Sûfîlerde, sahte
    benliklerinden sıyrılıp, gerçek “benlik”lerini bulmak için, zevkle gururla kendilerini Zümrüd-i
    Anka’da yok edip, yine kendilerini O’ndan bulan kuşlar gibi, Allah’dan yok olup, kendilerini
    O’nunla bulan kişilerdir. Kuşlar nasıl sonsuza kadar var olmak üzere Zümrüd-i Anka’nın
    içinde yok olmuşlarsa, sûfîler de, gölgenin güneşte yok olduğu gibi, Allah’da yok olarak ab-ı
    hayatı bulan kişilerdir.390 Kuddûsî’nin anlayışında da, kişiye Yaratıcısına götürecek, onu her
    şeyden özgür kılacak olan temel felsefe, insanın kendini “yok” olarak bilme şuurudur.

    Kendime yoklukdan özge bir eyü kâr bulamadım
    Benden ednâ halk içinde kimse zinhâr bulamadım

    Şöyle fehm itdim ki varlıkdır beni yoldan koyan
    Dâmen-i ‘ışka yapışdım dilde ağyâr bulmadım
    .391

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Sûfî Benliğin İnşâsı

    Sûfî Benliğin İnşâsı


    Benlik/nefs kelimesi lugatta, bir şeyin tamamı, zâtı, künhü ve cevheri374 anlamına
    gelmektedir. Nefs/benlik Kur’ân’da ve tasavvuf terminolojisinde temel psikolojik bir kavram
    olarak ele alınmaktadır. Her psikolojik kavram benzeri tanımlanamazlığı ve sınırlanamazlığı
    da beraberinde getirmektedir. Onun için Kur’ân-ı Kerim’de nefs/benlik; rûh ve beden bileşimi
    olan insanın bütünlüğü, bir varlığın kendisi ve özü, rûh, kişilik, kendi gibi anlamlara
    gelmektedir. Bilhassa, “…İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı
    sizi hesaba çekecektir…
    ”375 âyetinde insanın tüm iç/rûh hayatı anlamında kullanılmıştır.
    Bazı sûfiler nefs kelimesine iki anlam yüklemektedirler. Birincisi, insandaki öfke (
    insanı sert davranışlara zorlayan duygu) ve arzu gücü. Burada sûfîler, asıl nefisle insandaki
    kötü sıfatları kastederler. Bunun için de nefisle mücadele etmenin zorunluluğundan
    bahsederler.376 İkincisi ise, insanın kendisi, özü ve hakîkatı olan varlık. Ancak bu nefs
    türünün çeşitli sıfatları vardır. Gazâlî’ye göre bu vasıflar, emir ve irâde altına girip arzulara
    karşı durması sebebiyle sükûnet bulursa, buna, “mutmain nefs” denir.377 Nitekim Allah, bu
    nefs hakkında: “Ey huzûra kavuşmuş nefs! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak
    Rabbine dön”
    378 İşte sufînin gayesi, bu vasıfları kontrol altına alara benlik inşâ etmektir.
    Sûfîliğin derûnî bilgisiyle insan, içinde yaşadığı varoluşsal/ekzistansiyel
    çatışmaların ötesine geçerek, dinîn temel aldığı hakikati kendi derinliğinde yeniden bulmakta;
    kendi iç aydınlığı ile İslâm’ın kendine kazandırdığı özü birleştirmektedir. Kuddûsî’ye göre,
    sevgiyi temel alan bir buluşmayı gerçekleştiren sûfî, bu buluşmada asıl yok edilmesi gereken
    şeyin, insanın nefsi/ egoizm olduğu bilincindedir. Bunu yok etmenin yolu da, sülûkun
    gereklerini yerine getirmekle gerçekleşir.379


    Bu râha ittim çün sefer kalmadı benlikten eser
    Gel sen de seyr it ey püser ben bu yolin câsûsiyem

    Ol hûba virdim vârimi kat’ eyledim zûnnârımı
    Sıdk ile sevdim yârimi dost bahçesi arusiyem
    .380


    Kuddûsî’nin anlayışında, sevgiyle Allah’a kulluk yapan kişi bütün
    benliğini/varlığını Allah için satarak kendini “hiç”lemiştir. Ona göre, kendini “yok” bilen
    sâlik, varlığında herhangi bir iz bırakmamalıdır. Zira sûfî, sülûku süresince benliğini
    Yaratıcının benliğinde eritmedikçe bu seyrin sonunda vuslata kavuşması mümkün değildir.
    Kuddûsî, insanlara, bir casus gibi bu yolun/sülûkun ilkelerini öğreterek/sırlarını ifşa ederek
    onları Hakk’a davet ettiğini söylemektedir. Kuddûsî, bütün varlığını aşk ile Hakk’a vererek,
    ve Ma’şûkuna sevgi ile bağlanarak, O’nun misk kokulu, cezp edici bahçesine/nimetlerine
    kavuştuğunu vurgulayarak, insanları da, bu lezzete davet etmektedir. Yani, Kuddûsî, bir
    casusun iz sürdüğü gibi, evrende varolan her nesnede Hakk’ı keşfedrek, keşfetmenin
    metodunu öğrenerek insanları, O, yüce Yaratıcı’ya davet etmektedir. Bu casusluk, ancak
    ölümü göze alacak kadar ağır bir görev üstlenen Kuddûsî gibi zâtlar yüklenebilir.

    Gezme yabanda bul Hakkı sende
    Sıdk ile bende ol pîşuvâye
    .381


    Kuddûsî’ye göre, insanın evreni anlamaya çalışması, aslında insanın kendi
    yaratılışındaki sırrı kavramaya çalışmasıdır. Bu ise, Hakk’ın kendini bilmeyi arzu edişi demek
    olan İlâhî ve ebedî açıdan pay almak ve mutlak iradeye kendini teslim etmektir. Bu konuya
    uygun olarak, Mevlânâ, insanın varlık içindeki konumunu şöyle açıklar: “Ey Hakk kitabının
    örneği insanlar! Ey şahlık güzelliğinin aynası mutlu varlık. Her şey sensin. Âlemde ne varsa,
    senden dışarıda değil. Sen her ne arasan kendinde ara, çünkü her varlık sende var
    ”382. Bütün
    varlıklar içinde sadece o varlığın özünü, Allah’ın mutlak güzelliğini o hissedebilir. Çünkü
    Hakk ona “Kendi ruhundan üflemiştir”383 , yâni, Allah’ı bilebilecek kabiliyet kendisine
    verilmiştir. Bu konuda Kuddûsî, özet olarak, âyetde de açıklandığı gibi, kişinin Rabbini gereği
    gibi idrâk edip, biebimesi için, enfûstaki işâretlere gidip yorulmasına gerek yok, kendi
    yaratılışının hikmetine alıcılarını çevirirse, hem kendini ve hem de Rabbini kolaylıla tanıyıp,
    insanın kendini bilme bilgisine ulaşır.

    Bilmez bir kimse Hakkı kendi nefsin bilmeden
    Cevher-i ‘irfân bulunmaz bahr-i fikre talmadan
    .384

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. Mescid İnşası
    By ACİZKUL in forum Hadis Bahçesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 13.04.10, 20:26
  2. Sufi´nin bir günü
    By SiLa in forum Sofilik Adabı
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 04.01.10, 20:31
  3. SÔFÎ (Sûfî)
    By Konyevi Nisa in forum S -Harfi
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 17.12.08, 12:52
  4. Benliğin Şımartılması
    By Reyhani in forum Sofilik Adabı
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 12.10.08, 10:17
  5. Mescid-i Nebevînin İnşası
    By SiLa in forum Hicretin Birinci Yılı
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 13.07.08, 17:25

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •