5 sonuçtan 1 ile 5 arası

Konu: Seyr u sülûkda İnsanın Kendini Keşfi

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Seyr u sülûkda İnsanın Kendini Keşfi

    Kuddûsî gibi her ifadesinden İlâhî aşkı dile getiren sûfîlerin anlayışında aşk,
    insanın kendine has varlık konumunun fark edilişidir. Yâni Allah’ın kendi iradesinin insanda
    yansıma biçimidir. Zira Allah evrende bulunan her şeyi insanda kuvve hâlinde mevcut
    kılmıştır. Allah’ın lutfu ile âlemde bulunan bütün eşyânın özü insana verilmiştir524.

    Ne bilsün tanrısın ol kim henüz nefsini bilmez
    Nice ‘ârif oluram ben ki kaldım şekk ü zanda

    Olur, tevhîde meşgul olmag-ila kişi ‘ârif
    Bilur kimdir tasarruf eyleyen kevn ü mekânda525.

    Kuddûsî’ye göre, sûfînin “nefs” mücadelesindeki amaç, eşyâya nefsi ile boyun
    eğen insanı, eşyâyı ona boyun eğdiren bir “yaratıcı benlik” hâline getirmektir. Onun için
    insana, Yaratıcı’ya bağlayıcı İlâhî şuur vermek ve onu İlâhî ben atmosferine sokmak gerekir.
    Yâni insanın kendini bulması için kendi içinde saklı olan defineye ulaşması lazımdır526. Bu
    anlayışta insan derûnî bilgisiyle içinde yaşadığı var oluşsal/ekziztansiyel çatışmaların ötesine
    geçerek, dinîn temel aldığı hakikati kendi derinliğinde yeniden bulmakta, kendi iç aydınlığı
    ile İslâm’ın kendine kazandırdığı özü birleştirmektedir527. Sûfînin bu mücadeledeki asıl
    hedefi, sevgiyi temel alan bir buluşmayı gerçekleştirmeye çalışmaktır. Bu buluşmada yok
    edilmesi gereken şey de insanın nefsi/egosudur.
    İkbal’in de dediği gibi, insandaki “benlik” denilen nur noktası, bir avuç topraktan
    başka bir şey olmayan insan varlığının altında hayat bulan gerçektir. Onu diri ve daha yakıcı
    ve daha parlak hâle getiren muhabbettir. Benlik yaradılışı ateşini aşktan alır, dünyayı
    aydınlatmayı aşktan öğrenir. Aşkın aslı var olan alanı meydana getiren unsurlardan, sudan,
    rüzgârdan, ateşten ve topraktan değildir528.



    480 Kuddûsî, Divân, s. 54.
    481 Kuddûsî, Dîvân (İE), s. 216

    482 Kuddûsî, Dîvân, s. 70.
    483 Çetin Kağıtçıbaşı, Yeni İnsan ve İnsanlar, Evrim Yayınevi, 10. Baskı, İstanbul 1999, s. 38.

    484 Kuddûsî, Dîvân (Külliyat), s. 112.
    485 Ahzâb, 33/4.
    486 Garaudy, İslâm’ın Va’d Ettikleri, s. 183.

    487 Kuddûsî, Dîvân, s. 40.
    488 Ebû Davûd; Edeb, 101.
    489 İkbal, Payâm-ı Meşrik; Şarktan Haber, çev: Ali Nihad Tarlan, TTK Basımevi, Ankara, 1956, s.32.
    490 Kuddûsî, Dîvân, s.136.
    491 M. Enç, Ruh Bilimleri Terimleri Sözlüğü, 2. Basım TDKY, Ankara 1980, s. 23.

    492 S. Taylor, L. Peplau-D. O. Sears, Social Psychology, Tenth edition, Upper Saddle River, NJ Prentice Hall
    2000, s. 43
    493 Kuddûsî, Dîvân, s. 118.
    494 Kuddûsî, Dîvân, s. 12.
    495 Kuddûsî, Dîvân, s. 193.
    496 İkbâl, Esrar ve Rumuz, s.31.
    497 Kuddûsî, Dîvân, s.140.
    498 İbnü’l-Arabî; Fususu’l-Hikem, s.117.
    499 Kuddûsî, Dîvân, s.140.
    500 Aynı yer.

    501 Kuddûsî, Dîvân, s.143.
    502 Suad el-Hâkim; el-Mucemu’s-Sûfî el-Hikmetû’l-Kelime, Beyrut, 1981, s.667.
    503 Schumacher, age, s. 89.
    504 Aynı eser, s. 92.

    505 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr., 263b.
    506 İbnü’l-Arabî; “Hilyetü’l-Ebdal”, Resâil, s.512.
    507 Kuddûsî, Dîvân (Külliyat), 222.
    508 Sühreverdî; Avârif, s.250.
    509 Nasr; Bilgi ve Kutsal, s. 338.
    510 Kuddûsî, Dîvân, s.152.
    511 Aynı eser, s.136.

    512 Attar; Tezkiretü’l-Evliya; s.226.
    513 Kuddûsî; Dîvan, s.165.
    514 Hilye; IX, 4.
    515 el-Mekki; a.g.e., I, 85.
    516 Serrâc; Luma’, s.433.
    517 Kuşeyrî; Risâle, s.44.
    518 Es-Sülemî; Tabakât, s.139.
    519 Kuşeyrî; Risâle, s.83.
    520 El-Kelâbâzî; Ta’arruf, s.94.
    521 Kuddûsî, Dîvân, s. 147.
    522 Mevlânâ; Rubailer, 1382.
    523 Mevlânâ; Rubailer, 1192.
    524 İbnü’l-Arabî; a.g.e., II, 392.
    525 Kuddûsî; Dîvan, s. 98.
    526 Mevlânâ; Dîvan-ı Kebîr, VII, 287.
    527 Kenan Gürsoy; a.g.e., s.115.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Seyr u sülûkda İnsanın Kendini Keşfi

    Kuddûsî, insanın kendini keşfini tasavvufî bilgiye/ma’rifete bağlar. Bu bilginin
    yoğunlaşmasıyla kişi kendini ve Rabbini gereği gibi bilir. Sûfîler için ma’rifet bir dervişin
    erebileceği en büyük mutluluk ve hazdır. Bu metot sûfîler için gerçekleri anlamanın ve
    bilinmeyen/gaybî sırlardan haberdar olmanın yoludur. Sûfînin yakîne ulaşıp, varlığı ve
    Yaratıcıyı gereği gibi müşahede edip bilmesinin yolu da, ma’rifete ulaşmadan geçmektedir.
    Yakini veya hakikati arayanlar için ma’rifetten daha büyük bir mutluluk yoktur. Kuddûsî’nin
    üzeride sıklıkla durduğu “ayne’l-yakîn” tabiridir. Bu da keşf/sezgi ve ilham yoluyla elde
    edilen ilmi ifade etmekte kullanılır. Bu da sûfînin külli bir fenâ hâliyle beşerî varlığından
    sıyrılarak, Hakk’ı yine Hakk ile müşahede etmesini ifade eder508. Bu mertebeye çıkanlar,
    kesin bilginin ilk iki mertebesinin işaret ettiği şeyin hakikat ve sırlarını hakk’al-yakîn
    mertebesinde yakalar.
    Aslında yakînin bu aşamaları bilmenin derecelerini ortaya koymaktadır, bilme
    kesinliği/ilme’l-yakîn, görme kesinliği/ayne’l-yakîn, kesinliğin ortaya çıkışı konusunda
    kesinliğin derinleşmesini sağlarlar. Bu aşamaların sonucunda kul Yaratıcının nasıl bir varlık
    olduğunu bilir509.

    Aç basiret gözünü edûb nazar göke yine
    Bileyin ayne’l-yakîn Sen padişahı bî-gûmân510.

    Geçmeyince varlığından kişi âşık olmaz
    İste Kuddûsî heman Allah’ı sen Allah’dan511.

    Kuddûsî’nin bu konuda düşüncesi kesin ve nettir. O, insanların basiret gözlerini
    açıp, yerde ve göklerde mevcut bulunan Yaratıcı’ya götürecek olan işaretleri derinden
    izlemesini istemektedir. İşte o zaman Yaratıcı, görme kesinliğiyle idrak edilir ve Allah’ı bilme
    konusundaki kesinliğin tahakkuku gerçekleşmiş olur. Onun düşüncesine göre, Hakk yine
    Hakk’ın mahlûkata tecellîsiyle bilinebilir.
    Kuddûsî’nin burada vermek istediği mesaj, sûfînin hayattaki amacı, “Ey ben olan
    sen”
    sözünün gereğini yerine getirmektir. Sûfî, “ben” olarak kalamaz, çünkü ondaki “ben” ve
    “Hakk’ın” birlikte bulunması şirktir. Bu konuda Beyazıd Bistami: “Allah otuz yıl bana ayna
    oldu, şimdi ben kendimin aynasıyım” demekle kendi “ben”inini aştığını söylemektedir. İşte
    bu düşünceyle sûfîde “ben” kalmayınca Allah kendisinin aynası olur. Bu aşamadan sonra kul
    oradan kalkar, her şeye Hakk hâkim olur512.
    Bu “ben”i kazanan âşıkların gönüllerinde Hakk’ın tecellîyatının şimşekleri çakar.
    Artık İlâhî sırlar âşıkar olur. Geçmiş ve gelecek kaygıları yoktur. Cennet arzusu ve Cehennem
    korkusu gibi duygular onlar için söz konusu değildir. Lika ve huzur ister, Hakk ile kendileri
    arasında perdeler birer birer yırtılmıştır. İncecik bir perde kalmıştır. Nefis artık mağlup
    olmuştur. Bir adım sonrası ma’rifet aydınlığı başlayacak, âşıklar perdesi ortadan kalkmış nefis
    ile ruh birleşmiştir. Mâ’şuk ile âşık buluşmuşlardır. Bu aşamadan sonra âşığın elinden tutan
    gözünden gören, kulağından işiten Hakk’tır.

    Bilinmez ‘ilm-i zâhir ile çün ‘ayne’l-yakîn Hak
    Ki evvel nefsini ‘ârif oluban bilmeyince513.

    Kuddûsî’nin tasavvuf düşüncesine göre Hakk’ın hakiki olarak bilinebilmesi için,
    sûfînin yakîn bilgi/kesin bilgi sahibi olması gerekir. Çünkü, samimi sûfî için bilgi, psikolojik
    bir ihtiyaç olarak, fizyolojik bir ihtiyaç olan beslenmeden daha önemlidir514. Bu da sûfî’nin
    kendini keşfini sağlar. Sûfînin gönül dünyasını aydınlatan, iman ve bağlılığının gerçek
    kaynağı yakîn/kesin bilgidir515. Yakîn, Allah’a bağlanmasın temel ilkesidir516. Yakîn,
    sahibinin hiçbir şekilde şüphe içinde olamayacağı bir bilgidir517. Yakîn, insanın gerçeğe
    ulaşabilmesi için Allah’ın insanın kalbine yerleştirdiği bir ışıktır518. Yakînin kalbe girmesiyle
    beraber kendisiyle getirdiği nur, kalbi Allah’a has kılar; en önemsiz kuşkuyu bile yok eder519.
    Yakîn olma özelliğinden yoksun bilgi şüpheli bilgidir. Bilgi yakîn ile birleşirse, hiçbir şekilde
    şüphenin bulunmadığı bilgi olur. Yakîn gönüllerde biriken bilgi demektir ki, kesbi olmayan
    bilgi anlamındadır520


    Sen sen de gözet Hakkı hemân gezme yabânda
    Kendinden iken sen anı gayrîde ararsın
    .521


    Kuddûsî’nin tasavvuf anlayışında, kişinin kendini bilmeden, Yaratıcısını bilmesi
    mümkün değildir. İnsanın evreni ve varlıkları anlamaya çalışması, aslında insanın
    yaratışındaki sırrı kavramaya çalışmasıdır. Bu ise, Hakk’ın kendini bilmeyi arzulaması demek
    olan İlâhî ve ebedî aşktan pay almak ve mutlak iradeye kendini teslim etmektir. Mevlâna da
    insanın, varlık içindeki konumunu şöyle ifade eder. “Ey Hakk kitabının örneği insan! Ey
    şahlık güzelliğinin aynası mutlu varlık. Her şey sensin, Âlemde ne varsa, senden dışarıda
    değil, sen her ne ararsan kendinden ara; çünkü her varlık sende var
    ”522.
    İnsan, nefs örtüleri/perdeleri altında saklayan “öz ben”ini ortaya çıkarmalıdır.
    İnsanın bu şekilde işleyen kendini keşf süreci sonunda, kendini bilme ve gerçek anlamıyla
    Hakk’ı tanıma ve O’nu sevme derecesine yükselecektir. Çünkü insanda Hakk’ın cemâli
    tezahür etmektedir. Hakk da kendi güzelliğini insanda seyreder. İnsandaki bu sır, Mevlâna’nın
    ifadesiyle, ölümüne bir sırdır, herkes bunu anlayamaz523.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Seyr u sülûkda İnsanın Kendini Keşfi

    Kuddûsî için, Allah’a dost/veli olmanın şartı, kendi nefsini, varlığını, mezarlarda
    yatan ölüler gibi yok bilmektir. Allah’ın dostluğunu kazanmanın ve kişinin kendini bilmesinin
    önemli ilkelerin başında, kulun “ölmeden önce ölme” bilinci kazanmasıdır. Bazılarının iddia
    ettiği gibi, Kuddûsî eserlerinde doğal ölümü değil, araştırmacıların “nefis ölümü” konusu
    üzerinde çokça durmaktadır. O, sûfînin mezarda yatan ölüler gibi nefsini toprağa gömmesini
    istemektedir.

    Bu hâl ile sen ârif-i Yezdân olamazsın
    Ki bilmeyecek nefsini anı bilemezsin

    Fikret ki seni nice yaratmıştır ol Hâlik
    Fehm eylemezsen aslını ibret alamazsın

    Tedric ile verdi sana bu heyeti Mevlâ
    Düşünmeyecek bunları irfan bulamazsın500.

    Kuddûsî’nin tasavvuf düşüncesinde, kişinin “kendini bilmesi” önemli bir
    faktördür. Kendini tanımayan bir insanın, ne varlığı ne de yaratıcıyı bilmesi ve bu yolla
    ma’rifete ulaşması mümkün değildir. Bundan dolayı Kuddûsî, sûfî’yi öncelikle kendi varlığı
    üzerinde maddî ve mânevî olarak düşünmeye davet etmektedir. İlkin kendi maddî oluşumunu
    tefekkürle işe başlamasını istemektedir. Eğer insan kendi bedensel varlığının oluşumu
    hakkında derin düşüncelere dalarak, kendinin bir analizini yapıp, dersler çıkarmazsa gönül
    dünyasının ma’rifetle dolması mümkün değildir. Kuddûsî anlayışına göre Allah’ı bilen kimse
    kendini, sonra varlığı ve en sonunda âlemin tek varlığı olan Allah’ı tanıyan kimsedir. O, bu
    bilgilerle donanmış ve kendini aşan bir kişilik kazanmıştır. İnsan bu özelliğini (kendini
    tanıma) derûnî bir tefekkürle kazanır. Sûfî bütün nesneler üzerinde düşünerek, onları analiz
    ederek, kendi arzularından geçip, her şeyde İlâhî tecellî’yi yakalayabilir. Ve sonunda da,
    bütün varlığı “bir”e indirebilir. İnsanın varlığı keşf ve anlama gücünü ancak derûnî düşünce
    dediğimiz tefekkürle elde edip, ma’rifet bilgisinin aydınlanmasına kavuşabilir.

    Rabbini bilmek dilersen sen eğer Ayne’l-Yakîn
    Nefsini bil kim nedir aslın düşün Hak hikmetin501.

    Kuddûsî’ye göre Rabbin ayne’l-yakin bilinmesi için, sâlikin nefsini bilmesi
    lazımdır, yâni, Hakk Kendisini tanıtıncaya ve zuhuruyla Hakk’ı tanıyıncaya kadar hiç
    kimsenin Hakk’ı bilmesi mümkün değildir. Hakk zuhur ettiğinde ise insan onu kalbinde
    ayne’l-yakin olarak görür502. Yâni, kesinliğe ulaşır. Nefsin bilinmesi için de kulun önce kendi
    varlığı üzerinde derin düşünceye dalması gerekir.
    İnsan tarih boyunca düşünce alanında daima kendini bilme/self-determination,
    kendini keşfetme çabası içinde olmuştur. Örneğin Çin bilgini Laotezu (M.Ö 531), “başkalarını
    bilen insan akıllıdır, kendini bilen insan ise, aydınlanmış insandır”.503 demektedir. Yine XX.
    yüzyılın önemli bilginlerinden P. D. Ouspesky(ö.1947)’ye göre insan, kendisinin tanındığı
    haliyle insan tamamlanmış bir varlık değildir: o belirli bir noktaya kadar gelişip orada kalır,
    ya kendi çabasıyla daha fazla gelişmeye ya da tıpkı doğduğu gibi yaşayıp ölmeye ve ya
    bozulup gelişme için yeteneğini kaybeder. İnsanın gelişim/evrimi çoğunlukla gelişmemiş

    kalan ve kendi kendilerine gelişmeyen belirli deruni nitelik ve özelliklerin gelişmesi
    demektir.504

    Kuddûsî, Yaratıcı ile kul arasında “benlik” davasından daha kalın bir perdenin
    olmadiğını ifade etmektedir. Bu perdenin yırtılıp ortadan kalkması da ancak İlâhî aşk ile
    mümkündür.505

    Kuddûsî’ye göre, İlâhî bilgiyi elde etmenin, yâni rûhî aydınlanmanın ya da kendini
    tanımanın dört temel esası vardır. Ve tasavvufî bilgi de bunlar üzerinde yükselir. İlkin Allah’ı
    tanımak kendini tanımak, evreni tanımak ve şeytanı/kötülüğü tanımak gerekir.506

    İnsan, kendi nefsinden/arzu ve isteklerden kopup ağyârdan/mâsîvadan uzaklaşırsa;
    Rabbini anarak başka şeyleri unutursa; bedeni asıl gıdasını terk edip herkesin uyuduğu zaman
    uyanık kalmayı başarırsa, o kişide yukarıda sayılan dört temel nitelik meydana gelmiş olur.
    Onun beşerî/hayvani yönü melekliğe dönüşür, ibâdeti efendiliğe dönüşür; zihinsel algıları
    somut bir şekilde keskinleşir, duyarlı hâle gelir. İç dünyasındaki gizlilikler kendisine âşikâr
    olur, iç dünyasının gücüyle eşyâyı okumaya başlar, içsel bilgiyi elde eder. Bilmediği,
    görmediği şeyleri yakından bilmiş, görmüş gibi olur. İç âlemini okumaya başlar, iç âlemin
    bilgisinin gücüyle dıştaki olayları da gereği gibi analiz eder, kriterini yapar; yâni, kendini
    bilir, kâinatı bilir, Rabbini bilir.

    Ma’rifet içün halkı yaratdı
    Ben de ‘irfânı tahsîle geldim

    Gelmişem andan giderim ana
    Ana rücû’u tebdile geldim

    ‘Ârif-i Hakkım ben tâ ezelden
    Varlığı birliğin bile geldim

    Dilimde zikri kalbimde fikri
    Özimi ana tavsîle geldim.507

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Seyr u sülûkda İnsanın Kendini Keşfi

    Kuddûsî, insanın kendini bilmesini, dünya ve âhiret isteklerinden vazgeçip gönül
    dünyasına dalarak, insanın kendini keşfetmesi, insanı sınırlayan, esaret altına alan bütün
    bağlardan kurtularak, gönül dünyasını aşk ile onarmasını istemektedir. Aynı zamanda
    “benlik”, psikolojide, bireyin ne olduğu, ne olmak istediği ve çevresince nasıl tanındığı

    konularındaki bilinçliliği,491 kendi beni ve başkalarının kendisini nasıl gördüğü konusundaki
    bilgisi, öz varlığı olarak tanımlanır. Aslında benlik bir yerde, insanın “ben kimim?” sorusuna
    verdiği yanıt ve sahip olduğu bütün inanç değerlerini de ortaya koymaktadır.492 Kuddûsî’nin
    anlayışında, eğer sâlikin gönülden gelen Hakk talebi olmazsa, o, en Kudsî Padişaha
    aitliğini/O’ndan geldiğini iddia etmesi çelişki olur. Sâlik her ânını O’nu birliyerek
    geçirmelidir ki, Mutlak Yaratıcıya vuslatı gerçekleştirebilsin.


    Ben gayre dil virmezem yârimden ayrılmazam
    Yansun anın şem’ine cismimi kayırmazam

    Yağmaladı gönlümü yağmacı ‘ışk çün benim
    Dîvâne oldum bugün halk içine girmezem
    .493


    Kuddûsî’nin benlik felsefesinde, sûfînin aşkı, rûhun mâsîva sevgisinde vazgeçip,

    İlâhî/semavî Sevgili ile buluşması, yâni varlığın en soylu hâline ulaşmasıdır. İnsan doğası

    gereği tanımadığına karşı sevgi beslemesi mümkün değildir. Onun için sâlikin amacı sülûkta
    karşılaştığı bütün engelleri kaldırarak, Allah’ı bilme ve tanıma noktasına ulaşabilmektir.
    Sûfînin varlığını kuşatan sevgi her yönüyle, tüm benlik, gönül ve zihinle Allah’ı sevmeye
    başlar ve O’na itaat ve ibâdet etmesiyle doruğa çıkar. Onun için sûfî de son gaye sevgide yok
    olmak, kendini Sevgili’de tamamen yok etmektir. İlâhî sevginin gücüyle hareket edenler,
    yâni, sevgide yok olanlar için artık Sevgili’nin isteği onların ortak arzusu haline gelmiştir.
    Artık “benlik” yoktur, sadece Sevgili’nin sonsuz ve sınırsız varlığı mevcuttur.


    Cânânı taleb eyler isen cânı fidâ it
    Gel gör ki açık ‘aşıka çarşû-yı mahabbet
    .494


    Kuddûsî’ye göre, sûfî cânanı/Hakkı tanıyorsa cân gözüyle onu aramalıdır. Âşık
    sûfî, her varlıkta baktığı her nesnede Cânanı görmeli, her neye bakarsa, orada Cânanı talep
    etmelidir. Bu da ancak tevhîd düşüncesinin olgunlaşıp, sûfînin kendi nefsini bilmesiyle
    gerçekleşebilir. Sûfî bunu gerçekleştirirse, Kuddûsî’nin tanımıyla Hakk tarafından âşıklara
    bağışlanan ihsan-ı hümayun/kutlu bağışa kavuşur.


    Nefsini rifk it yoluna bin git
    Pendimi işit görme melâli


    İlleri yirme kendini görme
    Hırs-ıla dirme mâl ü menâli.495


    Kuddûsî de, ana konu insanın kendini tanımasıdır. Bunu gerçekleştiren insan
    eşyânın sırrına ulaşarak kendi dışındaki varlığı, eşyâyı doğru bir şekilde idrak ederek,
    kendinin ne olduğunu tanır. Sûfînin tek gayesi Allah’ı tam manasıyla istemek ise, o zaman
    “kendine” daha fazla yaklaşmalıdır. Kendine seferler düzenlemelidir. Eğer kendini gerçek bir

    şekilde ortaya koyarsa insan, basamakları, mertebeleri daha rahat geçecektir.

    İnsanın kendi kendisiyle tanışması, onun Hakk ile kurbiyeti insanı zincirleyen kötü
    duygulardan kurtulmasıyla mümkündür. Bu da insanın kendi hürriyetini kazanması demektir,
    yâni özünü oluşturan İlâhî kaynak ile tam bir ilişki meydana getirmek ve bütün varlığı

    kucaklayarak, onları bilmek ile gerçekleşir.
    Aşk insandaki benlik sırrının üzerindeki perdeleri kaldırarak, “benlik” mücizesinin
    gizemini ortaya koymaktadır. İnsan varlığının veya var olmanın süsü aşk nuruyla ortaya çıkar.
    O İlâhî nûr ortaya çıkmayana kadar “insan” denilen varlık işe yaramaz bir nesnedir. Bu işe
    yaramaz varlık, aşkın ana kaynağına girmesiyle yontulur, hamuru yoğrulur ve “adam” haline
    getirilir. Aydınlanan gönül önce kendini bilir, daha sonra âlemin keyfiyet ve kemiyetini idrâk
    eder.496

    Bilemez bir kimse Hakkı kendi nefsin bilmeden
    Cevher-i irfan bulunmaz bahr-i fikre dalmadan497.


    Kuddûsî, insanın, Hakk’ın zuhurundan bir parça olduğunu söylerken, Hakk’ın ise,
    insanın aslı ve ilk kaynağı olduğunu söylemişlerdir. Bundan dolayı insanın kendi nefsini
    tanıması, Rabbini bilmesine bir giriştir. Çünkü insanın Rabbini bilmesi de kendi nefsini
    bilmesinin neticesidir.498

    Nefsini ehl-i kubûrdan eyle odd Kuddûsî’ye
    Çünki olmaz kul veli ölmezden evvel ölmeden499.

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Seyr u sülûkda İnsanın Kendini Keşfi

    Seyr u sülûkda İnsanın Kendini Keşfi




    Kendini bilen kimse, şeytanın ayartmalarının hemen farkına vararak bu
    duygulardan kaçar. Kuddûsî, metaforik yaklaşımlarla nefs üzerinde durmamaktadır. Onun için
    önemli olan kişinin varlık âlemi içinde kendi konumunu bilip, kendini tanımaya çalışmasıdır.
    Kendini tanımak, nefisini bilmekte gaye, Allah’ı tanımak ve O’na gereği gibi kulluk

    yapmaktır. Bir insanın kendi egosunu/nefsini tanıyıp bilmesi ile, Hakk’ı tanıyıp bilmesi
    aynıdır. Nefisini tanıyan sûfî Allah’a tam olarak, yâni, aşk ile yönelip tam teslimiyet
    gösterirse ubudiyetini tam olarak yerine getirmiş olur. Ubudiyeti yerine getirmek demek, İlâhî
    aşkın sırrına vakıf olmak demektir.
    Kuddûsî’nin vurguladığı gibi, insanın kendisinin tanımasının en önemli ögesi olan
    benlik, dünyayı, varlığı ve kişinin kendisi nasıl görüp algılamasını belirler ve aynı zamanda,
    insanın varoluşunun temelini oluşturur. Diğer taraftan her tür duygu, düşünce ve davranışı

    etkiler.483

    Sev sevil zîrâ sever o şaj-ı hübân ‘âşıkın
    Sev hemân Kuddûsîya vir ana cümle varı sen.484


    Kuddûsî, Kur’ân’ın: “Allah insanların göğsüne iki kalb koymadı…”485 buyruğuyla
    hareketle, öncelikle insanın kendisinden geçmedikçe gerçek varlığına / benliğine
    kavuşmasının imkansız olacağını düşünür. Bu kendinden geçiş sülûk yolunda veya mânevî
    yollarda yürümenin temel ve değişmez kuralıdır. İnsanı kendi kendisinden kopartacak tek
    kudret ise aşktır. Bu aşk insanın kendisini aşmasına yardımcı olacak tek kuvvettır.486


    Gâhî olur bir gedâ varını eyler fidâ
    Cümleden olur cüdâ şöylece ‘uryan olur.487


    Kuddûsî için, nefsini bilmek ve kontrol altında tutmak sürekli olarak tevhîd
    bilincinde olmakla mümkündür. Bu konuda Hz. peygamber (s.) de: “Ya Rabbi, beni göz açıp
    kapayacak kadar kısa bir zaman için de olsa nefsimle tek başıma bırakma. Yoksa helak
    olurum
    488” diye buyurmaktadır. Kuddûsî de, “kendini bilen, Rabbini bilir” sözünden
    hareketle, kendini bilen insanın, kendi varlığından hareketle Allah’ı bilebileceğini ve
    bulacağını, bundan hareketle Allah’la da bütün evreni keşfedebileceğine inanmaktadır. O,
    insanın, kendini keşf etmesiyle İkbal’in de dediği gibi, varlık ve yokluk uçurumundan çıkıp,
    evrenin üstüne çıkıp, kendi varlığını/benliğini inşa edebileceğini düşünmektedir489.


    Ey kendini ârif sanan zâhid-i magbûn
    Gel olma bu dünyaya verûb gönlünü meftûn

    Gün fitne-i uzmâ imiş ol afeti sevmek
    Al ibret eğer ârif isen neyledi Karûn


    Bil nefsini bilmekse garaz Hakkı yakinen
    Tevhîde devâm eyle heman durma dûmgûn

    Yok, sende o cânanı taleb cân ü gönülden
    Ol tâlibi eyler sana ihsân-ı hûmâyûn insan490.

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. Seyr
    By Konyevi Nisa in forum S -Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 18.12.08, 11:32
  2. Seyr-i İlallah
    By Konyevi Nisa in forum S -Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 18.12.08, 11:12
  3. Seyr-i Murâdî
    By Konyevi Nisa in forum S -Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 18.12.08, 11:12
  4. X- Işınlarının Keşfi
    By BuRaK in forum Fizik ve Kimya
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.06.08, 10:31
  5. Uzayın keşfi ve Kur'an mucizesi...
    By BuRaK in forum Kur'an Mucizeleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 06.06.08, 22:48

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •