Kuddûsî’ye göre, nafile ibâdetlerden sayılan kulun gece taati, Allah ile kul
arasındaki sevginin pekişmesine sebep olmaktadır. Âşık kul, gecelerini Mâ’şukun sevgisinin
ızdırabıyla, ona olan özlemi, geceleri yataktan uzak kalmasına sebep olur. Bu konuda Allah
Hz. peygamber (s.)’in aracılığıyla şöyle buyuruyor: “Kulum bana kendisine farz kıldığım
şeylerden daha sevgili olan bir şeyle yaklaşmaz. Kulum bana nafile ibâdetlerle de yaklaşmaya
devam eder, nihâyet ben onu severim. Ben kulumu sevince de artık onun gören gözü, tutan eli,
yürüyen ayağı olurum. Diliyle de her ne isterse muhakkak onları kendisine ihsan ederim.
Bana sığınmak isteyince de onu korurum”635.
Gece ibâdeti, Allah’ın Hz. peygamberini en yüce makâma yükselttiği bir
ibâdettir636. Sûfînin ruhsal olarak, derûni eğitimini tamamlayıp, kemâlât derecesine ulaşması
için bu gece ibâdetinin gerekliliği önemli bir konudur. Çünkü bu ibâdet “…Rabbinin adını an
ve her şeyden kalbini boşaltarak bütün gönlünce O’na yönel…” arılığını, saflığını insana
kazandırır.
Kuddûsî’nin kullandığı temellük/Yağcılar sözü gece ibâdeti yapanlar içindir.
Onların tattığı lezzetin, onlardan başkasının ulaşmayacağı bir lezzettir637. Onlar “Yanlarını
yataklarından uzaklaşır”638 emrince gece kendilerini mânevî ve ruhî donanımdan geçiren
Hakk sevdalılarıdır, insan ve varlık sevdalılarıdırlar..
Sâlik, ilk önce kendini tanıyıp mükemmelleştirdikten sonra ancak İlâhî âlemi
tanıyabilir. Bundan dolayı sülûkun başlangıç noktası, insanın kendisidir. Kendini her yönden
tamamlayan bir insan, hem İlâhî âlemin hakikatlerini tanıyabilir, hem de başkalarını bu âleme
yöneltebilir. Yâni, yeryüzünde Allah’ın hâlifesi olmuş olur.
Sâlik, riyâzetle ve kendi nefsi ile mücahede ederek insanlık mertebesine ulaşmaya
çalışır. İnsanlığın tüm mertebelerini kendinde tamamlar. Sâlik, insanlık derecesine ulaşınca,
temiz, iyi ahlâklı, ilim ve hikmet sahibi olur. Ancak bu iyi özelliklerin hepsi, insanın kendi
özünde bulunmaktadır. Yalnız bunların ortaya çıkması ve insanın benliğinden fışkırması için
kuvvetli ve bilgili bir terbiyeciye ve terbiye sistemine ihtiyaç vardır639. Bundan dolayı ilim ve
hikmetin asıl kaynağı insanın kendi özüdür. Onun için insan neyi isterse istesin onu öncelikle
kendinde aramalıdır.
Kuddûsî, her ne kadar Hakk’a ulaşmak için zâhiri ilimlerin bir ön bilgi kabilinden
kabul ve eğitimini alması gerekliliğine inanıyorsa da, aslında insanın bizzat kendi benliğinden
fışkıran derûnî ma’rifeti elde etmektedir. Nesefi’nin dediği gibi, zâhiri ilimlerle uğraşanların
görevi, her gün bir beyaz kâğıdı karalamak yâni bir şey öğrenmektir. Derûnî ma’rifet
sahiplerinin işi de her gün, Allah dışındaki faydasız bildikleri her şeyi unutmak ve kalplerini
parlatmaktır640.
Mutasavvıflara göre, sâlikin asıl amacı İlâhî ma’rifettir. İnsanı ma’rifete ulaştıran
rehber de İlâhî nurdur. İlâhî ma’rifeti elde etmek için, hem iç, hem de dış temizlik şarttır. İç
temizlik, samimi niyet ve üstün bir himmet işi iken, dış temizlik de, bedeni ve nefsi riyazetle
terbiye etme işidir. Yâni iç temizlik tefekkür, dış temizlik zikir işidir.
Mutasavvıflar sülûk için belli şartlar ileri sürmüşlerdir. Bunların başlıcaları
şunlardır: Devamlı abdestli olmak, gece be gündüz virdlerini yerine getirmek, teheccüd
namazı kılmak, evvabin namazını kılmak (Akşam ve yatsı namazı arasında kalan vakitte on
iki rekât namaz), devamlı riyâzet ve mücahede etmektir641.
618 Bakara, 2/195.
619 Al-i İmran, 3/169.
620 Nahl, 16/23.
621 Al-i İmran, 3/146.
622 Fussilet, 41/30.
623 Buhâri, İmân, 7; Müslim, İmân, 71,72.
624 Bk. İbni Hanbel, III, 76.
625 Kuddûsî, Dîvân, s. 109.
626 Kuddûsî, Dîvân, s. 167.
627 Mevlânâ, Dîvân-ı Kebîr, VII, 32.
628 Nûr, 24/41.
629 İsrâ, 17/41.
630 Isfehânî, Hilye, V, 211.
631 Furkân, 25/64.
632 Tirmizi, Daavat, 101.
633 256.
634 Kuddûsî, Dîvân, s. 11.
635 Buharî, Rikâk, 98.
636 Sühreverdî, Avârif, 448
637 Gazâlî, İhyâ, I, 317.
638 Secde, 32/16.
639 Nesefî, el-İnsanü’l-Kâmil, s.87.