Sâlikin seyr u sülûkunu tamamlayabilmesi için, öncelikle aşkını tamamıyla
içselleştirilmesi gerekir. Ve bu aşkın gün be gün ziyadeleşmesiyle sülûk/yola girmek gerekir.
Aksi takdirde sülûkta başarılı olmak mümkün değildir. Sülûka hazırlıksız olarak başlamak
vuslatı getiremez.
Sâlik-i Hakk’ın hâlktan sakınması gerekir. Ruhen ve bedenen. Ama asıl olan rûhî
sakınmadır. Sâlikin gayesi Hakk olduğu için mâsivayı tamamen bırakması şarttır. Masivânın
terk edilmesi de zikrin ruha gıda olmasıyla gerçekleşir. Âşık sâlik için tek gıda, ma’şûkun
aşkıdır. Âşık, uzleti gerçekleştirerek, vahdeti yerine getirip, hâlktan sakınarak vuslata
kavuşabilir. Bütün ilgisini ve ilişkisini mâsîvadan kesip hâlka yönlendirerek bunu başarabilir.
Uzlet eyle vahdet eyle kaç kamûdan Hakk’a gel
Çünki hultat oldu ehlullaha yetmiş kat hicâb
Var yürü cümle alâyıladan özün pak eyle kim
Kıl çelisi onların olmaz sakin bir irtiyâb651.
Sâlikin Mâ’şuka kavuşması için bütün perdeleri yırtması gerekir652. Kuddûsî’ye
göre, bunlar âşıkı Mâ’şuktan ayıran engellerdir. Kalbi kuşatan ve İlâhî pırıltılar tecellî
etmesine engel olan mâsîvayı yok etmek lazımdır. Sûfîlere göre, mâsîva kirlerinden arınan
kalb, İlâhî sırlara vakıf olur. Sûfîler, engel yapan bütün kişilere hicab adını vermişlerdir.
Sûfîlere göre, Allah ile kullar arasında, kimi ateşten, kimi nurdan yetmiş bin perde vardır.
Kuddûsî’ye göre bu perdelerin ortadan kalkmasını sağlayacak zühd ve takvâ değil aşktır.
İbnü’l-Arabî ise diğer sûfîlerden farklı bir şekilde hicabı tanımlar. Ona göre hicab,
perdelenene ulaştıran bir yoldur. Perdelenene ancak perde vasıtasıyla ulaşılabilir. Sûfîlerin
hepsinin amacı Allah’a kavuşmadır. Bundan dolayı gayeleri olan Hakk’a ulaşmalarında, İlâhî
zâtı doğrudan görmelerinin yolunda duran, her şey perdedir. Onun için hicab ayıran ve
Hakk’a ulaştıran her şeydir.653
Kişi ancak kendinden Hakk’ı tanır, başkasıyla O’nu tanıyamaz. Çünkü insanın
kendisi en yakın perdedir. Bir örtüden dolayı sen Hakk’ı sınırlayabilirsen bilmesinin sebebi
perde ise, bu durumda perde bilgiye ulaştıran bir yola dönüşür. Kısacası İbnü’l-Arabî’de
hicab, engel, kesmek, uzaklık gibi eski anlamlarını sürdürmez.
Kuddûsî’de bu perdenin kalkması ve Allah’ın/Mâ’şuk yüzünü görme arzusu
içindedir. Bu hasret ile yanmaktadır. Bu hasret sûfîye göre bedensel doğumla değil, Bezmi
elest’den beri devam edip gelen bir hasrettir. Çünkü bu aşk, ilâh-i aşk mensuplarına buradan
verilmiştir.
Kuddûsî’ye göre, seyr u sülûkta bir sûfî için gerekli en önemli teçhizat sevgidir.
Kişinin benliğinde ilâhî sevgi olmadıktan sonra kişinin menziline ulaşması mümkün değildir.
Eğer âşık olayım dersen Tevhîde ol meşgûl
Sülûk ehli olana zikri Hakk’dan özge kâr olmaz
Olur, ışk-ı İlâhî zâkirin gönlünde bir derya
Nihâyet yok o deryaya dahi kâr u kenar olmaz654.
Kuddûsî’nin bakış açısıyla vuslata ulaşmanın belli merhâleleri vardır. Âşık olmak
için öncelikle tevhîd zikriyle hemhâl olmak gerekir. Bu uğraştan sonra İlâhî aşk zâkirin gönül
dünyasını sınırsız okyanus gibi kaplar. Bu okyanus da, kimsenin değer biçemediği ma’rifettir
nûrudur; çünkü irfan aydınlığından yoksun bir gönülden Allah’ın, orayı saray olarak seçip,
orada konaklaması mümkün değildir. Bundan dolayı sâlik için en kârlı iş sürekli Hakkı
zikretmektir.
645 Kâşânî, age., ss. 205-207.
646 Bk. Buharî, Küsûf, 2; Müslim, Küsûf, 1.
647 Ahmed Gazâlî, Sevânihü’l-Uşşak-Aşkın Hâlleri, çev: Turan Koç- M.Çetinkaya, Gelenek Yay. İstanbul 2005,
s. 57-59.
648 Aynı eser, s.205.
649 Kuddûsî, Dîvân, s. 203.
650 Kuddûsî, Dîvân, s.8.
651 Kuddûsî, Dîvân, s.11.
652 Serrâc, el-Lumâ, s.428; Dîvân, s.8; Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara, Yay.,
İstanbul, 2004, s.275.
653 Suad Hakim, el-Mucemü’s-Sûfî, Hudûdi’l-Kelime, Beyrut, 1981, s.287–290.