2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: Tevhîd Zikri

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Tevhîd Zikri

    Kuddûsî’nin tarîkat ba
    ğlılığına bakmaksızın bütün Müslümanları sürekli Allah’ı

    anmaya, hat
    ırda bulundurmaya ve her an O’nunla yaşamaya çağrısı, Allah’ın emirlerine ve
    Hz. peygamber (s.)’in söz ve fiillerinden kaynaklan
    ır.1151 Hz. peygamber (s.)’in insanlar için
    en hay
    ırlı amelin Allah’ı anmak olduğunu, insanın ağzının sürekli bu anışla ıslak olmasını1152

    ve ki
    şi Allah’ı o derece anmalı ki, insanlardan “deli” lakabını almalıdır1153. Allah’ı çok
    anmak/zikir, Allah sevgisini kazanmak demektir
    1154. Zikir, Allah sevgisinin gereklerinden
    biridir
    1155. Onun için zikir demek, Allah sevgisi ve kul sevgisi demektir. Allah’ı sürekli
    hat
    ırda tutmak, bir an olsa bile unutmamak, aşkın/muhabbetin işaretidir1156. Allah’ı sürekli
    anmak, nafilelerle ona yakla
    şmak, O’nun sevgisini kazanmak demektir1157. Zikir, Hz.
    peygamber (s.)’in de buyurdu
    ğu gibi, sürekli kişinin aleyhinde değerlendirilen bir
    ibâdettir
    1158.
    Yine tevhîd zikri konusunda Hz. peygamber (s.)
    şöye buyurmaktadır: “Efdal-ı

    zikir “
    Lâ ilâhe illâllâh”tır. Kuddûsî’ye göre, Allah, bütün Hz. peygamberlerine, ümetlerine bu
    zikre dâvet etmelerini emretmi
    ştir.1159 Lâ ilâhe illâllâh” dan daha ulvî bir kelime inmemiştir.
    Gökler ve yerler bununla ayaktad
    ır. O, ihlâs kelimesidir, İslâm kelimesidir, takvâ/korunma
    kelimesidir, nûr kelimesidir, kurtulu
    ş kelimesidir, rahmet kelimesidir, Allah’ın en yüce
    kelimesidir. Kim bir defa “
    Lâ ilâhe illâllâh” derse, denizlerin köpüğü kadar günahları olsa,
    ba
    ğışlanır.”1160


    Serâya padi
    şâh girmez eğer olmaz ise pâk
    Dahi kalbe Hûda girmez süpürub silmeyince

    Gönül pas
    ı silinmez ‘ilim-ile Kuddûsîyâ bil
    Çal
    ışub zikre ‘ışkın lüccesine tamlayınca1161.


    Hz. peygamber (s.)’in bu derece övdü
    ğü gönül köşküne Yüce Yaratıcının
    hâkimiyet kurmas
    ı için, buranın öncelikle “lâ” süpürgesiyle tamamen ağyârdan temizlenmesi


    gerekir. Hakk bilgisi de, gönülde karar k
    ılınca, iman insan benliğinin her tarafını ihata eder.
    Bu öyle bir hâldir ki sûfî kendinden ve Hakk d
    ışındaki her şeyden geçerek tamamen bu hâl
    içinde yok olur. Hakk d
    ışındaki her varlığı/eşyâyı tamamen yok edip tükettiği için O’ndan
    ba
    şka hiçbir şey görmez1162. İşte mâsîvayı tamamıyla yok etmeyene kadar, yalnızca Allah o
    saraya tam hükümdar olmad
    ığı sürece, Hakk’ın oraya yerleşmesi mümkün değildir. Yâni kul
    Hakk’
    ı tanıdıkça kendi varlığından geçer. Çünkü kendi varlığını yok saydığı aşama, Allah’ı

    tam anlamda bildi
    ği aşamadır.
    Kuddûsî’nin dü
    şüncesinde, gönül pasını silip tertemiz hâle gelmesi için, aşkın
    engin denizine dalmak
    şarttır. Ma’rifet dışında hiçbir ilim gönüldeki ağyârı temizleyip sadece
    Yarat
    ıcı’ya hazır hâle getirmesi mümkün değildir. Çünkü mârifet, Allah’a dair bilginin
    sa
    ğlamlığıdır.1163 Aynı zamanda ma’rifet, sûfînin zikirle geliştirdiği aşk ile zirveye çıkardığı

    bütün sûfî faziletlerinin nihaî icras
    ıdır1164. Kuddûsî’nin tenkid ettiği ilimler, belli bir konu
    hakk
    ında tam bir bilgi sahibi olmayı ifade ederken, mârifet, daha ziyade tapınmayı, farkına
    varmay
    ı, ilk kez idrak etmeyi veya bir şeyin bilinmesini ifade eder.1165 Ma’rifet öyle bir
    bilgidir ki, f
    ıtraten akıl verilenler onu hakikatte bilirler. Ona şahid olmayanın onu bilmesi
    imkâns
    ızdır; tıpkı âmânın güneş ışığını bilmemesi gibidir.1166


    1150 İbnü’l-Arabî, Fütuhât, III, 101.

    1151
    Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar, vr. 260b.

    1152
    Tirmizi, Da’avât, 4; İbni Hanbel, IV, s.188–190.

    1153
    İbni Hanbel, III, 68,71.

    1154
    İbni Hanbel, III, 76.

    1155
    Tirmizi, Dua, 128.

    1156
    Mekki, a.g.e., II, s.106

    1157
    Bk. Buharî, Rikâk, 38.

    1158
    Tirmizi, Zühd, 63.

    1159
    Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar, vr. 236a.

    1160
    Buhârî, Daavât, 65; Müslim, Zikir, 68.

    1161
    Kuddûsî, Dîvân, s.165.

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tevhîd Zikri

    Tevhîd Zikri

    Dersen e
    ğer bileyim hâllâk’ı ayne’l-yakîn
    Zikre çal
    ış ey begim hâb-u keselden sakın

    Tevhîde eyle devâm oturma heman subh u
    şâm
    Hiç kalmasun âr u nâm ol kibr u kirden emin

    Et zikrini rûz u
    şeb eyle visâlin taleb
    Bil hicre gaflet sebeb andan Hudâ’ya s
    ığın

    Zikr eyle Kuddûsîyâ ç
    ıksan gönülden mâsivâ
    Girup içine Hudâ desün sana âferin
    1134.


    Kuddûsî’nin hassasiyetle üzerinde durdu
    ğu konuların başında tevhîd zikri
    gelmektedir; çünkü tevhîd, varl
    ıkları, ayne’l-yakin olarak insana tanıtan kesintisiz bir
    ibâdettir. Kuddûsî’nin anlay
    ışında, tevhîd zikrinin sürekliliği sûfîyi cem’ ve birlik’e
    götürür.
    1135 Yakîn, kesinlik demektir. İnanma ve bağlanmada kuşkunun asla olmamasıdır1136.
    Her türlü bilme
    şeklinin kesin ve şüpheden uzak olmasıdır. Yakin mertebesi, her türlü
    kayg
    ılardan uzak olarak tam sükûnet ve huzur hâlidir1137. Kur’an’ın da andığı1138 ve kesinlik
    olarak niteledi
    ği bu kavram için, Kuddûsî genellikle “ayne’l-yakîn” tabirini çok kullanır.
    Çünkü ayne’l-yakîn ke
    şf ve ilham yoluyla elde edilen ilmî ifade etmektedir. Bu ilim çeşidi,
    kulun küllü bir fenâ hâliyle be
    şerî varlığından çıkarak Hâlık’ı yine Hakk ile müşahede
    etmesini ifade eder
    1139. İşte Kuddûsî bu yakîni bilgiye ulaşıp varlığı tanıyabilmeyi tevhîd
    zikrinin devaml
    ı olarak yerine getirme şartına bağlar. Kuddûsî’ye göre bu zikri yerine
    getirmek, her
    şeyi ile bütün varlığı yok” veya “sıfır” saymak, sadece Allah’ın varlığıyla var
    olma dü
    şüncesi ve fiilinin hayat bulması demektir. Bu zikir atmosferine giren bütün sınırları

    a
    şmıştır, kendi varlığının “hiç”likine kani olduğundan dolayı O’nun için ar-namus, utanma
    duygular
    ı yok olmuştur. Sûfî de aldatıcı tembellikten uzak kalarak Allah’ın salih kullarından
    istedi
    ği şekilde hiçbir zaman O’nu anmaktan, hatırında bulundurmaktan gafil olmamalıdır.
    Kuddûsî’nin sûfîlik felsefesinde tevhîd zikri, Allah’
    ı sürekli hatırda canlı tutmanın
    anahtar
    ıdır. “Lâ” ile her şey temizlenip “Allah” yerleştirildiği bir gönlün, hiçbir anında
    Hakk’tan uzak kalmas
    ı mümkün değildir. Çünkü zikir ne zaman, ne mekânı, ne de belli bir
    ritüeli vard
    ır Kuddûsî’nin anlayışında. O tarîkatların belli kurallara bağladığı zikri değil, her
    kesin her an sesli-sessiz yerine getirebilece
    ği zikri tavsiye etmektedir.1140 Onun için zikir, sûfî
    için teneffüs edilen bir hava gibi ya
    şamsal bir gerçektir. Çünkü gerçek âşık Mâ’şukunu
    devaml
    ı gönlünde ve zihninde yaşatan kişidir. Öyle ise, sûfî için Allah’ı anmanın hiçbir
    yönden s
    ınırı yoktur. Onların zikri “zikr-i daim”dir. Bu sürekli zikirde sûfînin gönlü ve diliyle
    ifade edece
    ği en güzel cümle veya kelime “kelime-i tevhîd” olacaktır. Tevhîd kelimesi,
    Allah’
    ı bütün mecazi, yâni gölge varlıktan birlemek, O’nun “bir” ve “tek” oluşu anlamına
    gelen vahdeti, tasavvufun temel felsefesini aç
    ıklar. Sûfîler, tevhîdi, yaratıkların hareket ve
    sükununu, Allah’
    ın fiili olarak bilmektir.1141


    Hem cümle zikrin afzali demi
    ş nebîler ekmeli

    İ
    ksâr eden olur veli tevhîde meşgûl ol heman

    Kalbi sivâdan pak eder koymaz alâ’ikden eser
    Â
    şık olan dersen eğer tevhîde meşgûl ol heman.1142


    Kuddûsî’ye göre, “
    lâ” evrenin başlangıcıdır. Bu “lâ” sûfînin ilk menzilidir.
    ”nın bilincine varan her şeyi “hiç” bilip, Allah’tan cem’ olan sûfî, Allah için koşan ve onu
    kendisine hedef edinendir.
    1143 Onun için sûfînin hareket noktası, “” iledir. Evrenin hesabı,
    bu “
    lâ” ve “illâ” ile mümkündür1144. Eğer Sûfî “” ve “illâ”yı idrak edip, gereğini yerine
    getirirse, “
    kevn” sırrını çözer, ağyârın esaretinden kurtulmuş olur. Çünkü “lâ” ve “illâ
    kün”deki hikmeti taşır. “Lâ” deyince hareket başlar, “illâ” deyince evren yerine oturur. “

    ilâh” gere
    ği yerine gelmeyince, Allah dışındakilerle olan bağın kırılması mümkün değildir1145.
    Fakat Allah’
    ın dışındaki bağlar, perdeler yok edilince, evren “Lâ ilâhe illallah” nuru ile
    ayd
    ınlanır. Onun için Kuddûsî tevhîd zikrini, Allah’ı anmanın hatırda tutmanın bütün kelime
    ve cümlelerin de en faziletlisi ve en anlaml
    ısı olarak görür. Onun için tevhîd cümlesi insanı

    Allah’a yak
    ınlaştıran, O’na dost/veli eden en büyük kelimedir. Gönlü mâsîvadan temizleyen,
    bütün dikkat ve dü
    şünce yoğunlaşmasını Allah’ta toplayan ve ağyârın tüm ilişkisini kesen tek
    cümledir.
    1146


    ‘I
    şk zikir ile hâsıl olur hem gönlüne irfân olur
    Ârif Hu’dâ-
    ı tez bulur tevhîde meşgul ol hemen

    Zikre çal
    ış etme kesel çek mâsiva şuglundan el
    A
    ğyârı terk et Hakk’a gel tevhîde meşgul ol heman

    Et zikre Kuddûsî devâm çün sâlikle gaflet merâm
    Bitmek ise i
    şin merâm tevhîde meşgul ol hemân1147.


    Kuddûsî’ye göre, a
    şkın oluşması ve yoğunlaşması ancak sürekli olarak Allah’ı

    gönül ve zihin haf
    ızasında diri tutmakla gerçekleşir. Gönlün, Allah bilgisiyle dolması da aşkın
    yo
    ğunlaşması ve tesiri sonucunda gerçekleşir. Ma’rifetin oluşup sûfî ihata etmesiyle Allah’a
    vuslat çabuk olur. Çünkü sûfîlere göre, aralar
    ında hiçbir zaman tam bir kopma olmayan aşk
    ve bilgi gerçek önemini safl
    ıkta, letafette ve güzellikte bulmaktadır1148. Bu güzellik insan
    ruhundaki kat
    ılığı eritir ve hikmetin meyvesi olan vahdet sırrının zevkini ortaya çıkarır1149.
    Bilgi, a
    şk ve güzellik arasındaki ilişki, sûfîlerce çokça zikr edilen “kenz” hadisinde ortaya
    konulmaktad
    ır.

    İ
    lâhî kaynakla ilişkisini kesen her ilim faydasızdır ve tevhîd dışındadır. Her bilgi
    de insan
    ı Allah’tan uzaklaştırır. Tevhîde dayalı her bilgi ve faydalı olan her şey de Allah’dan
    gelir.
    İşte ârif de bu bilgi ile donanır.1150 Bundan dolayı sûfî de, Kuddûsî’nin dediği gibi,
    zikir-tefekkür-a
    şk ve bilgi bağlarını sıkı dokumalıdır.



    1134 Kuddûsî, Dîvân, s.150.

    1135
    Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar, vr. 260a.

    1136
    Suad Hâkim, a.g.e. ss.1246–1250.

    1137
    İbnü’l-Arabî, Fütûhât, III, 308.

    1138
    Bk. Vâkı’a, 95; Tekâsür, 5-7.
    1139 Bk. Sühreverdî, Avârif, s.250; İbnü’l-Arabî, Kitâbu’l-Mesâil, (Rasâil), 1403.

    1140
    Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar, vr. 236b.

    1141
    Afîfî, Tasavvuf, s.90.

    1142
    Kuddûsî, Dîvân, s. 83.

    1143
    Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar, vr. 237a.
    1144 İkbal, Ey Şark Kavimleri, 63.

    1145
    İhsan Süreyya Sırma, “İkbal’in Düşüncesinde Lâ ve İllâ’nın Analizi”, Muhammed İkbal Kitabı, İstanbul
    Büyük
    şehir Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul, 1995, s.99–103.

    1146
    Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar, vr. 217b.

    1147
    Kuddûsî, Dîvân, s.149.

    1148
    Titus Burchardt, İslâm Tasavvuf Doktrinine Giriş, Çev: Fahrettin Arslan, (Kitabevi Yay.), İstanbul, 1995,
    s.40.

    1149
    Seyyid Hüseyin Nasr, Bilgi ve Kutsal, Çev: Yusuf Yazar, İz Yayınları, İstanbul, 2001, s.283.

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. Esma Zikri 1
    By SiLa in forum İlahi Dinle
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 05.12.10, 20:24
  2. Cinn'in Zikri Babı
    By ACİZKUL in forum Hadis Bahçesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 17.07.09, 22:59
  3. Dokumacının Zikri Babı
    By ACİZKUL in forum Hadis Bahçesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 28.06.09, 21:08
  4. Latifelerin Açıklanması ve Zikri
    By emacid in forum Tasavvuf
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 31.05.09, 18:39
  5. Otun Zikri
    By SiLa in forum Bediüzzamanla Öyküler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 30.06.08, 09:52

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •