KADIN MI ANNE Mİ???



KADIN MI, ANNE Mİ …?

Sanayi Devrimi’nin getirdiği değişim-dönüşüm-gelişim zincirinin halkaları, zamanla iktisadi bir teşekkül olmaktan başka bir fonksiyon arz etmeyecek dünya için yeni bir kavram olan "çalışan kadın" olgusunu da beraberinde getirmiştir.

Normalde kadın da erkek de insandır ve insani sıfatlar açısından eşittir. En azından teoride bu böyledir. Toplumların sosyal hayat ve öğretilerinin kadına yüklediği manayı örneklendirdiğimizde: Kadını her fırsatta sorun olarak gören ya da anne bildiğimiz kadınları sorun haline getiren zihniyeti tanıma fırsatımız bulunmaktadır. Fırsattan kasıt aynaya bakmak önemlidir.

• Nazilere göre kadının görevi, üstün ırkın kan saflığını yani üremesini sağlamaktır.
• Musolliniye göre de kadın, çoğaltıcı özelliğinden başka hiçbir değeri olmayan kamulaştırılmış yani devlete ait mal sıfatındadır.

Örnekleri çeşitlendirmekten ziyade tarihsel süreçte, insan olma fırsatını kaçırdığımız birçok olaya sebep olan bu düşünce sistemlerinin etkileri, günümüzde de farklı farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır.

Birçok açıdan değerlendirmemiz gereken bir konu olması sebebiyle, anlaşılır olması bakımından bu yazı için kadın ve toplum açısından anahtar kelimelerimiz eşitlik, cinsiyet ve anneliktir. Kadının toplundaki yeri bakımından eşitlik kavramı gerçek manada ele alınması gereken bir konudur. Her alanda her durumda anlamsız bir şekilde eşitlik çabası içine sokulan kadınlar, bir yerden sonra özgürlük anlayışının kölesi haline gelmektedirler. Kadın–erkek hangi durumlarda eşit olmalıdır sorusu bir muamma iken: Gecenin bir vakti bir erkek ya da herhangi bir canlı için bile tehlikeli olabilecek bir mekânda eğlenmek özgürlükten, eşitlikten kaynaklanan bir durum da değildir.

Farklı bir pencereden bakmak gerekirse kadın-erkek eşit değildir, olmamalıdır da.Bir kadına sosyal hayatın ve yaratılışının yüklediği sorumluluğu bir erkeğin taşıyabilmesi çok zordur.Örneğin,bir erkeğin doğum yapabilmesi için sekiz kadın vücudunun gücüne sahip olması gerekirken,kadına onurunu iade eden İslam dininde de cennet,anne olan kadının ayakları altındadır.İllaki de bir karşılaştırma bir eşitlik mevzu bahis olacaksa kadın erkekten üstündür.

Asli görevlerinin kendini rencide ettiğini düşünen ya da düşünmeye sevk edilen kadın:Yeni dünya düzeninde birçok alanda cinsiyeti açısından etkili bir reklam aracı olarak kullanılmakta,kendi ayakları üzerinde durma hikayeleri ve cemiyet hayatı hayalleri peşinde uyutulmaktadır.Ayrıca "kendi ayakları üzerinde durabilme ," prensibi yalnızca kadın için değil herkes için gerekli bir durumdur.Tüketim toplumlarında fırsat eşitliğinin olmaması sebebiyle böyle bir tavır zaten şarttır.

Küresel çağda farklı kesimden insanların aynı ekonomik merkezlerden yönetiliyor olması sebebiyle, yaşam felsefeleri hızla birbirine yaklaşmakta ve belirgin benzerlikler göstermektedir. Sloganist yaklaşımların büyük pazarlar vaat ettiği, manevi duygular ticaretinin revaçta olduğu şu son yüzyılda servislenen sloganımız: Aldat tek taş,döv tek gül.Al sana tek taş,al sana tek gül derken kadının anlam ve önemi buraya kadar indirgendiyse,sosyal yaralarımız için geçmiş olsun.

Kimilerine göre olmayan, kimileri tarafından kendine yorulan, kimilerine göre de "ay sen kaçıncı yüzyılda yaşıyorsun " edalı kişisel koşullanmış, ağır çevresel etkileri olan cevapların ardında: Kadın erkek ayırt ekmeksizin ahlaki boyut aranmalıdır.

Sallantıda medeniyetin beşiği ABD’de her saniyede bir, bir kadının eşi ya da sevgilisi tarafından dövüldüğü ve her doksan saniyede bir, bir kadının tecavüze uğradığı düzen mevcutken, dünya geneline baktığımızda ise ortalama bir milyar kadın şiddete maruz kalmaktadır. Dahası her yıl yaşları 5 ile 15 arasında değişen 2 milyona yakın kız çocuğu fahişeliğe zorlanmakta ve kadınların fuhuşa zorlanmasıyla ortaya çıkan ticaretin yılda 7 milyar dolar piyasa döngüsü bulunmaktadır. Ülkemize geldiğimizde ekonomik kriz neremizden geçti diye aranırken: Yılda 3 milyar 600 milyon dolar civarındaki hâsılatıyla Türkiye’nin beyaz kadın ticaretinde 2.sırada olması bir anlam ifade eder mi bilmem ama artık astardan yüzden bahsetsem gülerler adama.

8 milyon kadının okuma-yazma bilmediği, kozmetik üreten şirketlerin yıllık cirolarının 1,5–2 milyar dolar olduğu,2007 yılı itibariyle 26 milyon 246 bin kutu antideprassanın tüketildiği, aldatan kadınlar yazı dizilerinin edebi değer kazanmaya başladığı ülkemizde her şeye saygı duyar olmaktan başka bir şansımız varsa bilelim.

Kadın denilince akla anne, anne denilince aklıma annem gelir. Öyle ki, bütün kavramlardan kaygılardan, mahpus eden özgür ruhtan, biran kurtulunca şu hayattan: Ak sütünün tadı damağımda olan annemin sıcaklığı hissederim her zaman. Emek gibi, yağmur gibi, huzur gibi, rahmet gibi kokan… Dilerim ki, ayağını altındaki üstündeki her yer cennetin olur Anam.

Son olarak altının ateşle, kadının altınla, erkeğinde kadınla sınav edildiği şu dünyada herkese başarılar dilerim.

alıntı

OCAK.K.