***
DIŞARDA
Points: 47.246, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 75,0%
Achievements


El-Basîr (c.c)
EL-BASÎR (C.C.)
“Kemaliyle gören.”
Cenâb-ı Hak her şeyi kemâliyle işittiği gibi, yine her şeyi en iyi görendir.
O görür. O'ndan bir şeyi gizlemenin imkânı yoktur.
Kimin, nerde, ne yaptığım veya ne yapacağını görüp durmaktadır.
Ne karanlık, ne gizli bölmeler, ne mağaralar, ne kat kat perdeler, hiçbir şey O'nun görmesine mâni olamaz.
Bizim gözle göremediğimiz, gözle görülmesine imkân olmayan en küçük zerrecikleri görür, ucu bucağı olmayan kâinatın herhangi bir yerinde, bir noktasında zuhur eden hiçbir hadise düşünülemez ki, Allahu Teâlâ onu görmüş ve işitmiş olmasın.
İnsan yüzbin perdenin arkasına gizlense yine O'nun nazarından kurtulamaz.
Bir et parçasına görme, işitme, tatma, lezzet alma hassaları veren Yaratıcı elbet her şeyi kemâliyle görendir.
İnsanın vücuduna Cenâb-ı Hak öyle aletler koymuştur ki, bedeninin herhangi bir yerine bir diken veya iğne batsa, yahut bir sinek soksa hemen onu bilirsin.
Peki sana bunları ikram eden Zât-ı Akdes, âlemde cereyan eden hadiseleri görmez mi?
Şüphesiz ki görür. Yerlerde göklerde bu kadar harikalar icad eden Allah Teâlâ, daha nice şeylere kadirdir...
Asr-ı saadette yaşanan şu hadise bize güzel bir misal olacaktır:
Bir gün, bir köle Peygamberler Peygamberinin mübarek huzuruna geldi. Bir hata, bir günah işlemişti. Ondan kurtulmak, arınmak istiyordu:
“Ey Allah'ın Resulü, dedi, vakit tamam, tevbe edeceğim. Allahü Teâlâ benim tevbemi kabul eder mi?”
İki cihanın saadet güneşi ve Allah'ın Resulü (Aleyhis-salâtü Vesselam), ona derhal şu mealdeki âyeti okudu:
“O'dur kî kullarından tevbeyi kabul buyurur.” ŞURA: 25
Ve ilave ettiler: “Sen tevbe ettikten sonra iyice bil ki, bağışlandın, İlâhî mağfirete mazhar oldun demektir.”
O temiz, saf köle, derhal Nebiyy-i Muhteremin huzurunda can-u gönülden tevbe edip dışarı çıktı ve yola koyuldu.
Kuşlar gibi uçarak giderken aklına bir şey geliverdi ve yüreği tutuştu:
“Acaba, dedi, ben bu günahı işlerken rabbim beni gördü mü?”
Ve o lâhza izi üzere Rahmet Nebinin yüksek huzuruna can attı ve ondan sordu:
“Ey herkesin imdadına yetişen Allah Elçisi, ey doğru yolun rehberi! Ben o günahı işlerken rabbim beni gördü mü, benim halime vâkıf oldu mu?”
Bu, her tarafından iman ve ihlâs tüten köleye karşı varlığın nuru dediler ki:
“Sus, ne söylüyorsun sen? Bilmez misin ki, Yüce Allah'tan bir zerre bile gizli kalmaz, o her şeyi kemâliyle görür ve şöyle buyurur:
“Allah, gözlerin hain bakışını da bilir, kalblerin gizlediğini de.” MÜ'MİN 19
O pâk ve temiz yaradılışlı köle, Resûlüllah (s.a.v)'dan bunları duyunca, kanlı yüreğinden bir ah çekti ki, can da ten de hayrete düştü.
Ve Rabbi Keriminden o türlü haya etti ki artık ben ne diyeyim?
Nebiler nebisinin şerefli önünde topraklara döşendi ve hemen ruhunu teslim ediverdi.
İman ve ihlâs insana ne saadetler kazandırır.
Yerlere, göklere, Arş-ı A'zama hükmeden, işitenleri, görenleri yaratan ve onlar üzerinde istediği gibi tasarruf eden; hiçbir şeyde dengi ve benzeri olmayan Allahü Teâlâ, işitir ve görür.
O halde bize düşen nedir?
Biz başıboş değiliz.
Bizi bir gören, bir işiten var ve her halimize, her lâhza nazar ediliyor.
O zaman: “Rabbim beni işitiyor, beni görüyor, her lâhza benimle, ben nasıl ona isyan ederim?” demeliyiz ve rahmetinin gölgesine sığınmalıyız. Çünkü başka kurtuluş yolu yoktur.
Hediyendir, göz, kulak, hediyendir ten bize,
Cennetini nasib et, ey Rabbimiz, sen bize!..
Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
13.Asrın Müceddidi
BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ