Risaleler ilk olarak Barla'da yazılmaya başlandı. Bediüzzaman konuşur gibi söyler, talebeleri de hızlı bir şekilde kağıda geçirirlerdi. Daha sonra yazılan bu risaleler elden ele gezer ve diğer talebeler tarafından elle yazılmak suretiyle çoğaltılırdı.
Bir matbaa gibi çalışılırdı.Bu şekilde altı yüz bin kadar risale yazılmıştı.
Bu yapılırken tam bir birlik ve bütünlük içinde hareket edilirdi. Yazabilen yazar, yazamayan postacılığını yapar, çevredeki köy ve kasabalara taşırlardı. O da olmazsa bunlarları yapanların hizmetini görürlerdi.
Bediüzzaman, yazı yönünden biraz zayıftı. Hızlı ve düzenli bir şekilde yazı yazamazdı. Bu talebelerine düşen bir görevdi. O da yazılanları okur, düzeltir ve elinden gelen yardımı yapardı.
1934'te Isparta'nın Ada Kahvesi semtinde, bağ içindeki bir evde, iki talebesi Hüsrev ve Refet, risaleleri yazarak çoğaltıyorlardı. Bediüzzaman da üst kattaydı.
Bir ara kapı tıkırdadı ve açıldı. Bediüzzaman elinde bir çay tepsisinde iki bardak çayla içeri girdi.
Hüsrev ve Refet şaşkınlık içinde yerlerinden fırladılar. Heyecan ve mahcubiyetle, "Aman Üstadım, ne yapıyorsunuz?" diye elinden tepsiyi almak istediler.
Bediüzzaman bir eliyle tepsiyi tutarken diğer elini kaldırdı.
"Yo yo, dedi. "Olmaz. Siz çalışırken ben size hizmet etmeye mecburum."
Kaynaklar: Bediüzzaman'la Yaşayan Öyküler (Ömer Faruk Paksu)