-



Hakkın insana verebileceği en büyük ceza, her hâlde kendisinden minnettarlık duygusunu alıp onun şükretme yetisini köreltmesidir
Bugünün dindarının başına gelen de bu! Artık kimse aşağıya bakmıyor, gözler hep yukarılarda
Daha fazlasında
Daha çoğunda
Kanaatkârlık, artık unuttuğumuz, itibar etmediğimiz bir kavram!
"Eldekiyle yetinmek" demek kabaca
"Eh, buna da şükür!" demek! Çaresizlikten değil, yarışa katılmayı bile isteye reddetmekten

Yoksulluğu bir kader olarak kabullenen zavallılardan değil, bilâkis yoksulluğu kendi iradeleriyle tercih edenlerden söz ediyoruz
Bakınız, ustalarımız 'kanaat'i nasıl tarif ediyorlardı:
- "Kanaat, kendisine alışılan, yakınlık kesbedilen şeylerin bulunmaması halinde dahî huzur ve sükûnet içinde olmaktır!"
Kanaat, hakikatte, sahip olmaya değil, olmaya çalışmaktır!
Olmaya, yani adam olmaya

insan olmaya

* * *
Olmazsan, geçemezsin o köprüden ey talib!
İncelmezsen, güçsüzlüğü umursamazsan

Boğaz Köprüsü'ne benzemez çünkü Sırat Köprüsü
Kıldan ince, kılıçtan keskindir!
Jeeple geçilmez o köprüden
Mecbursun ey talib, ağırlıklarını atmalısın! Başkalarının sırtına da binemezsin, eteğine de yapışamazsın
Orada tek başınasın! Kendin olacaksın, olmak zorundasın!
Sırat Köprüsü'nden geçebilmek için, senin sen olmaktan başka çaren yok!
Çaren yine sensin!
Kendin yürüyeceksin! Adımlarını tek başına atacaksın!
Köprünün üzerinde kendi gövdenle, kendi ruhunla, kendi ağırlığınla yürümek zorundasın!
Sahip olduklarını tümüyle bu dünyada bırakacaksın, oraya çırılçıplak varacaksın!
* * *
Sırat köprüsünden jeeple geçilmez, adam olana çıplak ayak gerek
Belki yorgun, belki çelimsiz, belki mecalsiz, ve fakat bir ömür boyu hakikat peşinden koşmuş ayaklar

Eldekiyle kanaat edebilmeyi öğrenmiş, rıza lokmasıyla yetinmiş, insanı insana kulluktan uzak tutmuş ayaklar

Mahcub bir yüz, güçsüz bir gövde

zayıf ve çelimsiz

yani kıl kadar bir beden

incecik

Dünyadan perhiz ettiği, gelip geçici zevklerin orucunu tuttuğu için değil sadece, insanın yükünü taşımaktan eridiği için de

Kalb taşıdığı için


* * *
Başın ağrıyorsa Sırat Köprüsü'nden geçemezsin ey talib, bilâkis kalbinde ince bir sızı olmalı! Çünkü Köprü'nün üstündeyken bir tek o ince sızıya güvenebilirsin!
Ağrıları boşver de sen bana asıl sızıdan haber ver!
Sızın var mı ey talib?
Dücane Cündioğlu