İHLAS
İHLAS

İhlas, bir işi bir tek sebeb ve maksad için yapmaktır. Bir menfaat sağlamak veya bir zarardan korunmak için yapılan ibadet ihlas değildir. Tevhid' de ihlas; Allahu Zülcelal'in birlik vasfına ikilik unsurunu katmaktan sakınmak ve O'ndan başka ilah bulunduğuna inanmamaktır. Allahu Zülcelal'e karşı yapılan kullukta ihlas; kalbi, ruhu ve sırrı, Allahu Zülcelal'in dışındaki herşeyden temizlemektir.
İhlas; Amelin üzerine Allahu Zülcelal'den başka hiç kimsenin müttali olmaması, yapılan amelde nefsi görmemek, hiç kimseden bir karşılık beklememek ve bunun Allahu Zülcelal'in bir lütfu olduğunu bilmektir. Çünkü insana ibadet yapmayı nasip eden ve ibadetin üzerinde muvaffak kılan Allahu Zülcelal'dir. İhlasın oluşması için, amel ederken Allahu Zülcelal'in emrini yerine getirmenin, O'nun rızasını tahsil etmenin ve O'nun vaad ettiği sevabı kazanmanın yegane maksad olması lazımdır. Yegane maksadın bu olduğu amel halis ameldir. Sahih ve geçerli olan amelde bu ameldir.

İhlas; Allahu Zülcelal'in nurlarından bir nurdur. Allahu Zülcelal ihlası gerçek mümin kullarının kalbine verir. Nitekim Allahu Zülcelal bir hadis-i Kudside şöyle buyurmuştur;
'İhlas benim sırlarımdan öyle bir sırdır ki, ben onu ancak sevdiğim kullarımın kalbine koyarım.' (Camiu'usul)

Allahu Zülcelal bu Hadis-i Kudside, bizlere rızasına ulaşacak çok güzel manevi yol bir göstermiştir. Demekki insan Bu hadis-i kudsiye göre kendisini tartabilir. Allahu Zülcelal beni seviyor mu? Sevmiyor mu? Diye düşündüğü zaman kendisinin ne durumda olduğunu meydana çıkarabilir. İnsan amelini sırf Allah için yapıyorsa, bu Allahu Zülcelal'in onu sevdiği manasına gelir. İnsanın amelinde ihlas yok ise demek ki Allahu Zülcelal'in sevgisi o kimseye yoktur. Onun için her insan kolaylıkla kendisinin ne durumda olduğunu anlayabilir.
Hz. Peygamber (a.s.v) bir hadis-i Şerifte şöyle buyurmuştur;
'Ameli Allah için halis kılmak, müslüman olan bir kimsenin kalbinin vazgeçilmez vasfıdır.' (Tirmizi)

Ebu Osman el-Mağribi (rh.a); 'İhlas; yapılan amellerde nefsin payının bulunmaması, yani her yapılan işin sadece Allahu Teala'nın rızası için yapılmasıdır.' Demiştir.
Ya'kub el-Mekfuf; 'İhlaslı kimse, günahlarını gizlediği gibi ibadet ve hayırlarını da gizleyen kimsedir.' Demiştir.
Bazı hikmet ehli zatlar; 'İlim tohumdur, amel onun ekilmesi, ihlasta onun sulandırılmasıdır.' Demişlerdir.
İnsan ziraatini sulamadığı zaman bir verim elde edemez ve o tarla menfaat vermez ise, Bunun gibi ihlassız olan amelde sahibine bir menfaat vermez.
Bilindiği gibi tohum ekilmezse zamanla çürür. Ekilipte sulandırılmazsa o zamanda tarlada çürür. Bu da ilim ve amelin ziraat gibi, yeşerip çoğalması ihlas sayesindedir.
Onun için El-Mervezi; 'Dünya ve ahirette kurtuluş ve mutluluğun çaresi iki şeydir. Bunlar; Allahu Teala'nın takdir ettiğine rıza göstermek ve O'nun için yapılması gereken amelde ihlas gözetmektir.' Demiştir.

Anlatıldığına göre israiloğulları döneminde bir abid, kendi kulübesinde ibadetle meşgul iken, bir topluluğun bir ağaca taptıklarını görmüş. Bunların yaptıkları bu yanlış işe kızmış ve baltasını alıp ağacı kesmeye gitmiş. Giderken iblis yaşlı bir adam suretine girip karşısına çıkmış ve bu teşebbüsünden vazgeçmesini istemiş. Abid vazgeçmeyeceğini söyleyince kapışmışlar ve abid onu yere yıkıp göğsüne oturmuş. İblis; 'Beni bırak sana güzel bir teklifim vardır.' demiş. Abid onu bırakmış ve teklifinin ne olduğunu sormuş. İblis; 'Sen bu ağacı kesmekle bir sonuç alamazsın. Çünkü onun yerine yenisini dikerler. Fakat sen bu işten vazgeçersen, her akşam sana iki altın getiririm. Bunlarla hem kendin geçinirsin, hemde fakir ve muhtaçları beslersin. Bu sana daha çok sevap kazandırır.' Demiş. Teklif abidin hoşuna gitmiş ve onu kabul etmiş. İblis iki gece altınları getirmiş ve ondan sonra getirmemiş. Aldatıldığını gören abid kızmış ve tekrar baltasını alıp ağacı kesmeye gitmiş. Yolda iblis yine o yaşlı adam suretinde görünmüş ve fikrinden vazgeçmesini istemiş. Kızgın olan Abid iblisin yakasını tutmuş ve yere yıkmaya çalışmış, fakat bu sefer iblis onu yere yatırmış. Abid buna hayret etmiş ve sebebini sormuş. İblis; 'İlk önce sen Allah için benimle kapıştın, Allah'ta sana yardım edip güç ve kuvvet verdi. Bu sefer ise sen altınlar için kapıştın. Onun için kendi gücünle kaldın.' Demiş.

Bu abidin hikayesinde bizim için çok büyük dersler vardır. İnsan ihlaslı olarak bir ameli yaptığı zaman Allahu Zülcelal'in ne şekilde güç ve kuvvet vereceğini çok açık bir şekilde bu hikayeden anlayabilir. Abid ilk seferde Allah için ihlaslı bir şekilde gittiğinden dolayı şeytana galip geldi.
İkinci seferde ihlasını değiştirip altın gelmiyor niyetiyle gittiği için bu sefer şeytan ona galip geldi. Bu bizim için çok büyük bir ibrettir. Onun için amelimiz daima Allah rızası için olmalıdır. Başka bir şeyin ihlasımızı bozmaması için gayret göstermemiz lazımdır.
Evet, ihlasta kuvvet ve Allahu Zülcelal'in yardımı vardır. Onun için Allahu Zülcelal bir ayet-i kerime de şöyle buyurmuştur;
'Küçük bir topluluk çok kere, büyük bir topluluğu Allah'ın izniyle yenmiştir. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.'(Bakara;249)

İhlası kazanmanın yolu nefsin arzularını kırmak, dünyadan ve halktan ümidini kesmek ve bütün himmetiyle ahirete yönelmektir. Bu yapılmadığı takdirde halis gibi görünen amellerde bile karışıklık ve bulanıklık bulunur. Onun için bir zat şöyle anlatmıştır;
'Ben otuz sene bütün farz namazları cemaatle ve birinci safta kıldım. Bu bana zevk verirdi ve ben bunun halis bir amel olduğunu sanırdım. Sonra bir sefer biraz geç geldiğim için ancak ikinci safta yer bulabildim ve bu safta namaz kılınca da halktan utandığımı hissettim. O zaman anladım ki, ben otuz sene riya ve gösteriş için erken mescide gitmiş ve birinci safta namaz kılmışım. Bunun üzerine istiğfar edip bu otuz senelik namazları kaza ettim.' Evet, riya, gösteriş, menfaat ve diğer dünya mülahazaları görünmeyen mikroplar gibi amele girer ve onu bozarlar. Onun için Allahu Zülcelal ayet-i kerime de şöyle buyurmuştur;
'Kıyamet gününde Allah tarafından onlar için farkında olmadıkları ve hesaba katmadıkları şeyler (günahlar, amelleri bozan hususlar) ortaya çıkarılır ve bunlar kendilerine gösterilir....'(Zümer;47-48)

İhlas iki kısımdır. Birincisi ibadette ihlastır. Bu ihlas yapılan bir ibadette yalnızca Allahu Teala'nın rızasını ve sevabını düşünmektir. İkincisi ise; ibadetin dışında kalan işlerdeki ihlastır. Bu ihlas, bunları da ibadetteki düşünce ile yapmaktır. Bu ikinci kısma işaret eden Sehl bin Abdullah Testeri (r.a); 'İhlas; kulun bütün hareket ve davranışlarının Allahu Teala için olmasıdır.' Demiştir.
Bu ihlasa sahip olan kul devamlı ibadet halindedir. Herhangi bir amelde Allahu Zülcelal'in rızası gözetildiği zaman o amel makbuldür. Bütünüyle ihlaslı olan ameller, kalbin nurunu çoğaltır ve ondaki Allah ve ahiret sevgisini artırırlar. Bütünüyle dünyevi ve nefsani gayelere dayanan ameller ise kalbin nurunu söndürür ve güzel duyguları öldürüp kötü duyguları canlandırır. Karışık amaçlı amellere gelince, bunlar güdülen amaçların ağırlığına göre iyi veya kötü yönde etkilerler. Onun için insan, ihlaslı olarak az amel yapsa bile, Allahu Zülcelal'in yanında çok büyük mükafatlar elde eder.
Bütün bunlardan sonra kendimizi manevi hastalıklardan temizlememiz lazımdır. Bu manevi hastalıklar, ihlasın karşısında en büyük engellerdir. Bunların en başta geleni de riyadır ki, ihlasın insanın kalbine girmesini engeller. Onun için elimizden geldiği kadarıyla Allahu Zülcelal'i razı etmeye gayret göstermeliyiz.

Hz. Peygamber (a.s.v) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur;
'Allahu Teala kıyamet gününde sevap ve günahlar tartıldıktan sonra, ümmetimden bir kişiyi, herbir sayfası insan gözünün görebildiği kadar büyüklükte, günahlarla dolu doksan sayfalık ameli ile meydana çıkarır. Bu kişi perişan bir halde başını önüne eğip benim halim ne olacak, diye düşünürken, Allahu Teala şöyle buyurur;
'Ey kulum! Senin günahından fazla bir şey yazdım mı?' O kul şöyle cevap verir.
'Ey Rabbim! Bu kitapta yazılı olan bütün günahları yaptım.' O zaman Allahu Teala şöyle buyurur;
'Ben hiçbir kuluma zulüm etmem. Senin, benim yanımda öyle değerli bir amelin var ki, o amel seni rahatlatacaktır.'
İşte kulun bu kadar çok günahı olmasına rağmen, Allahu Zülcelal'in rızası için yapmış olduğu ihlaslı bir amel, onun kurtulmasına sebeb olmaktadır. Nitekim, Allahu Zülcelal kendi katındaki o ihlaslı ameli çıkarıp terazinin diğer tarafına koyduğu zaman bütün günahları o ihlaslı amelin yanında hafif kalır.
Yukarda geçen bu hadis-i şerifte bütün müminler için çok büyük işaretler vardır. Ne yaparsak yapalım, Yalnızca Allahu Zülcelal'in rızasını gözeterek ihlaslı bir şekilde yapmalıyız. Ve daima; 'Allahu Zülcelal benim kalbime daima müttalidir. Bu yaptığım amel ihlaslı mı değil mi?' diye kendimizi kontrol etmeliyiz.
İnsan az amel yapsa dahi, ihlaslı olarak yaptığı zaman, Allahu Zülcelal'in yanında çok büyük mükafatlar elde eder.