Gördükçe, gezdikçe, okudukça hayata dair çok az şey bildiğimizi görüyoruz, yakinen müşahede ediyoruz. Yani cehaletimizi ortaya koyan en büyük göstergelerin başında zaman gelir. Yaşadıkça kendi kusurlarımızı görüyoruz çünkü. Okumanın da, gezmenin de cehaletimizi bize hatırlattığı doğru ama zaman kadar bizi hizaya getiren başka bir unsur da yok sanırım.
Bir yönüyle okumak, geçmiş insanların hayatlarına seyahat etmektir, geçmişin tecrübesini miras almaktır. Gezmek, bize bizzat ve yerinde görme imkanını verir, perdesiz, yorumsuz, dolaysız. Olduğu gibi. Başkasının aktarımıyla değil, başkasının yorumuyla değil, başkasının perspektifinden değil... Her şey özgün ve dolayısıyla her şey bizim. Yaşamakla da bir olayı, bir mekanda sadece siz yaşayabilme fırsatını yakalıyorsunuz. Sizin kapladığınız alanı, sizinle aynı zamanda bir başkasının paylaşması mümkün değil çünkü. Bu da insana ayrıcalığını hatırlatan ve onun biricikliğini gösteren bir durum.
Bunlar şunun için önemli:
Gezip-görmek gerekir, okuyup düşünmek gerekir... Yaşamaya gelince... İşte onun kararını biz veremiyoruz. Ve işte tam da bundan dolayı, bu mübarek günleri bir daha görmeyecekmişiz yaşamak, doyasıya yaşamak ve son günlerimizmiş gibi yaşamak gerekir diye düşünüyorum.
4- Müslümanlar, bir tek vücut ve beden gibidir. O vücudun bir yerine, bir azasına bir dert, bir acı gelirse bütün vücut hisseder. Maalesef ülkemiz, kötü idare edildiği için büyük sosyal, iktisadî, malî krizler içinde bulunmaktadır. Onbeş milyon işsiz kardeşimiz darlık ve sefalet içinde yaşamaktadır. Geçtiğimiz günlerde çöplüklerden ekmek ve pide parçalarını toplayan vatandaşlarımızın resimlerini gördük, yüreklerimiz parçalandı. Bugün öyle fakir, öyle çaresiz aileler vardır ki, çok az bir gelirle geçinmeye çalışmaktadır. Bu söylediklerimiz hayal ve masal değildir. Gazetelerde, dergilerde, televizyonlarda bunlarla ilgili röportajlar yayınlanmakta, fotoğraflar basılmaktadır. ALLAH'tan korkalım, sevgili Peygamber (S.A.V.)Efendimizin ruhaniyetinden utanalım. Milyonlarca vatandaşımız sürünürken, lüks, israflı, aşırı, gösterişli, pahalı ziyafetler, iftar sofraları tertiplemeyelim. Masraflarımızdan kısıntı yaparak elimizden geldiği kadar çaresiz kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın yardımına koşalım. Biz Müslümanlar sadece fakir Müslümanların değil, yurdumuzda yaşayan ve muhtaç durumda bulunan gayr-i müslim vatandaşlarımızın bile imdadına koşmakla mükellefiz.
5- İslâm'ın en temel ibadeti ve eylemi günde beş vakit namaz kılmaktır. Ne yazık ki, Türkiye Müslümanları namaz hususunda büyük bir isyan ve ihmal içindedir. Bırakın gafilleri, kendilerini şuurlu ve sağlam Müslüman zanneden nice kardeşimiz beş vakti terk etmiştir. Bu mübarek ve feyizli ayda, namaz kılmayanlar bu ibadeti edaya başlarlarsa çok büyük, çok hayırlı, çok kurtarıcı bir ticaret yapmış olurlar. Söylemeye hacet yoktur ki, Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin bize getirmiş olduğu Şeriat; hür ve mukim erkek Müslümanların farz namazları cemaatle kılmalarını emretmektedir. Cemaate katılıp katılmamak Müslümanın keyfine, seçimine bırakılmış bir husus değildir. Müctehid ve fukaha efendilerimiz iki gözü görmeyen bir âmânın cemaate katılıp katılmamasında bile ihtilâf etmişler; bir kısmı katılmayabilir derken bir kısmı, elinden tutacak bir kimsesi varsa onun da gelmesi gerekir şeklinde ictihat yapmışlardır. ALLAH'tan korkalım ve namaz hususunda, cemaat hususunda fıkıh kitaplarımızda yazılan hükümleri hayatımıza uygulayalım. Beş vakit namazı muntazaman, düzenli bir şekilde kılalım, bayramdan sonra da aksatmayalım. Namazın sırları vardır; bu farzı yerine getiren Müslüman bir topluma ALLAH'ın yardımı, desteği gelir.
Mehmet Talü
Araştırmacı yazar