***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


Imam- SafII(k.s)
IMAMI SAFIICennet ile müjdelenmis olan Ehl-i sünnet vel-cemaatin dört büyük mezhebinden biri olan Safii mezhebinin reisidir.
Adi, Muhammed bin Idris’tir. Dedesinin dedesi Safi, Kureys kabilesinden ve eshab-i kiramdan oldugu için, Safii adi ile meshur olmustur. Safi’in dedesinin dedesi de Hasim bin Abdi Menaf’dir.
150 (m.767) senesinde Gazze’de dogdu. 204 (m.820)’de Misir’da vefat etti. Kabri, Kurafe kabristanliginda büyük bir türbe içindedir.
Henüz besikte iken babasi vefat etmisti. Annesi onu iki yasinda, asil memleketleri olan Mekke'ye getirdi. Orada büyüdü. Yedi yasina gelince Kur'an-i kerimi ezberledi. Bundan sonra ilim ögrenmeye basladi.
Daha küçük yasta iken Mekke'de bulunan zamanin meshur âlimlerinin derslerine ve sohbetlerine devam etmeye baslamistir. Kendisi, ilim ögrenmeye basladigi bu ilk günleri için söyle demistir: "Kur'an-i kerimi ezberledikten sonra devamli Mescid-i harama gidip, fikih ve hadis âlimlerinden pek çok istifade ettim. Fakat çok fakir idik, bir yaprak kagit almaya bile gücümüz yoktu. Derslerimi ve ögrendigim meseleleri yazmakta çok sikinti çekerdim."
Mekke'deki bu ilk tahsilinden sonra Arapçanin inceliklerini ve edebiyatini ögrenmek için, Huzeyl kabilesinin arasina gitti. Bu hususta da söyle demistir:
"Ben Mekke'den çiktim. Çölde Huzeyl kabilesinin yasayisini ve dilini ögrendim. Bu kabile, Araplarin dil bakimindan en fasihi idi. Onlarla birlikte gezdim, dolastim, ok atmayi ögrendim. Mekke'ye döndügüm zaman, bir çok rivayet ve edebiyat bilgilerine sahip olmustum."
Daha on yasinda iken, o zamanin en meshur âlimi imam-i Malik'in "Muvatta" adli hadis kitabini, dokuz günde ezberlemistir. Gençliginin ilk yillarinda kendini tamamen ilme verip, Mekke'deki Süfyan bin Uyeyne, Müslim bin Halid ez-Zenci gibi fakih ve muhaddislerden ilim tahsil etti. Hadis, fikih, lügat ve edebiyatta çok yükseldi. Mekkeli gençler arasinda, ilimde parmakla gösterilen bir dereceye ulasti.
Tahsilinde en önemli safha, imam-i Malik hazretlerine talebe olmasiyla baslamistir. Mekke'den Medine'ye gidip, imam-i Malik'den ders almasini söyle anlatmistir:
"Ilk zamanlar Mekke'de, Müslim bin Halid'den fikih ögrendim. O sirada Medine'de bulunan Malik bin Enes'in büyüklügünü ve müslümanlarin imami oldugunu isittim. Kalbime geldi ki onun yanina gideyim, talebesi olayim. Sonra onun meshur eseri olan "Muvatta"nin bir nüshasini, Mekke'de birinden tekrar geri vermek üzere alip dokuz günde ezberledim. Mekke valisine gidip, birini Medine valisine birisini de Malik bin Enes'e vermek üzere iki mektup alip Medine'ye gittim. Medine'ye varinca, Medine valisine gidip ona ait olan mektubu verdim ve Medine valisi ile birlikte imam-i Malik'in yanina gittik, imam-i Malik disari çikti. Uzun boylu ve gayet heybetli bir görünüsü vardi. Medine valisi, Mekke valisinin gönderdigi mektubu imama takdim etti. Mektupta "Muhammed bin Idris, annesi tarafindan serefli bir kimsedir. Ve hali söyle söyledir..." diye yazili olan kismi okuyunca "Sübhanallah! Resulullahin ilmi söyle mi oldu ki, mektup ile yazilip, sorulup, talep olunur" dedi. Ben de durumumu ve ilim ögrenmek istedigimi anlattim. Sözlerimi dinledikten sonra bana bakti. Adin nedir, dedi. Muhammed'dir dedim. Ey Muhammed, dedi, ileride büyük bir sânin olacak, Allahü teâlâ senin kalbine bir nur vermistir. Onu masiyetle söndürme! Yarin birisi ile gel, sana Muvatta'yi okusun buyurdu. Ben de onu ezberledim, ezberden okurum dedim. Ertesi gün imam-i Malik'e gelip okumaya basladim. Her ne zaman, imami üzme korkusundan okumayi birakmak istesem, benim güzel okumam onu hayretler içerisinde birakir, ey genç daha oku derdi. Kisa zamanda Muvatta'yi bitirdim."
Imam-i Malik'in yanina geldigi zaman, yirmi yaslarinda bulunuyordu. Imam-i Malik onu himayesine alip, dokuz yil müddetle ilim ögretti. Ilimde yüksek bir dereceye ulasan imam-i Safii Mekke'ye dönünce, oraya gelen Yemen valisi, onu Yemen'e götürüp kadilik vazifesi verdi. Bes yil kadar bu görevi yaptiktan sonra, Bagdat’a giderek, ilmini ilerletmek için, imam-i a'zamin talebesi olan imam-i Muhammed'den ders almaya basladi. Imam-i Muhammed onu kendi himayesine alip, yazmis oldugu kitaplarini okutmak suretiyle, Irak'ta tedvin edilen fikih ilmini ve Irak'ta meshur olan rivayetleri ögretti, imam-i Muhammed ayrica Imam-i Safii'nin üvey babasi idi. Imam-i Safii onun ilminden ve kitaplarindan çok istifade etmistir.
Ebu Ubeyd söyle demistir:
Imam-i Safii'den duydum, buyurdu ki, "Imam-i Muhammed'den ögrendigim meselelerle ve ilimle, bir deve yükü kitap yazdim. Eger o olmasaydi ilim kapisinin esiginde kalmistim. Bütün insanlar ilimde, Irak âlimlerinin, Irak âlimleri de Kufe âlimlerinin çocuklaridir. Onlar da Ebu Hanife'nin çocuklaridir." Yani bir babanin çocuklari için lazim olan nafakayi kazanip, çocuklarini beslemesi gibi, imam-i a’zam Ebu Hanife hazretleri de kendinden sonrakileri böylece ilimle beslemis ve doyurmustur.
Imam-i Safii, Bagdat’ta imam-i Muhammed'den aldigi dersleri tamamlayip, Mekke'ye döndü. Burada bir müddet inceleme ve arastirmalar yapip, ayrica talebelere ders verdi. Bilhassa hac mevsiminde çesitli Islam beldelerinden gelen ilim adamlari ondan ilim ögrenirlerdi. Mekke'deki bu ikameti dokuz yil kadar sürdü. Sonra tekrar Bagdat’a gitti. Bu sirada Bagdat Islam âleminin önemli bir ilim merkezi idi. Burada bulunan âlimler, imam-i Safii'ye hürmet göstermis ve ilim talebeleri onun etrafinda toplanmistir. Bagdat âlimleri dahi ondan ders almislardir. Daha önce Mekke'de imam-i Safii ile görüsen ve ondan hadis dinleyen Ahmed bin Hanbel talebe olmus, onun üstünlügüne hayran kalmistir. Yine imam-i Safii ile emsal olan Ishak bin Raheveyh ve benzerleri ondan ilim tahsil etmistir. Herkes onun dersine kosuyor ve verdigi fetvalara hayran kaliyordu. Ders ve fetva vermekte uyguladigi usul, genis olarak açikladigi istinbat (kaynaklardan hüküm çikarma) usulü olan, usul-i fikih ilmi idi.
O buna göre açiklamalarda bulunuyordu. Güzel ve açik konusmasi, ifade ve izah tarzi, münazara kuvveti ve tesir bakimindan çok güçlü idi. Imam-i Safii Bagdat’ta bulundugu sirada (el-Kitab-ül Bagdadiyye) adini verdigi eserini yazdi. Imam-i Safii'nin üstün sahsiyetine ve yüksek ilmine hayranlik duyarak, ondan ders alip ilim ögrenen talebelerinden bir kismi sunlardir: Ahmed bin Hanbel, Ishak bin Raheveyh, ez-Zaferani, Ebu Sevr Ibrahim bin Halid, Ebu Ibrahim Müzeni, Rebi' bin Süleyman-i Muradi gibi bir çok âlim. Daha sonraki asirlarda, Safii mezhebinde yetismis âlimlerden meshur olanlardan bazilari da sunlardir: Hadis âlimlerinden imam-i Nesai, kelam (akaid) âlimlerinden Ebul-Hasen-i Esari, imam-i Maverdi, imam-i Nevevi, imam-ül-Haremeyn Abdülmelik bin Abdullah, imam-i Gazali, Ibni Hacer-i Mekki... Kaffal-i Kebir, Ibni Subki, imam-i Suyuti v.b.
Imam-i Nesai'nin (Sünen)'i meshurdur, imam-i Esari, Ehl-i sünnetin itikaddaki iki imamindan birisidir. Hocalarinin zinciri imam-i Safii'ye ulasir.
Imam-i Safii hazretleri, ilim, zühd, marifet, zeka, hafiza ve nesep bakimlarindan zamanindaki âlimlerin en üstünü idi. Onüç yasinda iken, Harem-i serif de "Bana istediginizi sorunuz" derdi. Onbes yasinda iken fetva verirdi. Zamaninin en büyük âlimi olan ve üçyüz bin hadis-i serifi ezbere bilen imam-i Ahmed bin Hanbel, ondan ders almaya gelirdi. Çok kimse imam-i Ahmed'e, "Böyle büyük bir âlim iken, karsisinda nasil oturuyorsun?" dediklerinde, "Bizim ezberlediklerimizin manalarini o biliyor. Eger onu görmeseydim, ilmin kapisinda kalacaktim. O, dünyayi aydinlatan bir günestir, ruhlara gidadir" derdi. Bir kere de, "Fikih kapisi kapanmisti. Allahü teâlâ, bu kapiyi, kullarina imam-i Safii ile tekrar açti" dedi. Bir kere de, "Islamiyet’e, simdi Safii'den daha çok hizmet eden birini bilmiyorum" dedi. Imam-i Ahmed yine buyurdu ki: (Allahü teâlâ her yüzyilda bir âlim yaratir, benim dinimi, herkese onun ile ögretir) hadis-i serifinde bildirilen âlim, imam-i Safii'dir. Hadis-i serifte (Kureys'e sövmeyiniz. Zira Kureysli bir âlim, yeryüzünü ilimle doldurur) buyuruldu. Islam âlimleri bu hadis-i serif, imam-i Safii'nin gelecegini bildirmistir, demislerdir.
Imam-i Ahmed bin Hanbel'in oglu Abdullah, babasinin imam-i Safii'ye çok dua ettigini görerek sebebini sorunca: "Oglum, imam-i Safii'nin insanlar arasindaki yeri, gökteki günes gibidir. O, ruhlarin sifasidir" demistir. Bir seferinde de; "Eline kalem kagit alan herkesin imam-i Safii'ye sükran borcu vardir" demistir.
Imam-i Safii hazretlerinin rivayet ettigi hadis-i serifler, Sahih-i Müslim'de, Sünen-i Ebi Davud, Sünen-i Tirmizi, Sünen-i Nesai, Sünen-i ibni Mace ve Sahih-i Buhari'nin ta'likatinda yer almistir.
Imam-i Safii hazretleri, ikinci defa Bagdat’a gidisinden sonra, Bagdat’taki siyasi ve fikri kargasaliklar sebebiyle Misir'a gidip, ömrünün sonuna kadar orada kalmistir. Imam-i Safii, imam-i Malik'in ve imam-i a'zamin talebesi imam-i Muhammed'in derslerine devam ederek, imam-i a'zamin ve imam-i Malik'in ictihad yollarini ögrenip, bu iki yolu birlestirdi ve ayri bir ictihad yolu kurdu. Kendisi çok belig, edip oldugundan, âyet-i kerimelerin ve hadis-i seriflerin ifade tarzina bakip, kuvvetli buldugu tarafa göre hüküm verirdi, iki tarafta da kendi usulüne göre kuvvet bulamazsa, o zaman kiyas yolu ile ictihad ederdi. Böylece müslümanlarin ibadetlerinde ve islerinde uyacaklari bir yol göstermistir. Onun kendi usulüne göre ser'i delillerden çikardigi hükümlere, yani gösterdigi bu yola "Safii Mezhebi" denildi. Ehl-i sünnet itikadinda olan müslümanlardan, amellerini yani ibadet ve islerini, bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara "Safii" denir.
Menkibeleri ve methi:
Süfyan-i Sevri söyle demistir:
"Imam-i Safii'nin akli, zamanindaki insanlarin yarisinin akillari toplamindan fazladir."
Abdullah-i Ensari buyurdu ki:
"Imam-i Safii'yi çok severim. Çünkü evliyalikta hangi makama baksam, onu herkesin önünde görüyorum."
Az yer, az uyurdu. "On alti senedir, doyasiya yemek yemedim" buyurdu. Sebebi sorulunca, "Çok yemek bedene agirlik verir, kalbi zayiflatir, anlayisi, idraki azaltir, çok uyku getirir ve böylece insani ibadetten alikoyar. Kullugun basi az yemektir" buyurdu.
Imam-i Safii'nin simasi, gayet güzel ve sevimli idi. Üstün bir zekaya ve kabiliyete sahip idi. Peygamber efendimizin sünnetine son derece riayet ederdi, ilmi, tevazusu, heybet ve vakari ile kalblere tesir ederdi. Kur'an-i kerim okurken dinleyenler kendinden geçerdi.
Orta halli giyinirdi. Heybetli bir görünüsü vardi. O bakarken, yanindakiler su dahi içemezlerdi. Yüzügünde, (el-bereketü fil-kana'ati) Bereket, kanaat etmektedir, yazili idi.
Harun Resid, her sene Bizans imparatorundan vergi olarak çok para ve mal alirdi. Bir sene imparator, âlimlerle münakasa etmek için ruhbanlar gönderdi: "Eger bizi yenerlerse onlara vergilerimizi vermeye devam edecegiz. Yok biz yenersek vermeyiz" dedi. Dörtyüz hiristiyan geldi. Halife, bütün âlimlerin Dicle kenarinda toplanmasini emretti. Imam-i Safii'yi çagirarak, hiristiyan ruhbanlara sen cevap ver dedi. Herkes Dicle kenarinda toplandi. Imam-i Safii seccadeyi omzuna alip nehre dogru gitti. Seccadeyi nehre atip üzerine oturdu ve, "Benimle münakasa etmek isteyenler buraya gelsin" dedi.
Bu hali gören ruhbanlarin hepsi müslüman oldu. Bizans imparatoru, adamlarinin imam-i Safii'nin elinde müslüman oldugunu ögrenince; "Iyi ki, o buraya gelmedi. Yoksa buradakilerin hepsi müslüman olurdu, kendi dinlerini birakirlardi" dedi.
Bir kere ders verirken, ders esnasinda on defa ayaga kalkti. Sebebini sorduklarinda, buyurdu ki:
"Seyyidlerden bir çocuk, kapinin önünde oynuyor. Kapinin önüne gelip, kendisini gördügüm zaman, ona hürmeten ayaga kalkiyorum. Resulullahin torunu ayakta dururken oturmak reva degildir."
Vefati
Imam-i Safii hazretleri, din-i Islama hizmet ugrunda tükettigi hayatinin son anlarini, Kur'an-i kerimi dinleyerek geçirmistir, ömrünün sonuna kadar her gün bir hatim olmak üzere, ayda otuz hatim okurdu. Ramazan-i serifte ise gece ve gündüz birer hatim olmak üzere, altmis hatim okurdu. Artik vefatinin yaklastigi sirada takatsiz düsmüstü, önceki gibi okuyacak durumda degildi. Fakat okuyan birinden dinlemek arzu ediyordu. O bu halde iken, talebesi Ebu Musa Yunus bin Abdül-a'la’ya okutup, husu içinde dinliyordu. Son nefeslerini vermek üzere iken, halini sordular. "Dünyadan göçüyorum. Artik ondan ayriliyorum. Ümit serbetini içiyorum. Kerim olan Rabbime gidiyorum" buyurdu. Vefati Islam âlemi için büyük bir kayip oldu. Duyuldugu her yerde, derin üzüntü ve gözyaslari ile karsilandi. Kabri kazilirken etrafa misk kokusu yayildi. Orada bulunanlar bu kokunun tesirinde kalip, kendilerinden geçtiler. Kahire'de el-Mukattam daginin eteginde Kurafe kabristanina defnedildi. Daha sonra kabri üzerine bir türbe yapilmistir. Türbesi üzerindeki simdiki muhtesem kubbe, Eyyubi sultanlarindan el-Melikel-Kaim tarafindan; 608 (m. 1211) yilinda yapilmistir. Selahaddin Eyyubi tarafindan da, türbesinin yanina büyük bir medrese yaptirilmistir.
Kiymetli sözlerinden ve nasihatlerinden bir kismi sunlardir:
"Allahü teâlâyi bilen necat (kurtulus) bulur. Dininde titizlik gösteren, kötülüklerden kurtulur. Nefsini islah eden saadete kavusur.”
"Kim su üç seyi yaparsa imani kâmil olur:
1- Emr-i bil-maruf yapmak, yani Allahü teâlânin emirlerini yapmak ve yaymak.
2- Nehy-i anil-münker yapmak, yani Allahü teâlânin yasaklarini yapmamak ve yapilmamasi için ugrasmak.
3- Her isinde Allahü teâlânin dinde bildirdigi hudutlar içinde bulunmak.”
“Dünyada zahid ol, dünya malina baglanma! Ahireti isteyici ol, onun için çalis! Her isinde Allahü teâlâyi hatirla. Böyle yaparsan, kurtulmuslardan olursun. Ruhsat ve teviller ile ugrasan âlimden fayda gelmez.”
“Insanlari tamamen razi ve memnun etmek çok zordur. Bir kimsenin bütün insanlari kendinden hosnut etmesi mümkün degildir. Bunun için kul, daima Rabbini razi ve memnun etmeye bakmali, ihlas sahibi olmalidir.”
"Ilmi, kibirlenmek, kendini büyük görmek için isteyenlerden hiçbiri felah bulmus degildir. Ama ilmi tevazu için, âlimlere ve insanlara hizmet için isteyen, elbette felah bulur, kurtulur."
"Senden daha çok mali ve parasi olan kimseyi kiskanma. O malina ve parasina hasretle ölür. Ibadeti ve taati çok olan kimselere gipta et. Yasayanlar da sonunda ölecekleri için, onlarin dünyaliklarina özenmeye degmez."
"Hiçbir kimse yoktur ki, dostu ve düsmani olmasin. Madem ki böyledir, o halde Allahü teâlâya itaat edenlerle beraber bulun, onlari sev."
"Ilim, ezber edilen sey degil, ezber edilen seyden temin edilen faydadir."
"Resulullahin ve Esbabinin yolunda olmayani havada uçar görsem, yine dogrulugunu kabul etmem."
"Herkese akilli denmez. Akilli kimse, kendisini her türlü kötülükten koruyandir."
"Kalbine ilahi bir nur penceresinin açilmasini isteyen su dört seyi yapsin:
1- Günün belli bir vaktinde yalniz kalsin ve huzura dalsin.
2- Midesini pek fazla doyurmasin.
3- Sefih kimselerle düsüp kalkmayi biraksin, kötü kimselerle düsüp kalkmasin.
4- Ilimleriyle yalniz dünyalik arzu eden kimselere yaklasmasin."
“Dünyayi ve Yaradanini bir arada sevdigini söyleyen kimse yalancidir.”
"Hiç bir vakit yoktur ki, ilim mütalaasi, hüzün ve kederi yok etmesin, ilmi mütalaa, kalbin en ince ve en gizli noktalarini harekete geçirir, insanda yüce duygular uyandirir.”
"Sadik dost, arkadasinin hüzün ve sevinçte ortagi olandir."
"Iki kisinin, darildiktan sonra birbirinin ayiplarini ortaya çikarmasi, münafiklik alametidir."
"Haksiz sözleri tasdik eden, dalkavuk ve iki yüzlüdür."
"Sadik dost, arkadasinin ayiplarini görünce ihtar eder, ifsa etmez."
"Ibret almak istersen, hata sahibi kisilerin akibetlerine bak da kalbini topla."
"Dünya sevgisi ile Allah sevgisini bir arada toplarim iddiasinda bulunmak, yalandir."
"Âlimlerin güzelligi, nefslerini islah etmeleridir, ilmin süsü, süpheli seylerden sakinmak, yumusak olup, sertlik göstermemektir."
"Dünya islerinde bir darliga ve sikintiya düsen kimse, ibadete yönelmelidir."
"Gururlanip böbürlenmek, adi ve bayagi kimselerin vasfidir."
"Hizmet edene, hizmet edilir."
"Dostlar ile yapilan sohbetten sevimli bir hareket yoktur. Dostlarin ayriligi kadar da gam ve keder veren sey yoktur."
"Ilmi sevmeyende hayir yoktur. Böyle kimselerle dostluk ve bagliligini kes. Çünkü, ilim kalblerin hayati, gözlerin aydinligidir."
"Sadik dost ve halis kimya az bulunur, hiç arama!"
"Bütün düsmanliklarin asli, kötü kimseler ile dostluk etmek ve onlara iyilik yapmaktir."
"Ilim ögrenmek, nafile ibadetten üstündür."
"Kendini bilmeyene ilim ögreten, ilmin hakkini zayi etmis olur. Layik olandan ilmi esirgeyen de, zulmetmis olur."
"Resulullahtan sonra insanlarin en üstünü Hz. Ebu Bekir, sonra Hz. Ömer, sonra Hz. Osman, sonra Hz. Ali'dir.” (radiyallahü anhüm)
"Ilim ögrenmek için üç sart vardir: Hocanin maharetli, talebenin zeki olmasi ve uzun zaman."
"Kimin düsüncesi, arzusu, maksadi yemek içmek (dünya) ise; kiymeti, bagirsaklarindan çikardigi kazurat kadardir."
"Dünyada en huzursuz kimse, kalbinde haset ve kin tasiyanlardir."
"Baskalarini senin yaninda çekistiren, senin bulunmadigin yerde de seni çekistirir."
"Kanaatkâr olmak, rahatliga kavusturur."
"Sirrini saklamasini bilen, isinin hakimidir."
Imam-i Safii hazretlerinin divanindaki siirlerinden bazilarinin tercümesi söyledir:
"Günlerin beraberinde getirdigi hadiseler, seni tesiri altina almasin. Sen iyi bir insan olmaya bak. Zaman içerisinde gelen musibetler ve belalardan dolayi sabirsizlik gösterme. Dünyanin bela ve musibetleri devamli degildir.
Insanlar arasinda hata ve ayibin çok olsa bile, ahlakin; iyilik, cömertlik ve vefa (sözünde durmak) olsun, iyilik ve cömertligin ile, hata ve ayiplarini ört. Cimriden iyilik bekleme. Çünkü Cehennemde, susuz kimseye su yoktur.
Dünyanin sevinci de, kederi de, bollugu da, darligi da devamli degildir. Kanaatkâr bir kalbe sahip oldugun zaman, sen ve dünyaya sahip olan kimse esitsiniz. Ölüm, kimin yanina gelirse, artik onu ölümün elinden kurtaracak ne yer ve ne de gök vardir. Gerçi Allahü teâlânin yarattigi su yeryüzü genistir. Fakat, bir kere Allahü teâlânin hükmü gelince, feza bile dar gelir. Ölümün asla devasi (ilaci) yoktur."
"Basimda agaran saçlarin ortaya çikmasiyla, nefsimin atesi sönüp gitti. Basimda beyaz saçlarin yanmasiyla, benim gecem oldu. (Çünkü bunlar, ölümün habercileri idi.) Ihtiyarligin habercileri yanaklarima indikten sonra, ben nasil rahat yasarim, insanin ömrünün en iyi kismi, ihtiyarliktan öncekidir. Halbuki, gençligi yok olan bir nefs, yok olmus demektir, insanin rengi sararip, saçlari agardigi zaman, güzel ve tatli günleri de, o güzellik ve tatliligini kaybeder. Yeryüzünde büyüklenerek yürüme. Çünkü, bir müddet sonra bu yer, seni de içine çekip alacaktir."
"Sefih ve cahil bir kimse konusunca ona cevap verme. Sükut, ona cevap vermekten daha hayirlidir."
"Ögrenmenin acisini bir müddet tatmayan, hayati boyunca cehaletin zilletini yudumlar."
"Bütün düsmanliklarin sevgiye dönüsmesi umulur. Fakat hasetten dolayi olan düsmanlik böyle degil."
"Allahü teâlâyi sevdigini söylersin, halbuki, Ona isyan edersin. Böyle sevgi olmaz. Eger sevginde samimi olsaydin, Allahü teâlâya itaat ederdin. Çünkü seven, sevdigine itaat eder."
"Senden görüsünü istemeyene, görüsünü verme. Çünkü böyle yaparsan, övülmedigin gibi, görüsün de o kimseye fayda vermez."
"Müslümanlarin önderi imam-i a'zam Ebu Hanife, memleketleri ve içerisinde yasayanlari, ilmiyle verdigi hükümlerle süsledi. Doguda, batida ve Kufe'de onun bir esi yoktur. Allahü teâlâ ona rahmet eylesin."
"Ilim ögren, kimse âlim olarak dogmaz, ilim sahibi ile cahil bir olmaz."
"Bir kavmin büyügünün ilmi yoksa, herkes ona yönelip geldigi zaman o küçüktür. Kavmin makam ve mertebe sahibi olmayan ve ilim sahibi olan küçügü, ilmi meclislerde kavmin büyügüdür."
"Sana gelene sen de git. Sana kötülük ve eziyet edene sen eziyet etme."
"Ey insan, dilini muhafaza et, seni sokmasin. Çünkü o, büyük bir yilandir. Kabirlerde, kahraman ve cesur kimselerin bile kendileriyle karsilasmaktan çekinip, dilinin kurbani giden nice kimseler vardir."
"Hakki dogruyu kim söylerse söylesin kabul ediniz."
Eserleri:
Ömrünü ilim ögrenmek, ögretmek ve eser yazmak suretiyle, Islamiyet’e hizmet yoluna sarf eden
imam-i Safii hazretlerinin pek çok kiymetli eseri vardir. Bazilari sunlardir:
1) El-Ümm: Fikih ilmine dair olup, imam-i Safii’nin ictihad ederek bildirdigi meseleleri ihtiva eden bir eseridir. Yedi cilt olarak basilmistir.
2) Kitab-üs-Sünen vel-Müsned: Hadis ilmine dairdir.
3) Er-Risale fil-Usul: Usul-i fikha dairdir. Usul-i fikhin kitap halinde yazildigi ilk eserdir.
4) El-Mebsut
5) Ahkam-ül-Kur’an
6) Ihtilaf-ül-Hadis
7) Müsned-üs-Safii
8) El-Mevâris
9) El-Emali el-Kübra
10) El-Emali es-Sagir
11) Edeb-ül-Kadi
12) Fedail-i Kureys
13) El-Esribe
14) Es-Sebku ve’r-Remyü
15) Isbat-ün-Nübüvve ve Reddi alel-Berahime