Kulak hırsızları

İnsan, ibadet ü tâatine, evrâd ü ezkârına, dua ve yakarışlarına başka mülahazaları karıştırdığında da bazı neticelere ulaşabilir. Mesela; cinlerle uğraşanlar, muska yazanlar bazı fevkalade şeylere ulaşabilirler. O yolda yaptıkları bazı şeylerle metafizik dünya adına bir kısım keşiflerde bulunabilirler. O neticeleri görünce akla gelebilir ki, bunlar ruha kendi gücünü kazandırıyor ve ruh hayatına yükseliyorlar; latîfe*i Rabbâniye yörüngeli hayat ufkuna ve sır seviyesine yürüyorlar. Oysa, Hıristiyan mistikleri ve Budist rahipler de bir kısım fevkalade şeyler sergiliyorlar. Kendini tamamen kozmosa kaptırmış olan insanlar ve Brahmanistler de o türlü şeyleri elde edebiliyorlar. Biz de o yolla bazı şeylere ulaşıyorsak, öyleyse aramızdaki fark nedir?

Bu iki şey arasında çok önemli bir fark vardır. Kur'an da bu farka işaret eder. Vahiy bize gelirken veya melekler aralarında muhâverede bulunurken, Cenâb*ı Allah'tan duydukları bir şeyi aralarında konuşur, birbirlerine fısıldarken orada şeytanlar da istirâk*ı sem'de, yani "kulak hırsızlığı"nda bulunuyorlar. Şeytan ve onun avenesi kulak hırsızlığı yaparken ve bir kısmını çalıp geri kalanını kendi asılsız sözleriyle tamamladıkları haberleri insî dostlarına hevâcis (şeytanî vesveseler) olarak iletirken; melekler Allah'tan doğrudan doğruya haber alıyor, kendilerine bahşedilen meşru haklarını kullanıyor, nimet olarak verilen şifreyi işletiyor, o kapıyı açıyor ve o kapıdan marziyât*ı İlahiyeye yürüyorlar. Bu da yine sadık elçiler vesilesiyle vahiy ya da ilham olarak sadık insanlara ulaştırılıyor. İkisine de aynı kapıdan giriliyor gibi oluyor; fakat birinde hedef Allah'ın rızası olduğundan ve Mâlik*i Hakikî'nin izni dairesinde gerçekleştiğinden dolayı o makbul; diğeri de mezmum kabul ediliyor.

İşte ruha kendi gücünü kazandırmaya, kalbî ve ruhî hayat seviyesine ulaşmaya, mesela seyr u sülûk*i ruhâniyle kat*ı meratib etmeye çalışan samimi bir mümin (samimi diyorum; zira ubûdiyetiyle başka neticeleri beklemeyenleri kastediyorum) ubudiyet mülahazası içinde Allah'ın rızasını hedefleyerek bu yolda yürür. Sadece O'nun hoşnutluğuna kilitlenir. O razı olduğu için de bu gayretiyle bir sır kapısını aralar. Bu konuda ona müdahale de edilmez. İstirâk*ı sem'de bulunmadığından dolayı Ervâh*ı tayyibe onun önünü almaz.. üzerine şahablar yağdırmaz.. başına dert açmaz. Çünkü, o sadece içeriye girmede serbest bırakıldığı bir kapıyı açmaya çalışıyordur. Bir kapıyı, bir çantayı, bir kasayı açmada kullanılan anahtar ya da şifre gibi bir vesileyle o sır kapısını açmaya gayret ediyordur. Diğerleri ise, tıpkı şeytanların istirâk*ı sem'i gibi, bankaları boşaltıp insanların paralarını soyan hırsızlara benzer; gayrimeşru bir iş yaptıklarından dolayı her an başlarına şahaplar yağabilir, yakalanıp derdest edilebilirler. Çünkü yürüdükleri yol gayrimeşrudur ve o şekilde yürüme izinleri de yoktur.

İşte, ruha kendi gücünü kazandırma derken, Allah'ın rızasını gözetmeyenler ve kendilerine müsade edildiği yolda ve izin verildiği şekilde yürümeyenler, yolda kalır ve ruhlarından da olurlar. Bu konuda acı ve ibret dolu örnekler vardır. Bunlar metafizikle alakalı güçlerini ortaya koymak için ruhî tecrübelere girerler. Fakat başlangıç noktaları, yürüdükleri yol ve hedefleri Cenâb*ı Allah'ın rıza ve iznine uygun olmadığından zamanla şirazeden çıkarlar. Şeytanlar onlara bir kaç tane doğru haber söyler: mesela "Bu gün Türkiye'den şunlar gelecek." der. Sonra bir haber daha.. bir tane daha.. "Ganj Nehri'nin suyu bir metre kadar çekilecek, gidin bakın." derler. Bakarlar ki, gerçekten nehrin suyu çekiliyor. "Bu gün orada şu kadar insan yakılıp külü savrulacak." derler, doğru çıkar. Beş*on defa böyle yapınca bir gün de gelir derler ki, "Biliyor musun, sen müceddidsin!.." Aradan bir miktar geçer, bir*kaç tane daha doğru haber söylerler ve sonra "Sen öyle normal, sıradan bir müceddid değilsin, mehdîsin." derler. Bir zaman sonra da "Sen Mesîh*i mev'udsun." sözüyle onu beklenilen kurtarıcı olduğuna inandırır ve hulûl sapıklığına kadar uzanan bu çirkin yolda başaşağı getirirler.

Görüldüğü gibi onlar da aynı anahtarı, aynı şifreyi bulup kullanıyorlar. Aynı şifreli kapıyı açıp giriyorlar.. giriyorlar ama mülk sahibinin iznini almadıkları ve ancak onun müsaade ettiği şekilde davranmadıkları için bir hırsız muamelesi görüyorlar. Ve istirâk*ı sem'in cezası olarak maksadın aksiyle tokat yiyor, ebedî hasârete düşüyorlar. Tarih ve günümüz, İslam'ın ubûdiyet anlayışından mahrum kaldığından istidraclara aldanmış, değişik sistemlerin kurbanı olmuş ve şirazeden çıkmış binlerce insana şahitlik etmiştir, etmektedir.