Son Şahitler 2.Cild s. 348
MEHMED ÇALIŞKAN
Mehmet Çalışkan l905 yılında Emirdağ'da dünyaya geldi. l984'te Eskişehir'de vefat etti.
Hatıralarını şöyle anlatıyordu:
"l944'ten önce, Denizli'ye ticaret için seyahatlerim esnasında Üstad Bediüzzaman'ın ismini duymuştum. 'Çok büyük âlimmiş. çok derin bir hocaymış' derlerdi. Ama o günlerde kendileriyle görüşme imkânım olmamıştı. 'l944'ün Eylül'ünde Denizli'ye gidip, ziyaret eder, görüşürüm' diyordum. Ağustos ayının sonlarıydı. Bediüzzaman'ın Emirdağ'a geldiğini kardeşim Hasan Çalışkan'dan duymuştum. O, bir gün önce Üstad Bediüzzaman'ı ziyarete gettiğini söylemişti. Ben de hemen ziyaret etmek istemiştim. Sabah namazından sonra otele ziyaretine gittim. Kimseyi almamalarını tembih etmişti. Emirdağ'da Üstadı ilk ziyaret eden, bizim birader Hasan olmuştu. üstad ona, 'Emirdağ'da beni ilk ziyaret eden sensin. Burada ilk talebem sensin' demiş. Sonradan biradere, henüz yeni vefat eden babamız için de, 'Pederin çok büyük bir adammış. Ne kendisi, kendini bilmiş, ne halk onu bilmiş. Pederiniz âlem-i berzahta Hafız Ali ile beraber oldular. Onu Hafız Ali'ye eş ve arkadaş yaptım' diye buyurmuş. Bana şöyle demişti: 'Babanız sağ olsaydı, bana asıl hizmeti o ederdi.'
"İlk ziyaretine gittiğimde, odasında yalnızdı. Zannedersem, ezberinden Cevşen okuyordu. Bana baktığında, 'Efendim hoş geldiniz, safâ geldiniz' dedim. Bana 'Senin ismin ne?' dedi. 'Benim ismim Mehmed, akşam sizi ziyaret eden Hasan'ın ağabeyiyim, Derviş Ali'nin oğluyum' dedim.
"İnşallah, Muhammed kardaşım, sizinle çok görüşeceğiz. Benim şimdi işim var, sonra görüşürüz."
"O günden sonra, biz alâkayı kesmedik. On beş gün kadar otelde kalmıştı.
"Otel olmuyor, size bir ev bulalım' dedik. Hemen bir ev bulduk. Hasan Gücenmez'in otelinde kalıyordu. Yeme içme rahat olmuyordu. Evin ihtiyaçlarını temin edip, Üstadı eve yerleştirdik. Evi otelin karşısındaydı.
"O zamanlar biz Üstadın kıymetini iyice bilemiyor, derin bir hoca olarak görüyorduk.
"Üstada tuttuğumuz evde Karadenizli Yaşar isminde birisi vardı. Evin üç odası vardı. Kalaycı Yaşar bir odada kalıyordu. Üstadı tanıdıktan sonra, 'Ben sizi rahatsız etmeyeyim' diyerek başka bir eve geçti.
"Üstad Emirdağ'a Şaban ayında gelmişti. Kendilerine yemek bizim evden giderdi, Hanım pişirir, ben de götürürdüm. Otelde ve evdekaldığı zamanlarda çamaşırını biz yıkardık.
"Ramazan ayında önceleri camiye devam etti. Sonraları 'Fatiha'yı yetiştiremiyorum. İmamlar çok sür'atli okuyorlar. Ben Şafiîyim, okumam lâzım' diyerek, teravihlerde camiye devam edemedi. Bizler bazan evde, arkasında cemaat olurduk.
"Bir gün akşamdan sonra bizim birader Hasan, 'Haydi Üstada gidelim, Hoca Efendiyi ziyaret edelim' dedi. Dışarısı karanlıktı, lâmbası yanmıyordu. Fakat içeriden sesi geliyordu. Galiba okuyordu. Ezkârını bitirdikten sonra girecektik. Dışarı çıkarak 'Niye geldiniz?' dedi.
"Ziyaretinize geldik efendim' diye cevap verdik.
"Vakit oldu mu?' deyince 'Evet, oldu' dedik.
"İyi, haydi teravihe gidelim' dedi ve beraberce teravihe gittik.
"Aşağıya inip de yolda camiye giderken, bana hitaben,
"Bu biraderin, işâ (yatsı) ile mağrib (akşam) arasında konuşmanın yasak olduğunu bilmemiş de seni getirmiş' demişti. Cami yakındı, Üstadın yürümesi hızlıydı. Kırlarda ise daha da hızlı yürürdü. Dağlara çok hızlı tırmanırdı. Bir gün kırda kendisini takip ediyorduk. Ama çok hızlı gidiyordu.
"Döndü, birden bire 'Hasan niye gelmiyorsun?' dedi. 'Üstadım. size yetişemiyoruz ki,' dedik.
"Biz Üstadın yanına gayet rahat girip çıkardık. Bana, "Kardeşim, sen serbestsin. İstediğin zaman girip çıkarsın. Ceylân'ı bana vermekle sen büyük hizmet ettin. Onun yapmış olduğu hizmet senin hasenat defterine geçer. Senin şahsının hizmetine bir ihtiyacım yok. Yalnız sen Üstadını görmek istediğin zaman gelebilirsin' demişti.
"Bana daha çok dışişlerdeki hizmetler düşerdi. Meb'uslara, bakanlara mektup götürürdüm. Bazı eşyalarını bana sattırırdı. Çok eşyasını sattım. Hep de Nur talebelerine satardım. Parasını kendisine verdiğim zaman sekizde bir kâr payı verirdi. Bu parayla kendisine pirinç, bulgur gibi yiyecekler alırdık.