Cennet Ehlinin Rablerini Ziyaretleri
Şafiî Müsned'inde der ki:
... Enes b. Malik der ki:
"Cebaril, Peygamber'e Sallallahu Aleyhi ve Sellem üzerinde bir iz (leke) bulunan bir ayna getirdi. Peygamber, bu nedir, dedi. Cebrail dedi ki:
O, cumadır, sen ve ümmetin onunla faziletli (üstün) kılındınız. İnsanlar o konuda size tabidirler, yani yahudiler ve hristiyanlar. Onda sizin için hayır vardır. Onda ayrıca bir vakit vardır ki Allah'a hayır duâ ile yalvaran hangi mü'min o vakti denk getirir yalvarırsa ona mutlaka icabet edilir (duası kabul olunur). O gün, bizim yanımızda mezîd (Cennetten ayrı verilecek ziyade şey) günüdür."
Peygamber, ey Cebrail, mezid günü nedir? dedi. Cebrail dedi ki:
"Rabbin Firdevs'de geniş bir vadi edinmiştir, orada misk yığınları vardır. Kıyamet günü olduğu zaman Allah Tebâreke ve Teâlâ, çevresinde nurdan minberler, o minberler üzerinde peygamberlerin oturacağı yerler olduğu halde dilediği kadar meleğini indirir. O minberler çevresinde yakut ve zebercedden taçlanmış altın minberler bulunur. Bunların üzerinde de şehitler ve sıddikler vardır. Daha geride olanlar ise misk yığınlarının üzerine otururlar. O zaman Allah, Ben sizin Rabbinizim, Benim va'dimi tasdik ettiniz, şimdi isteyin, size vereyim, buyurur. Onlar, ey Rabbimiz, rızvanını (rızânı) isteriz derler. Sizden razi oldum, ne arzu ederseniz Bana borçtur size vereceğim, ayrıca yanımda bir de fazla (mezîd) var, buyurur.
Onlar Cuma gününü severler, çünki Rableri onlara verdiği her hayrı cuma günü vermiştir, ayrıca o gün Rabbinizin Arş'ı üzere istiva buyurduğu gündür, O gün Allah Adem Aleyhisselam'ı yaratmıştır, kıyamet o gün kopacaktır." (Şafiî, Müsned, I, 126-127)
Bu hadisin birçok tariki (geliş yolu) var, onları mezîd babında (altmışbeşinci bâb'da) inşaallah zikredeceğiz.

Ebu Nuaym, Şeybân b. Cisr'den rivayet eder:
... Ebu Berze el-Eşlemi Peygamberden Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle nakletmiştir:
"Cennet ehli sabah bir elbise içinde gider, akşam başka bir elbise içinde dönerler. Sizin dünya krallarından birinin yanına sabah (kendi elbisenizle) gidip (onun verdiği başka bir elbise ile) akşam döndüğünüz gibi. İşte onlar Rabb'leri Azze ve Celle'nin ziyaretine böyle gider ve gelirler. Bu, Rableri Azze ve Celle'ye gelecekleri o saati bildikleri bilgilere ve kapasitelere göre olur" (Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 394)

Ebu Nuaym, Ca'fer b. Cisr b. Ferkad de babasından bunun benzerini rivayet etmiştir.
(Ca'fer b. Cisr b. Ferkad'i, İbn el-Cevzî, hadis uydurmakla itham etmiştir, bk, el-Mevzûat, I, 272. İbn Adiyy onu, münkerlerini zikretmiş ve demiştir ki: Herhalde bu babı (Cisr)'den kaynaklanıyor, çünki o, zayıf sayılmıştır. el-Ukaylî, onun hıfzında şiddetli bir zayıflık (ıddırab) vardır, kadercidir, münker hadisler rivayet etmiştir, der, bk, Mizan el-İ'tidal, I, 403-404; ed-Duâfâ el-Kebîr, I, 187.)
Ebu Nuaym Ebu İshak'tan, el-Hâris'den, Alî'den, yoluyla zikreder:
Alî demiştir ki:
"Cennet ehli Cenneti mesken tuttukları zaman bir melek gelip onlara, Allah Tebâreke ve Teâlâ size kendisini ziyaret etmenizi emrediyor der. Toplanırlar. Allah Tebâreke Teâlâ Davud Aleyhisselam'a emreder, o da sesini yükselterek tesbih ve tehlilde bulunur. Sonra ebediyet sofrası konur.
Ey Allah'ın Rasûlü, ebediyet (huld) sofrası nedir diye sordular. Buyurdu ki:
Cennetin köşelerinden (kenarlarından) bir köşedir, doğu ile batı arasından daha geniştir. Yerler, içerler, sonra giydirilirler ve derler ki, bizim için Rabb'imiz Azze ve Celle'nin yüzüne (vechine) bakmaktan başka bir şey kalmamıştır. Bunun üzerine rableri, onlara görünür, derhal secdeye kapanırlar. Onlara, amel yurdunda değilsiniz, siz artık mükafat yurdundasınız denilir."
(Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 397. Senedindeki el-Hâris b. Abdillah el-Aver hakkında İbn el-Medini kezzabtır, İbn Main zayıftır, İbn Adiyy rivayetlerinin geneli mahfuz değildir, demişlerdir, bk, Mizan el-İ'tidâl, I, 435-437.)

İbn Ebi'd-Dünyâ ve Ebu Nuaym derler ki:
... Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Cennet'te Tuba denilir bir ağaç vardır. Gölgesinde şayet iyi bir binici emredilseydi yüz yıl giderdi. Yaprakları yeşil bürde (elbise), çiçekleri sarı narin giysi, salkımları ince ipek ve atlas, meyvesi yeni güzel elbise (gibi büyük ve taze), zamkı zencefil ve bal, kumsalı kırmızı yakut, yeşil zümrüd, toprağı misk, otu çok-geniş zağferan, bu otu tütsüler, yakıtsız tüterler, kökünden, selsebil, kaynak ve halis içki nehirleri çıkar, gölgesi Cennet ehlinin meclislerinden bir meclistir, alışırlar, bir sohbetçi onları bir araya getirir.
Onlar bir gün yine böyle gölgesinde sohbet ederlerken birden melekler gelir, yakuttan şekillendirilmiş sonra kendilerine ruh üflenmiş altın zincirlerle yularlanmış yüzleri parlaklık ve güzellik yönünden kandiller gibi, postları kırmızı ipek ve parlak beyaz karışık, görenler onlar gibisini görmemiş, üzerlerinde semerleri, tahtaları inci ve yakuttan ayrıca inci ve yakut kakmalı, dizileri kırmızı altından, kendilerine fevkalade güzel ebliseler ve erguvan giydirilmiş soylu hayvanlar sürer getirirler. Bu hayvanları, sohbet edenlerin yanına ıhdırırlar, Rabbiniz Tebâreke ve Teâlâ size selâm eder, sizi seyretmek siz de O'nu seyretmek, size selâm etmek, siz de O'na selam etmek, sizinle konuşmak, siz de O'nunla konuşmak, size lutfunu ve fazlını artırmak üzere sizi ziyaretine çağırır, şüphesiz O, geniş bir rahmet ve büyük bir fazıl sahibidir, derler. Bunun üzerine herkes bineğine geçer.
Sonra düpdüzgün sıra hâlinde biri diğerini geçmeden, bir deve kulağı diğerininkinden ileri geçmeden, aynı hizada çöke çöke giderler. Yolda hangi Cennet ağacına uğrasalar, onlara meyvelerinden armağan eder, onlar için yollarından bir kenara çekilir ki sıraları bozulmasın, kişi ile yol arkadaşı arası ayrılmasın.
Nihayet el-Cebbâr (c.c.)'ye vardıkları zaman, onlar için yüce vechinin perdesini kaldırır ve azametli azameti içinde onlara görünür.
Ey Rabbimiz, Sen es-Selâm (ayıpsız, kusursuz, selâmet veren)'sin ve es-Selâm (tüm selâmetler) Sen'dendir, celâl ve ikram hakkı sadece sana hastır, derler. Rabb'leri de onlara, es-Selâm Benim, es-Selâm da Bendendir.
Celâl ve ikram (yüce oluş ve lutfediş) hakkı da bir bana mahsustur, vasiyyetimi koruyan, ahdime (bana verdikleri söze) riâyet eden, Beni görmeden ben'den korkan, her halükarda benim karşımda titremiş durmuş kullarıma merhaba der. Onlar, Senin izzet ve celâline, mekânının yüksekliğine yemin olsun ki Seni hakkıyla takdir edemedik, Senin haklarını sana ödeyemedik, izin ver bize, secde edelim sana derler.
Rabb'leri Tebâreke ve Teâlâ onlara, artık üzerinizden ibâdet yükünü indirdim, bedenlerinizi rahat kıldım, düşünün, benim için ne uzun yıllar beden yormuştunuz, Benim için yüzler sürmüştünüz, imdi Benim esenliğime, rahmet ve ikramına koşup geldiniz, imdi Benden isteyiniz her ne isterseniz, temennî ediniz Benden, size bütün arzularınızı vereyim, bugün sizi amellerinizle ölçüp mükafatlandıracak değilim, bilakis, rahmetim, ikramım ve lutfum mikdarınca, celâlime, mekânımın yüksekliğine ve sânımın yüceliğine yaraşır şekilde mükafatlandıracağım, buyurur. Artık hiç durmaz dileklerde temennilerde bulunur, bağışlar talep ederler, o kadar çok isterler ki içlerinde en az isteyen Allah'ın yarattığı günden yok ettiği güne kadar dünyada ne var olmuşsa hepsini ister.
Rabb'leri Azze ve Celle, çok az istediniz, hak ettiğinizden aşağısına razi oldunuz, ama size o arzu ve isteklerinizi hepten verdim gitti, üstelik zürriyetlerinizi de size kattım, ayrıca hayal edemeyeceğiniz başka şeyleri de size verdim, buyurur."
(Bk, en-Nihâye, II, 520-523, et-Terğib ve't-Terhîb, IV, 546-550. Münzirî, bu hadisi İbn Ebi'd-Dünya ve Ebu Nuaym mu'dal (senedde iki veya daha fazla kişi eksik) olarak rivayet etmişlerdir, merfû olması (peygamberdenmiş gibi nakledilmesi) münkerdir, demiştir.)
Fatıma Radıyallahu Anha'nın oğlu Hüseyn'in oğlu Alî'nin oğlu Muhammed'den gelen bu hadisin Peygamber'e refi (O'nun sözü olarak nakli) sahih değildir. Muhammed b. Ali'nin sözü olması da yeterlidir. Bazı zayıf raviler bunu Peygamber'in sözü sanıp hatâ etmişlerdir.
Muhammed'den bu sözü nakleden İdris b. Sinan, Vehb b. Münebbih'in torunudur. Onu İbn Adiyy zayıf saymış, Darakutnî, o metruktür, demiştir. Bir diğer ravi olan Ebu İlyas'ın kim olduğu bilinmemektedir. Ondan aktaran, el-Kasım b. Yezid el-Mevsılî de meçhuldür. Böyle bir hadisin Peygamber'den denilmesi (refi) sahih olmaz, doğrusunu Allah bilir.
ed-Dahhak "müttakileri Rahman'a heyetler halinde topladığımız gün," (Meryem, 85) ayetinde "yani üzerlerinde semer olan cins hayvanlar üzerinde (topladığımız gün)" demiştir.