10. Sünnete Uyma
“Ümmetimin fesada gittiği dönemlerde sünnetime sa*rılana şehit sevabı vardır.”[99]
Sünnet kelime olarak gidilen yol demektir. Dinî bir terim olarak hadisçiler sünneti, “Hükme ve amele esas teşkil etsin etmesin, yaptıkları veya kaçındıklarıyla Hz. Peygamber’in hayat tarzı ve yaşantısının bütünüdür,” diye tarif ederler. Usulcülerin tarifinde ise, küçük bir ay*rıntı yer alıyor. Onlara göre sünnet, “söz, fiil veya takrir[100] olarak Hz. Peygam*ber’den sadır olan her şeydir.” Fıkıh*çılar ise sünneti, “bid’*at” kelimesinin zıddı olarak kulla*nırlar ve değerlen*dir*me*lerinde sünnetin farza, vacibe veya harama esas teşkil etmesi ağırlık kazanır. Bu anlamda sünnet “hadis” kelimesinin eş anlamlısıdır. Hadis ise, “Hz. Pey*gamber’e isnat edilen her şeydir.” Uluslararası ilişki*ler*den yeme içmeye varıncaya kadar, geniş bir sa*hayı kapsa*yan sünnetin, farz, vacip, nafile vb. kısımlara ayrıl*ması normaldir. Kur’an’la birlikte dinin iki temelini oluş*turan sünnete uymak Allah’ın emridir. Nitekim bir âyette, “Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi ya*sakladıysa ondan da sakının.” (Haşr, 59/7) denil*mektedir.[101] Bu konuda Hz. Peygamber’in de bir çok beyanları vardır. “Size, biri Allah’ın kitabı diğeri de onun elçisinin sünneti olmak üzere iki şey bıraktım. Onlara sa*rıldığınız müddetçe sapıklığa düşmezsiniz.”[102] şeklindeki ifade, bunlardan sadece birisidir.[103]
Öyle ise, sadece ümmetin fesada gittiği dönemlerde değil, her zaman sünnete uymak, yani nafile ve müstahap olan unsurlarına varıncaya kadar, Peygamber yolunu ta*kip etmek, onu hayatımıza hayat yapmak, dinimizin ge*reğidir. Ümmetin fesada gittiği yani dinî emirlere uyma*nın ateşten gömlek halini aldığı dönemlerde ise, sünnete uymak, daha da büyük önem kazanıyor olacak ki, Hz. Peygamber böyle dönemlerde sünnete uyana şehit sevabı verileceğini ifade etmektedir. Sa*dece tembellik ve nefse mağlubiyetten ötürü sünnete uyma*ma değil, ona, aktarı*cıları olan sahabeye ve tedvin, tasnif ve şerh edicileri olan selef-i salihîne saldırılarak sünnetin orta*dan kaldırılmaya çalışıldığı bir dönemde yaşıyoruz. “Elimizde Kur’an var, sünnete ihtiyaç yoktur; hem zaten sünnet sadece kendi zamanına hitap etmekteydi!” diyenlerin olacağını önce*den sezen Hz. Peygamber, etrafındakileri uyararak şöyle diyor: “Sakın herhangi birinizi, koltuğuna gerilip otur*muş, kendisine emir veya yasaklarımızdan biri gelip de, “biz onu bilmeyiz; (Allah’ın kitabı var. Sünnet diye bir şey bilmeyiz!) Allah’ın kitabında ne varsa, ona uyarız” diyor*ken bulmayayım!”[104] Günümüzde sık duyulan bu tür söz*ler, hem Hz. Peygamber’in büyüklüğünü gösteriyor hem de sünnete sahip çıkma ve ona uymanın önemini bir kez daha vurguluyor. Ancak sünnetin gereğine uygun anla*şılması ve gelişen hayatın içinde yer alarak ona yön vere*cek şekilde izah edilmesi gerektiğini de belirtmek isteriz.