4. Korunacak Bazı Değerler
“Malını, ehlini (hanım, çocuk, akraba, komşu, arkadaş ve benzerlerinin şeref, haysiyet ve namusu buna dahildir), dinini ve canını korurken öldürülen şehittir.”[74] “Zul*me*di*le**rek elinden malı vs. alınan kişi, bunu korur*ken öl*dü*rül*se şehittir.”[75]



Hadis-i şerifte dile getirilen mal, din, can ve akraba gibi varlık ve değerler, kişiye Allah tarafından emanet edilen ve korumakla görevli olduğu şeylerdir. İslâm huku*kunda ko*run*ması farz olan beş şey arasında da din, mal ve can sayıl*maktadır. Diğer ikisi ise akıl ve nesildir.

Helâl yoldan elde edilip zekâtı verilen malın her türlü ta*sarrufu sahibine aittir. Bu noktada tam bir mülkiyet hak*kına sahiptir. Gerektiğinde malını korumak için dövü*şebilir, mü*da*faa sırasında saldırganı yaralayabilir veya öldürebilir. Bu konuda Hz. Peygamber, anarşi ve zulme engel olmak için, şu ölçüyü koyuyor: “Bir adam gelerek, “Ey Allah’ın Resulü! Biri*si gelip malımı almaya kalkarsa, ne yapmam gerekir?” de*di. “Ona Allah’ı hatırlat,” ceva*bını verdi. Adam, “hatır*la*mazsa ne yapayım?”dedi. “Et*rafındaki Müslümanlardan yardım talep et,” dedi. Adam, “Etrafımda yardım edecek Müslüman yoksa...?” dedi. Hz. Peygamber, “Öyle ise sul*tan*dan (güvenlik güçleri, yetkili amirler vs.) yardım iste,” bu*yurdu. Adam, “sultan benden uzaksa...?” dedi. Bunun üze*ri*ne Hz. Peygamber şöyle dedi: “Bir ahiret şehidi oluncaya veya malını koruyun*caya kadar malın için mücadele et!” buyurdu.”[76] Alimler, korunması gereken malın az veya çok olması arasında bir fark koymadıkları gibi, meydana gelen yaralama veya öl*dürmeden ötürü mal sahibinin cezaya çarp*tı*rılmayaca*ğını da ifade etmişlerdir. Ancak sosyal düzenin bozul*mamsı ve iç karışıklığa sebep verilmemesi için iki istisna konmuştur. 1.Kişinin malına, devlet başkanından ge*len zulme karşı sabretmesi ve isyan çıkarmaması tavsiye edilmiştir. Bu da, dışa karşı iç istikrarın önemine ve dev*let reisinin yaptığı şeylerin halkın yararına olacağı hüsnü niyetine binaen yapılan bir tavsiye olmalıdır. 2.Anarşi ve fitnenin etrafı kara bulutlar gibi sardığı dönemlerde, şahsî korumayı, kişisel savunmayı terk etmek evlâdır. Ki*min ne adına, hangi amaçla, nereden emir alarak, hangi yöntemle, ne zaman bu saldırıyı yaptığı veya yapacağı bilinmediğinden ötürü, iç karışıklık ve huzurun bozulma*sına ve sınırlarının geniş*le*mesine sebebiyet vermemek için, bizzat saldırıya geç*meyip güvenlik güçlerine yar*dımcı olmakla yetinmek da*ha uygun görülmüştür. Tarihî tecrübelerle de bu tavsi*yeler doğrulan*mış ve yaşanmıştır. Hz. Osman’ın Mı*sır’dan gelen isyan*cı*lara cevap ver*memsi vb. buna örnek gösteril*miştir.

İnsan, aile ve akrabalarının diğer fertleriyle, mad*dî/*ma*nevî, sıkı bir irtibat içinde olduğu için, akraba*larının şeref ve haysiyeti onun da şeref ve haysiyeti de*mektir. Akra*ba*larının şeref ve haysiyetine gelen zarar onu da lekele*yeceğinden, onların şeref, namus ve haysiyetini korumak ve bu noktada kıskanç davranmak zorundadır. Zaten başta insan olmak üzere, hemen her canlının, ön*celikle eşini ve sırasıyla diğer akrabalarını kem göz ve saldırılara karşı kıskanması bir fıtrat kanunudur. Aksi du*rum, kişinin insanlığından çok şey kay*bettiğinin işareti olacaktır. Onun için Hz. Peygamber, evlerin içini gözetle*yen (halk tabiriyle bir nevi röntgencilik yapan) kişilerin gözlerinin çıkarıla*bileceğini ifa etmişlerdir.[77] Bunun aşırı*lık, tutuculuk ve menfi kıskançlıkla da ilişkisi bulunma*maktadır.

Din, değerler üstü bir değer veya bütün değerlerin top*lamı ve kaynağı olduğu için, korunması da öncelik ka*zan*maktadır. Dini tahribe yönelik her türlü saldırı, gere*ğine uygun bir şekilde bertaraf edilmelidir. Neslin eğitimi, bu eğitimin araçları olan yayınlar, salih bir ortamın oluş*turul*ması, eğitim kurumları, çağımıza hitap eden teknik veriler ve yorumlar, iletişim araçları, araştırmalar, dine yönelik şüphe*lere izah ve cevaplar, fert ve aile ruh sağlı*ğını koruma ve bütün bu işler için kurumlar oluşturma vb. unsurların tama*mı, dini koruma faaliyeti içinde düşünü*lebilir. Elbette, şart*ları oluştuğunda dini korumak için sa*vaşmak da gere*kecektir. Belki de hadiste asıl anlatılan bu noktadır. Ancak diğer faaliyetlere de işaret ettiği inkâr edilemez kanaatin*deyiz.

Kişinin canını koruması, nefsi müdafaa tabiri ile açık*lanır ve cana kasteden bir saldırıya gücü nisbetinde karşı koymayı gerektirir. Elbette kişi, şartlara göre canını nasıl koruyabi*le*cekse o şekilde davranacaktır. İşte bu koruma faaliyeti sıra*sında ölen veya öldürülen kişi şehittir.

Vatan, bayrak, hürriyet vb. temel unsurlar olmadan, ha*dis*te sayılan değerlerin korunması adeta imkânsızdır. Orga*nize suç odakları, bu değerleri tehdit ettiği zaman, bu anarşi ve teröre karşı koymak üzere güvenlik birimleri oluşturmak kaçınılmaz olmaktadır. Bu birimlerde görev almanın gayesi göz önüne alındığında, en kutsal görevler arsında olduğu görülecektir. Öyle ise vatanını, bayrağını ve hürriyetini korur**ken, toplumun düzen ve asayişini sağlarken ölmenin de şe*hit*lik sayılacağı, izaha ihtiyaç duyulmayacak kadar açık olmasının ötesinde, bunun kamil şehitlik adı verilen dünya ve ahiret şehitliği olduğu da ortadır.