Derdini söylemeyen derman bulamaz
Halk arasında çok yaygın olarak kullanılan bu sözün bir ma'nada
mahmili başkadır, başkalarına Allah'ı şikâyet ediyor gibi derdini
destanlaştırmak tamamen başkadır. İnsan, bir yeri ağrıdığında hâzık
bir hekime başvurup tedavi yoluna tasaddi edebilir.
Bunun yanında derdini bir ehlullaha söyleyip kendisine dua da
ettirebilir. Bunun için derdi söylemek lazımdır ki, derman
bulunabilsin. Bir de derman arama mülahazasıyla kendilerine
başvurduğumuz kimselere düşen vazife vardır. O da dert ve illetin
teşhisi, sonra da tedaviye başvurulması. Ziya Paşa bu hususa işaret
sadedinde,
"Bil illeti, kıl sonra müdâvâta tasaddî,
Her merhemi her yâreye derman mı sanırsın.
En ummadığın keşfeder esrar-ı derûnun,
Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın." der ki bu ikinci hususla
alakalıdır. Evet, hekim evvela illeti bilip teşhis etmeli sonra da
tedaviye gitmelidir. Bu husus dertli için de söz konusudur. İşte bu
açıdan derdin söylenmesinde bir mahzur yoktur. Bir insanın
rahatsızlığını hâzık bir hekime söylemesi onun için zaruridir. Mesela
bir kimsenin vücudunun herhangi bir tarafından çıkmış bir ur vaktinde
hâzık bir hekime söylenirse hekim evvela teşhise gider sonra da tedavi
yoluna. Böyle bir kimse Allah'ın izniyle şifâyâb olur. Cenab-ı Hak,
insanı sebepler dünyası içinde yaratmıştır. İnsan, sebeplere mübaşeret
eder. Sonra da neticeyi Müsebbibu'l-esbabtan beklemeye durur ki bu,
meselenin bir yönüdür.
Meselenin diğer yönüne gelince, mesela Allah bir insana baş veya bel
ağrısı vermiştir. Bu insan da tedavi yollarına tasaddi etmiştir. Ancak
şifa bulamamıştır. Hekimler, "Biz bu noktada aciz kaldık" demişlerdir.
Şimdi bu kişinin rahatsızlığını şikâyet babında sağa sola ah u vah ile
söylemesi, Allah'ı insanlara şikâyet etmesi demektir. Bu durumda olan
bir kişi böyle şikâyetvari bir üsluptan ise "Dağınıklığımı,
perişaniyetimi, tasamı ve kederimi sadece Allah'a şikâyet
ediyorum." (Yusuf Sûresi, 12/86) demeli ve rahatsızlığından dolayı
inlememelidir. Zira İmam Malik'in nokta-i nazarına göre inleme dahi
deftere yazılır. Çünkü inlemek de zımni bir şikâyettir. İmam Ahmed bin
Hanbel ölüm helecanları içinde inlerken bu haberi kendisine duyuran
birinin ikazı karşısında her inleme karşısında dilini ısırmış ve
ruhunu Allah'a böylece teslim etmiştir.
Hâsılı, insan bu tür sıkıntılarını ketmetmeli ve bunlar hep Mevlası
ile onun arasında kalmalıdır. Böylece bu insan, menfi ibadet yönünden
yığın yığın sevabı kazanabilir. Öyle ki bazen farkına varmadan kişinin
başı evc-i kemalâta yükselir ve o, büyük bir insan hüviyetinde ötelere
yürür.
Fethullah GÜLEN