Ben, seni aramak ve bulmak için düştüm yollara...
"Aramakla bulunmaz..."diyen söze aldanmadım.
Bakmadım sözün bu yanına....
Susuzluğumu hissediyorsam bana değildi bu söz.
Zîra devamında
"Bulanlar; ancak arayanlardır..."
Ve ben o sese uyup düştüm yollara...
Çünkü içimdeki bu hasret ateşini sen yaktın.
Bu çağıltılı "ara ve bul" sesi senden geliyordu... Bu senin çağrındı.
Nasıl dururdum zincirlerimle... Nasıl beklerdim hapishanemde...
Kırdım zincirlerimi, yıktım duvarlarımı... Düştüm yola...
Artık bir yolcuyum ben de... Ezelle ebed arasında yoldayım şimdi.
Seni arıyorum ama bilirim ki yoldaşım da yine sensin.
Çünkü sen olmasan ne yol olurdu ne yolcu.
Ne kadar yol yürüsem önüm kapı ardım kapıydı...
Seslenişim sanaydı bu yüzden: "Aç kapını ben geldim!" diye...
Seni bulduğum, bildiğim her yerde, her nesnede rengin vardı, kokun, sesin.
Ama hiç biri sen değildin. O yüzden baygın kokularıyla sermest olsam da
gülün bir bir solup düştü yaprakları...
Hangi suyu içsem daha da susadım. Hangi ekmeği yesem daha da acıktım.
Hangi Züleyhâ'nın vuslat kapısında bulsam kendimi, bir hiçlik kuyusuna düştüm.
Düştüm dünya gayyasına, düştüm. Düşmeyen kalkmaz, yitirmeyen aramaz ki...
Düştüm, kalkacağım, yitirdim arayıp bulacağım.
Başı dumanlı dağlara düşüyor yolum, denize koşan sulara...
Toprakla buluşan yağmura... Açan çiçeğe, uçan kelebeğe...
Seni soruyorum. "Daha git..." diyorlar...
Gidiyorum vadiler aşıyorum, yanardağlar gibi kalbimin ateşini salıyorum her yere...
Haramiler çıkıyor önüme..."Dur, bekle..."diyorlar. Ama ben, akan sulara,
yıldızlara bakıp "Ötesi... ötesi..."diyorum. Yürüyorum.
Ne ten, ne can, ne yâr ne yâran.. .Geçiyorum hepsini...
Ne şiir kurtarıyor beni ne söz...
Adım ne, kimim ben, kadehimde ne var?
Yoldayım ama illerim hani? Bunu da sen biliyorsun ancak.
Biliyor ve çağırıyorsun kendine. Ama ne kadar gitsem, yol uzuyor, kısalmıyor.
Ben bu dert ile kime yanayım.
Kime anlatayım sabahtan akşama senin için koştuğumu...
Senden gelip sana gittiğimi...
Akşam heybetinle kendimden geçip sabah merhametinle kendime geldiğimi.. .
Ey kırık gönlün dermanı, ey Mecnun'un Leylâ'sı...
Zebur okuyup Davut oldum, İncil okuyup İsa oldum. Yeryüzüne indim. Gökyüzüne ağdım.
Çöl gecelerinde şarkılar söyledim sevgilinin aşkına...
Artık göster kendini de yeniden bir fidan gibi dikileyim toprağına...
Çünkü derdim var, şifa senden, yol senin.
Sen izin vermezsen yürüyemem. Yorgun düşüyor bedenim, güç ver.
İçimin pencerelerini aç... Ne dünya kalsın ne ukbâ...
Ezel günündeki nidanla beni bir daha çağır.
Çünkü sultan sensin, devlet senin, izzet senin. Bak, yağmaya verdim cihanı...
Tek yolunda yürüyeyim diye... Çünkü yol da senin, yolcu da...
Renkten renge giriyorsun, bir sırrını çözemeden başka bir tecellinle
kamaştırıyorsun gözlerimi... Aciz olan benim, kudretli olan sen...
Öyleyse tut ellerimden. Kapat gözlerimi...
Kapat ki açtığımda seni göreyim. Kesreti geçip vahdete ereyim.
Bir çift göze mahkûm etme beni... Yasemin kokulu bir bahçeye.. .
Ne geçmişe ne bugüne ne geleceğe...Rahmet ki bitsin bu mahmur gece...
Ben sabahına uyanayım
alıntı.