Ne Cennet sevdası, ne de Cehennem korkusu!
Bizler gönlümüzün bahçeleri tarûmar olan, çiçekleri sararıp
solan insanlarız. Bu virane bahçemizde yıllardır hep baykuşlar
öttü ve bülbüllerin seslerine hasret kaldık. Engin huzur sadece
hayallerimizi süsledi, saadeti yüreğimize sokamadık.
Mutluluk kelimesinin anlamını unuttuk.
Hep dertliydik ve derdimize derman bulacak takatimiz yoktu,
başkalarına da söyleyemedik derdimizi.Ağlayacak haldeydik,
fakat ağlayamadık.Tıpkı yüreği katılar gibi, gözünden yaş
akmayanlar gibi, kalbi nasır tutmuşlar gibi.
Kendi dertlerimizin farkına bile varamadığımız için başkalarının
acılarını hiç göremedik.Gözünden yaş akıtan insanların neye ve
niçin ağladıklarını soramadık.Oysa onlar dertlerinin ne olduğunu
bilen insanlardı. İnsanlığın nasıl bir derde düçar olduğunu bilen
ve onların ızdıraplarıyla yanıp tutuşan insanlardı. Dertlerine çare
olacak dermanları insanlığa sunabilmenin mücadelesini ediyorlardı.
Biz Cehenneme sürüklenen yollarda koşturmak için birbirimizle
didişirken, o mübarek insanlar bizim yolumuzu kesmek için kendi
canlarını tehlikeye atıyorlardı. Biz dünya dünya çığlıkları atarak
birbirimizi ezerken, onlar Cehennemin kapısını kilitlemek, bizi
o kapıdan içeriye sokmamak için mücadele ediyorlardı.
Zira onlar sadece kendilerinin kurtuluşu için değil, bütün insanlığın
kurtuluşu için kendilerini adamışlardı.
Gözlerinde ne Cennet sevdası vardı onların, ne de Cehennem korkusu.
Tıpkı ondört asır önceki Müslümanların yaptıklarını yapmaya çalışıyorlar.
Peygamber Efendimiz'n etrafında kenetlenmiş,canlarını ve mallarını bu
davaya adamış sahabeleri örnek alıyorlar kendilerine.Peygamberimiz
öyle seviyordu ki onları, öyle seviyordu ki...Her yerde, her zaman
"Ashabım" diyordu, "ümmetim" diye sayıklıyordu.Bu ümmetini
ahirette de yanında görmek istiyordu.
Çünkü o ümmet, diğer ümmetlere benzemiyordu. Hz. Musa'nın ümmeti
Hz. Musa'ya, Hz. İsa'nın ümmeti Hz. İsa'ya ihanet etmişti. Hz. Musa
ümmetine, "Benimle birlikte ALLAH için savaşır mısınız?.."dediğinde;
"Hayır yâ Musa," demişlerdi. "Sen git Rabbinle birlikte savaş, galip
gelirseniz yanınıza geliriz."
Oysa Peygamberimiz (s.a.v.)'in ümmeti böyle dememişti.
"Biz Hz. Musa'nın ümmetinin dediklerini demeyeceğiz, yâ ALLAH'ın
Resûlü,"demişlerdi, "Biz seninle birlikte malımızı ve canımızı vermek
için savaşacağız."
İşte bu yüzden ümmetini çok seviyordu Peygamber Efendimiz.
Diğer bütün ümmetlerden üstün olan ümmetinin üstüne titriyor,
duâlarını onlar için yapıyor,şefkat gösterip kol kanat geriyordu.
Sadece kendi zamanında yaşayan ümmetinekarşı değildi bu
hissiyatı, daha da ötelere gidiyordu.
"Benden sonraki kardeşlerime selâm söyleseydim," diyordu.
Bir gün ayağa kalkıp,gözlere görünmeyen gelecekteki ümmetini karşılamış,"kardeşlerim gelmişler" diyerek sarılmıştı.
Bu manzarayı gören sahabe,
"Biz senin kardeşin değil miyiz yâ ALLAH'ın Resûlü? " dediler.
Efendimiz onlara döndü "Hayır," dedi.
"Siz benim ashabımsınız. Sizler beni gördünüz, benimle bilikte
yaşadınız.Ama beni görmeden bu dava için mücadele edecek
kardeşlerim olacak. En kötü zamanlarında bensiz mücadele
edecekler. İşte onlara selâm olsun."
***
Senin zamanında yaşayan kardeşlerin gibi, bu zamanda da kardeşlerin var ey ALLAH'ın Resûlü. Senin kardeşlerin gibi mücadele ediyorlar,
bu davaiçin canlarını ve mallarını feda ederek çalışıyorlar.Alınlarından
nur parlıyor onların. İnsanların yüreklerindeki imanların her zaman tehlikede olduğu bir dönemde, Senin ümmetine yakışır bayrağı dalgalandırmaya çalışıyorlar.
Onları bize bahşeden ALLAH'a hamd ve sena olsun. Zifiri karanlığın
içinde sağımızı solumuzu göremezken ve her sahada ümidimizi kesmişken, bu karanlık tünelde ışık olmaya namzet genç ve azim dolu nesli bize bahşeden ALLAH'a hamd ve sena olsun. Her türlü pisliğin bulunduğu bataklıkta güzel kokulu çiçekler açtıran ALLAH'a hamd ve
sena olsun.
Balyozlarla kırılamayacak kayaları bir filize deldiren ALLAH'a hamd
ve sena olsun. Ne kadar kötü yollara sürüklensek de bize kurtuluş
yollarınıgösteren ALLAH'a hamd ve sena olsun.
Ne kadar şükretsek azdır. Bu kâinatta değil, başka âlemlerde
olabilirdik. Bu dünyada taş olarak, ağaç olarak veya hayvan olarak yaratılabilirdik. İnsan olarak yaratıldık, ama ALLAH'a isyan edenlerden olabilirdik,Hz. MUHAMMED'in ümmetinden olmayabilirdik. Bütün bu badirelerdensıyırıp bizi İslâm ümmetinin bir ferdi kılan ALLAH'a hamd
ve sena olsun.
Onca yanlış yolların arasında hak yolu gösteren, yüreğimiz ne kadar
katı olsa da yüreğimizi yumuşatabilecek yüreği yumuşak mü'minleri
bize bahşettiği için ALLAH'a hamd ve sena olsun.
***
Rabbim, Sen hatalarımızı daima affedersin.Yanlışların yanına doğruyu da
koymuşsun, çirkinlerin yanına güzeli de sergilemişsin.Sana doğru mutlaka
bir açık kapı bırakmışsın. Ömür boyu sürünsek de, yolunda bulunamazsak da,belki ALLAH korusun Sana isyan edecek durumlara gelsek de,bir ihtimal zaman gelir, bir ihtimal bu kapıya gözleri ilişir, yürekleri belki hisseder,bir ihtimal birileri vasıtasıyla bu kurtuluş kapısına yönelirler
diye daima bize kapını açık bıraktın.Sana binlerce hamd ve sena olsun!...
***
Ondört asır öncesinden bizi İslâm kapısına davet eden ve o zamandan beri gül otağını kurup sonsuza kadar bizi bekleyen Peygamberimize salat ve selâm olsun. Günümüzde öyle kulların var ki, sanki o muhteşem devri yaşıyorlar. Sanki her an Seni görüyorlarmış gibi, sanki Hz. MUHAMMED Efendimiz aralarındaymış gibi, sanki Ashab-ı Kiram'la birlikte yaşıyorlarmış gibi.
Böyle insanları bize bahşettiği için ALLAH'a hamd ve sena olsun.
Dostların düşmanla dost olup gittiği şu dönemde, hâlâ ALLAH'a
dost kalan insanlar bu mübarek insanlar.
Hissiyatlarını hissiyatlarımızakatmak istiyorlar. Kendi kurtuluşlarından önce, başkalarının kurtuluşlarını istiyorlar. ALLAH deyince bağırları
yanan,Peygamber deyince kendisinden geçen, Ashab deyince gözleri yaşaraninsanlar bunlar. Mânen çöllere düşmüşler,Mecnûn gibi
Leylâsını arıyorlar.
Onlar şanslı insanlar, onlar bahtlı insanlar. ALLAH'ın sevgili kulları,
Peygamberimizin üzerine titrediği ümmetin mümtaz fertleri.
Böyle insanları bize bahşettiği için ALLAH'a hamd ve sena olsun.
Amin...
(alıntı)