“Ya Rabbî” diyebilmek de O’nun lütfu
Yüce Allah insana vermeyi dilemeseydi, dilemeyi verir miydi? Kalbimizin özünden gelen ve evrenin derinliklerinde asırlarca yankılanacak bir duayı yapabilmiş isek veya evrende asırlardır yankılanan bir duayı dile getirebilmiş isek, gururlanabilir miyiz? Bu durum, Allah’ın bizlerde tecelli eden bir lütfu değil midir? Bu tecelliye mazhar olabilecek kalp, Seyyid Abdülhakim Bilvanisî Hazretlerinin de işaret ettiği gibi, ‘zikrin faydasını görüp sükût haline’ ulaşabilen kişi içindir. (Altın Silsile, s. 490)
Mevlâna Hazretleri’nin Mesnevi’de zikrettiği şu hikâye, Allah’ın adını anmamızın ve O’na dua etmemizin ilâhi kıymetini bizlere hatırlatmaktadır:
Birisi, bir gece Cenab-ı Hakk’ı zikrederek dilini, dudağını manen tatlılaştırmak için “Allah, Allah” diyordu. Şeytan ona dedi ki: “Senin Allah Allah deyişine karşılık, ‘Lebbeyk!’ (Buyur kulum, ne istiyorsun?) sesi nerede? Ey bu sözü çok söyleyen kişi, ne vakte kadar böyle söyleneceksin? Cenab-ı Hak’tan sana bir cevap gelmiyor. Sen bu sıkılmaz, bu utanmaz yüzünle daha ne zamana kadar Allah deyip duracaksın?”
Adamın neşesi kaçtı, gönlü kırıldı. Zikri bırakıp başını yastığa koydu ve uyudu. Rüyasında yemyeşil, çayırlık çimenlik bir yerde Hz. Hızır’ı gördü. Hızır a.s. o şaşkına dedi ki: “Ne diye zikirden geri kaldın? Allah’ın ismini anmaktan ne diye pişman oldun?”
Adam, “Ettiğim zikir karşılığında bana bir ‘Lebbeyk!’ (Buyur kulum!) diye cevap gelmiyor...” dedi. “Allah’ın kapısından kovulacağım diye korkup durmadayım.”
Hızır dedi ki: “Senin Allah deyişin, bizim ‘Buyur!’ dememizdir. Senin o yalvarışın, yanıp yakılman da, bizim habercimizdir. Çünkü zikretmek arzusunu sana biz verdik. Senin ‘İşim çok, zamanım yok, çok da yorgunum!’ demen, hilelere başvurman, ‘Allah’ı gereği gibi zikredemiyorum’ diye düşünmen, çareler araman, bizim seni kendimize çekmemizden, ayağındaki dünyaya olan sevgi bağını çözmemizdendir. Senin korkun, aşkın, bizim lütfumuzun kemendidir. Senin her ‘Ya Rabbî!’ deyişinin altında ‘Lebbeyk’ (Buyur kulum!) deyişleri vardır.
Hak bilgisinden haberi olmayan kişinin canı, bu duadan uzaktır. Çünkü onun, Ya Rabbî demesine izin yoktur; ona zikir zevki verilmemiştir. Bir zarara, bir sıkıntıya uğradığı vakit, inleyip de Allah’a yalvarmaması için, onun ağzına da, gönlüne de manevi kilitler vurulmuştur.” (Mesnevi, c. 3, 189-199.beyitler)
Allah kabul etmeyeceği duayı, bizlere ve özellikle de dostlarına ilham eder mi? Öyle dualar vardır ki içlerinde Allah’ı istemekten başka bir istek yoktur. Dikkat edilirse duanın hakikati, kulun Allah’a derdini bildirmesi değil, o derdin dermanının ancak Allah olduğunu bilmesi halidir. Bu yüzden diyebiliriz ki, Allah’ı bütün hakikatiyle sevemeyen bir insan, olması gerektiği gibi bir dua edemez.
Semerkand