***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


Tesettür Nur Sûresi 31. Ayetin Tefsiri
Tesettür, Lugatta kapanmak demektir. Bu konu dinimizin önemli meselelerinden biridir. Günümüzde halkımızın kısm-ı azamını tedirgin eden tezahürlerle gündemi işgal etmektedir. Onun için bu konunun dinî açıdan hükmünü açıklamak istedim. Zira halkımız Müslüman’dır. Meselelerinin dinî açıdan hal edilmesiyle rahata kavuşur. Zira bu mesele ferdî olup, dini yaşamak isteyen insanları ilgilendirir.Bu konu üzerinde yapılan müzakere ve tartışmalarda, biri birini tutmayan muhtelif açıklamalar yapılmak suretiyle halkın zihnini bulandıranlar da bulunuyor. Dinî konularda, aklî ve fikrî görüş ve düşüncelerden önce dinin o konuda hükmü net ve yorumsuz olarak bilinmeli.Bilindiği gibi, din zorlama işi değildir. Zorla kabul ettirilen şey zaten dinî olmaktan çıkar. Ancak dine inanan insanların, dinin gereğini yaşaya bilmeleri için onun hükmünü bilmeleri, hem bir hak hem de görevdir. Bunu öğretecek olanlar da din alimleri olacağına göre, onların dinî konuları tarafsız, tevilsiz olduğu gibi açıklamaları gerekir. Aksi halde sorumluluk altında kalırlar. Bunun için dinin kaynağına müracaat etmek gerekiyor. Dinin ana kaynağı dörttür.1. Kur’ân-ı Kerim,2. Rasulullah’ın sünneti,3. Ulemanın icma’ı,4. Fukahanın kıyası..O halde sırasıyla bunlarda bu konu ile ilgili nasıl bir hüküm ortaya konulmuştur buna bakalım.Bu hususta en açık ifadeyi Nur Sûresi 31. ayette görüyoruz. Orada şöyle buyuruluyor. “(Rasûlüm) Mü’min erkeklere söyle gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar, bu onlar için daha temizdir. İyi bilin ki, Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Ve mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, iffetlerini korusunlar, kendiliğinden görünen kasımlar hariç, zinet taraflarını açmasınlar ve baş örtüleri ile sıkıca yakalarını kapatsınlar ve zinet yerlerini açmasınlar...” Ayetin bundan sonraki kısmında yakın akrabalarından kimlere açılabilecekleri sayılmaktadır. Biz burada ayette geçen kelimelerin tahlilini yapalım, nasıl bir hüküm ifade ettiğine bakalım! Ayette “gözlerin kapanması” “Gadd” kelimesi ile ifade edilmiştir. Gadd, “gözlerin kapanmasını” ifade eder. Yani bir şeye baktığı zaman gözünü kapatırsa o şeyi görmeyecek. Fakat burada tamamen gözlerin kapanmasının istenmediğine işaret eden “min” edatı vardır. “Min,” teb’iz ifade eder. Yani bazı kısımlarının kapanmak istendiğini işaret eder. Bu duruma göre burada gözün kapanmasından maksat, tamamen gözün kapanması değil, bakılması sakıncalı olan şeye karşı gözün kapanmasıdır. Yani kısmîdir. Ayete mana verilirken ri’ayet edilmesi önemli olan kurallar vardır. Başta ayette geçen kelimenin o manaya elverişli olması gerekir. O mananın başka bir ayete ters düşmemesi gerekir. Sünnet veya icma ile sabit her hangi hükümlere ters düşmemesi gerekir. Burada gözün kapanmasından maksadın ifffet olduğunu ayetin lafzından anlıyoruz. Ama tamamen gözün kapanmasının gerekmediğini şu hadis-i şerif açıklıyor: “Ademoğlu için zinadan payı yazılmıştır, o, ona bulaşacaktır. Gözün zinası bakmak, dilin zinası konuşmak, kulağın zinası dinlemek, elin zinası ellemek, ayakların zinası yürüyerek onun peşinden gitmek, nefis bunu ister, iştah duyar, ferc onu ya doğrular ya da yalanlar.” (Buhari, Müslim ve Ebu Davud rivayet etmişlerdir.) Başka bir Hadis-i şerifte ise, “Siz siz olun da yol üstlerinde oturmayın, yok illada oturacağız derseniz o zaman da yolun hakkını veriniz.” Yolun hakkı nedir? Ya Rasulallah, denildiğinde. “Gözünüzü kapatın, elinizi tutun, selam verilirse cevabını verin, ma’rufu emredin ve münkeri nehyedin!” buyurdular. (Buhari, Müslim, Ebu Davud)Buralardan anlıyoruz ki, ayette geçen göz kapamadan maksat, sadece gözü kapatmak değildir. İffeti korumaya matuf olan kapatmaktır.Bu hususta söylenmiş hikmetli sözler de vardır. Hammas, bir beytinde şöyle söyler:“Sen gözünü kalbinin önünde başı boş bırakırsan, bakışların seni bir gün yorgun düşürür. Ne her gördüğüne kavuşman mümkün olur, ne de bazıları üzerinde sabrın kalır!”Şevkî de bir beytinde: “Bir bakıştır, bir gülüm semedir, bir selamdır, bir kelamdır, bir randevudur ve buluşmadır.” derler. İnsanlar arasında bakmanın ve bakaşımanın, ilişkiler üzerindeki etkesi inkâr edilemez... Zinadan haber veren ayette: “Zinaya yaklaşmayın!” (17/32) buyuruluyor. Demek ki, zinaya yaklaştıracak mükaddimelerin her türlüsü yasaklanmış, haram kılınmıştır. Bu ayet-i celilede geçen “o sizin için daha temizdir.” cümlesi, insanların kirliliklere bulaşmadan nasıl temiz kalabileceklerini talim eder. Bir yerde de Rasulullah’ın ezvac-ı tahiratından bahsederken: “Onlardan bir eşya isteyecek olursanız, perde arkasından isteyiniz. O, sizin de onlarında kalplerinin temiz kalması bakımından daha faydalı davranıştır.” (35/53) Ve hadis-i şerifte “Haberiniz olsun, zinhar bir erkekle bir kadın başbaşa kalmasınlar. Şayet bunlar bir arada kalacak olurlarsa mutlaka üçüncüleri şeytan olacaktır. Siz siz olun da cemaatten ayrılmayın! Şeytan tek başına kalana yakın, iki kişi olarak kalandan daha uzaktır.” (Tirmizi) Böylece müslümanların kirliliklere bulaşmaması için riayet edilmesi gereken ihtiyatî tedbirleri talim buyurmuştur. Bunlara fıkıh dilinde “Seddüzzerayi” denir. Zaruret olmadıkça bunlardan uzak durulması talim ve tavsiye edilmiştir. “Temizlenen kendisi için temizlenmiş olur.”Ayette: “Vela yübdine zinetehünne / O kadınlar zinet yerlerini göstermesinler.” buyuruluyor. Ayette bu cümle iki defa tekrarlanıyor. Bu, elbette bunun üzerine itinayı gösteriyor. “Zinet yerlerini göstermesinler,” derken, “Zinet”ten murad nedir? Alimler burada “hal zikredildi mahal murad edildi” derler. Yani buradaki zinetten murad, gerdanlık, kolye, bilezik, küpe, sürme, alyans vb. zinet eşyalarından ibaret değildir. Bu eşyaların dışarıda görülmelerinde herhangi bir sakınca yoktur. Sarrafta, dükkanda, sandıkta benzeri yerlerde bunların görünmesi yasak değildir. Ancak bunların takılı bulunduğu yerlerde bu takılar olmasa dahi, bu yerlerin gösterilmesi ve açık tutulması yasaklanmıştır. Zira fitneye sebep olan, ahlaksızlıkların kapısını açan, bu eşyaların kendileri değil, bunların takıldığı yerlerin açık tutulmasıdır. Dinen açıkça haram olan ve fitneye vesile olduğu bildirilen bu eylemleri irtikâp edenler, bunun birer zinet olduğunu kabul etmiyorlarsa neden ısrarla ortaya koymaya zorlanıyorlar? Sonra bunlar birer emanet değil midir? Bunlardan faydalanmanın kimler için mubah olduğu dinen tesbit edilmiştir. Bunun dışında kalanlar için bunlardan gözleriyle, kulaklarıyla, elleriyle ve herhangi azaları ile faydalanmaları haram kılınmıştır. Bu açık bir hükümdür. Bunu öğrenmek isteyen her müslüman, bu hükümleri rahatlıkla bulabilir ve öğrenir. Ayetin tefsirinde Zemahşerî: “Burada ziynetin kendisini zikredip, mahallini zikretmemesi siyanetinin -korunmasının- ve tesettürün mubalagası içindir. Ziynetlerin gösterilmesinin haram olması, onların mahallerinin gösterilmesindendir. Ziynet, adı üstünde süslü ve güzel olan şeyin adıdır. Bu güzellik dışarıdan alınan şeyler olabilir. Örneğin altın ve gümüş gibi kıymetli madenlerden takılar olabilir yada makyaj malzemeleriyle süslenerek güzellik görüntüsü verilebilir. Bir de insanın kendi tabiatında olan yaradılış güzellikleri olabilir. Bu ikinci güzelliğin daha cazip olduğu muhakkaktır. Güzelliğin fitneye sebebiyet verebileceğine göre bu ikinci güzelliğin tehlikesi daha büyüktür. O halde onun fitnesinden sakınmak daha da önemlidir. Kur’an-ı Kerim insanı bu tehlikeye karşı uyarmaktadır. Dolayısıyla bunlara yaklaşılması haram kılınmıştır.İmam İbnül-Kayyım, gözün muhafazası ile ilgili şu açıklamada bulunur: “Burada bir kaç tane fayda vardır: 1- Allah’ın emrine imtisal vardır ki, en büyük saadetde budur. 2- Zehirli okun tehlikesinden sakınmak vardır. 3- Kalbini kuvvetlendirerek, rahatlatmak vardır ki, -bu husus bir hadisi- kudsîde şöyle açıklanmıştır. “Bakmak iblisin zehirli oklarından bir oktur. Her kim onu Benden korktuğu için terk ederse, onun kalbinde duyacağı bir lezzetle değiştiririm.” 4- Onun kalbinde bir ünsiyet iras eder ki, onunla kendine gelir. 5- Kalbinden bir nur kazanır. 6- Büyük bir feraset kazanır ki, onunla geleceğini tehlikeden korumuş olur. 7- Şeytanın giriş kapılarını kapatmış olur. 8- Gözü ile kalbi arasında bir pencere açılır ki, onunla biri diğerini uyaran bir infi’al meydana gelir.” (Sabuni, Hüküm ayetleri, 2/143)Ayette “Kendiliğinden görünenin dışında kalan” denilmektedir ki, haliyle görülen kısım hakkında bazı sahabe ve tabi’inden gelen tefsirler vardır. Bunlardan Sa’id bin Cübeyr, Atâ, Dahhâk ve İbn-i Abbas “elleri ve yüzü” olarak tefsir etmişlerdir. Ayrıca bu konuyu Hz. Aişe’den rivayet edilen şu hadis-i şeriften almışlardır.Rasulullah (s.a.v) Ebubekir (r.a) kızı Esma’nın yanına girdiler, onun üzerinde ince bir giysi vardı. Rasulullah, onu görünce arkasını döndüler ve: “Ey Esma, kadın hayız olunca –bülüğa erince- şurasının ve şurasının dışında bir tarafını göstermesi uygun olmaz” diyerek yüzünü ve ellerini işaret buyurmuşlardır. (Ebu Davud Libasta). Demek ki, bu kendiliğinden görülen kısmı, birilerinin kendi hava ve heveslerine göre yaptıkları tevil değil, dinin bizzat kendisinin tespit ettiği bir sınır olarak görüyoruz. Bunu aşmak, haddi tecavüz ve dine müdahale olur ki, dinî anlayışa ters düşer. Rasulullah (s.a.v) “Ben kadınlarla musafaha etmem” buyurdular. Ayette “Velyadribne bihumurihinne ala cuyubihinne / baş örtüleri ile yakalarını kapatsınlar.” deniliyor ki, bu bir emirdir. Mutlak emir vücup ifade der. İbaha yada nedb ifade eden emirlerin bir kaydı ve bir karinesi olması gerekir. Böyle bir şey olmadığı yerde vücup ifade ettiği ittifakîdir. Buradaki emrin vücup ifade etmediğini gösterecek hiçbir karine yoktur. O halde bu emrin vücup ifade etmediğini söylemek ilmi esasları inkar etmek, dinî kuralları tepelemek olur ki, Allah korusun dinî tehlike arzeder. Böyle bir iddiada bulunan icma’a muhalefet etmiş olur, dini kabul ettiğini ispat etmeğe delil bulamaz. Bu ayet-i celileyi tefsir eden bir çok tefsir ya da tecemelerde “Başörtülerini yakalarına kapatsınlar” şeklinde ifade edilmiştir ki, ben bu tabiri eksik ve yetersiz buluyorum. “Başörtüsünü örtsünler” tabiri ile “Başörtüsü ile örtsünler” tabiri arasında fark vardır. Başörtüsü ile deniyorken, başörtüsünün başlı başına bir görevi var ki, başı örtmektir. Bu ana görevine halel getirmeden, onun bir tarafından faydalanmak suretiyle yakayı kapatmak vardır ve emredilen de budur. Bunu kelime yapısından anlamak gerekir. Şöyle ki, “Humur” Himarın çoğuludur. Cem’in içine harf-i cer girerse cüz’ ifade eder. Nitekim, başa meshetmekten haber veren ayette, “Re’s”in çoğulu olan “ruus”e ba harfi cerri girdi. Başın bir kısmına meshedilmesi manası anlaşıldı. Burada da, “Humur”un bir kısmı ile yakanın kapatılması emrediliyor. “Başörtüsünü kapatsın” tabiri bu manayı anlamaya müsait değildir. Sonra “Darb” kelimesi müteaddi mastarıdır. Onun taaddisi için harf-i cere ihtiyacı yok. Ama “ba” ilsak, isti’ane ve müsahabet manasına olduğu için, ondan isti’ane ederek yakasının kapatılması emredilmiştir. Ve bu ameliye başörtüsünün ana görevi olan başörtme işini de engellemiyor. “alâ” harf-i cerin burada bulunması kuvvet ifade eder. Hem darb kelimesinin hem de alâ harf-i cerin bir arada zikredilmesi, başörtüsünün kuvvetle örtülmesini gerektiriyor. Sonra “Humur” Başörtüsünün ana adıdır. Hakikattir, mecaz değildir. Zira “Himar” İslamiyetten önce de biliniyordu. Ve başörtüsünün ismi olarak kullanılıyordu. Ve bunlardan sonra bir daha: “Ziynet yerlerini göstermesinler” emri gelmektedir. Hatta bu ziynet yerlerinin gösterilemeyeceği gibi, bunlardan bahsedilmek suretiyle başkalarına da duyurulması yasaklanmıştır. Bu endişe ile gayri müslim kadınların müslüman kadınlarını görmeleri uygun görülmemiştir. Ola ki, o kadınlar müslüman kadınların güzel taraflarını kendi erkeklerine anlatmak suretiyle fitneye vesile olurlar. Nitekim “Bazan kulak gözden önce aşık olur” derler. Onun için o kadınlarla müslüman kadınlarının beraber hamama girmeleri uygun görülmemiştir.Bu ayet-i celilede: “Gözlerini kapatsınlar, iffetlerini muhafaza etsinler. Başörtüleriyle yakalarını kapatsınlar” şeklinde üstüste üç tane kesin emir vardır. İki yerde de “zinet yerlerini açmasınlar, göstermesinler” tabiriyle kesin nehiyler geçmektedir. Bunlar tamamen vücup ifade eden tabirlerdir. Biri sarih o biri de mefhum olarak emirdir. Yani bu emirlerin gereğini yerine getirmek farzdır. Bu nehiylerle yasaklanan şeyleri yapmak haramdır. Müslümanı bağlayan dinidir. Birilerinin görüşü ya da beğenip beğenmediği şeyler değildir. Müslüman dininin hükümlerini benimser beğenir, sever yerine getirme gayreti içinde olur.. Belki yerine getiremeyecektir. Ama yerine getiremediği dinî hükümler, emir ve nehiyler için üzüntü duyar. “Yapaydım” diyerek kusur ve hatasını kabullenir, Allah’tan mağfiret diler, “yapmadımsa ne lazım gelir, yani başını örtmeyen müslüman değil mi?” diyerek eksiğini savunmaya kalkışmaz. Söylenmemesi gereken böylesi bir söz, yapamadığı çok vazifelerden daha ağır sorumluluk getirir. Din, din olarak bilinir, değerlendirilir. Hükümlerinin yerine getirilmemesi bağışlanır da, karşı çıkmak ya da inkâr etmek bağışlanmaz. Bu konunun net ve açık anlaşılması gerekir. Bir şair şöyle diyor: “Olayların başlangıcı bakmakla başlar, ateşin büyüğü şerleri küçümsemektedir.”Tesettürün, dolayısıyla iffetin İslam dinindeki önemini ve ehemmiyetini görmek ve anlamak için, ne derece itina gösterildiği değişik yollar ve biçimlerde anlatılmaktadır. Başkalarına ait olan evlere girerken izin istenmesi emredilmektedir. Ev halkından olan insanların dahi belirli zamanlarda rastgele odalara girilmesi için izin istenmektedir. Erkeğin erkeğe ve kadının kadına bakabileceği yerleri, göbekle diz arası olarak belirlenmiştir. Bunun daşında kalan kısımlar mazeretsiz bakılmaları yasaklanmıştır. Kadınlar sokakta yürürken ayak sesleriyle etrafın dikkatini üzerlerine çekmemesi için uyarılmıştır. Bizzat Allah Rasülüne şu talimat verilmiştir: “Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, üzerlerine ‘Cilbablarını’ alsınlar. Onların tanınıp taciz edilmemeleri yönünden daha uygun olanı budur.” (33/59) Lügatte “Cilbab” Çar ve Yaşmak olarak açıklanmaktadır. Elbisenin üzerinden giyilen “Manto” ya da “Çarşaf” diye açıklayabileceğimiz bir nevi giysidir. Bu tavsiye edilmektedir. Ayrıca: “Ey Peygamberlerin eşleri, sizler diğer kadınlardan her hangi birileri gibi değilsiniz, eğer sakınır –Allah’tan korkarsanız- konuşurken seslerinizi alçaltınız ki, kalbinde hastalık olan birileri size tama etmesin. Sözlerinizi de maruf ölçüler içinde konuşun, evinizin içinde kalın. İlk cahiliyet devrinin açılıp saçıldıkları gibi dökülüp saçılmayın. Namazınızı kılın, zekatınızı verin, Allah’a ve Rasulüne itaat edin. Allah’ın sizin için istediği şey, Ehli beyt olarak size bulaşması muhtemel olan lekelerden pak ve temiz kalmanızı sağlamaktır. Evinizde okunan Allah’ın kitabını ve hikmetini hatırlayın, bilseniz ki, Allah, Latifdir. Herşeyden haberdardır.” (24/31) Bu naslardan yola çıkarak kadın sesinin avret olduğunu söyleyenler olmuştur. Yani seslerine varıncaya kadar korunmalıdırlar.