Hani bazen aklın-yüreğin yelken açar ya senden?..
Sende değilsen, O’nda hiç yoksundur ya hani?..
Farketmezsin ya hani çoğu kez, tâa uzaklara kaçtıklarını..
Ordasındır ama yoksundur. Varsındır ama yoksunsundur.
İşte o an sobele kendini!
Geri çağır uzaklardan seni.. Seni sana döndür.
Yoktan var edenin adıyla;
Lâilaheillâ ente subhânek innî kuntu minezzâlimîn
Geri çağır kendini!
Namazdasın şimdi de..
Vahy sağanağında söyleşmektesin O’nunla, O’ndasın..
Birden!..
Âniden bir sapma!..
Bak aklın-yüreğin kaçıverdi senden!
Ve düşüş..
Huzurdan.
-Ne yapayım..
-Ne söyleyeyim..
-Ne giyeyim..
-Ne olacak?..
-Ne..
-Ne..
-Ne..
Ne sendesin ne O’nda, başkalardasın..Başkalarlasın!. .
Gurbetlerdesin..
İşte o an sobele kendini!
-Allâhuekber de geri çağır seni!
-Allâhuekber! Bak Seninleyim..
-Allâhuekber! Bak Sendeyim!
Çünkü namazdan sana kalan “O’nda olduğun” kadardır..
-Allâhuekber!
-Allâhuekber!
-Allâhuekber!
-Sendeyim, Seninleyim, Senliyim..
- Şükür ki ben bendeyim, şükür ki Sana bendeyim.
Erdem, işte bu asaleti gösterebilmek, kazaya rıza ile cevap verebilmektir.
Hele bir düşünün, buraya ağlamaya mı gelmiştik, gülmeye mi;
ölüyor muyuz, yoksa doğuyor mu?!..
(İskender Pala)